Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 AJACCIO LİMANI 27 EYLÜL 2020 Fransa Cumhurbaşkanı Macron zirve yapmak için neden bu kenti seçti? Ajaccio’nun örtülü mesajları T ürkiye’yi yakından ilgilendiren uluslararası bir toplantıyla gündeme geldi Ajaccio kenti. Doğu Akdeniz geriliminde Türkiye karşıtı cepheyi güçlendirmek isteyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron, eylül ayının başında TAYFUN İŞBİLEN tayfunis@hotmail.com Akdeniz’e kıyısı olan AB ülkelerinin liderleriyle Korsika Adası’nın bu güzel kentinde bir zirve düzenledi. Zirvenin üzerinden birkaç gün geçtikten sonra da “Ajaccio’da, Türkiye’ye net bir mesaj gönderdik” diye “Ajaccio’nun adı neden İtalyanca?” başlayan Türkçe bir tweet’le Ajaccio’yu bir kez daha hatırlattı. Fransa anakarasının Akdeniz sahillerinde pek çok büyük ve namlı kent varken, diye soranlar için söyleyelim. neden Korsika Adası’nın adı bile Fransızca olmayan Ajaccio kenti seçilmişti bu zirve için? Ajaccio’nun tarihine bakarsak cevabı da buluruz. Korsika, 18. yüzyıla kadar Cenevizlilere DIPLOMASI SANATI Truva’yı ele geçirmek için Yunanistan ve Ege adalarından toplanıp Anadolu’ya gelen Akha ordusunun askeridir Aias (Batı dillerinde Ajax ya da Ajaccio). aitti. Fransızlar adayı 1730’lu yıllarda Homeros’un İlyada’sında değil ama başka bir efsanede Aias’ın Korsika Adası’na gidip kendi adını verdiği Ajaccio’yu kurduğu anlatılır. Truva savaşında ise kelimenin gerçek anlamıyla Truvalılara kan kusturmuştur. Homeros’un destanında adı birçok defa geçer. Truva kralı Priamos surlaalmıştı. Hatta, denir ki adayı almakta biraz daha gecikseler rın üstünden baktığında onu fark etmiş ve güzel Helen’e (uğruna savaşın çıktığı kadın) kim olduğunu sormuştur. Yedi kat sığır derisinden ve tunç kullanılarak yapılNapolyon İtalyan olarak doğacakmış. mış kalkanı vardır. 10 yıl süren kuşatma boyunca çok sayıda Truvalı’yı öldürmüş, sonunda da Truva’yı yağmalayanlardan biri olmuştur. Semboller ve örtülü mesajların diplomasi sanatının önemli araçları olduğu göz önüne alındığında, Anadolu’da katliam yapmış bir Yunan ‘kahramanı’nın adını taşıyan kentte zirve düzenlemenin anlamı açıktır. Ama Ajaccio deyince tabii ki akla ilk Napolyon Bonapart gelir. Ajaccio’lu, fakir kalmış asilzade bir ailenin oğludur Napolyon. 7 karNAPOLYON’UN DOĞDUĞU EV HALK KÜTÜPHANESİ CHARLES DE GAULLE MEYDANI NAPOLYON ANITI CENEVIZ KULESI deşi vardır. Babaları erken yaşta ölünce annesi onu askeri okula göndermek zorunda kalır. Bir topçu subayı olarak mezun olduğu yıllarda Fransız devriminin yarattığı kaotik ortam sürmektedir. Kral giyotine gönderilmiştir. Kralı giyotine gönderenler de giyotine gönderilmiştir. İktidar kavgalarında kan gövdeyi götürmektedir. Devrime bağlı bir subay olan Napolyon zekâsı ve kararlılığıyla hızla yükselir. Ordunun en güçlü komutanı olur. Fransa’nın yönetimine el koyacak güce ulaştığında rakipleri son kozlarını kullanarak Napolyon’u uzaklara, Akdeniz’in doğusuna sefere gönderirler. Napolyon’a görevinin İngilizlere karşı ticaret yollarını kontrol altına almak olduğu söylenir. Mısır’a ayak bastığında OsmanlıMemluk ordusuyla karşılaşır. Teknolojik üstünlüğüyle kendisinden üç kat kalabalık olan bu orduyu Piramitler Savaşı’ında ezip geçer. Daha sonra İngilizlerin bölgeye gönderdiği donanma Fransız donanmasını batırınca Napolyon açısından işler karışır ama Osmanlı topraklarında yoluna devam eder. Kentler kuşatır, meydan savaşlarında çok sayıda Osmanlı’ya büyük kayıplar verdirir. Esir ettiği 3 bin Osmanlı askerini kurşuna dizdirir. Ancak Napolyon, Fransa’dan ne amaçla uzaklaştırıldığının farkındadır. Geri dönüp Fransa’nın başına geçmek için uygun zamanı beklemektedir. Karşı devrimcilerin gücü ele geçirecek hazırlıklar içinde olduğunu öğrendiğinde onun için dönüş zamanı gelmiştir. Karısı Josephine’in bir başkasıyla ilişki yaşadığı haberi de dönüşünü hızlandırır. Napolyon, Osmanlı’yla savaşlarından daha da güçlenerek döner ve yönetime el koyarak kendisini konsül ilan ettirir. İleride imparator olacaktır. MACRON BIR GÜN ÖNCE GELDI Macron’un zirve toplamak için neden bu kenti seçtiği, bu seçimle Türkiye’ye nasıl bir mesaj vermeye çalıştığı daha iyi anlaşılıyor. Ancak konu Napolyon Bonapart olunca, onun bir dönem bütün Avrupa’yı domine ettiği gerçeğini unutmamak lazım. İngilizlerin AB’den çıkış süreci olan BREXIT’in devam ettiği günlerde ‘NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti’ diyen Macron’un İngiltere’siz bir Avrupa Birliği’nin askeri ittfakını öne çıkarma hayalleri olduğu biliniyor. Bu ittifakta nükleer silahlara da sahip en güçlü ordu Fransa olacak. Bonapart’ın doğduğu evin az ilerisinde zirve toplayarak aslında Avrupa ülkelerine de bu mesajı göndermiş oldu. Bu toplantıyla ilgili başka bir önemli ayrıntı, toplantının tarihi. Macron zirveden bir gün önce, 9 Eylül tarihinde Korsika’ya geldi. Bu tarih adanın Alman işgalinden kurtuluşunun yıldönümüydü. Kurtuluş, törenlerle kutlandı. Korsika ve Ajaccio’nun kurtuluşu Fransa açısından çok önemlidir. 2. Dünya Savaşı’nda Alman işgalinden kurtarılmış ilk Fransız toprağıdır Korsika. Savaş süresince İngiltere’de olan General De Gaulle’ün Fransa’da tekrar ayak bastığı yerdir. Zirve tarihi için Alman işgalinden kurtuluşun bir gün sonrasını seçmek ve Almanya’dan kurtulan ilk Fransız toprağında zirve yapmak tesadüf gibi durmuyor. Sonuçta Almanya, TürkiyeYunanistan krizi konusunda Fransa’nın istediği çizgide davranmıyordu. Ajaccio seçimiyle bir mesaj da Akdeniz’in doğusunda, Doğu Akdeniz geriliminin taraflarından biri olan İsrail’e gönderildi. Korsika halkı 2. Dünya Savaşı sırasında tek bir Yahudiyi Nazilere teslim etmemiştir. O nedenle Korsika, İsrail devletinin Nazilere karşı Yahudileri canı pahasına koruyanlara verdiği ‘Uluslararası Dürüstler’ unvanına sahiptir. Son olarak “Ajaccio’nun adı neden İtalyanca?” diye soranlar için söyleyelim. Korsika 18. yüzyıla kadar Cenevizlilere aitti. Fransızlar adayı 1730’lu yıllarda almıştı. Hatta, denir ki adayı almakta biraz daha gecikseler Napolyon İtalyan olarak doğacakmış. Radyo içinden bize seslenen güzel insanlar 1 Ç ocukluğum radyo tiyatrosu dinleyerek geçti. Son romanımda radyoyu başkişi de yaptım. Canı olduğunu düşünürdüm radyomuzun. Anneannem, kız kardeşim ve ben başında toplanırdık. Eskiler anlatır, etrafında buluştukları bu sevimli aygıtın içinde küçük insanlar olduğunu düşünenler varmış, böylesi saflığı özler olduk. Söz konusu oyunu inandırıcı kılmak için, kim bilir ne şartlarda efektler yapılıyordu. İşitmiştim; ormanda çıtırtı seslerini vermek için emekçiler topladıkları dallardan sesler üretirmiş örneğin. Ne büyük çaba... Tiyatro sevgim öyle başladıydı. 2 B üyüdükçe iyice bağlandım tiyatroya, Darülbedayi hepimizin evidir, orada eğitim alırdı İstanbullular. Üç Kız Kardeş’i, Vişne Bahçesi’ni izleyerek Çehov hayranı olduydum. Bizim edebiyatımızın seçkin örneklerini de ilk orada gördüm. Büyük oyuncuları ilerleyen yaşlarımda yakından tanıdım, derken 1992 yılında yarı amatör biçimde kendi tiyatromuzu kurup perde açmıştık. Geçen gün Tiyatro Çisenti’nin afişlerine baktım, yirmi yılımı vermişim. Tiyatrocuların anılarını döner döner okurum, çile hep aynıdır, dönem değişir, çile aynıdır. Demem o ki tiyatro yapmak çokça sevda, direnç demektir. 3 “Arkası Yarın”ların eski kayıtlarınIa rastlayınca, uzun araba yolculuklarında hâlâ dinliyorum. Kardeşim Selnur tutkunu, belki memur evimizin eğlencesini ansıyor, geçmişe duyduğu özlemle sarılıyor oyunlara diye düşündüm; ama değil, hâlâ güzel, güncel, tertemiz Türkçeyle soluk aldırıyor oyunlar. Bu geleneği sürRasim Öztekin dürmek için, yeni olanaklarla, başka yapılarda hazırlanıyor oyunlar. Yaşam değişti, kulaklığınızı takıp yürüyüş yaparken, araçta yol alırken radyo tiyatrosu dinlemek fena fikir değil. Ben uzağım, başarılı işler gerçi, yine de yeni kuşaklar için diye düşünüyorum. 4 T iyatronun ölümle boğuştuğu günlerdeyiz, hem siyasal saldırı altında tiyatrocular hem de salgından en çok yarayı onlar aldı. Bazısı yamanacak kapı buldu, ancak büyük çoğunluk yazgısıyla baş başa kaldı. Üstelik muhalif belediyelerin başına konulan kimi yeteneksiz isimler yüzünden ardı ardına yanlış kararlar alındı. Mesele yalın, “özel tiyatro” diye bir kavram yoktur, her kumpanya geniş kesime ulaşmak ister, halkla bütünleşmek için çabalar. Elbette ödenekli kurumlar kendi geleneğini sürdürecek, ancak özel tiyatroların bu güç günlerinde de kapısını aralayacak. Peki, bu naŞevket Çoruh sıl olacak? Darülbedayi geleneğinden gelmeyen biri nasıl becersin bu işi? Ergen dille, kavgalarla, iktidar budalalığı ile olur mu? Koltuk zehirdir zehir. 5 F erhan Ağabey, Münir Özkul’dan aldığı kavuğu Rasim Öztekin’e devrettiydi. Kavuk, halkın komiği olmak anlamı taşıyor, ama nasıl bir komik sorusu da önemli elbette! İktidara karşı halkın yanında olacaksın, bağımsızlığından ödün vermeyeceksin, kendi tiyatron olacak, her koşulda zalime karşı yoksul diyeceksin, kolay iş değil. Rasim Öztekin, bu yükü ne denli sırtlandı bilemiyorum ama devir tercihiyle yürekleri çeldi. Şevket Çoruh, tırnaklarıyla kazıyarak bina yaptı, kimsesizlere kimse olacak mekân yarattı, neyi var neyi yoksa koydu bu yola. İstanbul’un kültür yaşamını teslim ettikleri “gelen ağam, giden paşam” diyen yeni dönem sanal muhalif sanatçılarından değil. 6 Ş ehirler orada yaşayan insanların tercihleriyle biçimlenmelidir elbette. Yalnız bu işi de “çoğunlukçu AKP demokrasisi” gibi sanmamak gerek. Benim şehrim İstanbul, çok zamandır cehalet işgali altındaydı, geçer sandık, meğer kılık değiştirmiş. Şu “yetmez ama evet” diyen tayfa ne yapıp ediyor, her iktidara yakın oluyor. Verdikleri zarar saymakla bitmez. Entelektüel namus hususunda çok gerideyiz. Kendini güzelce yaldızlı pakete koyanlarla nereye dek gidilir, emin değilim. Muhtaçlar toplumu içinde kıvranıyoruz. Bir grup tiyatrocunun iktidara avuç açan metnini okuyunca utandım. Hani derler ya “simit sat onurlu yaşa” diye, yazık ki o günlerdeyiz yine. 7 İ stanbul’a geçen gün çok güzel bir tepeden baktım ben de! Çimenlerin üzerine serilerek izledim; vapurları, ışıltılı tekneleri, biraz başını kaldırınca yazık ki dev gökdelen kirliliğiyle burun buruna geliyorsun. Boğaz’da evim olmadığına sevindim; keyif vermiyor o görüntü, tersine vicdan azabı büyüyor, “ne yapmışlar şehrime” diye hayıflanıyor, kıvranıyor inan. Salt beton rantı değil söz konusu, bir de sanatsal güç devşirenler var. Ucundan tutunca iktidarı kafalarını kuma gömenlere sanatçı mı diyeceğiz? Serinlemeye başladı hava, üstüme hırka alıp çıkıyorum evden, güzeldir eylülü İstanbul’umun. Gel gelelim düşünmek peşini bırakmaz insanın, bir kez alıştın mı buna, vazgeçemez, devredemezsin. Burnunun ucuyla kavga etmek kaçınılmazdır. Gamsız insanlar arasında öfkelenmemek elde mi? Sığındım eski bir radyo oyununa, bir yandan ilk gençliğe gittim, uyumuşum, düşünmekten yorgun... ENVER AYSEVER KURŞUNKALEM Sığındım eski bir radyo oyununa, sonra yenilerden birini dinleyeyim dedim, hava kararırken, yumdum gözleri, bir yandan ilk gençliğe gittim, uyumuşum, düşünmekten yorgun halde.