Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 Gonca Vuslateri oynadığı her rolden biraz taşıyor içinde. Kendine rağmen yaşamayı deniyor. Zor bir kadın, bildiğini okuyanlardan. Sürekli bir çarpışma halinde. Bundan da keyif alıyor. Köşelerini kendi yontmuş, bazı yerlerini de keskin bırakmış. yi oyuncu olma derdi yok, “fikri merak edilen bir kız olmak istiyor”. üniformalı bir ailede okuma düzeyini kendi yaşadığı koşulların dışına taşırmayı isteyen kadınların olduğu bir aileydi bizimkisi. Değişimin ne zaman başladı? Kendimi izlemeye başladım, sertlikle aramdaki ilişki normalleşti. Birbirimiz olduk. Tsunami geldiğinde sen de dalganın kendisi oluyorsun. “Anormal bir duruma verilen anormal bir tepki normaldir” diyordu bir yazar. Sanırım Türkiye’de her şey böyle işliyor. Bu elbette biraz yorgunluk bırakıyor bedende ve ruhta. Kim olmayı seçersen seç, kendinden fazla uzağa gidemiyorsun. Dünyayı kurtaracak güçle donansan da kaybettiğin ayakkabıyı bulamayınca çaresizlikten ve sinirden delirmen olasıdır. Oyunculuk hayata tutunduğun ya da ona çelme taktığın bir şey mi? Oyuncu izleyiciyi görmez, görmemeli de... O yüzden oyuncunun gözünün kör edilmesi gerekli. Antik Çağ'da güneşe karşı oynanırmış oyunlar, şimdi de spotlara karşı oynanıyor. Çünkü izleyiciyi görürse özgür olamaz oyuncu. Bazen “ne kadar patavatsız” dersin ya birilerine. şte onlar görmeden konuşurlar. Sakarlıktır oyuncunun yaptığı, oyunculuk profesyonel bir sakarlıktır. Amatör kopyalarla dolu ülke. Her anlamda hem de. Ülkeyi parçalıyoruz, insanları parçalıyoruz, inançları, inaçsızlıkları parçalıyoruz, kadınların bedenlerini parçalıyoruz. Tek yaptığımız parçalamak. EKMEĞ M ZDE METAL TADI VAR Belki de hiç bütün olamadık. Ne dersin? Küçük yaşta hayat vizyonumuz kahramanlık ve ölümle belirleniyor. Böyle geçmez ki hayat, gideceği yer belli işte. Buradayız... Ben 17 yaşımda ablamla evi bu yüzden terk ettim. Akşam yemeğinde haberleri izlemek istemiyordum. Ölüm haberleri izlenirken ağzımıza peynir domates tıkanırdı bizde. Amerikan askerleri, ailelere PKK’nin ne kadar kötü olduğunu gösteren dev bir ansiklopedi vermişti. çinde yalnızca öldürülmüş insanlar vardı. Önce kalıplar dökülüyor, sonra insanlar onlara uyduruluyor. Terörün de bu ülkede evlere kadar yayılmasının sebebi herkesin birbirini ıskalaması. Hepimiz ekmeğimizi bandık tavanın dibine, hepimizin ekmeğinde bir metal tadı var. Sistemin çocuklarıyız, ama ben sisteme dayanamadığım için 17 yaşıma kadar kavgamı ailemle verdim, sonra da hayatla başladım çatışmaya. Kolay bir kopuş olmasa gerek. Babam beni anladı diye düşünüyorum. Çünkü aile ortamında kendini o kadar ifade edememiş biriydi ki benim çırpınışıma saygı duymuştu sanırım. O, bunu yapamadığı için devlete sığınmıştı. Hava trafik operatörüydü, kendini radara kapamış ve 25 yıl oradan çıkmamış bir adamdı. Beni ondan daha iyi kim anlayabilir ki? “Vur / Yağmala / Yeniden” oyunu bu anlamda benim çocukluğumla yüzleşmemdi. Babanla görüşüyor musun? Elbette ama görüşmek ve anlamak başka şeyler. Babamla anı kurtarırdım konuşurken, annemle konuşurken yolculuk ederdim. Annemin her konudaki fikrini merak ederdim, belki de o yüzden ona öykünüyorum bu anlamda. yi oyuncu olmak derdim olmadı bu yüzden. Ben, “fikri merak edilen bir kız olmak” istiyorum. Derdim, sevdam buydu benim. Kadınsı tarafta çok kırılganım, sanırım o nedenle “kadın olma” fikrini fazla sürdüremiyorum. Hemen insanlaşıyorum, belki de cinsiyetsizleşiyorum dediğin gibi. Zaten pılımı pırtımı toplayan bir kız olmadım hiç, kitaplarımı alıp giden bir kadın oldum her zaman. Gelecek senin için ne kadar berrak? Kendimle ilgili düşündüğüm şeyleri bu coğrafyanın karanlık bulutları ile süslemek istemiyorum. Oyuncu olmamın bana verdiklerini kendimle ve benden sonra gelenlerle paylaşmak istiyorum. Şu an şiir yazıyorum torunuma. Şiirle tinsel ilişkin nasıl başladı ve şimdi nerede? Neden bilmiyorum 22 yaşıma kadar şiiri bir sır gibi okudum. Konservatuvarda şiiri eğitim amaçlı okurduk ya, onun ihtiyaç olduğunu sonradan anladım. Mesela Orhan Veli beni iyi hissettiriyor. çimizdeki fakir tüm duygulara hizmet eden, bunca yoksunluk, yalnızlık... Ne güzel de anlatıyor. Ama gerçek anlamda şiirle hiçbir zaman tinsel bir ilişki kuramadım. Şebnem Sönmez’in bana ödev olarak verdiği Edip Cansever’in “Mendilimde Kan Sesleri”ni bir yıl okudum. Şiir o zaman üstüme oturdu, onu giyebilmek için her mısrayı, her kelimeyi anlamak için uğraştım. Hissetmek zaman aldı. Mesela Nâzım Hikmet, benim ncirlik’i terk etme sebeplerimdendir. Şiir yazmayı sevmek, kendime verdiğim bir ödül. Kim, ne zaman, nasıl sever bilemesem de bu kendime verdiğim bir armağan. G 25 EYLÜL 2011 / SAYI 1331 Çizmek ihtiyaç elike Acar’ı ve çizimlerini Atom, Leman, LManyak dergilerinden hatırlıyor olabilirsiniz. Ama onun çizgisi Türkiye sınırlarını çoktan aştı. Çünkü Amerika’dan “Image Comics”, “Upper Deck” ve “RittenHouse Archives” gibi şirketlerle uzun yıllardır çalıştı. Şimdi de kapak, çizgi roman ve “sketch” kart çizmeye devam ediyor. Kendisine çizerden önce “kadın çizer” denmesi canını sıkıyor. “Bir piyano resitali dinlerken sanatçının kadın ya da erkek olması sizi ne derece ilgilendirir?” diyor, “Nasıl çaldığı ya da eserin kendisi önemlidir”. Herkesin eli kalem tutar, yazar ya da çizebilir. Ama üretmek ve başkalarına sunmak, onu keyif alınabilir bir hale getirmek işin zor kısmı. Sizde nasıl başladı hikâye? Çizmeye ne zaman başladığımı tam olarak hatırlamıyorum fakat diğerlerinden iyi olduğumu fark etmem lise döneminde oldu. Ders kitaplarının kenarlarını karalamak yerine masaya çizmeye, sonrasında da bunun için ayrı ve uzun zamanlar ayırmaya başladım. Defterlerden kopartılan kâğıtlar da yerini skeç defterlerine bıraktı. “Kurşun kalemden farklı ne kullanabilirim” diye düşünürken kendimi suluboya, akrilik ve yağlı boya denemeleri yaparken buldum. Yani ihtiyaçtan doğdu? Günlük tutardım, kısa öyküler yazardım. Fakat zamanla resimli notlar, bantlar çizmeye başladım. Eğer kızgınsam ya da bir şeye isyan ediyorsam, sayfa üzerinde bambaşka bir karaktere bürünüp ordulara karşı savaşıyordum. Çizgiyle ifade, yazmaktan çok daha baskın çıktı. Zaten 90’larda internet neredeyse yoktu ve çizimlerinizi sizden başka sadece yanınızdaki sıra arkadaşınız görüyordu. Buna rağmen bence biz şanslı nesildik, o dönem photoshop ya da tablet, cintiq gibi teknolojik yardımcı araçlar da yoktu. Boyamayı elimizle öğrendik. Hayatınız ne zaman çizmek oldu? Üniversitede de Grafik Tasarım okudum. “Çizebildiğin ölçüde tasarlarsın” gibi bir bahaneyle çizginin üzerine gitmeye devam ettim. Yanımda skeç defteri taşıyordum. O skeç defterlerinden biri bana Leman dergisinin kapılarını açtı. Galip Tekin’den aldığım birkaç aylık çizgi roman eğitimi ile çizgi öykülerim Atom, Leman, LManyak dergilerinde yayımlandı. Sonra da şöhretiniz dünyaya yayıldı! Çizdiğim şeyler Amerikalı editör ve sanatçıların dikkatini çekmeye başladı. Image Comics’e yaptığım çizgi öykü ile birlikte çizgide yeni bir macera kapısı daha açılmış oldu benim için. Devamında popüler olmamı sağlayan “Upper Deck” ve “RittenHouse Archives” gibi şirketlerle çalışmaya başladım. Eğer çizimlerinizin değerini fiyat karşılığı belirliyor ise bir skeç artistin şu ana kadar gelmiş olduğu en iyi seviyedeyim. Kapak, çizgi roman ve “sketch” kart çizmeye devam ediyorum. Görsel hafızanız iyi olmalı. Tuhaf bir görsel hafızaya sahip olduğumu düşünüyorum. Bu sistem kaydediyor, eksik parçaları tamamlıyor, yenilerini yaratıyor. Sence hayatımda kaç kez çimento fabrikası görmüş olabilirim? Çok az. Ama şu an size detaylı ve gerçekçi bir çimento fabrikasını beş dakika içinde çizebilirim. Çizerden önce “kadın” çizer denmesi canınızı sıkıyor. Nedir bu cinsiyetçilik? Bir piyano resitali dinlerken sanatçının kadın ya da erkek olması sizi ne derece ilgilendirir? Nasıl çaldığı ya da eserin kendisi önemlidir. “Kadın çizer” sıfatının altında seksist ve faşizan bir yaklaşım var, hatta bunun altında “kadınlar çizemez” duygusunu bile alıyorum ve çok rahatsız oluyorum. “En iyi kadın çizer” dedikleri zaman diğer iyi çizerlerin yanında “kadın çizer” konumuna çekilip bir şekilde ayrılıyorsunuz. Fasulye gibi. Amerikalılar kadın olduğumu anlamıyorlar, onlara göre ortada sadece yabancı bir isim var, fakat “kadın çizer” ayrımcılığı bizde olduğu gibi onlarda da var. Avrupa’da kadın ya da erkek farketmiyor, sadece iyi ya da kötü sanatçı diyorlar. Eseri kötülemek istemem, eminim ki harikadır fakat Leman dergisinden çıkan “Bayan Yanı” ekine çizmeyişimin tek nedeni de budur. Üstelik bu ek dergi çizerlerinin çoğu feminist kadınlar. Bu bir çelişki değil midir? Yarattığınız dünya farklı, başka, ortaçağ ile gelecek arasında bir yerde. Orada yaşamak ister miydiniz? Yarattığım dünyada yaşıyorum, onun kendisiyim. Çizdiğim karakterlere verdiğim bakış, mimikler, duruş ya da tepkiler genel olarak bana ait olan özellikler. Soruyu farklı şekilde ele alırsak “Orta Dünya”da yaşamak isterdim. Bence şu ana kadar yaratılmış en fantastik ve belirgin özelliklere sahip, binlerce kişiyi ardından sürüklemiş ve bir sektöre dönüşmüş tasarımdır bu. Hem o dünyada ciddi anlamda yaşamak isteyen tek kişi ben değilim. Diğer ikisi de “Avatar” ve “Star Wars” evreni olurdu sanırım. G M Röportajlar: AL DEN Z USLU Fotoğraflar: MEHMET TURGUT Profesyonel bir sakarlıktır oyunculuk onca Vuslateri, “Canım Ailem”de bıçkın liseli Nurcan’dı. Sonra “Küçük Sırlar”da zengin, ukala, küstah Ceyla’ya hayat verdi. Şimdi de “Yerden Yüksek”in Kumru’su. Gonca Vuslateri geçmişiyle şimdi arasında, ama gelecekte de yaşıyor. O yüzden onu ileride çok daha başka rollerde görmek bizi şaşırtmayacak. Kadınsı tarafta çok kırılgan. “Kadın olma” fikrini fazla sürdürmediğini söylüyor: “Hemen insanlaşıyorum, belki de cinsiyetsizleşiyorum. Zaten pılımı pırtımı toplayan bir kız olmadım hiç, kitaplarımı alıp giden bir kadın oldum her zaman”. G Tiyatro ve dizileri derken seni daha iyi tanıma fırsatı bulduk. Oyunculuğun bir yana ben seni ne istediğini bilen, geri çekilmeyen ve mücadelesini sürdüren bir kadın olarak tanıdım. Sert, bazen dişi bazen de cinsiyetsiz. Ama sen kimsin ve bu dünya ile alıp veremediğin nedir? Herkes gibi kendine rağmen bir hikâyem var. Beni yontan, törpüleyen bazen de sivri uçlar bırakan türden... ncirlik’te askeri bir sistemin içinde dünyadan izole bir hayat sürdüm. Oradan çıkınca, o korunaklı yerin dünya olmadığı anlamam bir tokat gibi çarptı yüzüme. Dünyayı ve bu ülkeyi el yordamıyla tanımaya başladım. Ateist baba, Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr C M Y B C MY B mtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: brahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase lknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ dare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / stanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / stanbul MEL KE ACAR