26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Bu hafta aldığım mektuplar birbirinden ilginç! Biz de yazar geçiniyoruz! Millet yazar olmuş haberimiz yok. Bu gidişle işimizden olacağız... Mektuplardan birkaçını, satırına dokunmadan, aynen yayımlıyorum. • * • Mehmet Dümencl yazıyor: İadeli Taahhütlü Jack Nicholson ünlü oyuncu yönetmen Orson tVelles ile. konunuzda çalışmahsınız. Kendi istediğinizi yapahilene kadar film yönetmeyecek misiniz? Yaratıcılık açısından, örncğin Susannah Moore'un My Old Sweetheart'ı üzerine film yapınaktan, çok büyuk /evk alırdım. Şimdiye kadar göıdüğüm, bildiğiın en heybetli "ilk eser!' Eğer bahsettiğimiz, 60'ların sonu, 70'lerin başı drtnemine rastlasaydı, filmini yap.ıbilirılim Yu da \Villiam Styron'ın Lie Down in Dıırkncss'lı. Saul Bellow'un Henderson Ihe Kaiıı Kinn'ı Fakat bu çeşit materycl üzerine kurulu filmiıı kaç para getireceğini gaıanti edemenı ve de hayatımı sadcce bir film yapabilmek için iyiliklere rehin bırakanıam. 34 yıl sonra istediğim gibi filnıler yapabilirim. Yine de biraz korsaıılık yapacıığıın. Studyolar o zaman biraz daha olayların merkezi olacak. Geçen yaz yeni şcyler çıktı ortaya; bulunmuş korsan ha?inesi, ha?ineyi koruyan ruhlar, cski daktilolaıAoplayan ve kendilerini sahil serseıileri sanan muhabirler! Ben bunları yeni anlayıçın f'ili/lcri olarak görüyorum. Bir şeyler veriliyor. Insanlar hep aynı şeylerden hoşlanmıyoılar. Etek biı uzuyor, bir kısalıyor. Bu nedeııle "Sevgi Söücükleri"ni yaptım. Son yıllarda okuduğum en insancıl senaryoydu ve başanlı olacağını biliyordum. Neden? Çünkü yapını farklıydı. Yoğun işleri olan studyo yetkilisine yapım değişikliği bir tehlike gibi gorünebilir. Fakat benim gibi bir adım ileride olan biı i için değil. Sizin de aradığını? bu. Bu akıın dcvarn etmeyecek, inanın. Henu/ yapılmayan hir sürü güzel şeyler yaratılacak. "Priz/i'nin Onnrıı" bir mafya ailesi ilişkisi üzerine. Oynarkeıı hiç endişeni/ oldıı mıı? Koıkiıım. ller /aman en iyı ve en uygunıı yapmaya çalıştım. Anlaşmak 7or ve durum kuıışık oldıığu için film oncesi endişeler çok yu^ıındu. hıkul bir başladıktan sonra film tam bir "aile" havasına girdi. Bu sadece filnıin yapımından değil, Prizzi'nin konusunun "bir mafya ailesi' olmasından da ileri geliyordu. Yönetmen John Huston ve yapıınu John Foreıııan biıbirlerini uzun 7amandır tanıyorlardı. Bir aıa Huston'ın kı/ı Anjelica ile çıkmıştım; ama John Hııston'ı dalıa önceden tanıyordum. Onunla her z.amaıı çalışmak isterdim vc /aman /anıan projeler üzerinde korıuşmala: ıınız oluıdu. Onunla çalışmaya buşladıgınızda sürpri/lerle karşılaştıniE mı? En büyuk sürpriz onun her konuda "tek" oluşuydu. 