Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Ankara 290/22 Ocak 2010 ANKARA ANKARA Talât HALMAN stanbul, 1582’deki ve 1720’deki efsanevi şölenlerinden bu yana, en büyük kutlamalarından birini 2010 Avrupa Kültür Başkenti unvanını resmen alırken – 16 Ocak Cumartesi akşamı yaşadı. Harcama sekiz milyon TL’ye değer miydi, o ayrı ve haklı bir soru. Ama, şu gerçek ortada: Avrupa Birliği’ne üye olmak hevesi sık sık hakaret ve hüsrana uğrayan hükümet ve milletimiz, bu “kültür başkenti” payesinde teselli bulduğu gibi derin bir övünç de duydu. Şehir uzun yıllardır ilk defa böyle bir bayram sevinci yaşadı. AB’ye üye olarak kabul edilirsek ancak bu kadar seviniriz herhalde. Kamunun mutluluğu ve coşkusu sadece bir tek uzak (nerdeyse olanak dışı) ihtimal gerçekleşirse görülebilecektir: Futbol millî takımımız, bir gün dünya şampiyonu olursa. “Kültür Başkenti” unvanı, bence, İstanbul için bir cemile, bir iltifat değildi – İstanbulumuzun doğal, tarihî hakkıydı. Dünya uygarlığının övüncü olan bir şaheserdir bu kentimiz. Tanrının, doğanın, insan yaratıcılığının üstün eseri. Doğası güzel, tarihi güçlü, yaratıcılığı gür, kültürleri görkemlidir. İstanbul, tek bir dinin, tek bir kültürün, tek bir uygarlığın kenti değildir. İki bin yedi AKKARA Kültür Başkenti yüzyıl hatta belki sekiz bin yıl önce doğmuştu (o kadar eski kaç kent vardır yeryüzünde?) İçinden (nehir değil) deniz geçen tek şehir. İki kıtayı bağdaştıran, Doğu ile Batı’yı kavuşturan, üç imparatorluğa başkentlik yapmış olan şehir. Avrupa’nın İstanbul’a “kültür başkenti” payesini vermesi, 25 yıl gecikmiştir aslında. Her yıl bir başka Avrupa kentinin bu unvanı taşıması fikrini, Yunanistan’ın Kültür Bakanı Melina Mercouri önermişti. Kültür başkentliğinin ilk olarak zaten önemli bir tarihî uygarlık kenti olan Atina’ya verilmesi anlamlıydı. Sonra seçilenlerden Floransa, Amsterdam, Paris, Berlin, Madrid, Prag da akla yakındı. Ama, Romanya’da Sibiu, İrlanda’da Cork, Norveç’te Stavanger nasıl başkent oldular? 2010 yılının başkentliğini İstanbul, Almanya’nın Essen ve Macaristan’ın Peç kentiyle paylaşıyor. Bu kentler nedir ki İstanbul’un yanında? Avrupa, İstanbul’un görkemini görmezlikten gelip gölgelemek, İ değerlerini küçümsemek için seçti onları. Ne yazık ki, İstanbul’u Avrupa Kültür Başkenti’nin “üçte bir”i yaptılar. Aslında, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olması, İstanbul’dan çok, Avrupa için onurdur. 1985’ten bu yana, bu unvan, 25 yıl boyunca yükseldi, yükseldi, İstanbul ile doruğuna ulaştı. Ne mutlu Avrupa’ya İstanbul gibi muhteşem bir kültür başkenti, Avrupa’yı bir yıl onurlandıracağı için. Ve 2010’dan sonra unvanın doruktan inişi, düşüşü görülecektir. Aslında İstanbul, “Dünya Kültür Başkenti” olarak adlandırılmaya lâyık bir uygarlıklar kentidir. Çağları, çeşitliliği, içerdiği kültür varlıkları, Doğu ile Batı’nın yaratıcılığını güçlü bir sentez hâline getirmesi ile benzersiz denebilecek bir ihtişama sahiptir. Napolyon demiş ki “Dünya tek bir devlet olsaydı, başkenti İstanbul olurdu.” Ne zaman, nerede söylemiş, bilinmiyor, belgelenemiyor. Önemli olan bu sözdeki öz gerçek: “Dünya kültür başkenti olmaya lâyık bir İstanbul”. Mimarisiyle, musikisiyle, inançları ve kültür değerleriyle, değişik uygarlıkları böylesine özümsemiş, ruhuna sindirip sanatlarıyla harmanlamış olan kaç şehir vardır yeryüzünde? Benim umudum, İstanbul’un dünya kültürleri için bir başkent olmasıdır. Bunu ancak uluslararası sanat etkinliklerimizi artırarak ve yeryüzünün dört bucağından, tüm kıta ve uygarlıklardan İstanbul müzelerine yaratılar, objeler ve eserler getirtip yerleştirerek sağlayabiliriz. İşte o zaman İstanbul, “Dünya Kültürünün Başkenti” olacaktır. İstanbul Kültür ve SanatVakfı’nın Canevi 2 yıldır sürekli bir Ankara hemşerisi olarak, geçen hafta (15 Ocak Cuma günü) İstanbul’u bir kez daha kıskandım. İstanbul’un Kültür Sanat Vakfı’nın görkemli merkezi açıldı – Şişhane’de, harikulade manzaralı Deniz Palas apartmanında. Haliç’in geniş panoraması izleniyor oradan: Ayasofya, Topkapı Sarayı, Süleymaniye, Kariye, Kapalıçarşı, Sultanahmet Camisi – İstanbul’un nice kültürel mekânları ve anıtyapıları... İKSV’nin yeni merkezi olağanüstü güzel. Deniz Palas, 90 yıllık bir apartman. İstanbullu Rum mimar Yorgo Kulutros tarafından Art nouveau stilinde 1920’de inşa edilmiş. 7 katlı bu şaheseri Y. Mimar Dr. Doğan Tekeli’nin danışmanlığıyla Süreyya Saruhan restore etmiş. İç dekorasyon Nazlı Gönensay’dan. Her bakımdan, üstün estetik zevkin bir başyapıtı. Vakfı 39 yıl önce büyük bir şevkle kuran Dr. Nejat Eczacıbaşı, ilk günden beri, böyle bir merkez binasının hayalini kurmuştu. Son 17 yıldır vakfı geceli gündüzlü çalışarak yöneten Şakir Eczacıbaşı, 2004’te Deniz Palas’ın satın alınmasını sağladı ve nerdeyse altı yıldır restoras 1 yon çalışmalarına nezaret ediyordu. Ortaya harika bir bina çıkardı. Açılışa katılan herkes hayran kaldı. Deniz Palas’ta İKSV’nin büroları yer alıyor ama, geniş ve ferah merkezin birçok kat ve kesimleri kültür etkinliklerine, konser, resital ve başka dinletilere tahsis edilecek. Giriş katında İKSV Tasarım Dükkânı, olağanüstü güzel ve ilginç hediyelik eşyanın ve reprodüksiyonların satış yeri. Birinci katta, oturarak 250, ayakta 600 kişi alan icra sanatları salonu var. 6. katta İs tanbul’un en başarılı restoranlarından biri olacağını tahmin ettiğim (Borsa’nın işlettiği) nefis manzaralı bir lokanta. Bir de “Peralı” adlı bir kafe. Binanın her tarafında Türk ve yabancı ressamların eserleri asılı. Deniz Palas yaşayan bir sanat merkezi olacak. Beşinci katta Leylâ Gencer Müzesi olacak. Ünlü Diva’nın Milano’daki evinden eşyaları, kitapları ve piyanosu burada sergilenecek. Ara sıra resitaller de verilecek. Genç ama çok deneyimli Genel Mü dür Görgün Taner ile birlikte canla başla çalışan sanatsever bir kadro, İKSV’nin yeni merkezinde hummalı bir tempo içinde. İstanbul ve TC’nin kültürel hamlelerinde İKSV’nin payı olağanüstüdür. 37 yıl önce İstanbul Müzik Festivali başlamıştı, bu yıl 38.’si yapılacak. 29 Uluslararası Film, 17 Tiyatro, 17 Caz Festivali düzenlendi. Ayrıca iki yılda bir yapılan dünya çapında başarılı bir Sanat Bienali var. Yurtdışında da harika etkinlikler düzenlendi. Almanya’da, Fransa’da, Avusturya’da, İngiltere’de. İstanbul’daki festivallere 2007’de 225.000 kişi katılmıştı. Bu rakam 2009’da 385.000’e yükseldi. Bu yıl 500.000’i bulacak herhalde. 2015’e kadar toplamın 1 milyonu aşması beklenebilir. Ankara’ya da uzansa İKSV’nin etkinliklerinden bazıları... Günün birinde böyle bir işbirliği gerçekleşsin diye dua ediyorum. Bir yandan da, Ankaralı olarak kıskanıyorum İKSV’nin yeni sanat yuvasını. Açılışta dedim ki Deniz Palas için: “Buraya sanatla giren, sanat için giren Sanatın mutluluğuyla çıkar.” 19