Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 OCAK 2011 / SAYI 1293 11 Yeniden filenin sultanı İstanbul Mahalli Voleybol Ligi takımı Teşvikiye İhtisas’ın ismini hiç duymamış olabilirsiniz ama artık sıkça duyacaksınız. Çünkü yeni oyuncuları yıllar sonra voleybola dönen Eylem Şenkal. SELÇUK EREZ Napolyon denen domuz “Hayvan Çiftliği” romanını bilmeyen yoktur. George Orwell, bu romanında, domuzun birinin, yaşadığı çiftlikte yönetime nasıl el koyduğunu, hayvanları nasıl sömürdüğünü anlatır. Bu kötü niyetli domuzun adı Napolyon’dur. Napolyon, önce bir anayasa yayımlar. Saçmasapan maddeleri vardır bu anayasanın: G Hiçbir hayvan içki içmeyecek. G Tüm iki ayaklılar düşmandır. G Tüm dört ayaklılar ve kanatlılar dosttur. Yasalar bir duvara yazılır. Napolyon, adamlarını geceleri yollayıp değiştirtir yasaları. Bazı hayvanlar yutar, “Bu yasalar böyle miydi? Herhalde biz yanlış hatırlıyoruz” derler. Hileyi sezenler idam edilir. Zamanla yasalar duvarında tek cümle kalır: “Tüm hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar, diğerlerinden daha eşittir!” Orwell’in, diktatörlükleri hicvetmek için yazdığı bu romanın baş kişisinin adı neden Napolyon’dur? Fransa’da önce cumhuriyetçi görünürken sonra kendisini imparator ilan eden Napolyon, diktatör dendiğinde ilk anımsananlardan biridir de ondan! Birçok yere saldıran, binlerce gencin ölümüne yol açan, yurdunun ekonomisini berbat eden ama akrabalarına avantalar sağlayan, onları İspanya, İtalya tahtlarına oturtan Napolyon, sonunda düşmanlarına yenilmiş, bir ara Elbe Adası’nda hapsedilmiş, oradan kaçtıktan bir süre sonra da St. Helena Adası’na sürülmüş, ömrünün son yıllarını orada geçirmiştir. İktidar günlerinde ona cilt cilt methiye yazanlar, yüzlerce satır koçaklama düzenler pek çoktu. İktidarı yitirince ne oldu? Birçoğunun, en kötüsü, şairlerin maskarası oldu. Mesela Çek şairi Miroslav Holub’un bir şiirinde öğretmen Napolyon’u sorunca öğrenciler “Harpte kazanmıştı” derler, “Yok yok yenildiydi” de derler, Biri “Bin yıl önce yaşamıştı” diye, başkası “Yüz yıl önceydi...” diye yanıtlar. Bir çocuk, “Bizim kasabın bir iti vardı,” der, “Adı Napolyon’du. Kasap onu çok döverdi. Napolyon öldü... Bir yıl önce açlıktan öldü...” O zaman çocuklar, Miroslav Holub’un şiirinde, çok üzülürler Napolyon’a... İşte böyledir: Bir zamanlar yere göğe sığamayan Napolyon’dan bahis açılınca romancılar, şairler bugün iyi şeyler düşünmüyorlar... Sizin gibi, benim gibi sıradan insanlar da öyle... Peki günümüzün diktatörleri acaba neleri anımsıyorlar Napolyon’dan söz açıldığında? Gidişata bakınca, Notre Dame Katedrali’nde kendini imparator ilan ettiğini hatırladıklarını, ama mesela, mesela Elbe’yi, sonra St. Helena’yı unutmayı yeğlediklerini düşünüyor insan. G selcukerez@gmail.com DENİZ ÜLKÜTEKİN ylem Şenkal birçok işinin arasında voleybola 16 yıl sonra dönerek gündeme geldi. Oysa bu onun için çok da üzerinde durulacak bir şey değil. Şenkal kendini ne kadar uzak kalsa da ruhen sporcu olarak görüyor ve bunun avantajlarını yaptığı her işte yaşadığını söylüyor. Aslında yıllar önce voleyboldan kopması da birçok tesadüfün sonucu gerçekleşmiş. Tekrar voleybola başlamaya nasıl karar verdiniz? Bu kadar profesyonel bir iş yaptıktan sonra, “oram erisin buram erisin” diye spor yapılmıyor. Benim için spor öncelikle bir oyun. Fitness yapacağıma gelir burada oynarım, hem de keyfini çıkartırım. En son Fenerbahçe’de bıraktınız sanırım. Önemli bir kariyeri bırakmak zor olmalı. Omzumdaki lif kopmuştu, ara vermem gerekiyordu. Şöyle oldu. İsmail Burhan diye bir antrenörüm vardı. O, biraz kız olmayı öğreneyim diye “Best Model” yarışmasına fotoğraflarımı gönderdi. Zaten öncesinde “en güzel vücutlu voleybolcu” gibi şeyler söyleniyordu. Otele çağrıldık, bavullarımla antremandan çıktığım gibi gittim. O zaman “ilerde de voleybol oynarım” diye düşünüyordunuz herhalde. İtalya’da voleybol oynarım diye düşünüyordum. Ancak voleybolcular normal insan gibi değil. Şimdi kızlar çok güzel giyiniyor. Ben oynarkense en lüks kıyafetim kot üzerine bir sweatshirt’tü. Bir topuklu giysem “boyunu mu uzatmaya çalışıyorsun” gibi laflar etraftan gelirdi. Neyse “Best Model” yarışmasına girdim, elemeler yapıldı, jüriye girdim “Sen niye geldin?” diye sordular. Ben de “Bir amacım yok, modellikle ilgili bir şey istemiyorum, burada kızlar çok güzel, tecrübe olsun diye geldim” dedim. Çok hoşlarına gitti bu kadar yürekten E Benimle plan yapmak zor Özel hayatınıza nasıl zaman ayırıyorsunuz? Sabahın yedisinde toplantım da oluyor. Tiyatro, maçlar bir yandan, 11’de uyuyorum. O kadar yorgun hissediyorum ki. Eskiden iş çıkışı arkadaşlarımla oturup bir kahve içerdim, şimdi onları ihmal etmeye başladım. Tiyatromu izliyorlar onun ardından bir kahve içiyoruz. Erkek arkadaşınızla nasıl bir ilişkiniz oluyor? Açıkçası ben sahiplik duygusu çok olan biri değilim. Ne bulunduğum dünyaya ne de arkadaşlarıma karşı. Şu anda Yeni Zelanda’da yaşamaya başlayabilirim. Erkek arkadaşım da bunu bildiği için öyle kabullendi. Nerdeysem o da ona uyum sağlamaya çalışıyor. Bana göre iyi gidiyor da ona sormak lazım tabii. Bilmiyorum artık. Benimle plan yapmak zordur. Hayranlarınız maçlara geliyor mu? Şimdi duyulmaya başladı. Mail’ler atıyorlar. Birkaç kişi geldi bile. G konuşmam. İlk 20’ye aldılar ama hiç hazırlıklı değildim. Annem bir valiz yollamış sanki deplasmana gidiyorum. İçinde dizlikler, eşofmanlar, formalar. Çünkü güzellikle hiç alakam olmadığı için annemin de yok. Sonra “Best Model” oldum. Kore’ye dünya yarışmasına gönderdiler. Orada da birinci oldum, o sayede iki yıl dünyayı gezdim. Döndüğümde modellik mesleğinin üzerine gölge düştüğünü gördüm. Çok sevdiğim bir meslek ama hem Müslümanlığımızdan dolayı, bir de giydiğimiz kıyafetleri karakterimizle örtüştürüyorlar. Sanki benim evden alıp getirdiğim kıyafetler gibi algılanıyor. Ama ülkemiz öyle ki birtakım sanatçılar bir programda “rakı masası var diye oturmadım” diyorlar. Ama