01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Filmler değil bakanlık suçlu Adana Altın Koza Film Festivali jüri seçiminden yarışan filmlerine kadar her şeyiyle tartışıldı. Antalya Film Festivali de işte bu tartışmaların ardından başladı. Peki Türkiye’de sinema sektörünün sorunu ne? Türk filmleri bunca uluslararası başarıya rağmen hâlâ özgün senaryo ve yeterli estetik düzeyi tutturamıyor mu? Yanıtlar uzmanlardan... A dana Altın Koza Film Festivali'nde pek çok konu tartışıldı, pek Bir ülkede aynı yılda 23 iyi film yapıldıysa o sezon iyi geçmiştir. çok film izlendi. Ancak dönen eleştirmenlerin vardığı sonuç Hiçbir ülkede aynı yılda 1015 iyi filmin yapıldığı görülmemiştir. aynıydı: Festivalde ödül verilecek film bulunamadı. Peki neden? Sinemanın özelliği bu. Fransa yeni dalga sineması okulda okutulur, Dün Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin de başladığı düşünülürse ancak bunun en parlak olduğu dönemde bile öne çıkmış filmlerin bu sorunun önemi artıyor. Türkiye'de senaryosu özgün ve estetik yıllık ortalaması üçü geçmez. Türkiye’de filmlerin entelektüel ve değeri yüksek film yapılamıyor, denilerek işin içinden çıkılabilir belki estetik düzeyi Almanya, Fransa, ngiltere’den daha iyi. Son 15 yılda ama, öyleyse Türk filmlerinin giderek daha çok uluslararası festivale Fransa, ngiltere, talya’dan daha fazla ödül aldık. Maddi destek katılmasını nasıl açıklayacağız? Suçu maddi imkân olmamasına da oralarda fazla olduğu halde... Bizim asıl sorunumuz, Kültür atmak mümkün değil, çünkü Türkiye en az maliyetle film çekilebilen Bakanlığı’nın kültür politikası olmaması. Eşantiyondan bir bakanlık ülkelerden. Üstelik bakanlığın destekleri de öyle arttı ki geçen yılki olması. Sinemaya dair programın olmadığının en net göstergesi, rakam neredeyse 10 milyon TL. Yıl sonuna kadar vizyona giren yerli 2010 Avrupa Kültür Başkenti’ydi. Orada üretilen tek bir proje yok filmlerin sayısı 70’i bulacak, haliyle biz de daha çok tartışacağız. ki, kendisini seyirci tarafından beğenildiği için amorti edebilsin. Bir Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Hülya Uğur yılda Türkiye’ye verilen desteklerin en az 1015 katı kadar para Tanrıöver’in yürütücülüğünde, Dr. Ayşe Toy Par, Ar. Gör. Ece tamamen ölü projelere yatırıldı... Öyleyse bizde sanat filmi izlenmiyor yakınmaları da çok doğru Vitrinel, Dr. Gülsün Güvenli, Ar. Gör. Barış Kara’nın yaptığı değil, asıl sorun doğru “sanat” filmlerinin desteklenmemesi mi? “Türkiye’de Film Endüstrisinin Konumu ve Hedefleri” bu tartışmalara Kötü projelere ödüller, destekler veriliyor. Gerçekten tarihsel, yardımcı olacak, geniş bir kaynak. Biz de konuyu Tanrıöver ve toplumsal ve estetik değeri olan filmler belli barajı geçiyor zaten... sinema eleştirmeni Zahit Atam’la konuştuk. Söz Atam’da... Adana Film Festivali çok tartışıldı; jüride sinema tarihindeki Tabii, 12 Eylül Darbesi yüzünden halkın kültürle bağı azaldı, bu yerini bilmediğimiz kişilerin olması bir yana, yarışan filmlerden bir gerçek. Bağın yeniden kurulması, sinemaya gidenlerin birinin de yapımcısı yer aldı. Ödül verilecek film bulunamadığına artması için DVD ve bilet ücretleri düşürülmeli. Belediyelerin dair eleştiriler de cabası. Siz nasıl buldunuz festivali? 100’e yakın kültür merkezi alternatif gösterim alanları haline getirilmeli; Tarık Zafer Tunaya gibi. Bunun için Adana Film Festivali eylül, Antalya’ysa ekimde ekstra masrafa gerek yok. Bu projeyi bakanlığa düzenleniyor. kisi de bir filmin ilk kendi festivalinde sundum, ancak kendi ideolojik, dar bakış açılarıyla yarışmasını istiyor. Festivale seçilen filmlerin toplamı yaklaştıkları için yanıt bile alamadım... Bakanlık 30’a yakın. Ancak Türkiye’de her yıl festivalde desteklenecek filmlere de bu mantıkla yaklaşıyor, yarışabilecek 30 yeni film yapılmıyor. Bunu sonra isimlere bakıyor, iyi projelere değil. Nuri Bilge konuşuruz, ancak şu kesin, Adana film festivali Ceylan yurtdışında ödül almasaydı bakanlık desteği işlevsiz. Son yıllarda artan ödeneklerle, çeşitli alamayacaktı. Desteklerin anlamlı yerlere gitmesi özendiricilerle ortaya çıkmasının bir nedeni, AKP’nin sağlanmalı. Bu da yine iyi bir kültür politikasıyla Antalya Belediyesi’ni CHP’ye kaptırması. Adana’da ESRA mümkün. Türkiye kendi pazarını değerlendirme ve yarışan 14 filmin en azından yarısı hiçbir festivalde dünya pazarına açılma konusunda hiçbir yarışmayacak kadar kötüydü. Ödül alan filmlerse AÇIKGÖZ kurumsallaşma yaşamadı. daha da tartışmalı. Yalnızca filmler değil, sanatsal Eğer bu kurumsallaşmayı sağlasa yurtdışına anlamda yeterli jüri üyesi bile yok. Hiçbir sanatsal pazarlanabilecek filmler var yani... yetisi olmayan insanları art arda jürilerde görebilirsiniz. Garip 90’lardan beri üretilen belki yüz film çeşitli ülkelerin olansa, festivaller ödeneksiz değil, aşırı ödenekli. Ne Selanik sinemalarında, televizyonlarında gösterilebilir durumda. Film Festivali, ne Sarajevo, ne de başka bir festivalde Bakanlığın yapacağı Antalya’da uyduruk marketing açmak Türkiye’deki kadar fazla ödül parası dağıtılır. Asıl olan, festivalin değil, üretilenlerin dünya pazarlamasını yapmak. Her yıl on manevi değeridir. Ancak Türkiye'de manevi değerler azaldıkça milyonlarca dolarlık satış yapabilir. Ancak bunu düşünecek, maddi değerleri arttırıyorlar. Haliyle para da işin rengini değiştiriyor... örgütleyecek kurum yok. Ne yazık ki meslek örgütlerinin de çoğu atıl. Daha önemlisi, sektörün kendine dair bilgi üreten Festival, bir işleve karşılık gelirse kurumsallaşır. Yoksa kanalı yok. Tamamen harala güle. Sinema sektörünün belediye olarak bu kadar para veriyorum, denilerek özeleştirel bilgisi olmadığından her çatışma bir kısırdöngü. kuramsallaşma sağlanamaz. Aslında iki festivalimiz olmalı, şte o yüzden de Yeşim Ustaoğlu San Sebastian’dan en iyi stanbul ve Antalya Film Festivali. stanbul’daki nisanda film ödülü, “Bal” Altın Ayı alsa da gösterime girmekte yapılıyor ve o sezonda yapılan yerli filmlerin yurtdışındaki zorlanıyor. Ancak Karayip Korsanları çıktığında bütün basın temsilcilere gösterilmesini sağlıyor. Antalya Film Festivali de yazıyor. Türkiye'de sinema eğitimi veren kurumların durumu 50 yıla yakın tarihiyle kurumsallaştı. Yine de Türkiye'de hem da vahim, yeterli vasıflara sahip olmayanlar kadro alıyor... dünyaya, hem de Türkiye’nin içinde bulunduğu Balkanlar’a, Bu kadar sorunu görünce, film üretilmiyor diye yakınmak Ortadoğu’ya, Kafkasya'ya seslenecek bir festival yok. yerine çok bile yapılıyormuş demek gerekiyor, anlaşılan... Bu işin festival boyutu; ya filmler? Türkiye sineması senaryo özgünlüğüne, yetkin görsel estetiğe sahip mi? Her gelen yabancı sinemacı, Türkiye'de nasıl bir sistemle bu kadar başarılı sonuçların alındığını soruyor. Hiç sistemin 89 yıl önce Antalya’ya her film kabul ediliyordu, ancak olmadığını anlatınca şok oluyor. Avrupa’daki en kötü sistem özellikle Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz’un uluslararası bizde. Bu kaynak yetersizliğinden değil, tersine en fazla başarılarından sonra genç kuşak sinemaya hücum etti, kaynağın aktarıldığı yer, sinema; ama heba ediliyor... Küçük herkes kendi projesiyle geliyor. Haliyle pek çok film bütçeyle film çekilemese bizde sinema kalmazdı. Bizdeki çekiliyor. Yıl sonuna kadar Türkiye’de 70 filmin vizyona bir filmin ortalama maliyeti BBC’nin bir saatlik televizyon girmesini Avrupa şaşkınlıkla karşılıyor. Özellikle 2008 krizi filmine harcadığı paradan daha düşük. Yüksek bütçeli bir sonrasında orada durma noktasına geldi sinema, Amerikan filminin sadece tanıtım bütçesi bile, Türkiye’deki Türkiye’deyse artış gösterdi. Avrupa’da yaratıcı proje toplam yerli filmlerin bütçesinden fazladır... Türkiye sorunu daha fazla. Üstelik Türkiye’de yeni isimlere sinemasında anarşik bir üretim tarzı vardır. Belli insanlar Avrupa’dan daha fazla şans veriliyor. Her yıl Adana'da, kişisel yetenekleri, birikimleri, emekleriyle başarı elde eder. Antalya’da ilk filmler yarışıyor. Evet, ama her yıl da eleştirmenler, izleyiciler iyi filmlerin Başarana yeni hak verilmez, sadece dokunulmaz. Yeşim çok az olmasından yakınıyor... Ustaoğlu, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz gibi. G DOÇ. DR. HÜLYA TANRIÖVER / Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Özerk bir sinema kurulu şart G Türkiye’de film endüstrisi şu anda yeterince “nitelikli”, “estetik düzeyi yüksek” film üretemiyor, diye bir şeyi ben kabul etmiyorum. Son 45 yıldır ciddi atılım var. Çok ciddi uluslararası başarılara imza atıldı, Türkiye’de inanılmaz bir iç pazar var... Yargısal terimlerin kullanılması doğru değil. Biraz karikatürsel örnek vereceğim ancak Recep vedik’in Uzak’tan niteliksiz olup olmadığı tartışılabilir, ama neye göre “nitelikli”? Türkiye’de çok gişe yapan, halkın çok beğendiği filmlerle uluslararası ve ulusal festival başarısı kazanmış filmler arasında dağlar kadar fark var. Çünkü bizde “festival” filmi diye bir kategori oluştu. Türkiye’de eğer dram yapmazsanız hiçbir festivalde ödül alamazsınız. Festival filmi dendiğinde, kesinlikle fotoğraf estetiği olmalı, mümkünse hiç tanınmamış oyuncularla çalışmalı, ille de oyuncu olsun istiyorsanız televizyonda hiç görünmemiş insanları bulmalı, ama daha da iyisi ananınızı, babanızı oynatmalısınız. Bizim “yüksek sanat nitelikli” dediğimiz filmlerin ortak handikabı sinema ile fotoğrafı karıştırmaları. Konularsa hep, kasabama, köyüme döndüm ya da şehrin kıyı mahallelerinde gezindim, şeklinde. Bu yıl Adana’da belki de bir ilk yaşadık, önemli ödül toplayan “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi” bunlara uymuyor. Bundan mutlu oldum, filmi de beğendim. G Festivallerde tıkanmışlıklar yaşanıyor. Jüride, çoğu zaman bir oyuncu, yönetmen, yerel yönetimin temsilcisi oluyor, oysa görüntü yönetmeni, makyöz, ışıkçı da olmalı. Birkaç yıl önce eşimin (Ömer Uğur) filmi Antalya’ya katıldı. Jüri açıklanınca “Bana bu jüriden ödül çıkmaz”, dedi. O yıl jüri başkanı jüriyi terk etti, tam da bu nedenlerle. Siz bugün herhangi bir festivaldeki jürileri, katılacak filmlerin C M Y B C MY B yönetmenlerini, iki satırla tarzını söyleyin çoğu akademisyen kimin ne ödül alacağını bilir. Adana’da gördüğümde inanamıyorum dediğim ödüller alanlar ya da hiç ödül almayıp haksızlığa uğradığını düşündüğüm yapımlar oldu. Belki de festivallerin ödül vermesi doğru olmayabilir. Şu anda film endüstrisinin farklı meslek örgütleri sinema etkinlikleri komisyonu şeklinde bir araya gelip, belli kuralları oturtmaya çalışıyor. G Türkiye, en çok izlenen 10 film listesinde beşi yerli film olan ender ülkelerden. nception bile, listede yedinci. Avrupa’da yerli filmlerin hasılatı yabancı filmleri aşmaz. Türkiye bunu başaran dünyadaki altıncı ülke, diğerleri Amerika, Hindistan. Ya da Mısır gibi yerli yapımlara kota uygulayan bazı ülkeler. G Sinemamızda şu an yeterince çeşitlilik olsa da önlemler alınmaz, teşvikler verilmezse tek tipleşme riski yüksek. Bazı filmler 24 milyon gişe yaparken, Berlin’den Altın Ayı ya da Cannes’dan ödül alan bazı filmler az izleniyor. Bu Avrupa’da da yaşanıyor, ancak onlarda sinema kültür politikasına dahil, teşvikler çok fazla. Mesela Fransa'da gişe filmlerinin bileti 10 yerine 10.5 yapılıyor, 50 kuruş da çok gişesi olmayan alternatif filmlere aktarılıyor. Tabii basitleştirerek söylüyorum, ama farklı destek mekanizmaları var. Bizdeyse film endüstrisine destek alanında kimi girişimler olsa da bütünsel bir kamu politikası yok. Türkiye'de sinema salonları açısından büyük uçurum yaşanıyor. stanbul ve bazı büyük şehirler dışındaki yerlerde inanılmaz az sayıda sinema salonu var. Hatta hiç sinema salonu olmayan iller de var. Zaten toplam nüfusun sinemaya gitme oranı çok düşük. Sinemaya gitme alışkanlığı 70’lerin sonunda azaldı, 80'lerdeki baskılar nedeniyle iyice yok oldu. Dallas yılları başlayınca da, herkes eve kapandı. Bir de kadınlar daha engelli sinemaya gidebilme konusunda, para ve baskılar yüzünden. Recep vedik, Kurtlar Vadisi gibi filmler bu yüzden gişe yapıyor... zleyici televizyon estetiğiyle yoğruldu. Türkiye’de televizyon dizileri giderek sinematografik olmaya başladı, çok gişe yapan filmler de televizyon estetiği kullanmaya... Eğer mantığı doğru kurulur ve dozajı iyi ayarlanırsa bu kötü olmayabilir... G Taleplerimize gelince... Türkiye’de sinemaya ya da film endüstrisine desteğin bir iki projeye para vermenin ötesine geçebilmesi için mutlaka özerk bir sinema kurumu kurulmalı, Fransa’daki gibi. Onun bir sinema arşivi olmalı. G Sırasıyla: Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi, Eylül, Gelecek Uzun Sürer, Güzel Günler Göreceğiz, Can, Musallat, Kara Murat SIrasıyla: Anadolu Kartalları, Entelköy Efeköy’e Karşı, Geriye Kalan, Labirent, Bir Zamanlar Anadolu’da, Zenne
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear