Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 27 EYLÜL 2020 Deniz biyoloğu Mert Gökalp, nesli tehlikedeki orfozun belgeselini çekti ‘Süpermarket gibi bakıyoruz denizlere’ Ruth Bader Ginsburg Demokratik olmayan orantısız güç Ruth övgüyü hak ediyor ama... A B D’nin en yüksek mahkemesi Amerikan Yargıtay’ı, tarihinin büyük bir bölümünde geriBİ DÜNYA İNSAN olan Yargıtay’ın övci bir kurum olmuşgüyü her anlamda hak tur. Amerikan solu eden Savcısı Ruth Ba(dudak bükenin kalder Ginsburg (RBG) bini kırarım, son dehakkında, medyamızrece mücadeleci bir da da çok güzel yazılar kaleme alındı. Bu yazıyı siz, özellikle MUSTAFA K. ERDEMOL sol vardır ülkede) bu mahkemeyi yetkisiz kılmak için mücadele cinsiyet eşitliği konuvermiştir, hâlâ da vesunda inanılmaz müriyor. Mahkeme “bıcadeleler vermiş olan, ünlü femi rakınız yapsınlar “kapitalizminin nist RBG’nin ölümünden nere son derece insafsız bir savunucudeyse bir hafta sonra okuyorsu su olduğu için Amerikan emeknuz. Yani, bana gelinceye kadar çilerinin gözünde itibarsız bir söylenecek ne varsa söylenmiş kurumdur. oldu hakkında. Yine de Ginsburg hakkında yazsaydım, öncelikle onun eşi ile dillere destan olan aşkını yazmak isterdim. Belki bir ara olur. Ben de birçok kişi gibi RBG’nin kaybına elbette üzüldüm. Ölümü, ABD siyasetinde anlaşılması zor olmayan bir panik yarattı kuşkusuz. Çünkü, Trump döneminde RBG gibi ilerici tanınan birinin yerine atanacak kişi Cumhuriyetçi tutuculuğun, hem de uzun yıllar mahkemedeki temsilcisi olacak. Oysa geleneksel olarak, seçim çok yakınken bu tür bir atamanın yeni başkan tarafından yapılması gerekiyor. Ama Trump’ın ne siyasi nezakete ne de ülkesinin politik geleneklerine aldırdığı var, malum. SİYAHLAR DEĞERSİZDİR Hep öyleydi. Bakın, 1857 yılında mahkemenin o zamanki başkanı Roger B. Taney “Dred Scott Sanford Davası” olarak bilinen davada siyahların beyaz ırkla asla eşit olamayacak kadar değersiz bir ırk olduğunu, bu nedenle herhangi bir haklarının olamayacağını savunmuş, bu yönde bir karar vermişti. Üzerinden yıllar geçti, artık öyle değildir diyenler olabilir elbette ama bu kadar açık olmamakla beraber yine de siyahların, azınlıkların, LGBTİ+ bireylerinin hakları konusunda zaman zaman çuvalladığı oluyor mahkemenin. William Seward’dan söz ederler. 1858’de Yüksek Mahkeme’ye karşı bir yasa tasarısı sundu Kongre’ye. “YükKARİYERİNE LAF YOK sek mahkeme Birleşik Devletler RBG’nin ne kadar olağanüstü bir kariyeri olduğunu konuşhalkına emir vermeye çalışıyor. Birleşik Devletler halkı bu kadar mak anlamsız. Hayranlık verici gerçekten. Çok güzel sözler edildi arkasından bizde de. Ama yine uçtuk, yine abarttık. Ginsberg toplumsal eşitlik konusundaki çabalarıyla elbette saygındır ama bu kadar. Sonrasında övgünün tadını kaçırmamalı. Çünkü nihayetinde Amerikan iş çevrelerinin de pek sevdiği biriydi. İş/işçi haklarıyla ilgili olarak mahkemesine gelen anayasaya aykırı, bu kadar tiksindirici ilkeleri asla kabul edemez” sözleri pek meşhurdur. Abraham Lincoln’ün de bu mahkemeden nefret ettiği bilinir. “Bugün öyle değil, o eskidendi” denemez. RBG’in yerine atanacak tutucu bir yargıç, tüm kararları etkileyebilir önümüzdeki on yıllar boyunca. Bir mahkeme, bu kadar etkidavalarda hep li olmamamuhafazakârların yalı toplum üzerinnında yer aldı. “İlerici” neode. Hukukçular elbetliberal yanına hayli ters bir tute daha iyi bilir ama çoğumuzun tumdu bu yani. Bunun altını çiz da bildiği şudur: Mahkeme kamekle beraber özellikle sağlık rar verir, yasa yapmaz. ABD’nin hizmetleri konusundaki çabasıy Yargıtay’ı da belirli davalarda la mahkemenin sağcılarını yenil karar verme yetkisine sahip olagiye uğrattığını da belirtip hakkı bilir ama daha büyük siyasi anteslim ediyorum. laşmazlıkları anayasayı hesaba Değinmek istediğim RBG de katmadan çözme yetkisine sahip ğil. Şu bazı İslamcılarla, liberal olamaz. ABD’de kimi hukukçulerin, “olacaksa Türkiye’de de lara göre bu mahkeme anayasayı ABD’deki gibi bir laiklik olsun” zaman zaman ihlal ediyor. dediklerini biliriz. Aynı çevreYargı gücünün siyasal akımler “bizim bir anayasa mahkeme lara bağlı olduğu bir gerçek. miz olacaksa ABD’deki gibi ol Amerikan Yargıtay’ın mülkiyet sun” da derler sık sık. Övdükle odaklı tutumu anayasaya ayri, “bizde de olsun” dedikleri işte kırılık arz ediyor. Bu nedenle bu RBG’nin Yargıtay’ıdır (yani önemli de olsa RBG’nin varlığı ABD’in Supreme Court’u). tek başına bir anlam ifade etmez. Oysa bu mahkeme bir demok Onu övmeye, yaptıklarını takdire raside olmaması gerektiği ölçü devam elbette ama çalıştığı kurude orantısız bir güce sahip. O nedenle mahkemeye ilişkin her değişiklik, atanacak her üye için “kim alınmalı” diye neredeyse referandum yapılıyor ülkede. mu örnek alınacak bir kurum gibi göstermeye hayır. Amerikan emekçisinden daha mı iyi bileceğim? O ne diyorsa odur. Belgeseli, https:// vimeo.com/453205728’ linkinden ‘yasakbalıkyemeyizbiz’ şifresiyle 1 Ekim’e kadar izleyebilirsiniz. HAZAL OCAK “Orfoz bir kanıyı yıkmak üzere çekildi: ‘Sadece kendim için avlanıyorum (oltacısı, zıpkıncısı)’ söylemlerini. Bu avcıların yarısı ne avladığını bilmiyor, yazık ediyorlar. Nesli tükenen balıkları vuruyorlar. Bazısı bunu ticarete dökmüş, balığı restoranlara ve el altından hatırlı müşteriye veriyor. En kötüsü ise yerelde gece ışıkla ve tüple dalanlar. Bunlar bölgeyi çok iyi bildiği için, ceza meza, sahil güvenlik korkusu da yok, dalıyorlar, 2030 balıkla çıkıyorlar.” D eniz biyoloğu Mert Gökalp, “Lüfer’in Yolculuğu” belgeselinin devamı niteliğindeki ‘Orfoz Resifin Efesi’ belgeseliyle karşımızda. Orfoz’un peşinden suya dalan Gökalp bu sefer izleyicileri Akdeniz’in derinliklerine götürüyor. Orfoz’un hayatta kalma mücadelesine tanıklık ettiriyor. 10 senelik bir deniz hikâyesi anlattığı... İnsancanlılığıyla bilinen orfoz, bu yapısı yüzden avcıların da kolay hedefi. Belgesel hem yıllar yılı yok olan balıkları hem de bireysel avcılığın deniz canlılarına neler ettiğini gözler önüne seriyor. Deniz insan ilişkisini sorgulatıyor. Denizlere adilce, vicdanla ve merhametle yeniden bakmamız gerektiğini belirten Gökalp’le belgeseli, çalışmalarını ve denizi konuştuk. u Çekimler sırasında en çok ne zorladı? Minik canlıların çekilmesi, bazıları 5 mm’yi geçmeyen detaylar... Bu canlıların bazısı hareketli, bazısı açık suda akar vaziyette ilerliyor, birçok noktada akıntı var. Sabır, bekleyiş ve yıllar boyu çekim gerektirdi. u Seni heyecanlandıran anlar peki? Birçok şeye çok heyecanlandım, misal tırnak boyunda bir ahtapot bulduğumda, zemin binlerce deniztavşanıyla dolunca... Ancak en görkemlisi av anları kesinlikle. Her yerden gümüş balıklarını avlamaya gelen çeşitli avcılar ve gümüşlerin ölüm dansı... AVLAYA AVLAYA AZALTTIK u Belgeseli çok uzun zamanda hazırladın. Yıl yıl bölgede ne gibi değişikliklere tanıklık ettin? Bu belgeselin altyapısını bizim insanlar ve bireyler olarak kıyılara ettiklerimiz ve denizlere olan bakış açımız oluşturuyor. Yıllar içerisinde işim gereği kıyıların başına gelenlere denizler altındaki değişime tanık oldum. Önceleri inanılmaz boyutta olan çeşitlilik Kaş büyüdükçe daha fazla insan gelip ev ve tesis yaptıkça ve avladıkça, yedikçe, tükettikçe azaldı. Koruma ile bu çöküş bir miktar toparlandı. Ancak yetmez, geçmişin denizlerine dönüş için koruma alanları büyümeli ve sayıları artmalı. u Sence denizlere nasıl davranıyoruz? Özetle süpermarket gibi bakıyoruz denizlere. Kıyılara ise kesip, kırıp, sürüp, dönüştürüp, yok edip üzerine çimento dökeceğimiz ve rant elde edeceğimiz açık sahalar gibi bakıyoruz. Sanki hiçbir yer olduğu gibi kalmasın der gibi, her yer silme beton... En büyük hayalim Anadolu’nun çevresini saran denizleri tanıyan, ölesiye koruyan, bu denizlerle dost yaşayan ve bundan çok ama çok keyif alan bir toplum. ORFOZ NEDEN RESIFIN EFESI? Resifin efesi adını veren bir avcı arkadaşımız, sevgili Emrah. Bu tabir hoşuma gitmişti. Bir sene defalarca izlediğim av görüntülerine en coşkulu anında o gözle baktım ve belgeselin adının bu olması gerektiğini düşündüm. Zaten belgeselde görkemli bir avı izliyoruz. Bence korkusuz ve heybetli bir canlı, o geniş gövdenin verdiği özgüven var. Çok iri insanlar karıncayı bile incitemez ya, orfoz da öyle. Devasa bir gövdeye sığınmış meraklı, oyunbaz ve dost canlısı, balıktan başka bir yaratık.” ÖMRÜ UZUN, BAHTI KAPALI Denizlerde, kayalık diplerde yaşayan orfoz, Akdeniz’de en yaygın görülen epinephelus türü. Çift cinsiyetli. Ortalama 50 yıl yaşayan orfozun dişi olması için en az 58 yıl, erkek olması içinse 1218 yıl arasında yaşaması gerekir. Geç üreme erginliğine ulaşır. Tek başına yaşar, yaşadığı yeri sahiplenir. Genç orfozlar sığ, yetişkinler ise derinlerde bulunur. Bern Sözleşmesi ile Akdeniz ülkeleri tarafından korunuyor. Nesli tehdit altında. KARADEN İZ’DE SAVAŞ VAR A şırı ve merhametsiz avcılık, bilinçsiz ve vicdansız tüketim, hatalı veya usulsüz yönetim, plansızlık, denetimsiz büyüme ve şehircilik anlayışı... Çok uzar liste... Kuzeyde büyük bir savaş var (Karadeniz, Marmara ve Boğazlar) Balık göçünün olduğu sularda endüstriyel av tekneleri trol, gırgır vb ile balık arasında amansız bir savaş var. Yol boyunca herkes balığı avlamak peşinde. Kullanılan ağlar, teknoloji, balık bulucular ve cihazlar akıllara ziyan boyutta. Palamut ve lüfer gibi göç balıkları dar boğazlardan bu teknolojinin arasından sıyrılmaya çalışıyor.” BALIK RAKAMLARI DOĞRU MU? İ nsan popülasyonu arttı, herkese yeterli balık yok. Kimse denizlere ne yapıyoruz diye sormuyor. Devletin kontrol etmediği dönemlerde bu ülkede kasalarca, teknelerce balık öldürülüp denize geri atılmıştır. Türkiye’de balık istatistikleri silme yalan dolan. Balık reislerinin bildirdiği sayılar (ceza korkusundan) yalan. Hale giren balık Allahlık. Kisme bilmez ne gelir gider? Kimse bilmez nesli tükenen balığı.”