Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Ankara 263/17 Temmuz 2009 TohumveGıdaEmperyalizmi(1) ? Turhan ÇAKAR BD Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Henry Kissinger 1970’li yıllarda “Petrolün kontrolü ile bütün bölge ve kıtaların, gıdanın kontrolüyle bütün insanları kontrol edebilirsiniz” demişti. “Dünyanın Tohumları, Kişisel mi Yoksa Umumi Bir Kaynak mı?” adlı kitabın yazarı Pat Roy Mooney de “Eğer tohumları kontrol ederseniz, bütün besin sistemini kontrol edebilirsiniz: hangi ürünlerin yetiştirileceğini, hangi girdilerin kullanılacağını ve ürünlerin nerede satılacağını” demişti. Açlığa çözüm getireceği, daha çok ürün alınacağı gerekçesi ile ABD ve AB’deki tarım tekellerinin çıkarları doğrultusunda uygulanmış ve uygulanmakta olan Yeşil Devrim denilen endüstriyel ya da modern tarım yöntemleri ile açlığa çözüm bulunamadığı gibi, tam tersine özellikle Afrika ve Asya’daki geri bıraktırılmış, gelişmekte olan ülkelerde tarımsal üretim azalmış, açlık ve yoksulluk artmıştır. Bunun en belirgin örneği 1950’lerden itibaren az gelişmiş ülkelerin yaptığı ithalatta gıda ithalatının giderek artmasıdır. 1950’de buğday ithalatı az gelişmiş ülkeler toplam ithalatında yüzde 10 gibi bir seviyeden 1980’de yüzde 57 gibi inanılmaz bir boyuta yükselmiştir. Bu belirgin artış, dünya gıda pazarındaki tekelci eğilimin artışına paralel ve birkaç uluslararası şirketin bu alandaki hakimiyeti ile beraber seyreden bir artıştır.* (Zülküf Aydın – Leeds Üniversitesi) A Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı yalist tarım tekeli bu konuda her yola başvurmaktadır. Aşağıda, Tüketici Hakları Derneği’nin de üyesi olduğu Consumers İnternational’ın “GM Foods” adlı yayınında konu ile ilgili bir bölüm aynen aşağıda okurlarınızın görüşlerine sunulmuştur. UYGULAMA İHTİYACI Patentlerle korunmakta olan genetik mühendislik ürünü tohumlar, büyük ve çok uluslu tohum ve kimyasal firmaları için çok büyük karlar sağlamaktadır. Bu karlarını korumak için tohumlar üzerinde sıkı bir kontrol sağlamaya ve onları koruyacak patentleri hayata geçirmeye ihtiyaçları vardır. Firmalar bu nedenle, çiftçilerin her sene yeni tohumlar satın almaktan başka seçenekleri olmadıklarına inanmaları için çok sıkı çalışmaktadır. Büyük şirketler için asıl sorun, gelişmekte olan ülkelerin birçoğunun patent haklarının korunmasında ve uygulanmasında endüstriyel rakiplerinin çok gerisinde kalmış olmalarıdır. Dolayısıyla, buralar GD tohumlar için büyük pazarlar iken, çiftçilerin tohumları ertesi senelerde de kullanmaları engellenememektedir. Gelişmekte olan ülkelerin, büyük şirketlere telif ücretleri ödemek zorunda kalacaklarından patent koruması getirmek için fazla neden görmemektedirler. maktaydı. Özellikle Uruguay Oturumu’nu imzalayan ve Dünya Ticaret Örgütü üyesi olan (Yani dünyanın çoğu ülkesi) ülkelerin, genetik mühendislik gibi birçok biyolojik süreç için patent sağlamalarını gerektirmekteydi. Gelişmekte olan ülkeler başlangıçta, sahiplik haklarının Dünya Ticaret Örgütü ilkelerinin arasına girmesine oldukça karşıydılar. Ekonomilerinin büyük bölümü halen doğal ürünlere dayalı olduğundan, TRIPS içerisindeki biyoteknoloji ve genetik mühendislikle ilgili koşullardan kaygı duymaktaydılar. TEK GELİŞMİŞ BÖLGE AKDENİZ’İN AVRUPA TARAFI Bu kaygılar genetik kaynakların bir çoğunun Asya, Afrika ve Latin Amerika’da bulunuyor olması ve ülkelerin genetik olarak değiştirilmiş yeni tarım ürünlerine yapacakları katkıyı belirleyen mekanizmalar gerçeği ile daha da artmıştır. Birçok ana tarım ürününün köken aldığı genetik çeşitlilğin merkezindeki tek gelişmiş bölge, Akdeniz’in Avrupa tarafıydı. Diğer büyük bölgeler; Yakın Doğu, Afganistan, HinduBirman (İndoBurma), MalezyaCava, GuatemalaMeksika, Peru ve Etiyopya’dır. Bu bölgeler için TRIPS, kendi bölgelerinden alınan genlerden hazırlanan ürünler için telif hakkı ödemeleri gerektiğidir ve bu “biyokorsanlık” anlamına gelmektedir. Gelişmekte olan ülkeler tüm itirazlarına rağmen gönülsüz bir biçimde TRIPS anlaşmasına dahil edilmiştir. Anahtar maddelerden birisi, Dünya Ticaret Örgütü üyelerinin, bitki türlerinin sahiplik haklarının patentler ya da yasal sistemlerle korumalarını zorunlu kılan 27.3(b) maddesidir. Çoğu gelişmekte olan ülke, 27.3(b) maddesi ile ilgili yükümlülüklerini kendi yasalarıyla ya da bu olmazsa 1978’de imzaladıkları UPOV sözleşmesiyle yerine getirebileceklerini ummuşlardır. UPOV 78’e göre, çiftçiler korunmuş türlerden elde edilen tohumları satamazlar, ancak depolayabilir, yeniden ekebilir ve bunlardan yeni türler geliştirebilir TRİPS ANLAŞMASI Büyük firmalar, Ticaretle İlişkili Sahiplik Hakları (TRIPS) Anlaşması sayesinde istedikleri sonuca ulaşmışlardır. Bu, 1994’te GATT’ın Uruguay Oturumu’nda imzalanan uluslararası ticaret anlaşmasına yapılan tartışmalı bir eklentidir. Bu, firmaların mevcut bir genin izole edilip başka organizmalara aktarıldığı genetik mühendislik durumlarında da buluşlarıyla ilgili dünya çapında sahiplik haklarını güvence altına al ZARARLI BÖCEKLERİN SAYISI ARTTI Bu uygulama ile tarım ilacı ve tarım ilacına bağışıklık kazanan zararlı böcek sayısında artış olmuştur. Gıda, su, enerji ve temiz hava sağlayan doğal kaynakların yüzde 60’ı ciddi olarak tahrip edilmiştir. ABD ve AB kökenli emperyalist tarım şirketleri bu kez geri bıraktırılmış ve gelişmekte olan ülkeler için çok daha tehlikeli sonuçlar yaratacak şekilde bitki yaşamının patentlenmesi ve tarımda gen teknolojisini uygulama yöntemini devreye koydular. Açlığa çözüm, üretim artışı, tarım ilacı kullanımında azalma sağlayacağı gerekçesi ile 1995’lerden itibaren piyasaya çıkartılan GDO’lu ürün tohumlarının sahibi olan ve gelişmekte olan ülkelerdeki yerel tohumları ve gıdayı kontrol etmek isteyen 35 dolayındaki emper ler. Fakat UPOV’a 1991’de yapılan bir ek, bu durumu değiştirmiştir. Bundan böyle; 1991 versiyonunu imzalamış ülkelerdeki çiftçiler, hükümetler özel izin vermediği sürece her yıl yeni tohumlar almak zorunda bırakılmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin çoğu, 27.3(b) maddesinin 1999 yılı sonunda gözden geçirilecek olmasıyla teselli edilmeye çalışılmıştır. Ancak vakit geldiğinde ABD ve AB geri adım atmış ve yeniden değerlendirmenin sadece uygulamayla ilgili olduğunu savunuştur. Hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerdeki sivil toplum örgütleri, gözden geçirmeyi eleştirmiş ve yeni bir tarafsız gözden geçirme sağlanana dek 27.3(b) maddesinin uygulanmasına yönelik moratoryum istemişlerdir. Gelişmekte olan ülkelerin 1991 UPOV sözleşmesini uygulamaya zorlandıklarını savunmuşlardır. Uruguay Oturumu imzalandıktan sonra, ABD için çok önemli olan Latin Amerika ve Güneydoğu Asya gibi gelişmekte olan ülkelerin çoğu patent yasalarının uygulanması için ABD tarafından baskı altına alınmışır. Hindistan gibi diğer bazı ülkeler halen direnmektedirler. T ük e t i c i H a k l a r ı D e r n e ğ i / TE L: 4 2 5 1 5 2 9 4 1 7 9 3 3 4 4 1 9 3 7 7 4 / t h d@ t u k e t i c i h a k l a r i . o r g. t r w w w . t uk e t i c i h a k l a r i . or g. t r 11