Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 13 KASIM 2011 / SAYI 1338 ATAOL BEHRAMOĞLU Cumhuriyeti yasaklamak an depreminin acıları yaşanmaktayken Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında bazı değişiklikler yapılması doğaldı. Özetle, Cumhurbaşkanlığındaki yemekli içmekli kabul töreninin kaldırılması belki anlaşılabilir. Zaten oradaki boy göstermelerin neye yaradığını da pek anlayabilmiş değilim. Fakat buna karşılık okullardaki geleneksel törenlerin kaldırılmasının tek bir açıklaması olabilir: Cumhuriyet düşmanlığı. Ekleyelim: Cumhuriyet korkusu, fırsatçılık… Depremi fırsat bilerek Cumhuriyet değerlerinin konuşulmasını engelleme yönünde bir adım daha atmak… Yeri gelmişken, 28 Ekim tarihli Cumhuriyet’te ola ki gözünüzden kaçmış bir habere değineyim… Ankara temsilcimiz Utku Çakırözer’in “Analiz” köşesinde “Celal Bayar’ın Kızından Ömer Dinçer’e Yanıt” başlığıyla yer alan haberin özeti şöyle: Ulusal Eğitimin başına getirilen Ömer Dinçer, “teşkilat yasası” değiştirilirken “Atatürk ilke ve inkılâpları” ifadesinin çıkarılmasını, bir Fransız siyaset bilimcisinin “Her şeyin bir yeri ve zamanı vardır” sözüne bağlamış… Celal Bayar’ın kızı sayın Nilüfer Bayar Gürsoy bu konuda bir açıklama yaparak özetle şöyle diyor: “Bu basit sözlere derin manalar yükleyerek Atatürk ilkelerinin zaman aşımına uğradığı hükmüne varmak akıl almaz bir mantıksızlıktır. Art niyetin ötesinde Atatürk aydınlanmasından bihaber olmaktır. Ne acıdır ki böylesine bir düşünce yapısında olan bir kişiye Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim bakanlığı emanet edilmektedir.” Sayın Nilüfer Bayar Gürsoy’un sözlerinin bütününü buraya almak isterdim. Ömer Dinçer bu sözlere karşı bir şey söyleyebilir mi? Onlar bildikleri yolda kendilerince güvenli adımlarla ilerlemekteler… Okullardaki törenlerin yasaklanması bu adımlardan biridir… *** Milli Eğitim Bakanını anlayabilirsiniz… Başbakanı, Cumhurbaşkanı’nı, ötekileri de… Onlar iktidar olmanın olanaklarını kendi inançları doğrultusunda elbette kullanacaklar… Peki ya bazı CHP’li belediyeler, kimi Atatürkçü Düşünce Dernekleri, yurtseverliği kimselere bırakmayan MHP’liler, vb… Onlara ne demeli?.. *** 28 Ekim gecesi Balıkesir Çağdaş Eğitim Vakfı’nın (BAÇEV) düzenlediği kutlama gecesindeydim. Yasaklama rüzgârı oralarda da estirilmiş… Dernek başkanı Behiç İstanbulluoğlu’yla birkaç aydır V haberleşiyorduk. BAÇEV; Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi, gereksinimi olan öğrencilere burs sağlayan bir gönüllüler kurumu. Balıkesir’de kurumun alçakgönüllü yönetim lokalini gezdim, burs alan üniversite öğrencileriyle görüştüm. Onlar da bu lokalde, ilkokul öğrencilerine karşılıksız olarak ders veriyorlar… Düzenlenen yemekli toplantıda çok büyük salon, estirilen korku ve tedirginlik rüzgârına karşın tıklım tıklım dolmuştu… İlerici, aydınlanmacı bütün parti ve dernek temsilcilerinin orada olduğunu, başka kentlerden de gelenler olduğunu öğrendim… Buna karşılık, adlarının başında “çağdaşlık” ve “Atatürkçülük” sıfatları bulunan iki derneğin, herhalde bu olumsuz propagandanın etkisiyle orada bulunmadıklarını öğrendim ve üzüldüm… BAÇEV’i uzun uzun anlatmak gerekir… Yurtsevererliklerinin, emekten yana oluşlarının bedellerini ödemiş Sayın Behiç İstanbulluoğlu’nu, eşi Nurdan Hanımı, BAÇEV gönüllülerini buradan kutluyorum. Balıkesir BAÇEV’e sahip çıkmalıdır… *** Bir gün sonranın gecesinde ise Cumhuriyet Bayramı’nı Hamburg Atatürkçü Düşünce Derneği’nin önderliğinde düzenlenen izlencede kutladık… Dernek Başkanı Coşkun Coştur bir halk çocuğu. Devrimciliği ergenlik yaşlarından başlıyor… Sonra biraz da zorunlu olarak 80’li yıllarda geldiği Hamburg’da önemli bir işadamı ve kültür merkezi kurucusu olmuş… Coşkun Coştur’un yaşamöyküsünü, başarılarını buraya sığdıramayız… Fakat Hamburg’daki tören, Almanya’ya göçün ellinci yılında birkaç kuşağın temsilcilerinin, özellikle de en gençlerin, doğal olarak akıcı Almancaları ve ondan aşağı kalmayan pırıl pırıl Türkçeleriyle Cumhuriyet değerlerine sahip çıkışları; yaşı yirmiye değmemiş modern giyimli kızlarımızın bağlama çalışlarındaki parmak ısırtıcı ustalık, türkü söyleyişlerindeki içtenlik ve canlılık, hem Cumhuriyetin başarısı, hem de Cumhuriyete bir armağandı… Benim katılıp yaşadığım, biri ülkemizde öteki ülke dışındaki bu iki tören bile, Cumhuriyeti yasaklama kafasının ne kadar çağdışı, ne kadar anlamsız ve zavallı ve ne kadar yenilmeye mahkum olduğunu gösteriyordu… G [email protected] www.ataolbehramoglu.com.tr Dr. Köksal Holoğlu Tatlıses felçliler için umut oldu omatem Hastaneleri Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Köksal Holoğlu, “Biz bir mucize gerçekleştirmedik, ne gerekiyorsa onu yaptık. Uluslararası klinik disiplinlerle tedavimizi uyguladık ve çok kısa zaman içerisinde iyi sonuçlar aldık. Medya bu işi popülerleştirerek aslında umut dağıttı. Kısmi felç, boyundan aşağısı felç, fonksiyon kaybı doğuştan ve sonradan olanlar, rehabilitasyon desteği ile sorunlarını yenebileceklerini hatırladılar” diyor. Ama tüm bu görünürlüğün sistemin eksiklerini de su yüzüne çıkardığını söylüyor. İşte anlattıkları... Romatem, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi ne zaman kuruldu? Ben ve bir meslektaşım 2005 yılında devletten istifa ederek Samsun’dan bu yola çıktık. Şehrimizden bu işe başladık çünkü iklim kuşağı olarak romatizmanın çok yoğun olduğu bir bölgedeydik. İlk önce bir fizik tedavi rehabilitasyon kliniği açtık. Farklıydık, detaylara özen gösterdik. Kısa zamanda ciddi başarılar elde ettik. Sonra da Kocaeli geldi. Oranın seçiminde özel bir belirleyici var mıydı? Benzer iklim koşullarıyla yaşayan ama endüstriyel yorgunluğun yoğun olduğu, dolayısıyla kas ve iskelet sistemi hastasının çok sayıda olduğu Kocaeli bilinçli bir seçimdi. Zaten tüm bu çalışmalarımızı yaparken çok tecrübe kazandık, öğrendik ve geliştik. Bölgesel başarılar öne çıkınca da bizden sonra kurulan tüm fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine örnek olduk. Hastaneleşme süreci ve bu fikrin olgunlaşmasını ne tetikledi? Kamu, devlet hastaneleri içinde insan kaynağı sıkıntısı nedeniyle verilemeyen hizmeti özel sektörden satın almaya başladı. Biz, Türkiye’de birçok devlet hastanesi bünyesinde klinikler kurup onları işletmeye başladık. 2008 yılında ise ilk defa hastaneleşme sürecini başlatmamız gerektiğinin farkına vardık. Çünkü bu büyük bir ihtiyaçtı. 2010 yılı içerisinde Samsun ve Kocaeli’nde birer rehabilitasyon hastanesini hayata geçirdik. Ardından Maltepe’de Darüşşafaka Cemiyeti’ne ait hastanenin işletmeciliğini aldık. Önümüzdeki yıl ise Bursa’da bir hastanemiz hizmete girecek. Onun en büyük özelliği ise yatak sayısının fazla olması. İbrahim Tatlıses’in geçirdiği kısmi felç sonrası tedavisini Türkiye’de, sizin öncülüğünüzde sürdürmesi gerçekten bir şeyleri değiştirdi mi? Türkiye son bir yıl içinde rehabilitasyonla yüzleşmeye başlamıştı. İbrahim Tatlıses’in olayı ile büyük ivme kazandı. Çünkü medyatize oldu bu iş, görünür oldu... Biliyorsunuz Tatlıses tedavi için önce yurtdışına gitti. Türkiye’de böyle bir hizmetin olduğunu bilmiyordu. Biz ise yetersiz olmadığımızı söyledik hep. Tatlıses de Almanya’da tedavi görürken doktorlarını buraya yolladı. Alman doktorlar da gördüklerine şaşırdılar ve İbrahim Tatlıses tedavisini bizimle sürdürme kararı aldı. R Romatem Hastaneleri Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Köksal Holoğlu’nun adını İbrahim Tatlıses’in Türkiye’deki tedavisi sırasında sıkça duyduk. Çünkü Tatlıses yurtdışında başladığı tedavisine İstanbul’da, Romatem’de devam etmişti. Holoğlu’na göre medya İbrahim Tatlıses’i haberleştirirken Türkiye’nin rehabilitasyonla yüzleşmesini de sağladı. İyileşmesi mucize miydi? Tedavisindeki başarılar önemliydi ama mucize gerçekleştirmedik, ne gerekiyorsa onu yaptık. Uluslararası klinik disiplinlerle tedavimizi uyguladık ve çok kısa zaman içerisinde onun da iradesi ve isteği ile iyi sonuçlar aldık. Burada bir mucize yok; “bilim, irade ve hastanın katılımı” var. Medya bu işi popülerleştirerek aslında umut dağıttı. Kısmi felç, boyundan aşağısı felç, fonksiyon kaybı doğuştan ve sonradan olanlar, rehabilitasyon desteği ile sorunlarını yenebileceklerini hatırladılar. Bu yüzden İbrahim Tatlıses’in Türkiye’de tedavi olma kararı kendisi kadar Türkiye için de önemliydi. Çünkü onun açtığı kapıdan insanlar geliyor ve inançlılar. Zaten tedavide ilk adım iyileşeceğine inanmak. Talepler ne durumda? Beş misli arttı. Mesela şimdi 16 yıldır felçli bir hasta bizi arıyor. Bunca süre hiç tedavi için adım atmamış. Bu önemli bir harekettir. Biz Türkiye’de uyuyan devi uyandırdık. İnsanlar artık bilgi istiyor. Şu ALİ DENİZ Romatem’e ait USLU kliniklerde tüm Türkiye’yi topladık. Bizi arıyorlar, onları şehirlerindeki kliniklere yönlendiriyoruz. Kocaman bir ağ kurduk ve insanlar hızla istedikleri bilgilere ulaşıyor veya hiç başlamadıkları ya da yarım bıraktıkları tedavilerine başlıyorlar. Yakın coğrafyadan da talepler yoğun. Ama ilk etapta İstanbul’un her yakasına da ikişer tane rehabilitasyon hastanesi açılması gerekli. Talepler gelmeye başlayınca asıl büyük eksiklik ortaya çıktı mı? Elbette öyle oldu. Zaten yatak sayısı çok yetersiz. Kamu ve özelde toplam 1500 yatak var. İhtiyaç ise en az 10 bin. Kamu da bunu fark etti, aslında daha önce fark etmişti ve işe de başladı ama zaman az. Sağlık Bakanlığı’nın iyi projeleri var bu konuda. Sanırım özel sektör rehabilitasyon hastaneleri açamıyor. Hem kârlı bir iş değil hem de başka sıkıntılar var. İstanbul’da yalnızca iki rehabilitasyon hastanesi var ve ikisi de ağzına kadar dolu. Altı aydan önce yatak almanız mümkün değil. Biz diyoruz ki Sağlık Bakanlığı rehabilitasyon hastanelerine, özel sektörü kendine çözüm ortağı alsın. Belli bölgelere dağıtım yapsın. Tabii büyük sağlık grupları hiç yatırım yapmıyor bu işe? Çünkü rehabilitasyonda rantsal bir durum yok. Para kazanmanız zor. Sistemi amorti etmek bile büyük mesele. Bunun nedeni de sosyal güvenlik kurumu standartlarında çalışıyor olmamız. Bu standartlar bilimsellikten uzak. Her rahatsızlık için 30 gün standart tedavi uyguluyorlar. Bunun nedeni elbette imkânsızlık. Beyin travmasıyla kısmi bir felçe aynı tedavi süresini uygulamak ne kadar doğru. Bizim tedavilerimizde ise hastalık ve hasta var, standartlar yok. Tüm bu eksikliklerine rağmen Sosyal Güvenlik Kurumu iyi iş yapıyor. Romatem’in hizmet verdiği diğer tedaviler hangileri? Rehabilitasyon teknolojisi adına yeni ve başarılı ürünlerin hepsini günü gününe takip ediyoruz. İnanılmaz becerikli robotlarımızla insanlara hizmet veriyoruz. Nörolojik problemli hastalar, beyin kanaması, damar tıkanıklığı sonrasında oluşan felçler, kısmi felçler ve doğuştan spastik çocukların tedavi ve destek eğitimlerini yapıyoruz. Bostancı’da sırf çocuklar için yeni bir klinik kuruyoruz ve çocuklar için hazırlanmış özel robotlarımız geliyor. Kas ve sinir zayıflıklarıyla ilgili tedaviler de uyguluyoruz. Ortopedik travmalar konusunda uzmanız. Masabaşı çalışanların ergonomik rahatsızlıklarını da tedavi ediyoruz. G C M Y B C MY B