22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

29 NİSAN 2012 / SAYI 1362 7 Sevil’in altıncı mağazası Güzellik zincirinin yeni halkası Türkiye’nin ilk kozmetik zinciri Sevil, İzmir’deki 6. mağazasını Moda ve Alışveriş Merkezi Ege Park Mavişehir’de açtı. Dünyanın en prestijli kozmetik markalarını müşterilerine en uygun koşullarla ulaştırmayı ilke edinen Sevil, konuklarına ücretsiz makyaj ve cilt bakımı uygulamaları hizmeti sunacak. Chanel, Clarins, Clinique, Dior, Estee Lauder, Guerlain, Lancome, La Prairie, Shiseido gibi markalar ve dünyaca ünlü parfüm markalarının yanında sadece Sevil’e özel Dr. Brandt, Jesus Del Pozo, Tous, Smashbox, Methode Jean Piaubert, Carita gibi prestijli markaları Sevil’in yeni mağazasında bulabilirsiniz. Felaketlerimizle flörtleşiyoruz Fransız yönetmen Emmanuel Daumas’a göre bizi korkutan her şey felaketimiz. Hem kaçıyoruz hem de bu girdaba girmekten alıkoyamıyoruz kendimizi. O yüzden hepimizin felaketleriyle flörtleşen bir tarafı var. Daumas’ın yönetmenliğindeki “felaket” temalı üç kısa oyun bugün İstanbul’da seyirci ile buluşuyor. 1 2 1. Marguerite Duras’nın “Yaz Yağmuru” oyunu. 2. Thomas Bernhard’ın “Cahil ve Deli”si. 3. Jean Genet’ten “Zenciler”i. 4. Arthur Adamov’un “Yaz Geri Gelseydi”si. ALİ DENİZ USLU “Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali 1” için aralık ayından itibaren Yeşim Özsoy Gülan önderliğinde Mark Levitas, Okan Urun, Sibel Arslan Yeşilay ve Beliz Güçbilmez’le yoğun atölye çalışmaları gerçekleştiren 22 katılımcının yoğunlaştıkları tema “felaket”ti. “Yeni Metin Yeni Tiyatro” ekibince seçilen üç kısa oyun ComédieFrançaise ve RondPoint gibi sahnelerde yönetmenlik yapmış Fransız yönetmen Emmanuel Daumas ile bugün Kadir Has Üniversitesi’nin “SAHNE”sinde izleyici ile buluşuyor. Biz de bunu fırsat bilip Emmanuel Daumas ile buluştuk. Peki, kimdir Daumas? Marsilya Konservatuarı’ndaki eğitiminin ardından Lyon'daki ENSATT tiyatro okulunun oyunculuk bölümünü bitiren Daumas, uzun zamandır yönetmenlik ve oyunculuk yapıyor. Paul Claudel, Jean Genet, Copi, Moliere, Marivaux, Kroetz gibi yazarların oyunlarının yanı sıra Virginia Woolf (Dalgalar) uyarlamasını da sahneye taşıyan yönetmen; yönetmenliğin yanı sıra yürüttüğü oyunculuk kariyerinde Laurent Pelly, Dominique Valadié, Claudia Stavisky gibi yönetmenlerle çalışmış, farklı şehirlerde önemli tiyatro sahnelerinde de oyunculuk kariyerini sürdürüyor. Özellikle de 2010'da Paris’teki ünlü RondPoint Tiyatrosu'nda sahneye koyduğu “Michel Fau” oyunu ile adından söz ettiren Daumas, 2011’de ComédieFrançaise'in daveti üzerine sahneye uyarladığı Marguerite Duras’ın “Yaz Yağmuru” ile yönetmenlik kariyerinde yeni bir döneme girdi. Bu, yönetmenin Türkiye’ye ilk gelişi. Ne beklediğini tam bilmese de umduğundan fazlasını bulmuş. Özellikle Mükemmel makyaj için Rimmel’den hızlı kuruyan oje Rimmel London’ın hızlı kuruyan ojesi şimdi Türkiye’de... Rimmel 60 Seconds Oje ile 60 saniyede hazırsınız. Bu oje 41 moda renkten oluşan ürün yelpazesi ve hızlı kuruyan formülü ile hayatınızı hem daha güzel hem daha pratik kılacak. Rimmel 60 Seconds Oje’nin kurumayı hızlandıran yassı fırçası ile tırnaklarınızın her kesimine rahatça ulaşabilecek ve tırnaklarınızda güçlü izler bırakabileceksiniz. Rimmel’in 60 Seconds ürünlerini Watson’s Mağazaları’nda bulabilirsiniz. atölye çalışmaları için seçilen “felaket” konusunun algılanış şekli onu çok etkilemiş. Anlatıyor: “Felaket büyük harflerle savaşlar, katliamlar, doğanın acımasızlığı gibi imgeler uyandırıyor ilk anda ama buradaki algı felaketi tamamen kişisel yoksunluklar ve eksiklikler üzerinden kurmuştu. Yani ‘bizi korkutan her şey aslında felaketimizdir’ diyoruz. Felaket üzerine düşünmek önemli; mesela cinsellik de ironik olarak ölümü öteliyor, yalnızca aşkı yaşamaya devam etmek için yeterli bir neden de değil. Hepimizin felaketlerimizle flörtleşen bir tarafı var. Bu yüzden kişisel hikâyeler bütünün çözümlemesini de yapıyor.” 3 KORKU HER ŞEYDİR Daumas kişiselin genele hükmettiğinin farkında. Zaten hayatta kalma korkusunun ortak felaketimiz olduğunu düşünüyor. Macbeht'ten örnekliyor Shakespeare’in dizeleriyle; “korku her şeydir, aşk hiçbir şey!” Gençlerin tiyatro ile kurduğu dilin günümüz iletişim araçlarının üstünde olduğunu anlatıyor. Bu dilin yaygınlaşmaması sorunun tiyatronun hayatın içindeki eksikliğinden geldiğini söylüyor: “Tiyatro yapısı gereği anarşist, metinleri birer manifesto. Hayat ve varoluş düşünülmeye başladığından beri kendini koruyor, ona ilgi her dönem aynı. Ne az ne de çok... Belli ki böyle koruyor dengesini. Aristokrasi var tuhaf bir şekilde tiyatroda, direniş ve muhalefet de var ama bunlar geleneğine bağlı. Zamanın sanatıdır tiyatro öte yandan. Sözün tarihini anlatır, hatta düşüncenin, rüyanın... Ticaretin ya da kapitalizmin tarihini değil.” 4 Murad’dan yeni formül Makyajı mükemmelleştiren ve kalıcılığını arttıran doğru makyaj bazını bulmak oldukça zordur. Ancak Murad yepyeni bir teknolojiyle hem cilt bakımını hem etkili makyaj bazını tek bir ürüne taşıyor. Murad’ın yeni formülüne sahip ürünleri sayesinde hem cilde bakım yapan hem de güzelleştirici etkiyi bir arada bulacaksınız. Akla gelmiyor da değil, o halde “sanat sonuca odaklı mı günümüzde?” Daumas böyle düşünmüyor: “Öyle olsa burada olmazdık, televizyona sarardık. Hem direniş oyunların konusunda olmak zorunda değil, oynamak zaten direniştir.” Daumas hem yönetiyor hem oynuyor ama yönettiğinde oynamıyor. Oyuncu olduğu zaman da kendini oyuna ve senaryoya bırakmayı seviyor. Yönetmenken tek bir kuralı var: “Yönetmenler bir tablo çizerler, eksikleri ise oyuncunun nefes alacağı boşlukları bırakmamaktır. Ben düş alanı bırakıyorum oyuncuya, tek derdim bu.” “Tiyatro direniş” diyor her şekilde Daumas, yeni nesil medya, yeni dünya düzeni burada nerede duruyor? Açıklıyor: “Tiyatro zamanına tanıklık ediyorsa tam da bu, körleşmenin tanığı aslında. Paradoks gibi görünse de cevap sorunun içinde. Tiyatronun zamanla kurduğu ilişki, tinsel. Tiyatronun devamını, neslini sürdürebilmekle ilgili sorunları elbette olacaktır. Sonuçları bekleyip göreceğiz.” Daumas, İstanbul’da olduğu sürece bir merakını daha giderecek. Ne mi o? Masumiyet Müzesi’nin açılışı. “Masumiyet Müzesi bir hayal olarak dünyama girdi ve onu görmek istiyordum. Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir Zamanlar Anadolu’da”sı da beni buraya çekmişti. İnanılmaz bir ilgi başlattı içimde ve işimde. Kuzey Kore’ye gitmek istiyordum, çünkü oradaki politik dönüşümü izlemek heyecanım vardı. Tam o sırada bu iki eser benim pusulamı şaşırttı. Tanımlanamayan, anlaşılamayan, tekinsiz bir hava var İstanbul’da. Genelde kitaplarda anlatılamayan şehirlerin bir ruhu vardır fakat çok iyi anlatılmış Masumiyet Müzesi’nde. Sanırım pek de fena bir yazar değil Orhan Pamuk.” ADNAN BİNYAZAR Makyajda bahar trendleri Seçkin kozmetik ve parfüm markaların ürünlerine yer veren MissPera.com, 2012 ilkbaharyaz sezonu makyaj trendlerini içeren ürün yelpazesiyle dikkat çekiyor. Belirgin gözler, çarpıcı kirpikler ve al yanaklardan oluşan makyaj modasını yakalamak için www.misspera.com’a uğrayın. İnsanı insan kılan S evgiyi sanatsal ya da yazınsal açıdan irdeleyici bir yazı tasarlarken, kimi okurların, “Dünyada sevgi kaldı da mı, onu didikleyip önümüze koyuyorsun?” diye karşı çıkıcı bir soruyu akıllarından geçirdiklerini duyumsamıyor değilim. Bu bile, sevgiden söz ederek, sevgi susuzluğu çekenlerin ruhuna mutluluk suları serpeceğimi düşündürüyor bana. Dostoyevski’nin “İnsanı kurtaracak tek güç sevgidir, güzelliklerdir” sözü de belleğimde canlanıveriyor. Fazıl Hüsnü Dağlarca, “İnsan tükenmez” der bir dizesinde. Fethi Naci, kitabına ad yapmıştır bu sözü. binyazar@gmail.com C M Y B C MY B Karacaoğlan’ın “Kim var idi biz burada yoğ iken?” dizesini, varlığın görüntüsel bir yanılsama olduğunu algılar, Carl Orff, “Carmina Burana” adlı ölümsüz bestesinde, her şeyin “var olduğu yokluğa” karışacağını işlemiştir. Tükenmeyen insan değil; onun, sevgi, vicdan, erdem gibi, kendi yaratısı olan yüce duygularıdır. Bu bağlamda, yaratımlarıyla, buluşlarıyla; duyumsama, algılama, düşünce üretme, yaşama yeni yorumlar getirme yeteneğiyle kendini var etme gücünden yoksun bir insanın öbür yaratıklardan farkı olur mu?.. Varlık, üretimtüketim eytişimiyle (diyalektik) anlam kazanır. Yaratılış, birbirlerini tüketmenin canlıların doğası gereği olduğu gösteriyor. İnsan, insanlık bilincine erinceye değin kendinden olanla beslenmedi mi? Ehilleşme, kendini yemeden de yaşanacağı bilincinin ürünüdür. Bu bilinç, insanın başka şeyleri yemesine de sınır koydu. İnsanoğlu bir süreçte köpeklerin, kedilerin başına kim bilir neler getirdi? İnsan kendini yememe bilincine erse de öldürmeyi aklından çıkaramamıştır. Her gün savaşlarla, terörle, iş kazalarıyla ölenlerin; insanlık dışı uygulamalara kurban gidenlerin sayısının, ilkellik dönemlerine göre orantılandığında günümüzdekinden az olmadığı görülecektir. Toplu ölümler, sevgiden, vicdandan, erdemden yoksun olan insanın marifetidir. Thomas Hobbes’un “Homo homini lupus” (İnsan insanın kurdudur) sözü, eziyet ederek öldürme yönünden bugün daha da geçerli değil mi? Dinselliğin belirleyici olduğu ortaçağda, din sınıfı, insanca değerlerin tümüne karşı çıkmıştır. Kimi tarihçiler, bu bağlamda, ortaçağın durağan bir dönem olduğu kanısındadır. İnsan, yaratıcı güç taşıyor; düşünsel ve sanatsal üretim, gelişimini dipten dibe sürdürür. Aydınlanma ışığı, ateşini ilkçağ düşünürlerinden alarak ortaçağ karanlığının dibinden fışkırmıştır. Umberto Eco, Gülün Adı adlı romanıyla, olağanüstülüklere parmak ısırtan karmaşa ortamlarında bile, insanın, kitapların büyülü dünyasından uzak kalmadığını kanıtlıyor. Belli kesimler arasında sıkışıp kalan bilgilerin kâğıt yoluyla yayılımı, Batı’da beyin aydınlığı çağını başlatmıştır. İş dönüp dolaşıp insanlık belleğinin izlerini taşıyan kitaplarda, yaratıcılığın kaynağı sanatta yoğunlaşıyor. Üretim, gelişimin can damarıdır; yazılan her kitapla, her sanatsal yaratıyla, insanca değerlere bir yenisi daha katılmıştır. Yenilik şundan bellidir ki, bedeni oluşturan hücrelerin ayrı görevleri gibi, her yazarın insanca olana yaklaşımı, getirdiği yorum farklıdır. Shakespeare’in Cervantes’in çizdiği dünyayla; Dostoyevski’nin, Tolstoy’un, Flaubert’in, Márquez’in dünyası aynı değildir. Sanatçıların, yazarların ortak yanı, insana kin beslemeyen, ona nefretle yaklaşmayan algılamalarında aranmalıdır. Sanat da edebiyat da, insanı ölümsüz kılan sevginin, vicdanın, erdemin oluşturucusudur. Nice bilgilerin kaynağı olan hayatın öğrettikleri sınırsızdır. Sanatın ya da edebiyatın ise, insanı değiştirip yenileyici bir gücü var. Bu yönleriyle, onların öğrettiğini başka hiçbir şey öğretemez.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear