15 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

hibi, Gazi'nin yanında bulunan Tahsin Uzer vasıtasıyla dılekçe mcsclcsini Mustafa Kemal'e çıtlattı. Sorunu duyan Gazi çok sınirlendı: "Kadın erkek ayrımı ne oluyor? Bıırada dogru olmayan sey, aradaki mesafenin azlıgı değil, deniz hamamından hâlâ haremlik ve selamlık aranmasıdır," diye düşüncelerini belirtti. Ataturk'un bu ılgısı sonucu, Denizpark hışımdan kurtuldu ve ünü gıdcrek yayıldı. Planı yeniden ele alınıp düzenlemeler yapıldı. Deniz hamamları kaldırılarak, kadın ve erkeklerin birarada girmelerinı sağlayacak büyuk bir yüzme havuzu yapıldı. Plajın üç kademelı atlama kulesi de, plaj kultürümüze büyük bir yenilik getirdi. 1980'den sonra gerek gazino, gerekse plajın yıkılarak, sahilin "temizlendiğı"ni söylemeden geçmeyeüm... Suadiye Plajı bir dönemin en muteber plajlanndan. Trenle, tramvayla ya da otobılsle gitmek mumkunmuş. Ama hepsi hıncahınç dolu, aynı plajdakı gibi, kolay adım atmak mümkün değıl. Plaja gıden yol, ikı tarafı ağaçlı güzel bir asfalt... Lakiıı, daha kunısala varmadan, ortaya dikıli dırcktcn yuksclcn canhıraş bir ses, hoparlörden etrafa yayılıyor. Antre, yanı içeri gıriş, 194O'lı yıllarda 35 kuruşmuş O zaman için pahah biı ucret! En onenıli ozelliği de denize merdıvenle ınilmesi. 1950'den sonra yapılan 66 odalı otel, Suadıye'yı daha çekıci hale gctırdı. Bu sayede lstanbul dışından da plaja gelmek olanağı doğdu. O yıllarda yazılmış bir makale, "Bu sahilin en guzel kızları, en yakışıklı delikunlıları oraya gider. Senelerdir bu plaja gelen tnesul çiftlerin, ailelerin yeri bile bellidir," diye Suadıye'ye ovguler düzüyor. r enerbahçe ise tstanbul'un en demokrat plajı olarak tanınıyor. Kadıköy'ün en güzel kızlarını, hem de plaja hiç para ödemeden girerek burada görmek mumkun. Ama demokrat ortama uymak istemeyen hanımlar da düşünülmüş. Kadınlar ıçın özel bir kapalı bölüm de var. Tahta perdelerle bölünmüş bir kısım, plajın haremi olarak goze çarpıyor "Mamafih, her harcnı gibi bunun da etrafında kaynaşmalar eksik değil," diye anlaiıyor dönemin bir go/lemcisi. Adı Cadıbostanı iken, hızla asfaltlaştığından olsa gerek Caddebostanı'na dönüşen semlin plajına gelınce... Eskı adına hıç kanmayın, çünku cadı değil melekler dolaşıyor ortalıkta. Bir yarım aymışcasına içeri dolan denizin bir yanı Marmara Yat Kulübu, öte yanı ise çamlıkv bir dil olarak uzanan Caddebostan Gazinosu. ö n u adalara kadar açık. Tam bir aile plajı burası. Hafta sonu ise plaj yabancılara adeta terkedilirmiş. Semt sakinlerı plajın keyfini çıkar mak için hafta arasını beklemeyi tercih ederlermiş. Yörttkall Plajı ise Büyükada'yı seçenler için. Dönemin dergileri guneş banyosu yanı sıra göz banyosu yapmanızı da tavsiye ediyorlar: "Plaja girerken uzun muddel gozunuz doyuyor, sonra da su vucudunuzu doyuruyor." Bu plajda yabancılar, diğer yerlerdekinden fazladır. Plajda sıcağını atmış olanların yeniden terlemesini önlemek için çıkış kapısının önunde Ada eşekleri bekliyor. Şu anda Tarabya Oteli'nin plajı olan yer, o zaman Tokatlıyan Konak Oteli'nin plajıymış; Konak Plajı... 45 kişilik 85 kabinesi, 500 kişilık gardrobu varmış. Pazar günlerı plaja gelenlerin sayısı 1500'ü buluyormuş. özellikle sanatçılann çok gittiğı bir plajmış Konak... Kadıköy'un 1947 yılında saflarına kattığı bir dığer tesis ise Sureyya Plajı. Fenerbahçe'de daha önce ün kazannıış Belvü tesislerinin yöne ticiliğinde açılan bu plaj kısa sürede ün kazanır. Karaköy'den direkt motor, Kadıköy'den de otobus seferleri yaparak o zaman için çok uzak sayılan Maltepe'de olmanın dezavantajını yok etmeye çalışır. 1950'lerde 'Resimli Hayat' dergisinde şöyle tanıtılıyor: "Sureyya Plajı bu sahilin en büyük plajı, pansiyon için 40 odası, 120 lüks kabinesi, 1400 kisilik soyunma yeri var. Bu plaj Sureyya Pasa'nın eseri, nlııımınden sonra Belediyeye hediyc edilecck. Gelecek yü arkaya bir de otel yapılacakmıs, velhasıl sahilden kaçmak isteyenlerin rahat edecegi bir yer..." Bu plajlara belkı bazı farklı isimler de eklenebilir. Boğaz'da Lido, Küçüksu, Salacak; Yeşilköy'de Kapri plajları ilk akla gelenler. Bir dönemin plajlarının çoğu sahıl yollarına, bir bölümu de lağımlara kurban gıttı. Deniz kirlenmesi ve gitgide çoğalan ınsan kalabalıkları tstanbul plajlarının "muteberliği"ni yok ettı. Aslında bu "fırıal"ın başlangıcı da geçmiş yıllara dayanmakta. Bundan çeyrek yuzyıl önce Dr. Saim Bengiserp şöyle yazıyordu: "Muhakkak ki deni7e temiz sulardan girilmelidir. Bu da lağımların aktıgı, çoplerin dokuldugu yerlerde denize girmeyin manasındadır. Ama canım tstanbul'un bu vasıfta hangi sahili kaldı? Kadıkoy ve Kızıltoprak'ın birçok evlerinin lagımlarının baglandıgı meşhur Kıırbağalıdere'nin aktıgı Kalamış koyundan mı denize girelim? Yoksa Bağdat Caddesi'ndeki ev ve villaların lagımlarının belediyenin mıısamahasıyla baglandıgı yeni yagnuır sııyıı drenaj kanallarının akıtıldıgı Ccddcbostan, Suadiye, Bostancı sahillerinden mi denize girelim?" Evet, aradan geçen yıllarda her şcy daha da kötuye gitti. Deniz daha kirlendi, plajlar yok oldu ya da olmak uzere. Artık tstanbullular için denize girmek "hayalı cıhan değer" bir anı haline geldi. Bakın, "Söyleyin, nereden denize girelim;' diye bir ağızdan bağırıyorlar. Duyuyor musunuz? D Anılarda yaşayan pastane: Markiz KEMAL KÜÇÜK hez Lebon, tout est bon yanı Lebon'da her sey guzeldir. Soııradan adı Markiz Pastanesi olan Lebon'un unlu tatlılarına doyamayan Abdülhamıt Paşalarının, Vatan Şairi Namık Kemal'in, zengin Pera Lavantenlerinin, yabancı ulkelerin sefirlerinın, ünlü sanatçıların yıllar süren bu ortak "telaffuzu" yuz yıl sonra yerini Ttırkçe söylenen kaskatı bir gerçeğe bırakmış: "Markiz'de her sey unutulmus." Yeniden yaşatılmak ıstenen "eskı Beyoğlu"nun direnen son dekorlarından biri olan Passage d'Oriental'in önünden geçenler sessiz, koyu karanlık bir vitrini umursamıyorlar bile... 360 numaralı Passage d'Oriental ya da "Aynalı Şark Pasajı"nın cadde üzerindeki geniş kapısının köşesine kurulmuş ünlu Markiz'ın süslü yazısının altında paslı bir teneke duruyor şimdi... 12 yıl önce pasajla birlıkte Markiz'i de satın alan yeni sahibinin dükkânın eskiyen kapısına uygun gordüğu teneke... Ünlu dukkân Beyoğlu'na kusmuş, binbir anı yüklü iç duzenini caddenin yeni yaşamından kaçırmak için tozlu vitrininin ardına gizlenmiş gibi... Sait Duhani, Beyoğlu'nu anlatan kıtabında Markız'ın tahta kaplı duvarlarını süs.leyen ilkbahar, yaz ve sonbaharı anlatan kübık [fayans panoların " k ı ş " bölümunün ya yolda kazaya uğramış ya da bir yapım hatası yüzünden duvara konamamış olabileceğıni yazıyor. Ama Markiz'i birkaç yıldır kaplayan gri karanlık, duvardaki bu eksik panoyu aratmıyor. 1888 yılında bir öğle yemeğınde konuk ettigi Sarah Bernhardt'ın kısık kahkahası, yük C sek tavanında kaybolalı bir asır olmuş, ama çatalı, kaşığı, birbirınden güzel porselen tabakları, lımon takımları, birkaç yıl önce kapanın elınde kalmış... Kurucusu Mösyö Lebon'un Paris'teki Lemunıyer ustaya ısmarladığı ünlu fırını, tüm muttak kısmı ve vitraylı salonu ile birlikte Anıtlar Yuksek Kurulu tarafından korumaya alınınca, onca renklı kışı yerine, yeni otomobıl parçaları ıle dolmaktan kurtulmuş asırlık Markiz... arkiz Pastanesi, taşıdığı binbir anıyı Beyoğlu'nun yeni yaşamından kaçırmak için tozlu vitrininin ardına gizlenmiş gibi duruyor. "Aynalı Şark Pasajı'nı" satın alan otomobil parçacısı Şükrü Kurtoglu, önce Markiz'i, "Parça satış dukkânı" olarak düşunmüş. Ancak AYK'nin koruma kararı yuzunden Sirkeci ve Taksım'dekı aynı tür dükkânlarına ekleyememiş, boş kalmasını yeğlcmış. "Istedigim parayı veren olmadıgı için satamıyorum" dıyor. "Yıne pastane olarak kiraya verseniz?" dedığımde yanıtı kısa: " O zaman satılırsa tahliye etmek yine guç olur istemiyorum." Mösyö Lebon'dan kalfası Kosta Litopulos'a 1938'lerde geçen, Litopulos'tan sonra da kapanıncaya kadar Avedis Çakır tarafından M. Bugün kör bir göz gibi Beyoğlu'na bakan Markiz Pastanesi açtiırsa, eski insanlan bulamayacak, ama anUaruu yasatacak işletilen Markiz Pastanesi, şimdi Beyoğlu'nda kör bir göz gibi duruyor. Avedis Çakır, artık yaşamıyor. Pastacısı Ibrahim Kebapçı, bir Turing Işletmesi'nde çalışıyor. Ve Markiz açılmayı bekliyor. 130 yıllık geleneği, özeni gösterecek meraklı bir patron anyor. Bulunursa ne olacak, Markiz açılırsa ne olacak, Serveti Fünuncular sırayla Halit Ziya Uşaklıgil, Cenap Şehabeltin, Huseyin Cahil aynı masalarda tartışamayacak, Pler Loti, konuklannı öğle yemeğinde kabul edemeyecek, Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Celal Sılay, Abdülhak Şinasi çok ender sohbet etmeyı kabul ettikleri kişiler ile konuşamayacak, ama hepsınin anısı yaşayacak, tıpkı Batıdaki yüzlerce ünlü cafe de oldugu gibi... D 25
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear