Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 1 KASIM 2020 Gösteri toplumunun hazin bireyi! 1 Gösteri çağında, kimse “an”ı yaşamayı beceremiyor; nasıl olsun ter ki “benden haberleri olsun” istiyor insanlar. Bu durum toplumsal şizofreniyi besliyor. Her yaptığı ki? Diyelim hava güeylemi görünür kılmak, ya kendini zel, bir öğle sonrası sevdikleriniz aşırı önemli saymak anlamına gelir le park gezmesine gideceksiniz – ya da artık bu bağımlılık yüzünden hoş korona günlerinde tavsiye edil hakiki yaşamdan kopmuş olmak mez ama daha sağa sola bakıp, te demektir. Elbette anıları belgelemiz havayı solumadan, hemen bi mek, yeri gelince bakmak, ansıma ri çıkıp: “Haydi selfi yapalım” di ve üzerine düşünmek güzeldir. Keyor. Ortam bozulmasın diye uzatı yifli bir doğa görüntüsünü insanlayorsunuz kafayı, çile bitti sanırken, ra aktarmak da anlamlı kuşkusuz, herkesin kafasını telefona gömüp; ama ötesi için ne diyeceğiz? “Acaba kaç beğeni aldık?” derdine tanık oluyorsunuz, hazin bu. Yaşam sürekli ıskalanıyor. Maça gidince golü bu yüzen kaçırıyor insanlar, konserde en güzel şarkı böyle güme gidiyor. Paylaşım güzeldir elbette, salt görünme telaşına düşünce ciddi bir sorun olduğu ortaya çıkıyor. Nitekim psikiyatri bu durumu “bağımlılık” olarak görüyor ve tedavi edilmesi gereken hastalıklar arasında sayıyor. 5 T oplum yaratıcı fikirden yoksun artık. Yaşanan iletişim olayı değil. Milyonlarca göz önünde, bir tür mücadele verme halidir bu. Her an, sayıların artışıyla birlikte daha “bilinir” olmak demektir. Fotoğrafların altına yazılan cehalet ürünü metinler için kalem oynatmaya değmez. Üstelik hayli önemli sayılan sanatçı, gazeteci, akademisyen türü insanlar da bunu yapıyor. anımadığımız inSöz giderek daha değerli, güç sanların yaşamla bulunur oluyor. Elbette buna geTrına bakıyoruz. Bakıreksinim duyan için... 2 yoruz da, ne görüyoruz? Mesele ruhlarına, düşünceM lerine dair ne biliyo6 ruz? Bu da engelleniyor zaten, çünkü filtre var, sadece görsel olarak bizi dönüştürmüyor, aynı zamanda yeni kimlik yaratıyor. Yani? Artık kimse kendi değil. Hatta görünmek istediği kişi bile değil. Çünkü düşünceden yoksun kimsenin “nasıl biri olaENVER AYSEVER yım” diye kaygısı bulunmaz. Sadece genel KURŞUNKALEM geçer, moda olana öykünür. Üstelik doğru dürüst sözcükleri olmadığı için de dilsizdir. Gördüğünüz kimİnsanın kendine yapacağı en büyük kötülük se size ses veremez, verdiğinde de; örneğin şimdilerde sıkça ne tür olursa olsun “iktidara” yaygınlaşan videolara bakıyorum, konuşmalar genellikle ünlemelerle kesiliyor. esir düşmektir. En başta kendi yarattığı Hangi duyguyu hangi sözcüğün ifade edeiktidara... ceğini bilmeyen insanlar topluluğu bu! esleğim gereği yıllarca ekranda olunca, artık bu amatör, heveskâr hallere pek katlanamıyorum. Yaşadığımız çağ böyle, esasen tam da bu yüzden yazı daha önemli hale geliyor, özellikle edebiyat. Bir An Bin Parça’da yazmıştım: “İnsan ruhu vizöre sığmaz” diye. Görünen her neyse, ardına bakmayı bilmek yazarın işidir; bunu beceremiyorsa romancılığından kuşku duyarım, salt sunulanla avunan biri düşünme yetisinden yoksundur. Bu “gösteri(ş) çağı”nda düşünceye kim gereksinim duyar tartışması ayrı, ancak bu türden bir hakikatin giderek ahmaklığa hizmet edeceği için; ırkçılığı, dinciliği, baskı rejimlerini de güçlendireceği de açıktır. Asıl soruya görelim: “Ben niye ekranda olmalıyım?” 3 K orona günlerinde yaygınlaşan bir diğer etkinlik instagram canlı yayınları oldu. Bir yerden bakınca demokrasiye hizmet gibi algılanabilir; şöyle ki, ifade özgürlüğü gelmiş memlekete herkes konuşuyor işte, diye düşünebiliriz. Oysa şöyle kafayı uzatıp bakınca herkesin görünmek istediği, ancak niye orada bulunduğundan da bihaber olduğu tabloya tanıklık ediyoruz. Diyelim gazeteciliğe heves etmişler, güzel. Peki, sizi niye izleyelim biz? Soru ortada kalıyor. Biri diğerine “Naber” diyor mesela. Kitlenin ilgisine sunulan gösteride, biz sokak dilinde, bayağı, herhangi düşünce, yaratı içermeyen bir konuşmayı niye izleyelim ki? Hoş meraklısı bol! Çünkü yığınlar “naber”den öte cümle kurmaktan aciz. Alınan yanıt da ortada: “İyi, senden naber!” 7 Görünme fetişizmi/hastalığı başlı başına sorun. İnsanlar; “Sizi ekranda görmek istiyoruz” diyor. İlk ağızda kulağa hoş gelen bu söyleme kapılan kişi, giderek kendi suretine hayran olur. Oysa ekranda olmanın kendisi değerli, anlamlı değildir. Hangi sebeple orada olduğunuz önemlidir. Sözgelişi siyasal yorumcu biri, salt görünmek adına hakikati eğip büküyorsa, buna karşın ünü artıyorsa bunun yararı kimedir? Kaldı ki, göründüğünüz mecra artık düşünceyi taşıyamaz haldeyse, kendinize zarar vermeye başlar, sığ, bataklık ortamında debelenir durursunuz. İnsanın kendine yapacağı en büyük kötülük ne tür olursa olsun “iktidara” esir düşmektir. (En başta kendi yarattığı iktidara) Artık orada hakiki yaşam hazzından, estetik ölçülerden, değerler4 Gösteri toplumu, izlence ilgi çekici olsa keyif verebilirdi belden söz edilemez. Bundandır “söz uçar, yazı kalır” denmesi. Herkesin belleğinde yer etmek mümkün ki. Orta yerde izlemeye, değildir, ancak tarih, özelde ededinlemeye değer herhangi bir fibiyat ayıklar. Orada olmak adına kir, yaratı olmayınca, geriye sade bu rengârenk(!) pespayeliğin parce “görünme” arzusu kalıyor. Her çası olmamak gerekir. kes bilinmek istiyor, hangi gerekDostlarla rakı içerken paylaşmak çeyle olduğunun önemi yok, yesiyasal bir eylemdir, o ayrı elbette! Ülkemizde görülesi pek çok kanyon, muhteşem rotalar var Heyecan ve keyif Kastamonu’da Çatak Kanyon Cam Seyir Terası HAYRİ ARSLAN hayriarslan1907 @gmail.com K astamonu, geçmişte ticaret yollarının ana aksında yer almasa da coğrafyasının zenginliğiyle her zaman bir cazibe merkezi olmayı başarmış. En önemlisi Anadolu Türk kültürünün öz değerlerini içinde barındıran ve yaşayan bir kültür havzası, Şanlıurfa’dan sonra evliyalar şehri. Yılın dört mevsimi farklı güzellikler sunuyor. Her dem taze deriz ya, işte tam böyle bir iklimin şehri. Baharda her yer çiçeğe keserken yazın deniz ve kumsallarıyla davetkâr. Sonbahar bir renk cümbüşü, kışları Ilgaz Dağları’nda beyaz bir sonsuzluktur Kastamonu... İki ilçesi Azdavay ve Pınarbaşı arası sıralanan kanyonlarıyla, yaylalarıyla, doğal plajlarıyla gurur duyuyordur mutlaka... Gezdiğim her kentin bir rengi vardır aklımda... Örneğin, Ankara sonbahar sarısıdır, Adana turuncu, Mardin, Şanlıurfa sarı, Kars ve Erzurum beyaz, İstanbul sarı, lacivert, gridir. Kastamonu’yu ise tek bir renkle ifade etmek inanın çok zor... Mavi yeşil iki ana renk ve onlarca ara tona sahip Kastamonu... ÇATAK VE CAM TERAS Küre Dağları Milli Parkı sınırları içerisindeki Çatak Kanyonu dünyanın sayılı büyüklükteki kanyonlarından biri. Azdavay’ın önemli turizm değeri olan kanyonda, 900 metreyi aşan yükseklikte adrenalinizin tavan yaptığına şahit olacaksınız... Doğa turizmi ile macera turizmine ilgi duyanların çekim merkezi. İlçeye 7 km. uzaklıkta, 6 kilometresi taşıtla, 1.5 kilometresi ise yürüyüş parkuruyla gidiliyor. Kanyon üzerindeki 450 metre yükseklikteki cam seyir terası 2017 yılında hizmete girdi. İşletmeciliğini Azdavay Belediyesi yapıyor. Belediye BaşkanIı Osman Nuri Civelek, cam terasın yıllık ortalama 100.000 ziyaretçiye panoramik izleme olanağı ve eşsiz bir görüntü sunduğunu, bölgede gelişen doğa turizmine önemli katkılar sağladığını dile getiriyor. DOĞAL AKVARYUM HORMA Milli Park’ta, Valla Kanyonu, Horma kanyonu, Ilgarini Mağarası, Ilıca Şelalesi gibi başka doğal güzellikler de var. Yeni yeni tanınmaya başlayan Horma Kanyonu görülmeye değer. Horma, özel olarak planlanmış doğal yürüyüş alanlarına ve dinlenme noktalarına sahip. Batı Karadeniz’in tüm güzelliklerini gözler önüne seren Horma, trekking için oldukça elverişli. Doğal akvaryumu, etkileyici dev taş kazanları, özel endemik bitki çeşitleriyle dikkat çeken Horma, kanyon sporları ve doğa fotoğrafçılığı için bulunmaz bir yer. Pınarbaşı ilçesine 5 km. mesafede olan kanyonun içerisinden akan Zara Çayı, çıkışta Ilıca Şelalesi’ni oluşturuyor. Kanyonda ilerlemek çok zor ve tehlikeli olduğundan, yapımına 2016 yılında başlanan bir yürüyüş yolu oluşturulmuş. Kanyon içerisinde kayalara asılı bir balkonu andıran ahşap yürüyüş yolunu kullanarak kanyonun sonuna kadar gitme imkânı sağlanmış. Ahşap yürüyüş yolu, kanyonun doğal güzelliğinin bozulmamasına özen gösterilerek yapılmış... Dünyanın en derin 2. kanyonu olarak belleklere kazınan Valla Kanyonu da parkta, Pınarbaşı ilçesi sınırlarında. Kanyonun nefes kesen manzarasını izlemek için kartal yuvası şeklindeki kaya kütlesinin üzerine ahşaptan yapılan üç katlı seyir terasının merdivenlerini yavaş yavaş çıkarken kalbinizin küt küt attığını hissediyorsunuz. Geçişi en zor kanyonlardan biri. Rehbersiz kanyona girmek yasaklanmış. Valla Kanyonu VALLA KANYONU Pınarbaşı Belediye Başkanı Şenol Yaşar, Valla Kanyonu’nun derinliğinin yer yer 1100 metreyi bulduğunu dile getiriyor. “Gerçekten Türkiye’nin dünyaya armağanı dediğimiz, dünyanın ikinci büyük kanyonu. Kanyon görmek için Amerika’nın Arizonası’na gitmenize gerek yok. Kastamonu’nun Pınarbaşı ilçesine gelmeniz yeterli” diyor. Kanyonunu giriş kısmında 730 metre eni, 800 metre derinliği olan kısımda cam zeminli yürüyüş köprüsü inşa etmek istediklerini söylüyor: “Bu projenin Türkiye’de bir örneği yok. Dünyada bir örneği Çin’de var...” Çatak Azdavay Kanyonu Horma Kanyonu ILGARİNİ VE MANTAR MAĞARASI Sorkun Yaylası ve Sümenler köyünün üst bölgesinde yer alan Ilgarini Mağarası’na çıkışta ilk olarak Mantar Mağarası yer alıyor. Mağara adı dev bir mantarı andıran 4 metre yüksekliğindeki kalker kütlesinden geliyor. Mağaranın uzunluğu 30 metre. Ilgarini Mağarası’nın 220 milyon yılda oluştuğu tahmin ediliyor. Bir kısmı da Bartın sınırları içerisinde bulunan mağara 37 bin hektarlık bir alanı kaplıyor. Biyoçeşitlilik açısından Avrupa’da 100 sıcak nokta, Türkiye’de ise 9 sıcak nokta arasında yer alıyor. Mağaraya köyden 23 saatlik yorucu bir yürüyüşle ulaşmak mümkün. Ormanlık alanda kaybolma tehlikesine karşı rehbersiz gitmek riskli. Mağarada sarkıtlar ve dikitler, geç Roma ve Bizans dönemlerine ait şapel, mezarlar, sarnıçlar görülebilir. Fotoğraflar ve yardımları için Azdavay Belediyesi Zabıta Müdürü Ahmet Özcan’a, Yazıişleri Müdürü Ayşe Köse’ye ve Pınarbaşı Belediyesi şoförü Engin Civelek’e teşekkürler.