Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Eğitim şart ama okul değil Bu yazı “okulsuz eğitim”i önermiyor. Gerçi gelişmiş dünyada böyle bir akım var, oldukça kabul de görüyor. Ama temel sorun okulu devre dışı bırakmak değil, yenilemek. Kısacası, bu yazı “okulu geliştirmek” hakkında. Sadece sınav tekniklerinin tartışıldığı bir toplumda eğitim sistemi çoktan kaybetmiş demektir. Türkiye’de eğitim reformlarının en zayıf tarafı öğrenciyi yok sayarak planlanması ve yürürlüğe konması. Oysa okulu ve eğitimi en yakından –içinden yaşayan, gözlemleyen, değerlendiren tek kişi öğrencidir. Günümüzde “öğrencinin sesi”ne kulak vermeyen hiçbir reform gerçek reform olamaz. ‘Fikirlerimi dinleyin!’ Batı’da “öğrencinin sesi”ni belirlemeye yönelik araştırmalar son yirmi yılda hızla artmıştır çünkü “demokratik okul”u inşa etmenin yolu öğrencinin sesini dinlemekten geçmektedir. Bu araştırmalarda 6 yaşından 18 yaşına kadar yüzlerce çocuğun görüşü alınmaktadır. Aşağıdaki örnekler İngiliz, Amerikan, Kanada okullarından derlenmiş öğrenci ifadeleridir. İki noktaya dikkatinizi çekmek isterim: Sorunun evrenselliği, öğrencilerin olgunluğu. Benim başlıca şikâyetim okulun işleri hakkında çok az şey söylüyor olmamız (S., 15). Şimdi bütün ihtiyacım... Beni ilgisiz kalmayacak biçimde eğitin, bilgeliğinizi benimle paylaşın, fikirlerimi de dinleyin (Susan, 16). Çocuklar değişti, okul da değişmeli! Bir okul yüzyılımızın zenginlikleri ve yenilikleriyle dolu olmalı. Okul, çocukları gelecek hakkında daha fazla, geçmiş hakkında daha az eğitmeli (Lynda, 16). Düşünme ve öğrenme özgürlüğü bizim için yiyecek kadar önemli. Korkarım ki, bunlar okullarımızda dünyanın bazı yerlerinde yiyeceğin az bulunması gibi bir şey (Dermot, 17). Carl Larsson, ‘Ev Ödevi’ (İsveç, 1898) Bana; on üç yaşından on dört yaşı nın ötesine kadar, temel felsefe, psikoloji, mantık, çağdaş dünya sorunları, ekonomi, sanat öğrenme ve tartışma şansı veren bir okul verin (Cosette, 17). Daha ne desin gençler! Okulun değişmesini isterken çok şey mi istiyorlar? Hem şu sözdeki isabete bakar mısınız: Çocuklar değişti, okul da değişmeli! Yanlış mı? İngiltere’de 1990’larda okula öğrencilerin gözüyle bakmak “okulu iyileştirme” hareketinin başlıca kaynağı olmuştu. Bugün doğrudan öğrencilerden veri toplamak, hatta öğrencileri “araştırmacı” yapmak güçlü bir eğilimdir. Öğrencilerin görüşüne ve katılımına odaklanan çalışmalar sonunda politika yapıcılarının da dikkatini çekmeye başlamıştır. Dayağın olduğu okuldan yurttaş çıkmaz Bu geçici bir moda değil, sürdürülebilir bir demokratikleşme hareketidir. Günümüzde Türkiye’deki reform çabalarının temel bir kusuru da sistemi bir bütün olarak ele almaması. Sözgelimi, okul bütün yapısıyla demokratik bir kuruluş olmadıkça okulda yurttaşlık eğitimi de etkili olmaz. Bu koşul bütün ders konuları için geçerlidir. Başta değerler eğitimi, ahlak eğitimi olmak üzere –fen ve matematik de dahil birçok alan eğitim ortamından, okul atmosferinden etkilenir. Eğitim sistemi; okulu, öğretmeni, öğrencisi, velisi, hatta binası, sınıfı, bahçesi ile bir bütündür. Birinin değil hepsinin sorunlarıyla ilgilenmeniz gerekir. Dayağın olduğu bir okulda yurttaşlık eğitimi, ezberin olduğu bir okulda bilim eğitimi yapılamaz. Eğitim şart ama okulun bilimsel, yaratıcı, yenilikçi, katılımcı olması koşuluyla. 11 ŞUBAT 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Hİlal Bebek ‘Ferrari’yi Çalan Fil’ yazarı Şafak Altun’la ‘bir kerecik’leri söyleştik Kırık cam, mahalleyi bozar Kendi iç âlemimiz açısından da düşünecek olursak kalbimizin ucunda kıyısında kırık bir sürü cam taşıyoruz. Ortadan kaldıracak kadar ciddiye almadığımız kötülüklerimiz, ayıplarımız kokuşmuş çöp dağlarına, sıkıntı yığınlarına dönüşüyor. İlk çöp önemli, ilk kırılan pencere önemli. Bir küçük su damlası ile başlıyor herşey. “Amaan önemli değil” diye geçip durduğumuz bir dolu şey var. İki küçük dedikodu yapıveriyoruz, bir kezliğine yalan söylüyoruz, bir defacık kendimizi ihmal ediyor ya da öteliyoruz veya bir kerecik birine kötü davranıyoruz... “Bir kerecik”leri önemsemeyen insan, bir süre sonra istemediği şeyler tarafından istila edilmiş bir yaşam içerisinde bulabiliyor kendini. Anlam veremediğimiz iç sıkıntıları, nefes alamadığımız bir iklim içinde yaşıyoruz sonra. İnsanlara ya da hayata söylenip dururken ağzımızdan savurduğumuz çöpler kendi yaşadığımız bahçeye dökülüyor ve onun ortasında yaşamak zorunda kalıyoruz. Bir kerecik şu... Bir kerecik bu... derken, bahçemizi çöp yığınına çeviriyoruz. Kırık cam teorisi “Bir kerecik”lerin öneminden bahsettik Şafak Altun ile yaptığımız söyleşide. Şafak Altun, ses getiren “Ferrari’yi Çalan Fil” kitabının yazarı. Zihnimizi etkileyen ve şekillendiren olguları ve sosyal etkileri anlattığı kitabında bütünü etkileyen “küçük” şeylerden de bahsetmiş. “Kırık Cam” etkisi bununla ilgili mesela. Bununla başlayalım isterseniz, nedir kırık cam etkisi ? Şafak Altun: Kırık cam etkisi, sosyal bir olgu aslında. Bir sokağın suç bölgesine dönüşmesi, önce tek bir pencere camının kırılması ile başlıyor. Eğer çevreden tepki gelmez ve cam tamir edilmeden bırakılırsa oradan geçenler o bölgede otorite olmadığı fikrine kapılabiliyor. Kırık cam, mahalleye özenilmediği fikrine, bu da sokağın suç işlenebilecek bir yer olduğu algısına yardımcı oluyor. Ardından daha büyük suçlar ve belki de polisin bile giremediği bir mahalle dahi ortaya çıkabiliyor. New York polisleri mesela önce küçük suçların peşine düşmüşler mahalleleri düzene sokmak için. İçki şişelerini yola atma ya da metroya biletsiz binme gibi suçları düzenlemek, mahallenin daha büyük güvenlik zafiyetlerine maruz kalmasının önünü keser düşüncesi mevcut. Kalp kırıklığı ruh halimizi şekillendiriyor Hilal Bebek: Yani penceresi kırık tek bir bina, o mahallenin kaderini şekillendirebiliyor. Aslında binanın kaderi ile mahalleninki bu anlamda iç içe. Tek bir cam deyip geçmemek lazım. Parça ve bütün birbiri ile ilişkili. Nasıl bir birey bir aileyi, bir aile bir toplumu şekillendiriyorsa bireysel anlamda da anı kişiliğimizi, bir olay öykümüzü ya da bir kalp kırıklığı ruh halimizi şekillendiriyor. Benliğimiz, kü çük parçaların birleşiminden oluşuyor. Kitabınızda siz de bu teorinin biraz daha soyut anlamından söz etmişsiniz... Ş.A.: “Kırık Cam Teorisi”nden bahsederken Zimbardo şöyle diyor; “Bir elektrik direğinin dibine biri bir çöp bıraksa, o çöpü hemen oradan kaldırmazsanız her geçen çöpünü oraya bırakır. Kısa bir süre sonra orası çöplüğe dönüşebilir. O ilk çöpü kaldırmak önemli”. Kendi iç âlemimiz açısından da düşünecek olursak kalbimizin ucunda kıyısında kırık bir sürü cam taşıyoruz. Ruhumuzun baş köşelerine başta önemsiz gibi gözüken, laf etmeye değmez çöpler bırakıyoruz. Ortadan kaldıracak kadar ciddiye almadığımız “çöp”lerimiz, kötülüklerimiz, ayıplarımız kokuşmuş çöp dağlarına, sıkıntı yığınlarına dönüşüyor. Kokusunu duyduğumuzda artık orayı temizlemek ya çok güç ya da mümkünatsız oluyor. İlk çöp önemli, ilk kırılan pencere önemli. Sosyal olarak toplumsal düzlemde de bireysel olarak kişisel anlamda da önemli. “Ferrari’yi Çalan Fil” kitabında Şafak Altun, hem toplumsal hem de bireysel açıdan “kırık camlarımızı” çoğalmadan onarmaya davet ediyor (üstte). Hilal Bebek, Altun’la keyifli olduğu kadar verimli ve öğretici de olan bir sohbet gerçekleştirdi (yanda). H.B.: Kırık cam etkisi, diğer camlarında kırılabileceği bir ortam izlenimini doğuruyor. Kırılan camlar arttıkça mahallenin yapısı, tabiatı değişiyor. Bir süre sonra da sizin söylediğiniz gibi oraya artık dışarıdan yardımın girmesi de zorlaşıyor. Yani kendi kendinin içine kilitlenmiş bir sistem oluşuyor. Bir kerecikler ‘tohum’ gibi Ş.A.: Tamir edilmeyen ya da müdahale edilmeyen o ilk cam kırıkları ile başlıyor herşey, Zimbardo’ya göre. Umursamazlığımız, alışkanlığa, alışkanlık da gerekçelere sürüklüyor bizi. Kendi ellerimizle yarattığımız “haklılık” duyguları ile de “çöp” atmaya devam ediyoruz. H.B.: İyi bir bütüne ulaşmak için, parçalara, detaylara özen göstermek lazım. Başkaları ile olan ilişkimizde de kendimizle olanda da aynı şey geçerli. Diğerleri ile sağlam bir sevgi ilişkisi için anları, sözleri, tepkileri önemsemek gerekiyor. Nihayetinde bütün resim, bu küçük piksellerden çok da farklı bir manzara sunmuyor. “Bir kere”cik bazı bağlamlarda tehlikeli. Benlik, tutarlılığı ve devamlılığı olması gereken bir şey. Bir kerecikler, tohum gibi ekiliyor içimize. Mahalleye bir kırık cam ile, kendi iç dünyamıza bir ufak günah ile ekiliyor. Hayattan şikâyet etmeler biriktiğinde iç sıkıntısını, ağızdan çıkan olumsuz sözler kasveti, nefret edilenlerin artması bunalımı getiriyor. “Bir kere” yapılan onca şeyi üflediğimizde hayata kendi atmosferimizin oksijeni o oluyor. Başka bir çok etkiden de söz ettiği “Ferrariyi Çalan Fil” kitabında, Şafak Altun, “Kırık Cam Etkisi”ne dikkat çekerek hem toplumsal hem de bireysel açıdan kırık camlarımızı çoğalmadan onarmaya davet ediyor. Bir Resim Bin Kelime Murat Bergi 11 Şubat 2018 SAYI: 6 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü BÜLENT ÖZDOĞAN Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Görsel Yönetmen Ulaş ERYAVUz Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa Uygulama İLKNUR FİLİZ Yazar İlüstrasyonları CAN GÜVEn Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/ İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul C MY B