Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Ankara 261/3 Temmuz 2009 ‘ÜçTenor’da Duygulu Anlarve Bir‘Cer’ Öyküsü... Günay ve Özgüç Cer önünde... K Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN sefik@kahramankaptan.com arşımda, yer yer gerilerden, kimbilir hangi düğünde atılan havaî fişeklerin ışıltısıyla süslenen lacivert gökyüzü... Arka fonda dış restorasyon çalışması tamamlanmış eski cer atölyelerinin silueti... Proje gereği suya dayanıklı “tik” ağacı kaplanmış avluda, plastik sandalyeler üzerinde Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin “Üç Tenor”unu dinlerken öyle duygulandım ki... Bizim “Üç Tenor”un ilk kadrosu hep gözümün önünde. Şimdi o kadrodan sadece Şenol Talınlı devam ediyor. İhsan Ekber, geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle bir süre sesini dinlendirmek zorunda. Sevgili Ömer Yılmaz’ı genç yaşında yitireli tam üç yıl oldu. “Üç Tenor”da artık Ayhan Uştuk ile Aykut Çınar söylüyor. Üç ayrı ses rengi, üç ayrı teknik, dinleyiciye “tenor” nüanslarıyla ilgili gözlem fırsatı veriyor. Önümüzdeki sezon İstanbul DSO’nun müzik direktörlüğünü yapacak olan şef Naci Özgüç yönetimindeki Ankara Opera Orkestrası eşliğinde “Üç Tenor”, orkestra düzenlemelerini genç besteci Hasan Tura’nın yaptığı Anadolu ve Kafkas türküleriyle, Napolitenlerle dinleyiciyi kıpırdatıyor. Dinleyici büyük alkışı ise Münir Nurettin Selçuk’un Rindlerin Akşamı ve Kalamış şarkılarına yöneltiyor. Hele Şenol Talınlı’nın uzun havagazel karışımı “Şark Aryası”, hiç operaya gitmemiş ve tenorlarımızı ilk kez dinleyenlere “Bizde de neler varmış meğer” dedirtiyor. Alkışların kimi bestenin güzelliğinedir, kimi icrâ gücüne... Mikrofon kullanımı, orkestradan kimi enstrümanların genelde zor duyulan pis seslerinin büyüyüp kulak tırmalaması, birbirini duyabilmeleri için yerleştirilen hoparlörlerin kimi grupları hiç duyamaz hale getirmesine karşın, bir “açıkhava konseri” olarak dinleyici bu işten keyif aldığını gösterdi. Pek çok müziksever de NTV’deki naklen yayını izlemiş. Zaten amaç da buydu... ‘CER’İN GERÇEK ÖYKÜSÜ Duygulanmamın ikinci nedeni, 2000 yılından bu yana ÇAĞSAV olarak harcadığımız çabanın boşa gitmeyeceğine dair umutlanmamdı. Konserden önce Kültür Günümüzün üç tenoru Talınlı, Uştuk, Çınar ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve tamamlamaişletmeyi üstlenen TÜRSAB’ın Başkanı Başaran Ulusoy’la birlikte, Bakan’ın “Ankara Kültür Sanat Merkezi” diye adlandırdığı restore edilen binayla sonradan eklenen bölümleri gezdik. Bakan Günay, konuyu bu aşamaya getirme başarısı nedeniyle son derece mutlu görünüyor, adeta şantiye şefi gibi rakkamlarla açıklamalar yapıyordu. Hedef sonbaharda resmi açılışın yapılmasıydı. Bakan, 30 Eylül diyordu ama ben gene de ihtiyatlı davranıp “sonbahar” gibi geniş bir kavramı kullanmayı yeğliyorum. Her kurumun ve binanın kuru, soğuk bir “resmi öyküsü” vardır, içinde isimler geçmez, kimi ayrıntılara yer verilmez, “Niye, Nasıl, Kimler?” sorularının yanıtları yoktur. Size Cer Atölyeleri diye bilinen bu binanın yakın dönem öyküsünü, bizzat işin içinde bulunduğum için, özetle ama isimlendirerek anlatmak istiyorum: Almanlar tarafından yapılmış eski cer (tren bakım) atölyelerinin restore edilerek bir müze olarak kullanılabileceği fikri, 1990’lı yıllarda, ÇAĞSAV kurucularından ve halen Mütevelli Heyet Başkanı olan, değerli hocamız ressam Prof. Dr. Turan Erol tarafından ortaya atılmış, 10. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de konuyla ilgilenmiş, alanın TCDD’den Kültür Bakanlığı’na devri sağlanmıştı. Bakanlıkta işi kovalayan kişinin Güzel Sanatlar Genel Müdür Yardımcısı Tunç Tanışık olduğunu gayet iyi anımsıyorum. Biz, 2000 yılında 54 mütevellisi bulunan ÇAĞSAV’ı kurarken, Ankara’daki çağdaş sanat müzesi eksikliğini saptamıştık. Dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay nezdinde girişimlerde bulunarak cer atölyelerinin restorasyonu ve eklentilerle Ankara Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin oluşturulması konusunda baskı unsuru ve takipçi olduk. İlk sonucu Talay’ın düğmeye basmasıyla aldık. Cer atölyelerinin yeri, halen temel çukuru durumunda bekleyen CSO’nun yeni konser salonu inşaatıyla bağlantılı olduğu için, restorasyon projeleri de bu binanın yarışma kazanmış mimarları SemraÖzcan Uygun çiftine yaptırıldı. 2002’de ihale yapıldı ve inşaata başlandı. çek’in “Bu bina çok pahalı, avluya tahta kaplanır mı, bu iş çok ucuza çıkabilir” görüşünün etkisinde kaldığını öğrendik. Nitekim,11 Nisan 2005’te, ÇAĞSAV’ın Onur Ödülleri törenine eski bakan İstemihan Talay ve yeni bakan Atilla Koç ile Müsteşar Mustafa İsen katıldılar. Açış konuşmamda müze binası öyküsünü anlatıp, “Talay başlattı, Erkan Mumcu bu kürsüde söz verdi ama hiç ilgilenmedi, şimdi de tamamlanması için Sayın Koç’tan söz aldık” dedim. Bunun üzerine Atilla Koç kürsüde, Mülkiye’den sınıf arkadaşı İstemihan Talay’dan övgüyle bahsederek, “Ben yeni iş yapmayacağım, yarım kalan işleri tamamlayacağım” dedi ve o da yüzlerce kişinin gözünün içine baka baka Ankara Çağdaş Sanatlar Müzesi konusunda sözünü tekrarladı. Olayın tanıklarından biri de, ÇAĞSAV Onur Ödülü’nü bizzat alan Sayın Bülent Eczacıbaşı’dır. Bu konuşmaların yapıldığı ÇSM binasının ikinci katında ise binanın maketi halkımıza sergilenmekteydi! O tarihte binanın tamamlanması için gerekli para, 14 trilyondu. Ama Atilla Koç da sözünün arkasında durmadı, binaya çivi bile çakılmadı! Bir seçim dönemi yitirilmişti! ÇÖLDE BİR VAHA Yeni seçim sonrası Bakanlık görevine getirilen Günay’ı ziyaretimizde gelişmeleri açıkça özetleyip, ÇAĞSAV’ın konunun takipçisi olacağını, ayrıca Başbakan’ın ikna edilmesi halinde bu sanat yapıları sorununun çözülebileceğini özellikle vurguladık. Günay, konuyu inceletti, gitti inşaatı gezdi, önce kendi ikna oldu, sonra Başbakan’ın binayı görmesini sağladı ve işi hızlandırdı. İşi öyle benimsedi ki, yüzlerce kez inşaatı ziyaret etti, sonunda Cumhurbaşkanı’nı da davet ederek bölgedeki tüm sanat projeleriyle ilgili sunuş yaptı, teknik brifing verdirdi. Çabaları “daim” olsun, “sonuç” versin. Günay’ı bu nedenlerle “çölde bir vahâ” gibi görüyorum. Günay’a, hem sanat yazarı olarak kendi adıma, hem de başkanlığını yaptığım ÇAĞSAV adına, bir kültür insanına yakışır biçimde olayı sahiplenmesinden dolayı teşekkür ediyor, “Darısı konser salonu ve opera binalarının başına, İstanbul AKM’ye ve nicelerine” diyorum. Önümüzdeki sonbaharda, Kültür BakanlığıTÜRSAB çalışmalarıyla binanın “eksiksiz” tamamlanıp, başta Metin And Kitaplığı olmak üzere içinde yer alacak çeşitli ögelerle açılışını da görebilmek dileğiyle... Üç tenor 2005 Talınlı, Ekber, Yılmaz GÖZLERİN İÇİNE BAKA BAKA! Seçimler yapılıp Erkan Mumcu AKP’nin Kültür ve Turizm Bakanı olarak geldiğinde inşaat işinin yaklaşık yüzde 68’i bitmiş durumdaydı. Savsaklama da bundan sonra başladı. Mumcu, 2003 yılı Nisan ayında ÇAĞSAV’ın Onur Ödülleri toplantısında, hükümetin müze konusuna büyük önem verdiğini ve inşaatın hızla tamamlanacağını yüzlerce kişinin gözünün içine baka baka söyledi ancak iki yıl boyunca ayırdığı küçücük ödeneklerle, mevcudun çürümesini engelleyici yalıtım işleri zorlukla yapılabildi! Mumcu gitti, yerine Atilla Koç geldi. Kendisine öyküyü ayrıntılarıyla anlattık. Sayın Bakan, müze şantiyesini bir gece 23.30’da Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek’le birlikte gezdiğini, durumu incelettiğini, inşaatın mutlaka bitirileceğini, öteki binaların da yapılacağını söylüyordu. Ama sonra gene kendi ağzından, Gök 18