Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Ankara 261/3 Temmuz 2009 GDO’luÜretimeveTüketimeHayır ? Turhan ÇAKAR Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı “Dünyanın Tohumları Kişisel mi Yoksa Umumi Bir Kaynak mı?” adlı kitabın yazarı Pat Roy Mooney kitabında şöyle yazdı: “Eğer tohumları kontrol ederseniz bütün besin sistemini kontrol edebilirsiniz: Hangi ürünlerin yetiştirileceğini, hangi girdilerin kullanılacağını ve ürünlerin nerede satılacağını.” ABD Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger de 1970’li yıllarda şöyle demişti: “Petrolün kontrolü ile bütün bölge ve kıtaları, gıdanın kontrolüyle de bütün insanları kontrol edebilirsiniz.” Bugün, Syngenta, DuPond ve Monsanto, genetik yapısı değiştirilmiş tohum pazarının yüzde yüzünü elinde tutuyor. Bu şirketler, yerel tohumların ortadan kaldırılarak kendilerinin ürettiği ve bir defaya mahsus ürün veren genetik yapısı değiştirilmiş tohumların kullanılmasını zorunlu hale getirilerek tüm dünyanın, bu arada Türkiye’nin gıda ve besin sistemini kontrol altına alma konusunda çok yoğun bir kampanya yürütmektedirler. Sözü edilen emperyalist tohum, gıda ve tarım tekellerinin çıkarlarına uygun olarak ülkemizde hazırlanan Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Taslağı’nın tüketici, çiftci örgütleri ve meslek odalarının görüşü alınmadan TBMM’ye sevk edilmek üzere Bakanlar Kurulu’nda imzaya açıldığı basına yansıdı. Elliye yakın kuruluşun oluşturduğu “GDO’ya Hayır Platformu Bileşenleri”nin konuyla ilgili olarak 28 Haziran tarihinde düzenlemiş olduğu basın toplantısı metninin özeti aynen aşağıda okurlarımızın görüşlerine sunulmuştur. tulmadan Türkiye’ye giriyor. Özellikle yılda iki milyon ton düzeyinde dışalıma konu olan GDO’lu mısır ve soyadan üretilen işlenmiş ürünler, 800’den fazla çeşitle tüketici sofrasına ulaşıyor. Hiçbir etiketleme yapılmadan satışa sunulan bu ürünler, halk sağlığını ciddi biçimde tehdit ediyor. Tüketicinin bilgilenme hakkını ihlal eden ve halk sağlığını hiçe sayan bu durum, 10 yılı aşkın süredir tüm çarpıklığı ile sürerken, bu kez Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı’nın Bakanlar Kurulu’nda olduğu ve TBMM’ye sevk edilmek üzere imzaya açıldığı bilgisi basına yansıdı. Hükümet sözcüsü, konuyla ilgili konuşmasında, zaten ithalatı serbest olan ve tüketilen bu ürünlerin Türkiye’de ekimine de serbestlik getirileceğini ifade etti. Anlaşılıyor ki, şimdi sıra, GDO’lu tohumları Türkiye’nin temiz topraklarına ekmeye geldi. Kamuoyundan bir sır gibi saklanan tasarı taslağı yasalaştığında, ortaya çıkacak durum şöyle özetlenebilir: I GDO’ların üretimi ve tüketimine izin verilecek, I Bu ürünlerin risk değerlendirmesi şirketlerin kontrolünde olacak, I GDO’lu ürünlerden zarar gören çiftçiler ve tüketiciler zararlarını ispat etmek zorunda bırakılacak, bu ürünlerin zararlı olmadığının ispatı şirketlerin üzerinde olmayacak, I Bu ürünleri ülkemize sokan veya üreten şirketlerin cezai sorumlulukları oldukça düşük olacak, I Zarara uğradığını iddia eden çiftçiler zaman aşımı tehdidi ile karşı karşıya kalacak, I Risk denetimine tabi bu ürünlerle ilgili bilgiler kamuoyuna açıklanmayacak, şirket sırrı olarak korunacak, I Tüketicilerin sağlıklı gıda tüketme hakları, küçük çocuklarla sınırlandırılacak, sadece küçük çocuk ürünlerinde GDO kullanılmayacak, I Ülkenin tüm genetik varlıkları şirketlerin kontrolü altına bırakılacak, I Çiftçiler, tohumluk ayırma haklarını yitirecek; tozlaşma vb. yollarla ürünlerine GDO bulaşmışsa şirketlere tazminat ödemek zorunda kalabilecekler, I Bu ürünlerin denetimi konusunda çiftçi, tüketici, ekoloji örgütlerinin; bağımsız bilimsel kurumların, meslek odalarının herhangi bir söz ve karar yetkisi olmayacak. dönüşümü olanaksız bir süreç başlamış olacaktır. Sağlık açısından tablo Tüketici ve halk sağlığı açısından da tablo vahimdir. GDO’lu ürünlerden işlenmiş gıda ürünlerinin sofralarımıza ulaşması, halkımızı daha da ağırlaşan alerjik reaksiyon, antibiyotik dayanıklılık, toksik etki, artan doğum anomalileri ve kısırlık gibi sağlık sorunları ile karşı karşıya bırakacaktır. Oysa Avrupa Birliği, şirketlerin EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi) üzerindeki artık gizlenemeyen etkilerin varlığına karşın, topraklarının yüzde 1’inden az olan bölümünde, yalnızca bir GDO’lu mısır türünün ekimine izin vermiş olup; Avusturya, Macaristan, Yunanistan, Almanya ve Fransa’nın peşpeşe gelen yasaklama kararlarıyla GDO’lu ekim alanları 165 bin hektardan 105 bin hektara daralmıştır. Üstelik bu üretimin yüzde 80’i yalnızca bir ülkede, İspanya’da gerçekleştirilmektedir. Önümüzdeki dönemde, halk ve çevre sağlığı ile kamu yararı odaklı bu yasaklamaların artarak süreceği öngörülmektedir. Bunun yanında Avrupa Birliği’nde, içeriğinde yüzde 0.9’dan fazla GDO’lu hammadde bulunan ürünlerin ancak etiketlenerek satışına izin verilmekte iken, halk sağlığı yanında, Türkiye’nin kendine özgü kültür ve inanç yapısına saygı gösterilme gereği duyulmadan, GDO’lu gıdaların serbestçe satışı gerçekleştirilmektedir. Yasa tasarısı geri çekilsin Şimdi soruyoruz; bu tasarı taslağı kime hizmet etmektedir? Halkın GDO’lu ürünlere hiçbir talebi yokken, halkın örgütlerinden gizlenerek, hangi amaç ve nedenlerle bu düzenleme gündeme getirilmektedir? Sonuç olarak, ülkenin onurlu ve namuslu çiftçileri, tüketicileri, ekoloji örgütleri, ziraat, çevre, gıda mühendisleri, birlikleri, kooperatifleri, siyasi partileri, demokratik kitle örgütlerinin bu barbarlık yasasına karşı direnmeleri en temel haklarıdır. Ülkemizi açlık ile terbiye etmeye girişenlere karşı, bu tasarının Meclis gündemine gelmeden geri çekilmesini talep ediyoruz. Bu ülkenin genetik varlıklarını, biyolojik çeşitliliğini, tohumlarını korumak, toplumsal barışın, adaletin olmazsa olmaz ön koşullarıdır. Bu doğrultuda, hemen hiç vakit kaybetmeden, toplum olarak vekil ettiklerimize bir kez daha sesleniyoruz, şirketlerin geleceğini değil, doğa ve toplum için biyolojik geleceğimizi koruyun. Bir an önce biyogüvenlik altyapısını oluşturun, bu konuda bütçeden bir pay ayırarak ülkemizde genetik kirlenmenin önünü alın. Çiftçilerin daha nitelikli ve sağlıklı üretim yapmasına yönelik örgütlenmeleri geliştirin. Tüketici ve ekoloji örgütleriyle, doğru ve açık bir bilgi paylaşım sürecini başlatın. Toplumun onayını almadan, apar topar hazırladığınız bu yasaya, bu ülkenin gerçek sahipleri olan bizler direneceğiz. Yok oluşumuzu seyretmektense, kendi kaderimizi belirlemeyi tercih edeceğiz. Tarım yok ediliyor Yukarıda özetlenen tablo, öncelikle ülkemiz tarımını doğrudan üç beş şirkete bağımlı hale getirecektir. GDO’lu tohum ve pestisitleri (zirai mücadele ilacı) üreten şirketler arasında yapılan evlilikler, bu sürecin tohum ve ilaç için üreticinin her geçen yıl bu şirketlere daha çok ödeme yapmak zorunda kalacağını göstermektedir. Çünkü terminatör teknolojisi ile üreme yeteneği alınmış tohumlar, üreticinin tohum ayırma hakkını da elinden almaktadır. Böylece tüm dünyada konvansiyonel ürünlere göre daha verimli olmadığı ve daha çok pestisit tükettiği kanıtlanmış olan GDO’lu tohumlar, temiz topraklarımızı ve üreticimizi, çokuluslu şirketlerin kâr aracı haline getirecektir. Sorunun bir diğer önemli boyutu, biyoçeşitliliğimizin ve çevresel değerlerimizin tahribidir. GDO’lu ürünlerden olacak gen kaçışları, hem kültür bitkilerini hem de bunların yabani akrabalarını kontamine edecek; bu tabloya eklenebilecek yatay gen kaçışları ile doğada geri Tasarının yaratacağı tehlikeler Tüm dünyada ilk kez 1994 yılında ticari olarak piyasaya sürülen GDO’lu ürünler, 1998 yılından bu yana, hiçbir denetime tabi tu T ük e t i c i H a k l a r ı D e r n e ğ i / TE L: 4 2 5 1 5 2 9 4 1 7 9 3 3 4 4 1 9 3 7 7 4 / t h d@ t u k e t i c i h a k l a r i . o r g. t r w w w . t uk e t i c i h a k l a r i . or g. t r 11