Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 TEMMUZ 2012 / SAYI 1372 5 Kırık Midyeler Mardin’den İstanbul’a gelip midyeci olarak hayata tutunmaya çalışan iki çocuğun hikâyesini anlatıyordu. Biz de bu hikâyenin peşinden yola çıktık, Kumkapı durağında trenden indik ve semtin gizemli dünyasından içeri Stephan ülkesinde bu hayatı yaşayamayacağını söylüyor. Kırık Midyeler’den bir kare. Bekâr odaları yalnız Mardinli gençlere değil, çok farklı yerlerden hayallere de ev sahipliği yapıyor. daldık. Kumkapı’nın kırık midyeleri ir sokak düşünün, Afrika’dan, Türki Cumhuriyetlerden, daha birçok yerden gelen göçmenler tarafından işgal edilmiş. Kahveyi doldurmuş Nijeryalılar içerde bilardo oynuyor, dışarda belki 72 milletten insan bir arada oturuyor. Eskiler, yenilere bu karmaşa içindeki raconu öğretiyor. Midyeciler sokağa taşmış, midyelerini belli ki sıcaktan apartman boşluklarında ayıklamaktan bıkmışlar. Kumkapı’dayız. Sirkeci’den başlayan tren hattının en sessiz sakin istasyonunda indiğinizde sizi bambaşka bir dünya bekliyor. Bizi buraya getiren Kırık Midyeler isimli filmdi. Mardin’den kalkıp midyeci olmak için İstanbul’a gelen iki çocuğun hikâyesi üzerinden buralara bir bakış atıyordu. Biz de bu bakışın peşine düştük. Filmin yönetmeni Seyfettin Tokmak da bize yolculuğumuzda eşlik etti. Kendisi filminde Kumkapı’dan insanlara da yer vermişti. Ancak oyuncuları farklı sebeplerleartık Kumkapı’da değillerdi. Biz de geri kalanlarla konuşmaya çalıştık. İlk olarak karşımıza bir callcenter çıktı. Callcenter deyip geçmeyin. Kumkapı’da en önemli işkollarından biri bu. Sadece Türkmenistan’a özel konuşma merkezleri var. İçlerinde belki onlarca kadın telefon için sıra bekliyor. Bu bekleşme doğal olarak kendi sosyalleşmesini de yaratıyor. Mekânda hararetli bir muhabbet çevriliyor. Ancak muhabbete dahil olmamıza dükkân sahipleri izin vermiyor, kapı dışarı ediliyoruz. Bu nezaketsizlik callcenter’lara özel değil. Kumkapı’da gazeteciler pek iyi karşılanmıyor. Neyse ki Mehmet oldukça B misafirperver. Hikâyesi de muhabbeti kadar ilginç. adam oturmaz” diyecek kadar. Mehmet’le 1991’de İstanbul’a gelmiş bir Kürt; o zamanlar muhabbeti bitirip sokağa dalıyoruz biz de. Acaba Laleli’de kalıyormuş. İlk geldiğinde kendi onu bu kadar kinlendiren ne? “Nijeryalılar Sokağı” ifadesiyle “bir cahillik” yapmış ve bir yıl hapis diye nam salan bir köşe var. Burada sırf yatmış. Sonrasında Mardin’e dönüş ve sınır Nijeryalılar yok, Afrika’dan her milletten insan ticaretiyle uğraştığı yıllar geliyor. Sınırdan mazot ve bulmak mümkün. Önce spor çantalı bir grup çay taşıyarak maddi açıdan bir hayli rahata gözümüze çarpıyor. Kendileri pek dil bilmiyorlar erişmiş. Sınır kapanınca İstanbul’a bu kez ama onlara rehberlik eden birisi anlatıyor. Kumkapı’ya dönmüş. Önce internet Afrika’dan Türkiye’ye zor koşullar kafe sonra da callcenter açmış. Evliliği altında gelen futbolcu adayları bunlar. de bir hayli olaylı olmuş. “Neden” diye Elbette bazı meslektaşları gibi soruyoruz, cevap net; “eşim havaalanında binlerce kişi tarafından Ermeni’ydi.” Evlenmeden önce normal karşılanmıyorlar. Hafta içi her sabah bir hayat yaşıyormuş. Ancak babası antrenör eşliğinde çalışıyorlar. Belli ölmeden kısa süre önce “Müslüman aralıklarla yapılan seçmelerdeyse biriyle evlenmezsen hakkımı helal amatör bir takımın dikkatini çekmeye etmem” deyivermiş.” Bir yıl geçmeden çalışıyorlar. Her Afrikalı göçmenin de ölmüş. Mehmet zamanla vicdanen amacı top koşturmak değil tabii. Kimisi DENİZ rahatsızlık hissetmeye başlamış. Eşine ağır işlerde, kimisi de yasadışı yollarla babasının vasiyetinden bahsetmiş. hayatını sürdürmeye çalışıyor. ÜLKÜTEKİN “İstiyorsan Müslüman ol” demiş. Eşi Birileriyle konuşup bilgi almak de kırmamış Mehmet’i, evlenmişler. istiyoruz. Bazıları konuşmaya hevesli. Evlilik hikâyesi güzel de, hayat toz pembe değil. Ancak bu kişiler yeni gelenler ve dilleri iletişim Callcenter binlerce hayat demek. Soruyoruz kurmamız için yeterli değil. Zaten eskiler gelip Mehmet’e “neler oluyor burada” diye. “Bazen hemen müdahale ediyorlar. Dikkat çekici bir tiksiniyorum” diyerek söze başlıyor. Fahişelerden, şekilde sokakta her göçmen kendisinden sonra onların müşterilerinden duyduğu rahatsızlıktan geleni bir rant kapısı olarak görüyor. Özellikle bahsediyor. Oysa onun en büyük geçim kaynağı Afrikalılar arasında yeni gelenler kendi ülkesinden da ülkelerini arayan hayat kadınları. “Peki sen niye olanlara “rehberlik hizmeti” için para vermek hâlâ buradasın” diye araya girdiğimizde “Kısmet zorundalar. Sokaktaki güvenlikleri bu sayede nereden geliyorsa orada durmak gerek” diyor. sağlanıyor. İş bulmalarına yardımcı olunuyor. Oysa sokağa karşı çok kinli. “Burada namuslu Paralel sokaklardan biri tamamen kargo Midyeciler yazları sokakta çalışıyor. şirketlerine ayrılmış. Her gün onlarca eşya İstanbul’dan kuzeye doğru yola çıkıyor. Türki Cumhuriyetler, Baltık ülkeleri; yaşam standartlarının çok düşük olduğu ülkeler burada “bir şekilde” kazanılan paralarla ortak pazara dahil oluyor. Sokağa dönelim. Iki kafadarla karşılaşıyoruz. Fotoğraf verilmiyor ama bölük pörçük de olsa bize oradaki hayatla ilgili şeyler anlatıyorlar. Tayfun Nusaybinli, 30 yaşında, Nijeryalılar Sokağı her zaman hareketli. bekâr odasında kalıyor. Adam öldürmekten hapis geldik ki? İnsan mecbur kalınca esrar da satar, yatmış, sokağın büyük çoğunlukla gayri meşru fahişelik de yapar.” peşinde koşturduğunu söylüyor. Özellikle Son olarak pazara uğruyoruz. Moskova’dan Nijeryalıların bu konularda baskın olduğunu, diğer gelen şekerlemeler ya da Gana işi kolyeleri Afrikalılara göre yasadışı işlerde daha başarılı burada bulabilirsiniz. Senegalli 40’lı yaşlarındaki olduklarını söylüyor. Kendisiyse şu aralar elektrik Stephan’a heralde Kumkapı’da pazarcılık şirketinde çalıştığı konusunda ısrarlı. Ancak bu yapacaksın deseler inanmazdı. Ama hayat böyle söylediği etraftan gülüşmelere sebep oluyor. işte. O da bu durumun keyfini çıkarıyor. Önce “Göçmenler gayri meşru peşinde koşturuyor” kendi gelmiş, sonra ailesini getirmiş. Artık o da bir diyor, “Senin işin gücün var niye burada Kumkapı esnafı. Fotoğraf çektirmeyi kendisi takılıyorsun?”, deyince gülerek “Belki biz de gayri istiyor, gerçi sonra da 100 Avro istiyor yeri olsa meşru kovalıyoruz” diyor. Öbür arkadaşıysa adam oturtup çay bile söyleyecek. Ancak vakit yok, vurmaktan hapis yatmış. “Şimdi bir senemi bir müşteriler onu bekliyor... trilyona değişmem, ama biz Nusaybin’den niye Seyfettin Tokmak (Kırık Midyeler’in yönetmeni) Hayatın sürüklediği insanlar burada karaya çıkıyor Kırık Midyeler’in hikâyesi nedir? Gerçek hayattan mı esinlendiniz? Kırık Midyeler, sokaktaki hayatın karşımıza çıkardığı bir film. Kışın ortasında Kumkapı sahilinden midye çıkarmaya çalışan iki çocukla karşılaşmamız filmin meydana gelmesindeki en önemli etkendir. Midyecileri yaşadıkları semtlerde, çalıştıkları bölgelerde, geldikleri köylerde araştırmaya başlayınca, midyenin İstanbul’a tutunmak için küçük ama çok önemli bir canlı olduğunu keşfettik. Birebir mekânları ve figüran olarak da orada yaşayanları kullandınız sanırım. Çekimler beş hafta sürdü ve filmin ana mekânları Kumkapı ve Eminönü çevresinde gerçekleştirildi. Filmin mekân ve karakter olarak en temel oyuncusu pencereleri Kumkapı tren istasyonuna bakan Hal pansiyondu. Pansiyon gerçek bir mekândı, orada yaşayan insanlarla yardımlaşarak çekimleri tamamladık. Kumkapı’daki gerçekliği fazla eğip bükmeden içinde yaşayanların kadrajın parçası olabilecekleri bir şekilde yansıtmayı amaçlıyordum. Bu bakımdan tasarlanmış bir mekân arayışına hiç girmedim. Kumkapı’yı kendi cümlelerinizle anlatacak olsanız... Ayasofya’ya 500 metre uzaklıktaki bir semtin kentin geri kalanıyla bu denli farklılıklar taşıması inanılır gibi değil. Kumkapı gördüğüm hiçbir yere benzemeyen, hayatın sürüklediği insanların karaya çıktıkları bir ada gibi. Herkes bulunduğu yere o kadar yabancı ki, bu ruh hali birçok ortaklık, yakınlık yaratmış misafirleri arasında. C M Y B C MY B