1 lakkında çok şey biliyordum, çok şey duymuştum ama "her konuda tek" olugıınu ha/ır değildim. Seti yonetmesinde, çekimlerin maliyetinde, işe yaklaşıınında, neyin peşinde olduğunda, kendinden emin oiuşunda, her şeyde ortaya koyuyordu. Roger Corman'h gUnlerimden sonra en çok bu filmde ikinci denemeyi gcrcktirmeyen çekimlerim oldu. John kamerayı durdurur. Eğer tek çekimse ne yaptığınızı bilmezsiniz. Eve gidip düşündüğünuzde yapabileceğiniz ama yapmadığınız binlerce şey gelir aklınıza. Yönetmen birkaç çekim yapıyorsa ritmi kaparsınız ve uyum içinc girersiniz. Fakat John Huston'la çalışan herkes, her an hazır olmalıdır. Yine de hiç sorunumuz olmadı. Herkesin ona öyle büyük saygısı vardı ki, kimse sözü edilmeye değer sorun çıkarmadı. Prizzi'nin Onuru'nu yapıııış oldugunuz hcrhangi bir filmle kıyaslayabilir misiniz? Hiçbiriyle. En yakın olanlan Goin' Soııth, The King ı>f Marvin Gardens ve belki de Missouri Breaks'tc oynadığım uç roller. Bu filmlcr halk tarafından pek tutulmadı; ama gariptir, ben bunların tüm meslek yaşamının en başanlı filmleri olduğuna inanıyorum. Birçok oyuncu bir defalık, değişik bir şey dener, ama eğer film bilet satışlannda başanlı olmazsa bir daha yapmaz. Bence, aynı şeyi yineledikten sonra bu mcsleği sürdürnıenin anlamı yok. Oynamayacağım roller olmadığını duşünduğümden kendimi şanslı sayıyorıım. Ama bazı roller beni diğcr oyunculardan daha çok iırkütuvor. Bir veya iki film çevirdikten sonra kendi/i bu işe bir sııre için kaptırıyoısunuz. Işin gıizelliği, değişik olmasında. Her zaman kustalı, çok bilmiş bir film yapımcısı oldum. tşin en başında, her şeyi bildiğimi sandığım için "Prizzi'nin Onuru"nun sönüklüğü benim için sürprizdi. Ama onu da kullaııdım. Malzemeye karakterin budalalıgını katarak rolüme hareket getirdim. Karakterin snıırlarıyla nıutlıı olmasını biliyorum. Orneğin, filmin geçtiği dönemı bilmiyordum ve diger yonetnıcnlcrlc (»lan dıvaloglarımı John'la deneıncdim bile. Ona biı fikıini/i soy lcseniz size beğenmediğiııı soylcıncz. Sadete yuzünü buruştıırur. Si/ de bir daha hiçbir fıkrinizi söylemczsiniz. Ben de kendi kendinıe "Yönetmen şimdiye kadar laMİadığım in&aııiar arasında, olaylara en iyi hâkım olanı, yapımcı da eski arkadaşım. Bana yalnızca işimi, basit bir kukla gibi yap mak kalıyor" dedim. Ya/aryönetmenlerin, oyııncııyla işbirliği kuracak kadar becerikli olabileceklerine inanıyor mıiMiıı»/? Evet. Benim berabeı çalıştıklarım, bir şeyi gerçekten istcrlerse elde edebilecek insanlardı. Onlarla geçnıiş bir olay için tartışmam, ama onları etkilemeye çalışmak benim işim. Tamam, yönetmenler film yaparlar ama bazı filnıleı benim gibiler olmadan çevıilenıe/ler. Bir bütün olarak bakınca, bana göre bütün filmler hakkında yazılan ve okunanlarda en açıkça görülen şey, insanlann "yaratıcı an"dan korkmalan. Bu yüzden bir sahne üzerinde bu kadar çok konuşuyorlar. Fakat "yaratıcı an" kamera çalışmaya başlayınca başlar, durunca biter, ilkbusefer sadece şimdi, hiçbir zaman bir daha aynısı olamaz. Hepsi b u î G ( cKonuşmayla pot kırma doğru orantılıdır. Bir insan ne kadar kısa ve özlü 'akırn' derse, 'kakam' deme olasılığı o denli az olur. Bunun en güzel örneklerine parti sözcülerinin yaptıkları konuşmalarda rastlıyoruz Bir ağız dalaşıdır gidiyor. Kimse memleketin hayrına lâf etmiyor. Almışlar ellerine altın mikrofonları, birbirlerine küfür ediyorlar! Müslüman geçinen Ozal'ın, Tanrı'nın yarattığı insanlann bedensel yapılarıyla alay edılemeyeceğini bilmesi gerekirdi... Erdal inönü için 'aklı uzun otsaydı, boyu uzun olmazdı' dediğine pişman olmuş. 'Şimdi o da bana fitne bücür derse, haklıdır...' diyor. Valla çok uyanık şu Ûzal. Bir kere Türkçe'de fitne bücür diye bir deyim yok. Onun doğrusu 'fitne fücur' yani, çok fitneci demek. Fitneci de, geçimsizlik, karışıklık, kargaşa, ara bozumu, demek. Bence, böylesı bir ağır şakaya, şöylesi bir ağır şakayla yanıt verilebilir: Kim ki bodur, Allahın cezası odur." Hasta Süvari Orhan Kızamık yazıyor: t (Yıllardır görülmedik güzellikte bir sonbahar yaşıyoruz... Ülkemizin her yanı günlük güneşlik... Ancak, doktorlar bu mevsim normalinin dışındaki havanın halkımız üzerinde ters etki yaptığını, At Gribi denilen bir hastalığa neden olduğunu söylüyorlar... At Gribi, insanı huysuzlaştıran ve hırçınlaştıran bir hastalıkmış! Ben de Süleyman Demırel meydan konuşmalarında neden bu kadar hırçınlaşıyor diye düşünüyordum!.. Demek At Gribi'ne yakalanmış da haberi yok!" Orta Saha * •• Şakir Malzemeci yazıyor: t i Gazetelerin baldır bacak hastalığı spor sayfalarına da yansıdı. Geçenlerde bir haber, neymiş, üç bekâr futbolcu, bir evde, kız arkadaşlarıyla eğlenirken basılmış! Erkek adam basılır mı be? Belki antrenman yapıyor adam!.. Tek kale oynuyor... Hücum deniyor... Kafa vuruşlarını geliştiriyor... Nefes açıyor... Ter atıyor... Her neyse işte, bir şeyler yapıyor... Sana ne? Allah Allah... Ne ukalalar var!" • • • Özeleştiri Murtaza Kemküm yazıyor: i (Geçende bir haber başlığı . okudum. Atlet ıthal edecekmişiz! Eder ederız. Ne olmuş yani? Serbest piyasa ekonomisinde malın varsa satarsın, paran varsa alırsın. Atlet de ithal edersin, don da, ne var bunda? Sonra, bakiim bunlar nasıl atletmış, atlet bisikletse bir tane de ben alırım, dedim, haberin devamını da okudum... Meğer bu atletler bildiğim z iç fanılası atlet değilmiş... Koşucuymuş! Hay Allah... Yazıya başladım da. Bir şeyi muhakkak eleştirmem lazım. O vakit, ben de kendimi eleştireyim bari. Ulan, lafın sonunu dinlemeden ne konuşuyorsun, salak Murtaza..." Yer Sofrasından İflas Masasına c tEfendim, bendenız emekli icra memuruyum. Hemen her gün, benim gibi emekliler, kahvede oturur, dertleşiriz. Zenginin parası züğürdün çenesini yorar derler ya, geçen gün, işçisine, bankalara milyarlarca lira borç takan Mehmet Okumuş'la ilgili icra haberlerini okuyorduk... Içimizden biri, 'acaba bu Mehmet Okumuş ne okumuş' diye sordu. Lâfa bak. Ne okuyacak, paraların canına okumuş işte anlasana... Emekli olunca insana bir saflık geliyor. Biz pişpirik oynamamıza bakalım, daha iyi..." Rıfkı Istampa yazıyor: Seçmen * * * Sadık Kaypak yazıyor: c iYahu şu Ardeşen'in yaptığına bakın!.. Sen 33 yıldır sola oy ver... Sonra ipin ucunu koyver, gitti gidecek denilen ANAP'a oy ver! Sol gösterip sağ vurmak buna denir işte! Seçim öyle bir şeydir ki, akıl sır ermez. Sandık başına gitmeye 24 saat kalana kadar, bu seçmenin ne yapacağı bilinmez. Onun içfn, kaşarlısı acemisi, bütün politikacıları hayale dalmamaya ctavet ediyorum... Şimdilik Ardeşen solcuları kurdeşen etti... Bakalım 28 eylül kimleri uyuz edecek?" 20
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear