Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1 KASIM 2020 5 Gösterime giren filmi vesilesiyle buluştuğumuz Ercan Kesal, ‘En çok kendime hayret ettim’ diyor “Biz eylül, ekim, Sokak bildiğini K imi onu “Çukur”un İdris Babası olarak hatırlıyor, kimi “Bir Zamanlar Anadolu’da”nın muhtarı... Yıllardır sektörün içinde, kameranın hem önünde hem arkasında bir isim Ercan Kesal. Yazdığı senaryolar, oynadığı filmler, rol aldığı diziler derken bugün artık yönetmenliokur kasım ayları, 6065 yaş üstü kronik rahatsızlıkları olan hastalarımızın grip olmaması için dua ederdik.” ğe el atmış ve ilk filmiyle önemli ödüller kazanmış bir sinemacı. Bir yandan da doktor ve eski bir siyasetçi Kesal. Zaten önce romanını yazdığı ve büyük ölçüde kendi gerçek yaşamından izler taşıyan “Nasipse Adayız” onun siyasetle hemhal olduğu günlerden kalma anılarını taşıyor perdeye. İki gün önce vizyona da giren “Nasipse Adayız” hiç şüphe yok pandeminin damgaladığı 2020’nin en çok konuşulan, belki de sbu yılla özdeşleşen filmi olacak. İstanbul’daki büyük bir ilçenin belediye başkanlığı için yarışan bir aday adayının 24 saatini anlatan filmde başrolü de üstlenen Ercan Kesal’a kamera önünde Selin Yeninci, İnanç Konukçu ve Nazan Kesal eşlik ediyor. Biz de bu ve“Bir kum tanesinden bütün bir evreni tarif edebilirsin, sileyle bir araya geldik. derler ya, aslında u İlk filmin... Yönetmenlik kariyerine devam etmek bir geceden de gibi bir fikir yerleşti mi kafana? Tabii... İş bittiğinde filmin gerçek sahibinin yönetmen olduğu duygusu hem büyük bir haz hem cesaret veriyor. Öbürü, sanki birisinin işinin ucundan tutmuşsun gibi. ‘İKTIDAR DA YOK, MUHALEFET DE’ bütün bir politik dünyayı, çıkar çatışmasını, iktidar ilişkilerini anlatabilirsiniz. EMRAH KOLUKISA u Film ilk bakışta bir CHP eleştirisi gibi durabilir, ama aslında daha genel anlamda Türkiye’deki siyasete dair bir eleştiri olduğunu anlıyorum ben, katılır mısın? Bunu yapmaya çalıştım.” Hiç öyle CHP’yi eleştirmek gibi bir derdim olmadı, sadece iyi bildiğim bir yer orası. Çünkü diğerlerini tanımıyorum, onların pratiğinde yer almadım. Benim fazlasıyla yaslandığım metin, benim kendi özyaşam öykümmüş gibi duruyor, ama şunu hızlıca fark etmiştim, aslında hepsi birbirinin aynıymış. Başımıza gelen bu musibetYılın bol ödüllü filmi “Nasipse Adayız” şimdi gösterimde lerin altında yatan sebep belki de bu. Gerçek manada bir iktidar ve gerçek manada bir muhalefet anlayışının hayata geçmemesi. Aslında hükümetlerin halkı yönetmesi sorunu, halkın hükümetleri yönetmesi değil de... Olmayan demokrasi belki de bu. Ama benim asıl derdim o adam, o adamın bununla karşılaştığında yaptıkları ya da vazgeçemedikleri ve insanın ve izleyicisini bekliyor. Sinemada yönetmen olarak ilk o bitmeyen iktidar talebi. Fark etmiyor şu ya da bu parti... Bir başka meslek grubundan, bir başka iktidar talebini sürdürmek isteyen bir başka kahraman da olabilirdi. Ben en iyi kendimi tanıdığım için, kendimi çekinmeden ortalık yere sermek istedim cesaretle. Bildiğim sularda ama derine dalmak ve oradan bir şey çıkartmaya çalışmak... Korkmadan kendimle yüzleşmek. İnsanın kenfilmine imza atan ve eylül ayında Adana Film Festivali’nde di kör karanlığıyla karşılaştığındaki şaşkınlığı... Ben bu hikâyeler başımdan geçerken en çok kendime hayret etmiştim. “Ben kendimi böyle bilmezdim” diyordum. “Niye böyle yapıyorum ki?” dediğim şeylerin peşine düşEn İyi Film dahil 5 ödül, 39. İstanbul B u Fotoğraf: Vedat Arık tüm. İçinde bulunduğumuz besiyeri, habitat bu işte! Festivali’nde u 2000’li yıllardan bu yana Türkiye’de siyaset değişmedi mi, ya da değiştiyse nasıl değişti? İnsan değişmedi ki. Siyasetin biçimi, üslubu... Mekânlar değişmiş. İnsan sayısı artmış tabii ki. Artık sokakta yeni komşularımız Suriyeliler olmuş. Habitat değişmiş. Habitatın kişiyi belirleyen, kişiyi kendine benzetmeye çalışan bir ruhu vardır; ama bir yandan habitaise En İyi Yönetmen ödülünü alan Ercan Kesal filmin tın içine siz yerleştikçe kendi habitatınızı yaratmaya başlarsınız. Tuhaf, karşılıklı bir ilişkidir. Biz Suriyelileri değiştirirken ya da yeni iç göçle gelmiş Erzincanlıları, Giresunluları değiştirirken onlar da Okmeydanı’nı değiştirmişler, ama kendi kısa ömrümüzde birçok şeyin de bu kadar kolay değişmeyeceğini kabul ettim artık. DünyaOkmeydanı’nda 25 yıl nın ömrü bizden çok uzun. Dünyanın kaderi bizim kaderimizden uzun olduğu için herhalde biz kendi öznelliğimizden de çok vazgeçemediğimiz için anlam üretiyoruz. Fakat sokak bildiğini okumaya devam ediyor. u Peki şöyle olsaydı, Ercan Kesal gerçekten de aday olsaydı ve diyelim gerçekten kazansaydı, ne olurdu? Mutlaka bırakacağım bir yerle karşılaşırdım diye düşünüyorum doğrusu. Onu sürdüremeyeceğimi çabucak fark etmiştim. haf bir süreçti benim için. Bütün bunlar niyeydi, ben ne oldum şimdi? Başımdan geçenleri bire bir belgesel film gibi anlatmadığım aşikâr, ekledim, parçaladım, bazılarını göstermedim, bazılarını gösterdim... Böylece aslında başka bir gerçekliği de iş başka bir şeymiş “Görüntü yönetmeninin kim olacağına karar verdiğiniz zaman uFilm seni nasıl etkiledi sonunda? 2000’li yılların hikâyesini bir kez daha sanki yeniden gerçekleştirdim, yeniden icad ettim. Orada bir şey daha yaşadım; sinemanın mekânlarla, zamanla, insanla olan ilişkisine dair başka bir şey fark ettim; sinemanın aslında hayatı taklit ederbazı şeyler kendiliğinden hizaya giriyor, ve ken, gerçekliği yeniden icat ederken kurmacayla birliknasıl bir kamera kullanımıyla bunun üstesinden te bu gerçekliğin dışında başka bir gerçekliği de dünyageleceğim, nasıl bir dünya yaratacağım, nasıl bir nın içine kattığını gördüm. Bu beni çok şaşırttı, bazen renk peşindeyim... Baştan bunlara karar vermezseniz sete korkuttu bile diyebilirim. Sebebi de şu; dedim, aslınçıktığınızda sizi çok zorlayacaktır. Filmin ağırlıklı olarak geçtiği da bütün bu gerçek diye bize sunulan şeyler ve bimekân bir düğün salonu, sonra bir başka düğün salonu, sonra bir zim çok fazla önemsediğimiz, uğruna neler neler mevlüt salonu. 840 civarında figürasyon kullanmışız... İlk film, ilk yaptığımız bu tuhaf şeyler, kurmacadan mı ibaret kez kamera arkasına geçiyorsunuz, üstelik kendiniz oynuyorsunuz, sadece? Ya da bu kurmaca dediğimiz, uyduruyoüstelik çok kalabalık bir oyuncu kadrosu var... ruz, yazıyoruz çekiyoruz dediğimiz şeyler bizim O kalabalık sahnelerin üstesinden asıl gerçekliğimiz olabilir mi? Çünkü bu kahranasıl gelebileceğimin hesabını manları da biz icat ediyoruz, o da hayatın içinön hazırlık olarak çok yaptım. de kendine bir yer ediniyor. Seyirci onunla özÇalışıp çalışmadığını, işin yürüyüp deşleşiyor. Oradaki hayatlardan sonunda kendiyürümediğini gördükten sonra sete ne başka bir şey çıkarıyor ve sinemadan değişçıktım. Film çekmek zaten cesaret miş olarak çıkıyor. Zaten sinema bu değil midir? isteyen, korkunun hiç eksilmediği bir Ama ben özneyim, sonra bunu yazan yani yenişey. Her sabah, her sahnede, her gün, den kurgulayan, sonra da çeken... Bu arada oynaher akşam iş kopyasını seyrederken yan da... Sadece başımdan geçen bir hikâyeyi yeni(gülüyor)... Daha önce kameranın den analiz etmekle kalmadım, sinemayla ilgili de acaarkasında da önünde de oldum yip ilhamlar aldım. Dünyayla ilgili, hayatla ilgili... Kenama bu iş başka bir şeymiş...” dimi büyümüş ve olgunlaşmış olarak çıkmış hissettim. Tuyeniden kurdum yani. Dünyaya bıraktım onu. Bu yüzden sinema hem çok ilham verici hem de olgunlaştırıcı bir şey. uYa Okmeydanı? 25 yıla yakındır Okmeydanı’ndayım. Bu deneyim de beni daha fazla onlarla içli dışlı bir hale getirmişti tabii ki. Aylarca, haftalarca, hatta 34 yıla yakın her gece bir yerde, bir toplantıda bir yemekte, bir etkinlikte oldum. O köy yardımlaşma derneklerinin yüzlercesini gezdim herhalde, o düğünün benzerlerinin yüzlercesine katılmışımdır... Öncesinde hekim ve hastası üzerinden kurduğumuz ilişki, giderek aday olmak isteyen, makam mevki sahibi olmak isteyen adam ve ona oy vermek ya da vermemek durumunda kalan bir seçmenin ilişkisine dönüştü. Bu sefer herkes kendine yeni bir hizalanma icat etti. O zaman şunu farkediyorsun, çevresinde hayırsever, entelektüel, iyi bir adam diye bilinen ve senin de buna inandığın bir rol sonunda sana şöyle bir şey hatırlatıyor: Aslında bütün yaptığın iyilikleri sen kendin için yaptın. Ve bunun muhatabı da bunu biliyor ve sana bunu hatırlatıyor. Sen de onlardan farksız değilsin, onlardan azade, çok da steril bir yerde değilsin yani. Bunu fark etmek iyi bir şey. senaryosunu kendi siyasi geçmişinden hareketle yazdı. Reel siyasetten hızla soğuduğunu, ama siyasi kimliğini hiç terk etmediğini söyleyen Kesal’la Cumhuriyet Pazar için bir araya geldik. “Hastasına baktığım adam, ‘Bakalım doktor bey, ne yapacaksın acaba, bu kentsel dönüşüme ne diyorsun’ falan demeye başladı.” POLİTİKAYI BIRAKTI “Ben politik bir kimliğim, vazgeçmedim, okuduğum, yazdığım, ettiğim, konuştuğum her şey bir tarafıyla son derece politik. Ama reel politika denilen, yerel yönetim adaylığı, mebus olmaya çalışmak filan, bunlardan çok hızlıca vazgeçtim. 2000’li yıllardaydı böyle bir heves, çabucak bıraktım.Allahtan uzun süre sabredecek kadar bilmezliğe kaptırmamışım kendimi.” PANIĞIN ASIL NEDENI “Koronavirüs, hızlı yayılıyor. Kapitalist dünyanın bir çeşit ticari işletmesine dönüştürdüğü bu yapılanma içerisinde, 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olan bireylerin sağlık hizmetinden hastane ortamında hızlıca faydalanamaması, yığılma ve sistemin çökme tehlikesi var. Yani ülkelerin yöneticilerini bu kadar paniğe sokmasının sebebi bu.” KIBIR MAHVEDECEK “Epeydir söylüyorum. Biz bu dünyanın hâkimi değiliz, egemeni değiliz, biz bu dünyanın bir parçasıyız. Yeryüzünün egemeni, sahibi, doğanın galibi olduğumuz fikri ya da inancı zaten insanlığın en büyük açmazı ve aymazlığı. Milyonlarca, milyarlarca tür canlıyla iç içeyiz, baş başayız. İnsanın bu kibri onu mahvedecek bir şey aynı zamanda.”