Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25 EYLÜL 2011 / SAYI 1331 3 Kadın vicdanı savaş istemiyor Kadınlar için zorunlu askerlik yok, evet. Ancak militarizm erkekler kadar kadınları da vuruyor. şte bu nedenle, yüzden fazla kadın toplantılarla ya da internet üzerinden vicdani retlerini açıkladı, sayıları her geçen gün artıyor. Çünkü kadın vicdanı savaş istemiyor. ATAOL BEHRAMOĞLU Şair ve ülkesi (2) elki dünyada değil fakat Rusya’da Rusya’nın en ünlü kişisi kimdir diye sorsalar, duraksamaksızın Puşkin derdim. Gidip gördüğüm hiçbir ülkede, hiçbir yerde, bir sanatçıya, ya da bir başka kişiye böylesine büyük, içten, hemen herkesin birleştiği bir sevgi duyulduğuna tanık olmadım. Geçen haftaki yazımda sözünü ettiğim Boldino okumalarından otobüsle Nijni Novgorod’a dönerken, koltuk arkadaşım Kazan Üniversitesi Rus edebiyatı öğretim üyesi Yevgeni Vasilyeviç’le konuştuğumuz pek çok şeyden biri de buydu. Shakespeare çok büyük bir oyun yazarı ve iyi bir şair. Dante çok önemli bir şair. Byron önemli ve büyük bir şair. Listeyi böylece uzatabiliriz… Puşkin, lirik şiirleriyle modern Rus şiir dilinin temellerini atmış. Destanlarıyla, epik şiirleriyle Rus edebiyatında gerçekçi akımın kapılarını aralamış. Öykü ve romanlarıyla hem dil, hem konu, hem yine yazınsal yöneliş bakımlarından 19. yüzyıl büyük Rus edebiyatının işaret fişeği olmuş. Dramalarıyla da aynı başarıları örneklemiş… Buna baş döndürücü bir kişisel yaşamı, sapasağlam bir toplumsal duruşu ve genç bir yaşta tragedyalara yakışacak bir ölümü eklerseniz, geriye ne kalıyor… *** Yine de, bunca sevilmesinde, Rusya’da gelmiş geçmiş bütün siyasal yönetimlerin ona en büyük ölçüde sahip çıkmasının da tartışılmaz bir yeri olduğu kuşkusuz… Boldino okunmalarının (bu yıl 39.’sunun) gerçekleştirildiği Boldino Köyü ve çevresindeki (baba Sergey Lvoviç’e ait olan) çok büyük yurtluk (malikâne) alanı bir Puşkinistan’a dönüştürülmüş… Yine Boldino yakınlarındaki Lvovka köyü çevresinde, “Byelkin’in Öyküleri”nin kahramanları için bir müze oluşturmuş. Bütün bunları birkaç satırla anlatıp göz önünde canlandırılmalarını sağlamak olanaksız. Eşsiz, görkemli bir doğa. Göz alabildiğine bir gökyüzü… Muazzam büyüklükte kayın ağaçlarının hafif rüzgârda ve keskin gün ışığında gümüşsü pırıltılar ve hışırtılarla sonsuzca kıpırdaşan yaprakları… Ben konuşmamı, gerçekle masalın birbirine karıştığı Byelkin’in öykü kahramanları müzesinin ikinci kattaki salonumsu girişinde yapma ayrıcalığına sahip oldum… Orada, resmiyetten uzak arkadaşça ortamda, bir sveçli araştırmacı ve benim dışımda hepsi Rus olan Rus edebiyatı ve Puşkin uzmanlarına ölümsüz “Seviyordum Sizi”nin Rusçasını ve kendi Türkçe çevirimi okudum… B Bu yılın Boldino okumaları, bunlarla ve hemen ardından o salonumsu girişteki piyanoda, katılımcılardan (N. Novgorod devlet konservatuvarı dekan yardımcısı) gor Svyatoslavoviç Uşakov’un bu şiirden yapılmış romansı çalması ve basbariton sesiyle söylemesiyle sona erdi… *** Yine geçen haftaki yazımda sözünü ettiğim gibi Puşkin “mekân”ları sadece Boldino Köyü ve çevresinde değil, Rusya’nın neredeyse her yerinde konuşlanmış… Mezarının da bulunduğu (annesi Nadejda Osipovna’nun yurtluğu) Mihaylovski’deki müze, Petersburg ve Moskova’daki evmüzeler benim gezip gördüklerimden… Dünyada en çok anıtı olan şair de kuşkusuz Puşkin olmalı… Sadece 1,5 gün kaldığı N. Novgorod’daki küçük ama donanımlı müzeden ve karısına oradan gönderdiği iki mektupla onu Novgorod’da tanımış bir hanımın izlenimlerinden geçen haftaki yazımda söz etmiştim… Bu yazıyı da, Puşkin’i kent valisinin yemek davetinde gören L. P. Nikolskaya’nın (ancak bir kadının gözlem inceliğinin ürünü olabilecek) izlenimleriyle tamamlayayım… “O gün Butirlinler’deki öğle yemeğinde genç bir adam vardı: Bizi tanıştırmadıkları için kim olduğunu bilmiyordum. Bu konuğun dış görünümü aklımda kaldı: Otuz yaşın üstündeydi. Favoriliydi. Azıcık esmer yüzü ilginçti, fakat güzel değildi: Büyük, açık bir alın, uzun bir burun, dolgun dudaklar, genelinde düzgün olmayan çizgiler; fakat olağanüstü bir şey vardı onda yanardöner mavimsi parıltılıyla koyugri gözler, iri ve berrak! Bu gözlerdeki anlatımı betimleyebilmek olanaksız…Yakıcı, fakat bununla birlikte de okşayıcı, hoş bir şey. Ben hiçbir zaman anlam gücü bu kadar yüksek bir yüz görmedim: Akıllı, iyi yürekli, enerjik. Güldüğünde beyaz dişleri parlıyordu. Davranışları yüksek sosyeteye özgü, fakat çok fazla kıpırtılıydı. yi konuşuyordu: Ah, ne kadar çok akıl ve yaşam vardı onun yapmacıklı olmayan konuşmasında! Ve nasıl da neşeli, gönül alıcıbir harika! Bu çirkin adam hoşa gidebilirdi.” Böylesine etkilendiği kişinin kim olduğunu o ayrıldıktan sonra öğrenen, (onu yapıtlarıyla kuşkusuz ki tanıyan) Nikolskaya’nın bu incelikli betimlerinde, bence, bir edebiyat eleştirmesinde olabileceğinden çok daha fazla, Puşkin’in bütün yaratıcılığının ipuçları gizli… G [email protected] www.ataolbehramoglu.com.tr ESRA AÇIKGÖZ Merve Arkun ve Ezgi Aydın. Fotoğraf: UĞUR DEM R Y asalar onlara ellerine silah almayı zorunlu kılmıyor, okumuşlarsa 6, okumamışlarsa ömürlerinin 16 ayını sadece itaat etmekle geçirmek zorunda da değiller. Yine de kadınların askeri sistemle bir dertleri var. Çünkü sadece erkeklerin çekmek zorunda olduğunu sandığımız militer sistem, kadınları da vuruyor! Hem de her yerde, farklı şekillerde; kimi zaman cinayetle, kimi zaman kaba dayakla. Ölümlere seyirci kalmanın getirdiği vicdan azabı da cabası. şte o yüzden kadınlar vicdani retlerini açıklamaya devam ediyorlar. Sayıları en son 37’diydi, ancak internet üzerinden de yapılan duyurularla bu sayı çoktan yüzlere ulaştı, üstelik siz bu satırları okurken Mezopotamya Sosyal Forumu’nda yapılan bir yürüyüşle aralarına yeni kadınlar da eklenecek. Biz de stanbul’daki vicdani retçi kadınlardan Merve Arkun ve Ezgi Aydın’la vicdani reddi konuştuk. Araştırmacı yazar, feminist aktivist, vicdani retçi Hülya Tarman da sorularımızı maille yanıtladı. Önce söz Arkun ve Aydın’da. Kimsiniz siz? Merve Arkun: 21 yaşımdayım. stanbul Üniversitesi'nde sinema okuyorum. Ezgi Aydın: 21 yaşındayım, çalışıyorum. Sizi vicdani retçi olmaya götüren ne? E. Aydın: Askerlik sistemi bizim için HÜLYA TARMAN Reddediyor, direniyorum! Her şeyden önce sivil itaatsiz bir bireyim. Benim için sanırım militarizmi sorgularken başladı her şey… Şiddete karşı çalışıyorum. Kadın ve çocuklarla çok şey paylaşıp deneyimlendim. Bu anlamda ben total retçiyim. Hiçbir şekilde şiddeti onayamam ve haklı göremem. Tabii yaşadığımız toplum içinde bunu dile getirmek ve sürekli mücadelesini vermek zor. Toplumsal kodlanmışlıklara karşı “deli, uçuk, kaçık” oluyorsunuz, en hafifinden! Yasal yaptırımları da var: “Halkı askerlikten soğutmak” mesela 318. madde gibi. Bir kadın olarak savaş karşıtı oluşum, anti militarist duruşum, her türlü şiddete karşıt varoluşum tarih vermek gerekliyse sanırım 1985’te başladı. Vicdani ret dar bir konu; zorunlu askerlik reddi… Ülkemiz gerçeğinde “akım halinde” kadınlar vicdani ret açıklıyor. Sevgiliye, eşe, oğula destek anlamında, yanında durmak, duyarlılığı artırmak vb. için önemli tabii. Ama kadını direkt vuran şey militarizmin kendisi! Asıl ele alınması gereken nokta tam da burası. Toplumsal olarak kurulan, biyolojimizle biçimlenip şekillendiğimiz toplumsal cinsiyetleriz ve hepimiz ataerkil, militarist, heteroseksist bir düzene geliyor ve kurgulanıyoruz! Farkındalık şart diyenlerdenim. Nasıl kadın olduğumuzun, nasıl erkek olduğumuzun farkına varmak! çine düştüğümüz şiddet sarmalını hep birlikte kırmak, bozmak ancak böyle mümkün olacak zira. Evet, sistemin “öteki”ne ihtiyacı var. Kendi varlığını sürdürmek için “düşman”, tehdit yaratmak zorunda. Başından sistem dışı olmuşsanız, risk hep var, yani siz hep “öteki”siniz. Sistem dışı varoluşunu sürdüren olarak ben, “ötekiyim” hep. Evet, sen farklısın, benden başkasın diyen bir özgürlükçüyüm! Yani benim dışımda, karşımda “öteki” yok. Nihayetinde düşmanım yok. Yıllardır süre giden savaşın sonuçlarına daha yakın bakmak ve orada yaşayanlarla yan yana olmak, şiddet algısına içeriden bakıp verileri kamuyla paylaşmak amacıyla 20062007’de güneydoğu ve doğu illerine gittim. Bunları da Yayın Kolektifi önerisiyle Kibele Yayınları’ndan çıkan “Peşime Verdi: Şiddete çeriden Bakmak” kitabımla dillendirdim. Ancak bu C M Y B C MY B çalışmayı yapmak kolay olmadı. Hani “en” karşı olduğunuzla vurulursunuz ya benim de başıma bu geldi! Kâbus gibi, dehşet bir şey. Dönemin Diyarbakır valisine bir suikast düzenleneceği iddiası gelip beni buldu! “Sen vurduracaksın, vuracaksın Vali’yi” dediler. Ölümle tehdit ettiler. Arkasından şikâyetçi olduğum iki şahısla birlikte 2.5 gün Diyarbakır emniyetinde “misafir” ettiler! Yetmedi iki ulusal gazetede “canlı bomba” yaptılar! Sistem kendine karşıt hiçbir sese tahammül göstermiyor. Elinde türlü araçları var. Sonuçta bu yola çıkmış tüm vicdanıyla şiddeti ret etmiş biri olarak başıma gelebilecekleri hesaba kattım. Yılmak yok! Reddediyorum. Direniyorum! G cinsiyetçilik, ötekileştirme ve iktidarı barındıran bir ilişki biçimi. Aynı zamanda savaş ve militarizm demek. Anarşist ve antimilitarist kadınlar olarak içerisinde iktidarı barındıran ilişki biçimlerini ret ettiğimiz için askerlikle bize dayatılan militarizmi de ret ediyoruz. 30 yıldır süregelen bu savaşın sürmesinin bir nedeni de zorunlu askerlik. Türkiye, dünyada zorunlu askerliğin olduğu üç ülkeden biri. Evet, ama zorunlu askerlik sadece erkeklere uygulanıyor. Bu yüzden kadınların vicdani ret ile ilişkisi uzakmış gibi algılanıyor... E. Aydın: Bu sadece askere giden erkeğe dayatılan bir mesele değil, askere gönderdiğimiz çocuklarımızla, erkek arkadaşlarımızla, kardeşlerimizle biz kadınlara da dayatılıyor. Biz de bu savaşa ortak olmak zorunda bırakılıyoruz. şte ben bu yüzden geçen yıl, Barış çin Vicdani Ret Platformu’nca düzenlenen 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde vicdani reddimi açıkladım. M. Arkun: Ben de. Yedi kadındık. Aramızda Gürcü, Kürt kadınlar da vardı. Ben de hayatım boyunca dayatılan militarist kültürü ret ediyorum. Türkiye’de kadın olarak elime silah almak zorunda bırakılmıyorum. Ancak hayatın farklı alanlarında, farklı biçimlerde bu savaşa maruz kalıyorum. Öldürülen insanları gördüğüm için de bunun sorumluluğunu taşıyorum. Dolayısıyla bu kültürü ret etmek kadar normal ne olabilir ki? E. Aydın: Erkek askerlikte maruz kaldığı emir komuta ilişkisini içselleştirerek normal yaşantısında o ilişki biçimini sürdürüyor, annesine, eşine, sevgilisine bu ilişki biçimini dayatıyor, böylece erkek egemenliğinin cinsiyet rolleri de yeniden üretiliyor. Vicdani retçi nan Süver’in tutuklu bulunduğu Balıkesir Cezaevi’nde karşılaştığı kötü muameleleri biliyoruz, siyasi tutuklularla veya tek kişilik koğuşta kalma isteği bile kabul edilmiyor, geçen hafta cezaevi çatısından atladı. 16’sında ölüm orucuna başladı... Bunu bırakın Türkiye’de vicdani reddi konuşmak bile kolay değil. Siz ne gibi tepkiler aldınız? E. Aydın: “Halkı askerlikten soğutmak” maddesi erkek için olduğu kadar kadın için de geçerli. Ankara’da vicdani retçilere destek eyleminde Volkan Sevinç gözaltına alındı, tutuklandı. Onunla dayanışmak için yapılan basın açıklamasını okuduğu için Ezgi Sarıtaş’a da dava açıldı. Bugüne kadar pek çok kadına 318. maddeden dava açıldı. M. Arkun: Bu bir itaatsizlik eylemi. Bu konunun toplumsallaşması çok önemli. Barış çin Vicdani Ret Platformu olarak stanbul, Ankara ve zmir’in pek çok mahallesinde forum düzenledik. Vicdani rettin ne olduğunu bilmiyor insanlar. Devletin kutsal vazifesi askerliği ret etmekle ilgili konuştuğumuzda çok tepki aldığımız oldu. Ancak mahallelerde bunu tartışmamız, insanların anlamasını sağlayabildi. Yürüyüşler gerçekleştirdik. Çünkü vicdani retlerimizi açıklarken söylediğimiz gibi: “Hayatlarımız çalınmadan, hayallerimiz buluşmalı.” G