26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 YANSIMALAR ŞeŞk KAHRAMANKAPTAN seŞ[email protected] / www.kahramankaptan.com 3 Aralık 2010 Cuma 335 erkesin bir mesleki kimlik ve kişiliği vardır, bir de özel yaşamı, huyu, suyu! Bazen mesleki kimlik bakımından ikileme düşüldüğü olabilir, eğer kimlikler aynı kulvardaysa... Örneğin Fazıl Say, hem uluslararası bir piyano virtüözü, hem de besteci... Peki bu kimliklerden hangisini önce kullanacağız? Geçen hafta 11. Antalya Piyano Festivali’nin açılışında Fazıl Say’ın 32 opus numaralı “Nirvana Yanıyor” başlıklı piyano ve orkestra için yapıtını “ilk kez” dinledikten sonra, kendi adıma “besteci” kimliğinin artık kaçınılmaz biçimde ön planda tutulması gereğine karar verdim. Çünkü kalıcı olan bestedir, “bestecinin naçiz vücudu elbet bir gün toprak olur” ama geriye dünya solistleri ve orkestraları tarafından seslendirilecek yapıtlar kalır. Fazıl Say, Adnan Saygun’un, Ulvi Cemal Erkin’in, İlhan Baran’ın ardılıdır. Baran’ın kompozisyon hocası olan Saygun’un, öğrencilerine sıklıkla “Kimseyi taklit etmeye çalışmayın, siz kendinizi ve kendi öz kültürünüzü ortaya koyun” öğüdünü verdiğini biliyoruz. Baran, bu öğüdü tutmuş, “teksesliçoksesli” ve DoğuBatı şartlanmalarından uzak durarak bu kavramların sentezini iyi biçimde yapma başarısını göstermiş, kendi öğrencilerini de bu yönde yetiştirmeye çalışmıştır. Fazıl Say da, “özel statü”de okuyup 17 yaşında lisans diplomasını aldığı Ankara Devlet Konservatuvarı’nda İlhan Baran’ın kompozisyon öğrencisi olmuştur. Türk makamlarını, halk müziğinin özelliklerini, mistik müziğin inceliklerini Bektaşi usullerine varıncaya kadar Baran’dan öğrenmiştir. Son dört yapıtında Fazıl Say’ın tüm bu öğrendiklerini, kendi çizgisinde başarıyla geliştirdiğini, kendine özgü bir biçem yaratmaya başladığını görüyoruz. Bu dört yapıt, Patricia Kopaçinskaya tarafından seslendirilmekte olan “Haremde 1001 Gece” başlıklı keman konçertosu, İstanbul 2010 Ajansı’nın “pahalı” olduğu gerekçesiyle kabul etmediği ama Dortmund Konser Salonu’nun siparişi vermekte tereddüt etmediği “İstanbul Senfonisi”, Borusan’ın siparişiyle besteleyip Salzburg’da dünya, Antalya’da Türkiye prömiyeri yapılan “Nirvana Yanıyor” ve Mecklenburg Vorpommeren Festivali’nde ilk kez seslendirilen “Trompet Konçertosu”dur. Bu yapıtların dördü de “has” ve “özgün” Türk müziğidir. Hiç klasik müzik dinlememiş bir Türk insanı bile, bu yapıtları dinlediğinde “kulağına uygun gelen” ögeleri hemen hissedebilir. Avrupalı kulaklar ise, “yerel” kabul edilen ezgi, yöntem, makam, renk, armoni gibi ögelerin nasıl “evrenselleştiğine” artık Fazıl Say’ın müziğiyle de tanık olmakta ve onu alkışlamaktadır. İnternete yerleştirilen İstanbul Senfonisi’nin Nostalji ve Tarikat başlıklı bölümlerinin 150 bine yakın “tık” alması önemli göstergedir, Fazıl bununla gurur duymakta haklıdır. Fazıl Say, “geleneksel”le “çağdaş”ı günümüzde başarıyla sentezleyen, Atatürk’ün kimilerince küçümsenen “müzik devrimi”nden esas kastını yerine getiren bir bestecidir. Yapıtlar, genellikle “sipariş” üzerine yaratılır. Sırada 2012 için bir bale, 2014 için bir opera, klarnet konçertosu gibi siparişi alınmış yapıtlar bulunuyor. Fazıl yaşamını besteciliğinden çok, virtüöz niteliğiyle kazanıyor, yılda ortalama 120 konser veriyor. Bu yoğun trafik içinde acaba bestelerine ne denli özen gösterebilmektedir? Bazılarının hayli aceleye geldiği, kafasında oluşturduklarını kağıda dökmekte zaman sıkıntısı yaşadığı bilinmektedir. Buna, kimi temaları değişik yapıtlarında tekrara gittiği gözlemi de eklenebilir. Fazıl Say, konser sayısını biraz azaltıp, bestecilik yönüne daha fazla vakit ayırdığında, yapıtlarının hem sayıca artacağından, hem de niteliklerinin yükseleceğinden hiç kuşkum yok. H Fazıl Say: Artık önce ‘besteci’, sonra ‘virtüöz’ 5. ETHOS Tiyatro Festivali’ne başvurular başladı A Sokaklarda tiyatrokarnavalı NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kültür Sanat ve Göç Etkinlikleri Merkezi’nin (KÜSAGEM) Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle gerçekleştirdiği “5. ETHOS Ankara Uluslararası Tiyatro Festivali”ne katılım için başvurular başladı. Konusu “şiddet” olarak belirlenen festivalle, Ankara’nın sokakları karnavala dönüşecek. Festivale, Anakent Belediyesi, Çankaya Belediyesi, Çağdaş Drama Dreneği, TÜRKSOY, Mor Çatı gibi sivil toplum kuruluşları da destek veriyor. Festival, “üniversiteler ve sendikaların katılım ve katkılarıyla şehir insanlarının sanatsal algısını güçlendirmeyi, şehrin sanat belleğini anımsatarak korumak ve zenginleştirmeyi” amaçlıyor. Sakarya Meydanı, Güvenpark, Yüksel Caddesi ve Menekşe Sokak, festival süresince gerçekleştirilecek konser, sergi ve sokak tiyatrolarının gösterileri ile karnavala dönüşecek. “27 Mart Dünya Tiyatro Günü”nde başlayacak olan festival 3 Nisan’a dek sürecek. Festival yönetimi konunun “şiddet” olarak belirlenme nedenini, “İçinde bulunduğumuz süreçte genelde sanat, özelde tiyatro sanatı, çeşitli şiddet göstergeleri arasında, deyim yerinde ise bombardıman ortasında varlık göstermektedir. Festivalimiz, özel ve öncü amatör tiyatroların temsillerine odaklanırken, sahne gerisindeki fiziki, psikolojik ve siyasi koşulları kamuya ve yetkili kurumlara aktarmakta tereddüt göstermeyecektir” şeklinde açıklıyor. Festivalde, en büyük sosyolojik olgulardan biri olarak sayılan “göç” için de özel bir köşe ayrılacak. Festivale katılmak isteyen tiyatrolar için son başvuru tarihi ise 7 Ocak. Festival ile ilgili ayrıntılı bilgi ve başvuru formuna www.kusagem.org adresinden ulaşılabilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear