26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

0) 0) 0 Û "5 Yalnız bir taş Uzmeye gidiyordum ki siyah tokyomun tabanındaki oyuklardan birinde kUçük bir çakıltaşı gördüm. Geçen yaz gelip takılmıştı oraya, dokuz ay da benim ören'e dönmemi beklemişti. Sıkışık düzendeki yerinden kıdırkıymık çıkardım, elimle başımın üstünde tutaıak götürdüm kıyıya, kumlann UstUndeki döşeğine bıraktım. Hiç ummadığı bir anda özgürlüğc kavuşmak yUzünU parlatnuştı. tlkin, sağına soluna şöyle bir hakın dı. Arkadaşlarına aleyk çekti, aleyk aldı. Sonra da şarap keyif, gelecek yıllara pasyans açmağa durdu. Sen nereden kopup, nerede durmu^sıın çakıltaşı? Kimbilir, şimdiye değin nice savaşkaıılar, tırendazlar, başıbozuklar, nice Lak daimoıiialılar. Persler, Romalılar, Os manlılar, ellerinden aynalarını düşüı me yen güzeller ya da kelkirazlar, nice maıtılar, uğurböcekleri, çakallar, köpekVr gelip geçmiştir yanından? Ama sen vu/ bin yüz yıl boyunca büyüttüğun kuııını saklığınla onlara Marlon Brando bakışları fırlatmış, her yaratığın kellesinin duşeceğıni, yalnız senin yok olmayacağını bağırmışsındır. Kimi zaman onlaıın ayaklan altında ezilmişsen de yine istifin bozulmamıştır. I Y da da kalır. Bir kez bir nehir kıyısını Rhöne ya da Saone nehridir bu boylarkerı çok estirikli bir gece geçirmiştir ki ömrü boyunca unutamamıştır. Set halindeki bahçeler yolun bir yakasını baştanbaşa kaplamıştır. Gün pek sıcak geçmiş, akşamsa bütün serinliği ve tazeliğiyle eşikte görünmüştür. Kuru otların üstüne daha şimdiden kırağı inmeye başlamıştır. Setlerdeki ağaçlar bülbüllerle pıtraktır. Rou^eau, onların arasında, ta geceyarısına değin ayak teper. Yorgunluk yakasına yapışınca da bir set duvarına gömülmüş bir tür yuva ya da bir takma kapı üstıuıe şehvetle uzanır. Ağaçlar karyolanın cibinliğini oluşturuyordur. Bülbüller de çın sabah vaktine değin konserlerini kcsme/. Yolculuklarda yazarımızın düşünceleri v ıyvjy tavındadır. Çok çok gelir, çok çok gıder. Gözüne takılan her şey onu büyulcr. Bu da zaman zaman sağını, soluıııı ş.ısırmasına neden olur. Bir defasında I \oıı >olunda göz sevınci veren bir yeri v:ıkui'(an görmek isteyince başına böyle bir şey gelmiştir. Saatlerce ordan oraya koşuştuktan sonra, harap ve yebap, bir knylünun kapısını çalar. Ev sahibinden paıası karşılığında yiyecek rica eder. Köylü, bir şeyi olmadığır.ı söyleyerek ona ımansı? sütle arpa ekmeğı verir. Bizimkisi, kıtlıktan çıkmışçasına, sütü gulgullarla diker, ekmeği de çörüne çöpüne aldırmadan midesine indirir. Ne ki, onu dikizleyen köylü, iştahının gerçekliğinden, öyküsünün de gerçekliğine varır. Bu kez mutfağuı yanındaki küçük bir merdivenin kapağını açar, aşağı iner, az biraz sonra katışıksız bir buğday ekmeği, ucundan bir parça yenmiş bir domuz sucuğu ve Rousseau'nun gözlerini faltaşı gibi açtıran bir şarap şişesiyle görünür. Daha sonra buna güzel bir omlet de eklenir. Rousseau o yolculukta, Lyon'a yaklaşırken de yolunu şaşırır. Bu kez de, çocukluğunda babasıyla birlikte okuduğu Honore d'Urfe'nin Astrte romanının geçtiği yerleri, Forez kasabasıyla Lignon deresini görmek istemiştir. Gelgelelim ki gelgelelim, bir hancı kadın, ona Forez'in da doğruca yatmaya gıderek dclıksi/ bir uyku çeker. Sabahleyın de, kahvallıdan sonra, yedı botz tutan borcunun kar^ılı|ında sırtındaki cekcti rehin olarak bırakmak ister. Bereket hancı, dUnya iyisi bir adamdır. Ceketi geri çcvirir, borcunu ıla ne zaman elverirse o zaman ödemesmi söylcr. , , alnız taşlardan biri de Amerikalı gunlükçu David II. . Thoreau'dur. O da Rousse ı au gibi, her şeyden öncc clo; ğacıdır. Tüm yaşamını bir i göl kcnarındaki kulıihcdc • geçirmiş, ağaçlarla hayvanlarla uy.mnıı>, ağaçlarla hayvanlarla uyumuştur Y Ey okur bilmiş ol ki, ünlü film vöneımeni John Huston da yaşlandığı vakııyetmiş altısında kendi tenhasında y;ıs.ı mayı seçecektir. Diyeceğim, 19S2\lc, Meksika'da Pueblo Vallarta Körfc/ı'pılo Las Colletas'a yerlcşmiştir. Tanrının >unu balık tutuyor, karabinayla av avlı^or, kumsalda geziniyordur. Günün u/ıııı hır 7amanında da bahçcde kendi eltcr\lc yaptığı saman şemsıycnin altııul.ılı I > makta derın düşüncclere dalıyoı, >t M • mıne ınaya çalıyordur. Denizde ilkaldığı da olur. Sonra da okunıal.u ' cer. Hem de bir ya/aıa el attı mı (Dnsio yevskı, Maupassant) onun bütün kılap larını okumadan cdemez. JeanJacques Rousseau artık bir demirciler kasabaşı olduğunu söyleyince kadının, kendisini iş arayan bir demırcı çırağı sanması da buna eklenmiştir birden nurunu ve pirini yitirir ve orayı artık Jupiter'le Themis'in kızı Astree'ye yakıştıramadığından hemen tam yol tornistan eder. Rousseau tabanıyarıklığını bir kez de Annecy ile Fribourg arasında gösterir. Gerçekte, bu ayakvaylı yolculuğa Merceret adındaki bir kızı Fribourg'taki babasının yanına götürmek için evet demiştir. Yolca kızcağız kendisine öykünüyor, yani onun kıza yapması gereken cilveleri o, Rousseau'ya uyguluyordur. Böyle olduğu halde bizimkisi yol boyunca arkadaşlık sımrım aşmaz. Ama yıllarca sonra buna yüz bin hayıf yağdıracaktır: Bönlüğüm o derecedeydi ki, Merceret hoşa gitmeyecek bir kız olmadığı halde, yolda kafamı en küçük bir düşünce çelmedi. Çelseydi de ben bundan yararlanmasını bilmeyecek kadar böndüm. Bir kızla bir erkeğin nasıl yatacaklannı zihnime sığdıramıyor, böyle korkunç bir düzen için yüzyıllar gerektiğini sanıyordum. Rousseau bir kez de o ayışıklı gölün seyrine adamakıllı doymak için Lozan'a giderken zorlu günler yaşamıştır. Lozan yakınında bir köye vardığında yatak parasını karşılayacak tek bir kuruşu bıle kalmaz. Üstelik aç mı açtır. Başına gelecekleri hesaplamadan bir hana dalar. Güzel bir yemek ısmarlar, sonraLas Colletas onu hayvanlara \akm durnıaya da itelemişir. Yılanları öldıınin4 şöyle dursun, onları kucağına alır, hoınuna dolanmalarına izın verir. Kısaı'.ısı, yılanlardan hiçbiı bıçınıde korkma/. Y'l nız kendisini, yerıne mıhladıklan vıkiı canı sıkılır. Bir de /.ehirlerini alapşap tn latanlarla, daha korkunç suratlı olaıı .ıına insanlaıa saldırmayanları birbiiiiuli.ii ayırmak gerektiğine de inanır. Akrepler de gunluk yaşamına k;ur. mıştır. Huston'un dostça davraniilaıma öylesinc alışmışlardır ki onu hiç Uıkm.