sen rol yaparken, ne demek rakı masası? O sen değilsin ki, bunu bile ayırt edemeyen sanatçılar varken bununla yarışacak güçte değilim dedim ve modelliği bıraktım. Beni en iyi anlatacak şey ne diye düşündüm. Sanatla ilişkili olmalıydı. “Tiyatro yapacağım” dedim. Hemen de oldu. Sigara Böreği isimli bir oyunla başladım, devamı geldi. Her teklif bir başkasını getirdi. Spor, hayatınızın neresindeydi? Haftada iki gün toplanıp eski voleybolcu arkadaşlarla oynuyorduk. Sonrasında toparlanamadık. Ben de dedim ki “Böyle olmayacak. Bir yerde oynamam lazım.” Baktım oynuyorum da. Yetenek kaybolmuyor ama çok büyük bir düşüş var. Sıçramada özellikle, beyin düşünüyor ama vücut gitmiyor. Milli takımı ve Fenerbahçe’nin başarılarını izlerken “Ben de orada olabilirdim” diye hayıflanıyor musunuz? Hayır, çünkü haddimi biliyorum. Ben şimdi oynasam onlar kadar olamazdım. Hiçbiri 1.80’den kısa değil, ben bir 1.77’yim. Çok kuvvetliler, onlara göre çok kırılgan kalıyorum. Ancak Fenerbahçe’nin dünya şampiyonluğunda gözlerim doldu. Başarı beni hep çok mutlu etmiştir. Çünkü ne büyük fedakârlıklar gerektirdiğini, sabah akşam antrenman yapılan, aileden, sevgiliden ayrı kalınan zamanları biliyorum. O yüzden kazanınca gözden akan yaşların sebebini anlıyorum. Kafam hâlâ voleybolcu disiplininde çalışıyor. Bir şey söylediysem yaparım. Cinsiyet gözetmeden arkadaşlık kurarım. Bu voleyboldan gelen bir şey. Ben bacaklarını açıp oturmanın ayıp olduğunu modellikten sonra öğrendim. Çünkü voleybolda mayoyla da oturursun, şekilcilik yoktur. Kadın erkek ayrımının ve cinselliğin kendini göstermenin küçük mesajlarını daha yeni öğreniyorum. O yüzden herkesin karşısına açık kartlarla oturuyorum. Ancak ünün getirdiği bir şey birine selam veriyorsun, ertesi gün selamını almıyor. Tanınmışlığın getirdiği bir hastalanma yaşıyor insanlar. Ünlü olarak tekrar voleybola başlamanız arkadaşlarınız arasında nasıl karşılandı? Arkadaşlarım arıyor, “Madem oynuyordun gelseydin biz de devam etseydin” diyorlar. Bir anda çok ilgi gösterildi. Bu kadar büyütülecek bir şey değil, milli takıma dönmedim ki sonuçta. Mahalli ligde zevkine oynarsın, tek amacımız voleybol değil. Bunun üzerine kurulu bir düzenimiz yok. G Satrançsentır Misafir şair Fırtına esmez arar Kim yerinde kim değil *** Zamanı karaladım Seni sevmeye başladım *** Kışın karınca olmak istiyorum oranda buranda Yaza çıkmak şartıyla *** Kuru dallardaki kuşlara bakamıyorum Korkuyorum Süreyya Berfe (Seferis ile Üvez) Fazla kilolarınızı bize getirin, değerlendirelim!.. G Seninle acı tatlı günlerimiz oldu, şimdi niye başıma ekşiyip duruyorsun? G Kesenin ağzını açacağına, kasanın şifresini söyle!.. İbrahim Ormancı Top us Top’un ilgisizlikten başka düşmanı yoktur. Misafir çizer: Akdağ Saydut Fırsat..Fırsat.. İtinayla şaka yapılır. Evlere servisimiz vardır. EŞEK Bir bakışla bir dünya imgesi edinmek sanattır. Ne çok şey sığıyor bir göze!. C M Y B C MY B Sahibinin sesi Petşop Doktorunuz diyor ki