24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Ankara 300/2 Nisan 2010 BirYazGecesi Rüyası’ndan “GüncelBir Sahne Masalı”na... BYGR kadrosu selamda sefik@kahramankaptan.com / www.kahramankaptan.com Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN K imilerince “eskimiş” kabul edilen konular günümüzde yeniden ele alınırken, bilimde, teknolojide dünya ne denli ilerlemiş olursa olsun, insan “maya”sının değişmediğini görüyoruz. Mülkiyet, egemenlik, kıskançlık, aşk, nefret, düşmanlık gibi duygular ilk romanın yazılışında da başlıca konulardı, bakıyorsunuz yıldız savaşlarını konu alan bilimkurgu senaryolarda da eksik değil! Sahne yapıtı projelendirenler için, tarih ve edebiyatın büyük bir hazine olduğunu kim yadsıyabilir? Nitekim, pek çok besteci, yönetmen, koreograf, tarihe ve insanın öyküsüne İngiliz ozan ve oyun yazarı William Shakespeare’in yapıtları üzerinden girmeyi yeğlemişlerdir. Dolayısıyla, Hamlet’ten tutun Romeo ve Jüliet’e, Othello’ya kadar Shakespeare’den esinli nice film, opera, tiyatro oyunu ve bale, repertuvarlarda, önemli arşivlerde hep yerlerini korumuştur. Shakespeare’in belki de ilk uzun soluklu komedisi, özgün adı “A Midsummer Night’s Dream” olan “Bir Yaz Gecesi Rüyası” öyküsü ve Felix Mendelshonn’un henüz 16 yaşındayken bu yapıttan esinlenerek bestelediği yaklaşık 20 dakikalık nefis müziğiyle yapılmış tek perdelik baleleri, Aspendos Festivali dahil olmak üzere çeşitli sahnelerde ve yerliyabancı çeşitli topluluklardan izlemiştim. Klasik, sadece sahnede dansla görsel anlatıma dayalı işlerdi hepsi de... Ama geçen hafta İzmir’de bambaşka, özgün bir yapım izledim. “Bir Yaz Gecesi Rüyası” bu kez, uluslararası ünlü koreografımız Mehmet Balkan’ın imzasını taşıyordu. Balkan bu balesini ilk kez 1997’de Hannover’de, Almanca bir metinle sahnelemişti. İzmir’deki Türkiye prömiyerinde ise yapıt, bizden izlerle geliştirilmişti. Thisbe, Duvar ve Pryamus özgün metinde hiç yeri bulunmayan güncel bir yaklaşımla... Balkan’la birlikte yapıt üzerinde çalışmaya başlarken, “hem Shakespeare’in ağdalı ve abartılı tasvirlerinden, dilinden izler bulunmalı, hem de bizim günlük yaşamımızdan, halkın kültüründen esintiler” diye düşündüm. Yapıtın tanınmış klasik adına “güncel bir sahne masalı” nitelendirmesini ekledim. Balkan çifti yapıtı, sadece İzmir Balesi elemanlarıyla hazırlamadı. İzmir Operası’ndan iki soprano, kadınlar korosu, İzmir Devlet Tiyatrosu’ndan üç konuk oyuncu ile serbest bir video sanatçısı ekipte yer almıştı. Mendhelshon’un başta özgün eseri olmak üzere, çeşitli bestelerinden dansa temel oluşturacak müzikleri Alman besteci Andrej Barlog özel olarak düzenlemişti. Bu müzik Espartaco Lavelle Terry yönetimindeki İzmir Opera Orkestrası’nca canlı olarak seslendirildi. Selama kadar, bizde düğün marşı olarak bilinen ezgi ortada yoktu. Ama selamda, herkes çok alışık olduğu, sevdiği yapıtın adıyla bütünleşik bu ezgi kulaklarında salondan ayrıldı. Balkan’ın klasik, neoklasik ve modern dans ögelerini bir arada kullandığı, bazen sahnenin bir bölümünde klasik bir dansı izlerken, öteki köşede modernin algılandığı yapıt, dinleyici tarafından büyük beğeni ve coşkuyla alkışlandı. İki kez devreye giren koro, solistler, dansçılar ve tiyatroyla, keyifli bir “ilkbahar gecesi” geçirdiler. Temel karakterleri danseden Kıvanç Ekin (Puk) ve Emre Kaynarsu (Oberon), Aslı Çilek (Titanya), Burcu Olguner (Hermia), Banu Çelengil (Helena), Özgür Tuncay (Lysander) ve Dolun Doyran (Demetrius) hem teknik, hem rollerine yoğunlaşmaları bakımından başarılıydılar. Suha Ulusoy, “Eşek”te başarılı bir tipleme çizdi. Koreografik olarak, ikili danslar, dörtlü dans ve kızların toplu dansları özgün yaklaşımlar ve yenilikler içeriyor, bale izleme zevkini arttırıyordu. Ancak uygulamada eleştirilecek yanlar da yok değildi. Elhamra böyle bir yapıt için yetersiz kalacağı için, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin Sabancı Kültür Merkezi seçilmişti. Ancak biraz “kuyu”yu andıran orkestra çukurundan orkestranın ses yayılımı yeterli olmayınca, aşağı birkaç mikrofon sarkıtılarak icra salona yansıtılmıştı. Sanırım bu yükseltme işlemi, yapıtın akışına göre bir tonmayster tarafından kontrol edilip ayarlanmadığı için, yer yer müziğin koroyu ve iki sopranoyu bastırdığına, aşırı sıcak salonda kan ter içinde tanık olduk. Birinci perdede müziğin biraz ağır tempoda seslendirilmesi, sahne ritmini de sanırım etkiledi. Mizansen ve tablo değişimleriyle ilgili olarak kullanılan sis makinası konusunda da merakım kabardı. Acaba bu sis makinalarının ses ayarı yok mudur? Çünkü orkestraya makinanın “fıss” sesi yüksek perdeden karışıp duruyordu! Giysiler Aksakal’a ait Giysileri Sevda Aksakal hazırlamıştı. Özellikle orman perilerinin ve cinlerin giysileri, Aksakal’ın son dönem gördüğüm işleri arasında en başarılı olanıydı. Karanlık orman ortamında hem perilerin görünmezliği, hem de videonun ışığı altında bir görünüp bir kaybolmaları, seçilen kumaş ve tasarımı sayesinde gizemli biçimde algılanıyordu. Orman varlıklarıyla, dışardan gelen insanların giysileri kökenleri itibarıyla özenle ayrılmıştı. Tayfun Çebi de, sahnede gerçek bambularla bir orman ortamı hazırlamıştı. Şafak Türkel’in hazırladığı gerçek orman videoları bambuların üzerine binerek gözlüğe gereksinim duyulmadan üç boyutlu bir ortam algılanmasını sağlıyordu. Müfit Özbek’in uyguladığı ışıkla, ormanın çeşitli hallerinin görünümü tamamlanmış oluyordu. Sahne aşkına Ama esas eleştirim bale içindeki oyunun etkisini zayıflatan, tiyatrocuların sahne aşkına! Devlet Tiyatroları’ndan Murat Çobangil (Thisbe), Çağatay Özçelik (Pryamus), Recep Ayyıldız (Aslan) konuk sanatçı olarak gelmişlerdi. Baleciler Suat Yeşiltepe, Murat Ersoyluoğlu, Uğur Mert ve Barış Türksever, rejisör, duvar, mehtap ve rejisör yardımcısı rollerini paylaşıyorlardı. Metin, sahnedeki zamanlama gereksinimine göre, doğaçlama katkılara olanak verecek biçimde hazırlanmıştı. Ama balerin kılığında sevgili Thisbe’yi oynayan Murat Çobangil, hem rolünü öylesine abartıyor, hem de tuluatta ipin ucunu öyle kaçırıyordu ki, kendi kendine iyi oyunculuğunu gölgeledi. Bazı aşırı tekrarlarla, birer popüler motto olarak kullanılmış “Aşkım” gibi kimi sözcüklerin algı gücünü zayıflattı. Pryamus’ta Çağatay Özçelik de kısmen arkadaşına ayak uydurdu. Recep Ayyıldız ise sözel katkısında ölçülü davrandığı dengeli, doğal oyunculuğuyla göz doldurdu. Thisbe ile Pryamus’un sözü iyice uzattığı ve balecilerin soğumasına, oyunun uzamasına, seyircinin kopmasına yol açabilecek yerlerde, rejisörü oynayan Suat Yeşiltepe antre yapıp “Şekspir bu! Esas oyunumuza gelelim!” uyarısıyla işin çığrından çıkmasını önledi. Eğer ölçüt izleyicinin tepkisiyse, komedi ögelerine güldüler, yabancılaşmadılar ve oyunun içine girdiler. Ama akıllarda kalacak olan bu güncel masalı anlatan rüya gibi danslardır. Her zaman olduğu gibi, eşi eğitmen ve uygulayıcı Lale Balkan’la birlikte, bu sezon İstanbul (Kamelyalı Kadın ve Don Kişot), Samsun (Çağrı) ve ardından İzmir (Bir Yaz Gecesi Rüyası) çalışmasıyla, Mehmet Balkan terini Türk balesi için özveriyle akıtıyor. Tüm sanatların bireşimi Operayı tanımlarken kısaca “tüm sanatların bireşimi” deriz bazen. Bununla kastımız, şan, tiyatro, dans, mimari, sahne ve giysi tasarımının birlikte ve uyumlu kullanımıdır. Opera rejisörlüğü diploması da bulunan koreograf Mehmet Balkan, bu defa “tüm sanatların bireşimi” tanımlamasını bale için yaptırıyor bize... Tasarladığı, Shakespeare’in özgün öyküsündeki kalabalık kadro ayıklanıp yalınlaştırmak, ama “oyun içinde oyun” niteliğini korumaktı. Yani balenin içinde tiyatro da olacaktı, hem de Final tablosu 18
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear