Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 ÖZKAN UĞUR 25 ARALIK 2011 / SAYI 1344 İyi ki genç yaşta meşhur olmamışım! zkan Uğur’un elinden her iş geliyor. Müzisyen, oyuncu, tiyatrocu, seslendirmen ve daha pek çoğu... Ama en çok bir müzikalde oynamak istiyor. Başarısının ve enerjisinin sırrı her şeyi büyük bir aşkla yapması. Özkan Uğur çok keyifli biri, tebessümü hiç eksik olmuyor. Eski bir dost gibi, samimi, güvenilir. Dizideki suratsız, şiddet dolu huzursuz Kemal’i bu kadar gerçek canlandırması şaşırtıcı. Zaten o da bu yüzden rolüne büyük heyecan duyuyor. “Bir Ömür Yetmez’de”, Kemal, namı diğer “Şeker” karakteri ile karşımıza çıktınız. Sizi her türlü rolde görmüştük ama “Kemal” bir kırılma oldu. Nedir hikâyesi? Ne yaşarsanız yaşayın o peşinizi bırakmaz. Bir hata ömrü mahvetmemeli belki ama bedelini ödemeye de hazır olmalısınız. İşte “Kemal” karakterinin özeti bu. Kemal zor bir adam. Güvendiği insanlara ihtiyacı var. Kızıyla sıkıntılı bir ilişkisi olsa da ona hayatını adamış. Kirli işlerin patronu, şiddeti seviyor. Herkes ondan korkuyor ama o da kendisinden korkuyor. Pişmanlıklarında büyük bir trajedi gizli. Yani Demokles’in kılıcını hem taşıyor hem de herkese tutuyor. Zor ALİ DENİZ oldu mu bu ifadeyi yaratabilmek? USLU Sakin, asude bir karakterle, sinirli ve her an patlayabilecek yapıda biri aslında birbirine benzer. Sınırları belirsizdir, ne yapacağını bilemeyeceğiniz çok insan vardır çevrenizde bunun gibi. İşte ben de sinirli gülüyorum, huzursuz bir tebessümüm var. Her şeyi şiddetli, öfkeli. Yani tekin olmayan bir adamı canlandırıyorum ve bu bana inanılmaz heyecan veriyor. Müzik, tiyatro, dizi, reklam, sinema... Yok yok, ne yapmadınız ki. Hepsi farklı bir aşk belli, birbirlerine ihanet nedir bilmiyorlar da. Ben ihanet nedir bilmem. Zaten kendine ihanettir her aldatışın. Bunca işe bulaşmış olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Elimden ne gelirse yapıyorum. Yaşınız ilerledikçe gençleşiyorsunuz sanki. Yaşam enerjiniz örnek alınası. Var mı bunun sırrı? “Ne iş yapıyorsan yap, onu aşkla yap”. İşte budur benim pusulam. Hiç mi yok karanlık yanlarınız? Yahu yok hiç karanlık tarafım, çok temizim bu anlamda ve de bakirim. Zaten korku hep bir kaçıştır. Cesaretli olduğun Ö O, MFÖ’nün Ö’sü. 30’undan sonra müzisyen, 40’ından sonra oyuncu oldu. Hem de en iyilerinden. Yaptığı işin hakkını her zaman sonuna kadar veren Özkan Uğur, şimdi de “Bir Ömür Yetmez” dizisinde kendiyle hesabını görememiş, karanlık bir geçmişe sahip zengin işadamı Şeker Kemal’e hayat veriyor. zaman üstüne daha çok varırsınız işinizin, daha çok üstlenirsin. Cesaretli olmanız lazım. Korkudan hiç bir şey elde edemezsiniz. Çünkü zayıflatır. Müzisyenliğiniz başka bir dünya ama sormadınız mı kendinize “40 yaşından sonra oyuncu nasıl oldum ben” diye? Ancak oyunculuk paklarmış demek beni! Mesleki anlamda olduğu kadar hayatta da pişmanlıklarım yok. Hayat da gidiyor zaten kendi halinde. Gelişine yaşıyorum ve mutluyum. Zaten hep söylerim iyi ki genç yaşta meşhur olmamışız biz. Şöhret bize 30'lu yaşlarda geldi. Ne savaşlar verdik, neler gördük. Erken şöhret sarsıcı olabiliyor, tutunamıyor insanlar hayata. Yavuz Turgul keşfetmişti sizi... “Mazeretim Var Asabiyim Ben” şarkısının klibinde mimiklerinden yakalamış beni. Sonra “Eşkıya”nın kadrosuna aldı. Derken “İkinci Bahar”da zabıta Şecaattin oldum. Baktım gidiyor bu iş. Devlet Tiyatrosu’nda “Küçük Bir İş İçin Yaşlı Bir Palyaço Aranıyor”da oynadım. Hızımı alamadım “Komser Şekspir”in Danyel’i olarak buldum kendimi. Fındık reklamında “Aganigi” dedim o da olay oldu. Şanslı adamım... Tüm bunlar benim için büyük bir okul oldu. Zaten ben hep tiyatrocu, oyuncu olmak isterdim de ailem izin vermedi. Ama iyi ki vermemişler çünkü belki şimdi bunları konuşuyor olamazdık. Fotoğraflar: MEHMET TURGUT Neden aileniz tiyatroya izin vermedi ya da müzik nasıl sıyrıldı izin çemberinden? Ben beş erkek kardeşin en küçüğüyüm. Babam da denizyollarında çarkçıbaşıydı. Ergenlikte gitara sarmıştım ama tiyatro büyülüydü. Çok yalvardım beni konservatuvarın tiyatro bölümüne yazdırsınlar diye. Ama, ıhıh olmadı! Sonra lisede müzik ağır bastı, MFÖ geldi, pop rock müzikte bir kapı açtık ki sorma. Herkes geçti o kapıdan. “Çokonat” reklamının müziğinden kazandığımız parayla “Ele Güne” karşıyı yaptık ve başladı serüven. Müziğe gelmişken MFÖ efsanesi var tabii. Neredeyse yarım yüzyıllık bir grup MFÖ. Hepimizin ezbere söylediği onlarca şarkınız var, bunlar bizim için birer marş. MFÖ hep ayrı bir yerde. O bir sevgili, dost, kardeş, yoldaş, arkadaş her ne dersen de! Yerini hiçbir şey tutamaz. Fuat da, Mazhar da öyle düşünüyordur eminim. MFÖ yer yarılsa da dağılmaz. Bir de şu gerçek var ki şarkılarımızı bizden başkası söyleyemez, söyleyemiyor da. Biz müzikal bir sorumluluğu paylaşıyoruz. Şarkılarımızla neler neler yaşadı insanlar, biz neler yaşadık? Yapmadığınız az şey kaldı ama başka neler var kafanızda? Müzikalde görsek sizi. Buzda dansa katılacağım! Yok yok şaka tabii. Sonra manşet “Özkan Uğur nereye koşuyor? diye. Bak müzikal hep hayalim oldu yalan yok. Keşke olsa… Türkiye nereye koşuyor peki? Maratonda memleket ama ne maratonu bilen yok! Toplum olarak “çıldır güven otobüsüne” binmiş durumdayız. Her durakta inen yok binen var. Sakin olmamız gerekli. Zaten konuşamama değil de dinleyememe sıkıntısı var bu ülkede. Belki dinlemeyi öğrensek anlama şansımız da olacak. Kötümser değilim, yanlış anlaşılmasın. Zaman zaman eksiklikler olur, önemli olan umudu hep sıcak tutmak. Herkes bir şeyin sınırında yaşıyor, bu bazen keyifli olabilir ama çoğu zaman riskli. Sınır değil de fanatizm sanki o. Evet, fanatizm deyince herkesin aklına futbol geliyor olsa da siyasette de, bilimde de, sanatta da fanatik bu ülke. Rekabet ayrı bir şey, bu kadarı fazla. Şizofreni bulaşıcıdır, histeri gibi... O yüzden kendinizin önüne geçmemeniz gerekli. Vazgeçenlerden misiniz, kabullenişleriniz var mı? Vazgeçmeyi aklınızdan geçirirseniz ölürsünüz, çok net! İnat etmekten, hayal etmekten, arzulamaktan vazgeçerseniz de sonunuz aynı olur. Zaten etrafımızda çok fazla yaşayan ölü var. MİNE TUGAY Dişi Behzat Ç. ine Tugay’ın kanına sahnede Ayla Algan’ı izlerken giriyor oyunculuk. Sonra da uzun bir keşif yolculuğuna çıkıyor. Kendini, en çok mutlu olduğu alanda var ediyor. Onu son dönemde Beşer Beşer’de izlemiştik, şimdi ise Behzat Ç.’de bıçkın bir başkomiser olarak karşımızda. Oynadığı karakteri, dişi Behzat Ç. olarak ZUHAL tanımlıyor. Zaten onun için bu, tiyatroda AYTOLUN canlandırdığı karakterlerin dışında zevk alarak oynadığı tek rol olma özelliği taşıyor. O yüzden de çok heyecanlı. Tiyatro mu? İlk kez bu sezon tiyatro sahnesinde olmayacak. Ama şimdiden özlemi büyümüş bile sahneye. “Yine de tiyatroya ihanet ettiğimi düşünmüyorum. Önümüzdeki sezon yeni bir oyunla seyirci karşısına çıkacağım” diyor. İşte anlattıkları. Beşer Beşer’den sonra şimdi de Behzat Ç. ile ekrandasınız. Behzat Ç. pek çok kişi tarafından eleştirilse de aslında yine pek çok kişi için fenomen bir dizi. Siz daha öncesinde takipçisi miydiniz? Çekimim ya da provam yoksa mutlaka izliyordum. Gerçekçi yaklaşımı, senaryodaki pürüzsüzlük, müzikleri ve doğal oyunculuklarıyla pek beğendiğim bir işti. O yüzden yollarımızın kesişmesi harika oldu. Son dönemde “Böyle amir olmaz” eleştirilerine maruz kaldı Behzat Ç. Ancak aynı şekilde pek çok kişi de başarısını gerçeklikliğinden aldığını savunuyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Yaratılan bütün karakterlerin zaafları, sorunları, kişilik sekmeleri, yaraları var. Aslında hisseden her insanda büyük, küçük, derin, geniş, unutulmuş, saklanmış, gizlenen, çığlık atan yaralar var. Geliştirdiği savunma mekanizmaları, oluşturduğu kimlikler var. Bence yaratılan Behzat Ç. karakterlerinde “insan” hallerinin altı gerçekçi bir şekilde çizilmiş. Bunun da etkisi çok bence fenomen olmasında. Dolayısıyla yapılan ama yapılmış M olmak için yapılan eleştirileri, şablon lafları çok da ciddiye almamak gerek. Behzat Ç., her gün yaşanan ve teğet geçtiğimiz hikâyeleri tek tek, zamanı gelince hayatımıza sokuyor. Ve bu çok güzel. Peki, Behzat Ç.’deki sizin canlandırdığınız “Başkomiser Suna”yı nasıl tarif edersiniz? Başkomiser Suna çok köşeli bir karakter şimdilik. Yavaş yavaş açılacak olan hikâyesi sayesinde onu keşfetmeye başlayacağız. Narkotik Şube Müdürü. Gerçekte ise narkotikte amirlik yapan kadın sayısı çok az. Çeşitli travmatik vakalar yaşamış ve bunlar onu sertleştirmiş. Dişi Behzat Ç. gibi. Benim için tiyatroda canlandırdığım oyun kişileri dışında zevk alarak oynadığım tek karakter olmak yolunda ilerliyor. Çünkü ancak alternatif tiyatroda, çağdaş metinlerde böyle karakterler yazılır. Her hafta Suna’yı biraz daha ete kemiğe büründürmek için heyecanla ve merakla senaryoyu bekliyorum. Mine Tugay, Beşer Beşer’den sonra şimdi Behzat Ç.’de Narkotik Şube Müdürü Başkomiser Suna karakteriyle karşımızda. Televizyonda onu heyecanlandıran bir rolde yer aldığı için mutlu. Ancak Tugay’ın hayatında yalnızca oyunculuk yok. İçindeki yönetmenin onu sürekli dürttüğünü söylüyor. “Onu bir an önce özgürlüğüne kavuştursam iyi işler çıkartacak” diyor. Bu arada Beşer Beşer de doğaçlamaya imkân tanıyan farklı bir iş. Sizce televizyonda nasıl farklılıklara ihtiyaç var? Televizyonda yenilikçi olan her işe ihtiyaç var. Klişelerden uzak, yaratıcılığın ön planda olduğu ve en önemlisi seyirciyi ahmak yerine koymayan işlerin varlığı beni bir seyirci olarak da çok mutlu ediyor. Tiyatro en kuytu yerde Son dönemde bir tiyatro projeniz var mı? Bu sezon bir tiyatro oyununda yer almıyorum. Önümüzdeki yıl olacak. Ama şimdiden hamlaşmaya başladığımı hissediyorum. Sahneyi de seyirciyi de çok özledim. Tiyatroya vakit ayıramadığınızda ona ihanet etmiş gibi hissediyor musunuz? İçimde en kuytu yerde bu aralar tiyatro. Bir tek bu sene uzak kaldım mezun olduğumdan bu yana. O yüzden tam olarak ihanet etmiş gibi hissetmiyorum. Geçen sene hem “Beğendiğiniz Gibi” hem de “Tilt” oyunlarında oynadım. Biraz yordum kendimi. Peki siz bir oyun yazmak istiyor musunuz? Var ama aktarımı biraz zaman alacak. Henüz taslak halinde. Otizmli bir yaşamı bir film senaryosu haline dönüştürmeye niyetliyim mutlaka. Çok titizlendiğim bir iş, o yüzden üzerine çok kafa yoruyorum. Biraz daha zamanı var bunun. zaytolun@gmail.com C M Y B C MY B Siz bu anlamda tercihlerinizi neye göre yapıyorsunuz, projelerde neye özen gösteriyorsunuz? Benim önceliğim senaryodur. Okuduğum metin beni bir yerden vurmalı. Hatta izleyeceğim şey, gözümün önünde canlanmalı, ağzım sulanmalı. Bana önerilen rol, hikâyedeki işlevi ve hikâyede anlatılmak istenenlere yönelik sorularıma yanıt alabiliyorsam, oynamak için can atıyorum. Kendinizi eleştirir misiniz? Çok fena hem de. Ama izlemem gerektiğini de düşünüyorum ve kendimi izlemek için kendimi çok zorluyorum. Peki, planlı biri misinizdir? Yakın ve uzun dönem hedefleriniz ve programlarınız hazır mıdır? Plan yapmayı çok sevmiyorum. Hele de yakın zamanda yakınımda ölümler yaşadıktan sonra hayatı başka algılamaya başladım. Ancak bu yaz çekmeyi planladığımız bir korku filmi var. Emre’yle (Aydın) bütün korku filmlerini izledik, hikâyeyi oluşturmaya çalışıyoruz. Zaten hayallerimin çoğunluğunda sinema var. İçimdeki yönetmen, beni çok dürtüyor. Onu bir özgürlüğüne kavuştursam iyi işler çıkartacak.