26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

olan, ama durmadan kendilerini tekrarlayan kilitnlerdir. O /.anıan bile oldukça pahalıydı!ar. Anadolu kilimlerini bulmak ise hemen hemen olanaksızdı. Bi? ilgilenir olunca, daha önce Anadolu'ya halı toplamaya çıkanlar, kilim de aramaya koyuldular. Arkası çok hızlı geldi. Bizim gibi, aynı tarihlerde bu işle ilgilenen yabancı meslektaşlar da ortaya çıktı. Moda bir kez doğdu ya, kilime kuvvetli bir talep başladı. Talep kuvvetlendikçe durmadan daha çok sayıda kilim piyasaya çıktı. Fiyatlar yükseldikçe, arz olayı da genişledi. Bildiğim kadarıyla, en gtizel kilimler çok yakın bir geçmişte bulıındu. Iki üç yıl evvel. Nedeni de liyaılarnı yüksekliği. Kapalıçarşı'da haftada binlerce kilometre yapmaya haar insanlar var. Gerçek anlamda bir kilim avı diyebilirim. "Sanat eserini takdir edemiyorsamz, bunları atalarım yaptı diyerek sahiplenemezsiniz" sözlerine bir anlamda hak vermemek elde değil. Ama gene de ağırımıza gidiyor. Mazeret bulmaya çalışıyoruz: lunan Eski Yunan büstlerini görünce, "Şu Yunanlıları boşverin, onlar sanattan bir şey anlamadılar, sanatı öldiirdiiler. Buradan kaçalım" diye bağırdi... özetlersek, bence modern sanatın temel araştırma konusu, Yunan sanat kurallarına sırt çevirmek, Eski Yunan estetiğinden arınmış kaynakları bulmaktır... Kilimlerde doğanın taklidi söz konusu değildir. Başka bir dünyamn, hayal dünyasının yaratıcılığı söz konusudur... Renkler konusunda da aynı iliski kıırıılabilir mi? Hayır, sanmıyorum. Kilim renkleriyle ilişkisi kurulabilecek tek ressam, gene Paul Klee. Klee, renk araştırmalannda renklerin birbirlerine yanıtlarını birbiriyle rezonanslarını inceliyor. Klee, hem müzik hem de renklere hayran bir sanatçıydı. Çalışmalarında, müzikle renkleri ilişkilendirdi. Kilimler de bir müzik partisyonu gibi, okunabilir. Bazen tekrar olduğu izlenimi ediniyorsunuz. Aslında bir tema üzerinde çeşitlemeler söz konusudur. Tabii bazı kilimler, başkalarına oranla daha müziksel olabiliyorlar. Mondrian'ı düşündüren kilimler de var. Vasarely'de de kilim öğeleri mevcut. Ama sanırım, Macar asıllı olduğu için görmüş olmalı. Yeni yapılan kilimlerde eskilerdeki giizellige neden ulasılamadı? Eski kilimleri birer tablo olarak değerlendirmek gerekiyor. Bunlarda, halılardan fark izik ibidir Fiyatlar iyice yükselene dek satmamaya gayret elmeleri sizce malını muhafaza elme bilincinin bir işareti sayılamaz mı? "Muhafaza etme bilinci yok" diye deneyimlerine dayanarak kestirme bir yanıt veriyor Daumas, "Bazı özel yörelerde, sadece az sayıda ailede bu bilinç var. Sanırım, sadece Reyhanlı kilimleri için belli bir bilinçten söz edilebilir. Bu kilimler o kadar ince ve rafine ki insanlar ister istemez etki altında kaldılar. Güzelliklerini lakdir etmeseler bile dokunmaları için gerekli inanılmaz el emeğini görınezliklen gelemediler." enri Daumas, eski eşyayı tüm yönleriyle tanıyan bir kişi.Babası Grenoble'lu bir antika kolcksiyoncusu imiş. "Yarı amalör, yarı profesyonel" diye tanımlıyor. O da edebiyat ve felsefe öğrenimi gördüğü öğrencilik yıllarında, babası gibi, ufak tefek şeyler alıp satmış: "Fransız köy evlerinin çatı katlannda da orlalıktan kaldırılmış nefis eşyalar çıktı. Bu külliır gerilemesi dönemi, genel bir olgu" diyor ve fabrikasyon eşyaya hayran kalan halkların kendi kültür miraslarını küçümsemelerinin evrensel bir olgu olduğunu, bunun yalnızca Türkiye'ye özgü sayılamayacağını söylüyor. Ancak ecdat yadigârıyla ilgisi olmayan kişiler bu işin ticaretine giriştiklerinde, anlaşılan yeniden genel bir ilgi uyanıyor toplumlarda. Kendini kilim sanatını keşfeden üç beş kişiden biri olarak gören Henri Daumas, bu işe nasıl başladığını anlatmayı 'gururla' sürdürüyor: tlk gördüğüm kilimleri inanılmaz güzellikte buldum. Gene inanılmaz olan bir şey de fiyatlarınm düşüklüğüydü. Rue de L'Universile'de, yani şimdiki galerimin sokağında, başka bir dükkânım vardı. Bu dükkânda, dekorasyon malzemesi satıyordum. Bulduğum kilimleri, o zamana kadar olduğu gibi, yani koltuk ve masaların üzerlerini örtecek şekilde değil, panolara asarak tablo gibi sergiledim. Bu çevrede sanattan anlayan çok insan yaşadığı için, önünden gcçcn, "Bu nedir?" diye sordu. Herkes inanılmaz gUzellikte buldu. Öte yandan, ilk kilimleri satın aldığımda, Ermeni halı tüccarlarının gülmekten kasıklarını luttuklarını anımsıyorum... 1971 'de olmalı. O tarihte Paris'te kilim satan dükkân yok muydu? Eski kilimlerde, içsel bir bahçenin dışa vurulması olayı vardır. \ ..*' Caleri Tri/fin kilimleri, 1972ythndan bu yana, Türkiye'den tek tek toplanmış oldukça kıymetli parçalardan oluşuyor. Hayır, tek bir kişi yoktu. llginç ve eğlenceli olan, aynı tarihlerde, Londra'da David Black'in, Amerika'da, ttalya'da başka meslektaşların ortaya çıkması... Şu yargıya vardını ki, belli dönemlerde, insanlann gözlerinin önünden en güzel şeyleri geçirseniz de, duyarlılıkları oluşmadığı için, bunları farkedemezler. Çağdaş sanatın yardımıyla uyarılan duyarlıhğımız, bir sıçramayla kendini olgunlaşmış buldu. David Black, ben veya diğer arkadaşlar, bu kilimleri satın almagereksinmcsi duyduk. Alıcılarımız da aynı şekilde belli bir olgunluğa ulaştıklan için, bu davranışımıza olumlu yanıt verdiler... Yoksa üç dört kilimden sonra, "satılmaz" deyip vazgeçecektik... ynı tarihlerde, Batı başkentlerinde kilinıi keşfeden kişiler arasında, büyük bir yakınlık doğduğunu, aralarında adeta bir "kilimseverler kulübü" oluşturduklarını da belirten Daumas, bu hayali kulübün diğer üyeleriyle Türkiye'de buluşmaktan büyük mutluluk duyduklarını ısrarla tekrarlıyor ve bunu bir edebiyat hareketine benzetiyor: Bu kış için, şöyle bir tasarım var: Kilimci dostlarımı bir araya getirip her birinden en çok sevdiği bir kilimi yanına almasını isteyeceğim. Bir dağ köyünde toplanıp, hem kayak yapacak hem de kilim üzerine bir seminer düzenleyeceğiz. Herkes kendi kilimi hakkında konuşacak... Kilim merakını bir edebiyat akımına benzetmesinden hareketle, Daumas'a, çağdaş sanatla kilim dokumacıhğı arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendirdiğini soruyoruz: Kilimlerde modern sanatın yeniden keşfettiği bir 'şey' var. Bu, belki de neolitik çağdan beri kilimciler tarafından keşfedildi. Ressam Paul Klee'nin renk araştırmalarını incelediğinizde, kilimlerle olan benzerliği hemen farkediyorsunuz. tki sanat arasında organik bir ilişkiden söz edilebilir ıni? Yani Paul Klee ve digerieri, bunları görmüş mii yoksa raslantısal bir benzerlik mi var? llkel sanatı, büyük ölçüde Yunan uygarhğı öldürdü. Bunu söylediğimde, şiddetli saldırılara uğruyorum. Halbuki ben de Avrupa kültüründen geliyorum. Diğer taraftan, çok genç yaşımdan itibaren ilkel sanata, siyah Afrika sanatına büyük ilgi duydum. Paris'te sürrealistlerle yakın ilişkisi olan Paul Guillaume adlı bir zatın koleksiyonlan satılıyordu. Müzayede kataloğuna, ilk sayfaya, "Yunanistan'a lanet, Afrika'ya selam!" gibi bir şey yazmışlardı... Aynı konuda ikinci bir olay: Istanbul'da Anadolu Uygarlıkları sergisini ünlü bazı kişilere gezdiriyordum; Schumberger firmasının şimdi hayatta olmayan eski müdürü Jean Riboud'nun Hintli eşi (galerimin ilk mUşterilerinden ve Hint sanatları ağırlıkh özel bir müzesi olan, dünyanın en önemli kolcksiyonculanndan biridir), Aya Irini Kilisesi'nde bulı olarak bireysel öğeler mevcuttur. Yapan kisi, kendinden bir şey vermiştir. Yeniler ise, onların kopyası. Kopya oldu mu, ölü bir sanatla karşı karşıyayız demektir. Eski kilimlerde, içsel bir bahçenin dışa vurması olayı vardır. Kilimi dokuyan kadın, gerçi belli geleneklere vc kurallara uymuştur. Aynı zamanda guçlü bir içselliği yansıtmıştır. Zaten sevilen taraf da budur... Daumas, daha sonra Türk kilimlerinde, motiflerin her birinin bir anlamı olduğunu, ancak bunların birçoğunun hâlâ anlaşılamadığını söylüyor: Kilimlerden hareketle, çok genış etnografi araştırmaları yapılabilir. Bu alan hâlâ bâkirdir. tkinci bir soru da şudur: Kendine özgü bir dili olan kilim sanatı, kadınlar tarafından icra edilmiştir. Oysa ki, bu tür güçlü sanatlar, dünyanın her yerinde, erkeklerin tekelindedir. Kilim dili de erkeksi ve son derece sert, bir yerde savaşçı bir dildir. Bu çelişkilere ne demeli?.. Henri Daumas'ın kilimler hakkında kendine ve başkalarına sorduğu sorular, saymakla bitmiyor. Mesleğinin geleceği hakkında ise, fazla umutlu değil, "Salılabilecek kilim sayısı azaldıkça, mesleğe ilgi de yok oluyor" diyor. D * »' H A Henri Daumas, Paristekl galeristnde, Türk kUtmUrini, tablo gibi, duvara asarak sergtliyor. 17
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear