25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

21 ENERJİ garantisinin verilmesinin(4) ne anlama geldiğini sormaya gerek var mı bilemiyorum? Bir yanda ucuza mal eden kamu santralları, diğer yanda çok pahalı üretmesine karşın satın alma garantisi olan YİD ve Yİ santralları…. Bunlara ek olarak kurulu gücümüzün yüzde 910’unu oluşturan, işine gelirse üreten, gelmeyince kamudan alım yapan otoprodüktörler.. Öte yanda, 4628 sayılı kanun. Buna göre, kamu santral yapamaz, özel sektör yaparsa, satın alma garantisi verilmez. Yani bir kısım özel şirket garantiyi almış, diğerlerine yok (Nasıl serbest piyasa ve rekabet ama?). Bu kanun, var olan kaotik yapıyı daha da karmaşık hale getirecektir. Mevcut sisteme “Yamalı Bohça” dediğimizde alınanlar haklı mı sizce? Son söz yerine Aynı filmi daha kaç kez izleyeceğiz? Çernobil kazası olduğunda, dönemin Sanayi Bakanı Cahit Aral, “Biraz radyasyon iyidir. Dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye’de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir” derken(5) , Özal “Radyoaktif çay daha lezzetli” demişti. Günümüzün harika ressamı Kenan Evren ise “Radyasyon kemiklere yararlıdır” diyordu. Bilim insanlarının raporları hasır altı ediliyor, bu raporları hazırlayan duyarlı uzmanlar günah keçisi ilan ediliyordu. Bakan Aral, 1992’de özel bir söyleşi sırasında “Hükümet gerçekten de Çernobil’in Türkiye üzerindeki etkileri konusundaki gerçekleri ve rakamları gizlemiştir” demesi neye yaramıştır bilinmez… Nükleer reaktör kazalarının belleğimizde sadece “Çernobil” ile özdeşleştirilmesi de ayrı bir “Cambaza bak” numarasıdır. Japonya’daki Mihama kazası, 3. kuşak reaktörde gerçekleşmiştir. ABD’deki Three Miles Island kazası da nedense pek dillendirilmez. Daha onlarca kazanın sözü bile edilmez. Çernobil’in “iflas etmiş Sovyet teknolojisi” nedeniyle gerçekleştiğine inanmamız istenmektedir. Santralın inşası ve işletmesi süreçlerini yürütüp, denetleyecek kurumların mevcut yapılarının yetersizliğinden, santral yeri seçimine, kamuoyunun bilgilendirilme(me)si sürecinden yasal karmaşaya, çıkarılan kanunun hemen her boyutta sakıncaları vardır. Bırakın nükleer santral kanununun yasalaşma biçimini; Davutpaşa’da 31 Ocak 2008’de yaşanan faciayı anımsamak bile, nükleer konusundaki ciddiyetsizliği hak etmediğimizi bize öğretemeyecek mi? 1999 yılının Ocak ayında İkitelli’de bir hurdalıkta, her şeyden habersiz, buldukları Kobalt 60 maddesi yüklü konteynırı parçalayan Ilgaz ailesi hala yaşadıklarının bedelini ödemeye devam ederken, nükleer ENERJİ ENERJİ ENERJİ santral yasası Meclis’ten geçti. Bir mühendis olarak, nükleer enerji de dahil olmak üzere, hiçbir enerji kaynağına “kategorik” olarak karşı olmam mümkün değildir. Ancak, buraya kadar sıralamaya çalıştığım gerçekler doğrultusunda, mevcut koşullarda ve böylesi bir yasayla ve olmayan nükleer program ile, ülkemizde bir santral yapılmasını bugün doğru bulmuyorum. Değerli bilim adamı Prof. Tolga Yarman’ın şu görüşlerini de sonuna kadar destekliyorum (diğer birçok görüşünü de desteklediğim gibi): “Ben bugün enerji bakanı ya da başbakan olsam, nükleer enerji sevdalanmasını erteler, önce atom enerjisi merkezlerimizi, basta da TAEK’i, bu kurumlarımıza hedefler göstererek, ihya eder, bu arada, çeşitli dünya merkezlerinde, küçük ve iç yapısı itibariyle güvenilir santrallerin geliştirilmesi yolunda yapılan çalışmalara katılırdım... Bu arada, bir elin parmakları kadar, atom enerjisini gerçekten bilen, seçkin akademisyenlerden ve teknokratlardan, çekirdek, öncü bir danışman kadrosu oluşturur, onları tartıştırır, tartışmaya kendim de katılır, buradan oluşacak yakınsamayı, ilgili kurumlara direktif olarak yöneltirdim.”(6) Bir de, nükleer santral inşasında alacakları hatırı sayılır komisyonun hayali ile, her türlü etik değerden uzak, bilgi sahibi olmadığı konularda bile ahkam kesen bir kesim var.. İhaleye başvuran/başvuracak yerli yabancı şirketlerdeki kimi isimlerin siyasi bağlantıları da titizlikle incelemeye değer.. Bu noktada “mubah” görülen bir yöntem olarak da, alçak tondan, “Nükleer santral sahibi olmak, nükleer silah teknolojisine de kavuşmak demektir. Dünyada nükleer silaha sahip olmayan devlet, kaybetmeye mahkumdur” şarkısı terennüm edilmektedir. Benim de aklıma, ENERJİ ENERJİ ENERJİ gecenin bu geç vaktinde ve her nedense, Nazım Hikmet’in “Kız Çocuğu” şiiri geliverdi birden: Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler. Hiroşima’da öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kâat gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler. ? KAYNAKÇA 1. Temsilciler Meclis Üyesi Porter’ın web sayfası; http://porter.house.gov/?sectionid=11&pare ntid=10&sectiontree=3,10,11&itemid=826 2. Atıklar “henüz” ışınlanamadığına ve taşınmaları sürecinde de ciddi tehlike arz ettiği bilindiğine göre, burada da ya bilgisizlik, ya da insan yaşamına değer verilmemesi hususları söz konusudur. 3. 25 Mart 2008 tarihli Cumhuriyet Enerji eki. 4. Temiz ve yerli kaynaklarımız için çıkarılan Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu’nda verilen satın alma garantisi 5 ile 5.5 eurocenttir. İthal edilmesi gerekmeyen, bize ait, yenilenebilir ve temiz kaynaklara sınırlı garanti verilirken, her boyutu ile ithal gerektiren enerji kaynağına sınırsız satın alma garantisi verilmesi kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. 5. CNN Türk. 6. “NÜKLEER ENERJİ VE TÜRKİYE”; Prof. Dr. Tolga Yarman, Türkiye Enerji Kongresi, 27 – 30 Kasım 2006, İstanbul. ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear