Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25 ARALIK 2011 / SAYI 1344 5 bir BELGESEL AYŞE YILDIRIM Önce kıyılar, sonra sandallar gitti, şimdi de... K üçük balıkların avlanmasına karşı Greenpeace’in başlattığı “Seninki kaç santim?” kampanyasını haber yaptığımızda başlığa bakıp yazıyı okumayan bir okurumuzun hemen bilgisayarın başına geçip “atın o muhabiri ne terbiyesiz bir haber bu” diye yazdığını sanırım hiç unutamayacağım. Oysa bilinen ama nedense pek de ciddiye alınmayan bir gerçek var ki eğer acilen önlem alınmazsa 2050 yılında çocuklar balıkları resimlerden ve fotoğraflardan tanıyabilecek. İşte yönetmen Bahriye Kabadayı ve Burak Dal yeni belgesellerini bunu önleyebilmek için çekiyor. Herhalde bu kez o okurumuz hemen bilgisayarın başına koşmak yerine yazıyı okur. “Önce kıyılar gitti, ardından sandallar, ardından balıkçılar, derken koca bir kentin nimeti gitti…” Kendisine ait olmasa da bu sözle tanıtıyor belgeselini Kabadayı. “Bir yerde okumuştuk ve çok hoşumuza gitti” diyor. Aslında her şey 19101917 yılları arasında İstanbul Balıkhanesi Müdürü Karekin Deveciyan’ın “Türkiye’de Balık ve Balıkçılık” adlı kitabının tanıtımını gördüklerinde başlamış. Kitabı günümüzde Aras Yayınları çıkarmıştı ama kitap 1915 yılında Osmanlıca yazılmıştı. Daha sonra 1926 yılında Fransızcaya çevrilmişti. Türkçeye çevrilmesi içinse neredeyse 100 yıl beklemesi gerekti. Biz her ne kadar geç tanışmış olsak da Deveciyan’ın kitabı aslında dünya çapında bir başvuru ve kaynak kitap olarak tanınıyor. “2012 yılına geldik ve neredeyse bir 30 yıl sonra hiç balık kalmayacak” diyor Kabadayı ve Deveciyan’ın kitabından bir örnek veriyor. “1912 yılında 6 milyon torik gelmiş balıkhaneye oysa biz geçenlerde gittiğimizde sadece 2 tane gelmişti.” Aman yanlış doktora zaplamayın dını bile bilmediğimiz nedenle binlerce hatta on binlerce onlarca televizyon insanın sağlığından olduğunu kanalımız var artık; tabii söylüyor. hepsinde de birbirinden Bilgiler gizleniyor, abartılıyor, farklı programlar... Ama önerilen ilaç ya da tedavi yönteminin bazı programlar var ki üçyan etkilerinden söz edilmiyor. beş televizyon kanalında Hastayı ilgilendirmeyen birtakım aynı adla yayımlanıyor. teknolojik yeniliklerle göz boyanıyor. Bazılarının ismi değişik olsa da Peki kim kazanıyor? Yayın saatini içerikleri birbirine benzeyen satan televizyon kanalı, programı programlar. Hani şu “Doktorunuz yapan doktor ya da sağlık kuruluşu Sizinle” gibi isimlere sahip olanlardan ve tabii ilaç şirketleri. bahsediyorum. Demirdizen’den öğreniyoruz ki Geçenlerde bir televizyon kanalına yabancı hekim çalıştırılması gündeme “sizden her gün bir saat kiralayalım” gelince birden bire birtakım şirketler diye teklif götürüldüğünü duydum. bazı ülkelere gidip doktorlardan Yayın saatini kiralayacak olan kişi (ya başvuru almaya başlamışlar bile. da kurum) ne yayımlayacakmış biliyor Yakında buraya gelip sağlık musunuz? Sağlık kuruluşlarına programı. Üstelik portföylerini bunu kendisi de pazarlamaya yapmayacak. başlayacaklar. Doktorlara satacak Herhalde “Bende sizin aldığı yayın saatini. işinize yarayacak çok Tabii o televizyon iyi bir kardiyolog var”, kanalı bunu kabul “Bir dahiliyeci alırsan etmemiş. Ama kabul yanında bir de göz eden televizyon doktoru verelim” kanalları yok mu? diyeceklerdir. Hüseyin Demirdizen Tabipler Birliği RTÜK’ün son aylarda olarak bu tür sağlık programları durumlarda cumhuriyet savcılıklarına nedeniyle verdiği cezalara bakarsanız suç duyurusunda bulunduklarını onların sayılarının hiç de az söylüyor Demirdizen. Ancak olmadığını görürsünüz. Üstelik aynı hükümetin bu alanda fonksiyonlarını adı taşıyan programın kaç kanalda sınırlandırmak istediğinden yakınıyor. yayımlandığını da. Zaten sorunun meslek örgütü Bunun bir de telealışveriş adıyla üzerinden çözülecek boyutu da yapılan yayınları var ki birine geçen çoktan geçtiğinin altını çiziyor. Hatta günlerde şahit oldum. Düşünün ki öyle ki bazı yayın kuruluşlarının bu nano teknolojiyle üretildiği ileri programlar ya da yazılar nedeniyle sürülen bir çorap ve iç çamaşırı verilecek cezaları göze aldığını nelere iyi geliyormuş: Varis, mantar, söylüyor Demirdizen. Büyük bir mayasıl, egzama, kaşıntı, şeker medya kuruluşunun yöneticisiyle hastalığı... yaptıkları görüşmeyi de buna örnek Sağlık sektörünün artık vererek anlatıyor. “Bizim gözlemimiz ticarileştiğini ve büyük bir pazar medyanın bu süreçteki rolü bu olduğunu biliyoruz. Ama bu pazarı konulardaki eksik bilgi değil. Bir büyütmek için medya kuruluşlarının dönem farklı medya kuruluşlarını özellikle de televizyonların alet ziyaret ederek bazı haberlerde edildiğini öğrenmek mesleki açıdan danışmanlık yapabileceğimizi söyledik utanç verici. Türk Tabipleri Birliği ama bazıları açıkça ticareti tercih Merkez Konseyi üyesi Dr. Hüseyin Demirdizen’le konuşunca çok daha edeceklerini söyledi. Büyük bir medya grubunun yöneticisi, ‘bilgi vermek çarpıcı şeyler çıktı ortaya. isteriz ama biz öncelikle gazetemizin İzleyici sağlık programını kanalın çok okunmasını isteriz’ dedi.” normal akışı içinde seyrediyor, arka Ne de olsa kapitalizm vahşi, insan planını yani ticari kısmını bilmiyor. sağlığı ise ucuz. Dolayısıyla anlatılanlara güvenmesi ayse@cumhuriyet.com.tr de kaçınılmaz oluyor. Demirdizen bu bir UYARI A Burak Dal ve Bahriye Kabadayı. Ne oldu da balıklar bu kadar azaldı? Bu soruya yanıt aradıklarını söylüyor Kabadayı. Ona göre balıkçılar yasağı dinlemiyor, 20 cm’ye kadar çinekop avlanması yasak ama avlanıyor, balıkçı satıyor ve biz de yiyoruz. Bir kısırdöngü sürüyor. Uluslararası örnekleri de incelemiş Kabadayı ve Dal. Kanada örneğini veriyorlar. Hani yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan ve avlanılması yasaklanan ringa balığını. Aradan 13 yıl geçmesine rağmen bu balık türünün geri dönemediğini. “Biz de belli akademisyenlerle görüştüğümüzde acilen bir yıllığına Boğaz’da balıkçılığın yasaklanmasını öneriyorlar” diyor. Ama bu zor. Çünkü insanların buna uyması için hükümet bazında yetkili bir karar merciinin açıklaması ve avcıların da karara uyması lazım. Onun için de avcıların ekonomik sıkıntılarına çözüm üretmek gerekiyor. Konu çok ayaklı ve karışık ama Kabadayı’nın da dediği gibi geleceğimizi düşünmek açısından çözümü imkânsız değil. Yeter ki farkında olalım ve isteyelim. Kabadayı filmin bahar aylarında gösterime gireceğini söylüyor, tabii bekledikleri maddi desteği bulabilirlerse. bir BROŞÜR Titre ve kebabına dön! İ nternette birbirinden komik ve hoş şeyler dolaşır durur. Hemen hepsi de “gerçek” diye sunulur. Bu broşür de onlardan biri. Gaziantepli bir kebapçının reklam broşürü olduğu söyleniyor ama altında ne isim ne de bir telefon numarası var. O nedenle gerçek mi değil mi bilmiyorum ama keyifli, komik bir yazı olduğu için paylaşmak istedim. “Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler hedefte Türk delikanlılarının ve genelde de Türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirilmiş şuurlu bir düzmecedir. Gaye, eskiden bir koyunu, bir oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp, elde orak tarlada çalışmaya devam eden Türk kadınlarını; kalori hesaplayan, hapşırınca yatağa giren, fitness ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve Türkleri Çinliler, Japonlar gibi sıska, zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir. İcabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi? İç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın Vita yağının kolesterol yaptığı palavradır. Kolesterol, kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur. Sakın bu oyuna düşmeyin. Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adı altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk sabuk yiyeceklerle yetiştirecek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmişlerdir. Siz kebap, ciğer kavurma, nohutlu dürüm, beyran ve mis gibi fıstıklı baklava yeyin…” Yazıyı okuyunca anladım ki meğer bizim kebap da Nihat Doğan gibi “otel basan dış mihraklar”ın hedefindeymiş. C M Y B C MY B