ı dan ordan oraya seyirtiler. Nedir IKII.III.I Gecesi yönetmeninin önünden geçcikcıı iğnelerini kaldırıp onu selamlamayı cLı savsaklamazlar. Huston, daha eski yıllarda Günc> lılanda'da da kendi tenhasında yaşamı^tn. Orda at besliyordur. Alasabah ayakUrına çizmelerini geçiriyor, onları yoklam^ya gidiyordur. Onlar da onu kendilerinden bildiklerini göstermek için tıırlü oyunlara kalkışıyorlardır. Söz gelişi şöyle ki, Las Colletas'ta, b" deniz ve cengel parçasında konak tuıtnn için lrlanda'daki evini, atlannı satmış. mı değerli esyalarını yakınlarına dağıtmi'Mr. Artık tablo koleksiyonu da yoktur Monet'lerini, Picasso'laıını ve de tum ıcsmılerini elden çıkarmıştır. Ne ki en çok St> utıne'lere üzulür. Porselen takımlarına, antika nıobıK. larına gelınce, onların da yeıinde \eilu esıyordur. kımisı açık artırmalarcla cı mış, kımısı de antikacıların elinde k.ılmı tır. Kcndısıyle konuijinaya gelen h r o 7etecıvc şoylc der: O/gurlü^umun fiyatıvdı bu. I) ılı çoguım yapmak, her scydcıı 1 IKIIITII vol sıın elmek gerekscydı onu d;ı, biı dı»kık dıırakl.ımadan yupardıın. C)ı .on \\v\h de benım gıbı düşunuyor. O heıuk > dı lyı saklamasım bilıyoı kendını I A.u. Şu var ki, sen kendi tenhanda soluk alıp verirken, dünyanın öbür köşelerinde de yaşayan çakıltaşlan vardır. Sen oralardaki, Madagaskar, Kalkütta, Valparezo, Osaka, Şangay ya da Belfast'ta bağdaş kurmuş öbür ayaktaşlarının varlığından haberli olmadığın gibi, biri akıl edip bugüne değin dünyanın bütün çakıltaşlarının haritasını çıkarmadığı için, onlar da senin ve de yamacındaki taşların varlığından bilgi alamamışlardır. Oysa onlar da yıl 365 gün, fırışka rüzgârlara, denizlerden yükselen esirginlere, kıble, şolok, yıldız, keşişleme, karayel, lodos ve bozyellere göğüs germişler, söğüt ağacı gibi meyvasız durmuşlardır. Şu kadarcık ki, dünyanın iki ayrı noktasını birbirine birleştirmek için boyuna bir Ulkeden bir ülkeye kalkan uçaklar, gemiler, trenler, gezginler, ormanaçanlar, buzdevirenler de vardır. ousseau da gençliğinde tüm taşların, kayaların, ağaçların, evlerin haritasını çıkarmak için köy köy, şehir şehir dolaşmıştır. Her şeyi gözlem altında tutabilnıek için de arabayla değil, atla ya da yaya olarak yolculuk etmiştir. Doğrusu, Rousseau'nun antikası azdır. Çıtıpıtı bir havada, kılpranga bir memlekette ayak ayak yürümek ve içinde her an yeni bir şeyle karşılaşmak umudunu taşımak kadar, onu tokdoyum eden bir şey sayılmamıştır. O, yanında, yöresinde her vakit dağlar, kayalar, sarp yamaçlar, çağlayanlar, uçurumlar görmek ister. Fransa'nın doğusunda Pasdel'Echelle Dağı dolaylannda korkunç uçurumlann fink attığı oyuk bir kaya içinden dolanan bir yol vardır ki ne zaman ordan geçmişse başının döndüğünü duv muştur. Hoş, bu baş dönmeleri onun ke yıf pususudur. Korkuluğa iyısinden ya» lanarak burnunu uzatır, saatlerce orda öylece kalır. Yüz kulaç aşağıda kayadan kayaya, çalılıktan çalılığa uçuşan karga ların, yırtıcı kuşların çığhklan ve de de renin çağıltısı yüreğinde kirazlar açıi'iı Rousseau bu yolculuklarda, kımı 7«ı man geceyi açık havada geçirmek zorun R Jahn Huston
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear