Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 SUNAY AKIN 14 HAZİRAN 2009 / SAYI 1212 Mağara Adamı / TAYYAR ÖZKAN (www.tayyarozkan.com) Bu karanfili Nâzım Hikmet gönderdi!.. eride kırmızı karanfiller bırakarak ayrıldılar, Nâzım Hikmet’in mezarından. Şairin ölüm yıldönümü olan 3 Haziran’da, mezarı başındaki anma etkinliğine katılanlar Novadeviç Mezarlığı’nın kapısına doğru yürürlerken, ben, girişteki tabeladan yerini tespit ettiğim kozmonotları bulmak üzere iç kısımlara doğru yürümeye başladım!.. Onlar ki, burada, Nâzım Hikmet’le aynı mezarlıkta yatmaktadırlar. Koca şair, hayatının son yıllarında yazdığı şiirlerinde onlara mutlaka yer vermiştir. Nâzım, Rusya ve Amerika arasındaki uzay yarışını yakından takip ediyordu; bu nedenle, şiirlerinde bir yıldız gibi kayarak düşen imgelere rastlarız, uzay yolculuğuyla ilgili haberlere dair. İşte onlardan biri, 1960 yılının Şubat ayında yazılmış “Sabah karanlığı” adlı şiirden birkaç dize: G aynı mezarlığa gömülü... Onun adını ilk kez duyuyor olabilirsiniz ama, Yuri Gagarin hastalansaydı ya da uçuşuna engel bir durum tespit edilseydi tüm dünya Stepanovich Titov’un adını ezberleyecekti! Çünkü Titov, uzaya gönderilecek ilk insanlar arasında yapılan seçmelerde 19 kozmonot arasında ilk ikiye girmeyi başarmış ve Gagarin’in yedeği olarak onunla aynı eğitimi almıştır. 12 Nisan 1961 günü yapılan ünlü uçuşta, Gagarin uzay gemisine binene kadar Titov ona eşlik etmiştir. Bir terslik anında uzaya çıkan ilk insan Titov olacaktı ama O, Gagarin’e başarılar dileyerek dünyada kalacaktır. PırağHavana uçağı Küba bale takımını bekliyor sosyalist şehirlerde dans ettiler altı ay sıcak denizlerdeki adalardan çığlıklarla kalkan renkli kuşlardır alışamadım bir türlü uçak yerden kesilirken kazaların çeşidi gelir aklıma hele kemeri bağlarken Novadeviç Mezarlığı’nda kozmonotları ararken büyüleyici, çarpıcı, insanı yanına çağıran mezarlarla karşılaşıyorum. Mezar taşları ve heykeller o kadar etkileyici ki, mezarların arasındaki yollar bir müzenin koridorlarını andırıyor. Bir mezarın üstünde, yerden çıkan iki elin avuçları arasında duran kırmızı camı görünce, oraya doğru yürüdüm. Aleksandr Nikolayeviç’in mezarıdır bu; Bakulev Hastanesi’nde cerrahlık yapan Aleksandr Nikolayeviç! Nâzım Hikmet kozmonot Nikolayeviç’in ve Titov’un başarılarından haberdardı... Ama, şairin ölümünden sonra da Novadeviç Mezarlığı’na gömülen kozmonotlar var. Pavel İvanoviç Belyavey onlardan biridir. 18 Mart 1965 tarihinde Voskhod 2 uzay aracını yöneten Belyavey’in yanında Aleksey Leonov da vardır. Leonov, uzayda yürüyen ilk insan olacaktır. Timofeyevich Beregovoy, 26 Ekim 1968’de, Soyuz 3 aracını, kendisini uzayda insansız beklemekte olan Soyuz 2’ye bir metre kadar yaklaştırmış olsa da kenetlenme gerçekleşemez. Kozmonot, hayatı boyunca bu başarısızlıktan sorumlu tutulacak ve bunun acısını gömüleceği Novadeviç Mezarlığı’na kadar yüreğinde taşıyacaktır. Kırmızı karanfiller bıraktım, 3 Haziran 2009 sabahı, Moskova’daki Novadeviç Mezarlığı’ndaki kozmonotların mezarlarına... Alın, dedim; bu karanfilleri size Nâzım Hikmet gönderdi... O hayatı boyunca başını gökyüzüne her bakışında sizleri düşündü, yüreği sizlerle attı... O da, siz de “yarin yanağından gayri her yerde, her şeyde hep beraber” diyenlerdensiniz... Bu kadar çiçeği ne yapsın şair? Herkes mezarı başından gidince “Sunay bu karanfilleri, yıldızları bir demet yapıp insanlara sunan kozmonotlara götür” dedi... Dağıttım Nâzım’ın mezarındaki karanfilleri teker teker, kozmonotlara, doktorlara, tiyatroculara, mühendislere, yazarlara, müzisyenlere... Nâzım, hayatının en mutlu 3 Haziran’ını yaşadı!.. G sonra bu sabah saat altıda üçüncü suputnik dönerken yeryüzünü 8879 kere açılır yastıkta kocaman gözleri gülümün. Mezarı başında durduğum ilk kozmonot Sergey Nikolayeviç Anohin oldu... 11 Ağustos 1962’de Vostok 3’ü kumanda eden Nikolayeviç, bir gün sonra uzaya fırlatılan Pavel Popoviç yönetimindeki Vostok 4 ile birbirlerine beş kilometre kadar yaklaşarak, uzayda ilk kez birden fazla insanın aynı anda bulunması gibi tarihi bir çokluğa imza atmışlardır. Nâzım aynı yıl yazdığı “Severmişim Meğer” şiirinde şu soruları soracaktır: kosmos adamlarına sorularım var çok daha iri iri mi gördüler yıldızları kara kadifede koskocaman cevahirler miydiler turuncuda kayısılar mı kibirleniyor mu insanlar yıldızlara biraz daha yaklaşınca renkli fotoğraflarını gördüm kosmosun Ogonyok dergisinde Bir gazetede çıkan haber ya da bir dergide gördüğü fotoğraflar... Nâzım Hikmet’in şiirlerinde uzay konulu tüm dizeleri bulup çıkaran ben, şimdi de, şairin yattığı mezarda ona komşu olan kozmonotları arıyorum... Başında uzay kaskı olan bir heykel görüyorum birden ve hızlı adımlarla ona doğru yürüyorum... Gherman Stepanovich Titov’un mezarı bu! Demek, O da Nâzım Hikmet ile Çok değil, Gagarin’den üç ay sonra Titov, 6 Ağustos günü fırlatılan Vostok 2 ile uzaya çıkacaktır. Bu uçuşta Titov’un görevi, Sputnik 5 ile gönderilen Belka ve Strelka adlı köpeklerin uçuşunu tekrarlayarak dünyanın çevresinde on yedi tur yapmaktır. Ne var ki, bu yolculukta Titov rahatsızlanacak ve kozmonotlar ile astronotlarda çokça görülecek olan bir hastalığın ilk belirtilerini verecektir. Bu hastalık, iç kulağın dengesini kaybetmesinden doğan uzay tutmasıdır. Titov’un uzaya çıktığı günlerde Nâzım Hikmet, hayatının en uzun uçak yolculuğuna hazırlanmaktadır. Şairin yaşadıklarını “Havana Röportajı” şiirinde okuruz. Şiir, uçakla başlar: DÜNYALI YAZILAR Obama’dan masallar... ZÜLAL KALKANDELEN bama’nın Müslümanlara yönelik konuşması bugünlerde artık gündemin birinci maddesi değil. Ama Pazar Dergi için yazılarımı bir hafta önceden göndermek durumundayım. Bu nedenle üzerinden biraz zaman geçmiş olsa da, konuşmada dikkatimi çeken iki nokta hakkında yazmak istedim: Birincisi, “ortak din paydası”; ikincisi de, Amerika’nın eşitlik ideali... *** O C M Y B C MY B Dine atfedilen özel önem, Obama’nın Türkiye ziyaretinde yaptığı konuşmalarda da belirgindi. Başkanlık görevini üstlendiği günden bu yana, Müslümanlara sıcak mesajlar göndermesinin nedeni belli: Bush döneminin izlerini silip yeni bir politikayla yeni bir dönem başlatmak hedefinde... Sorun şu ki, Obama’nın söylediklerinden, sanki kafasında tek bir vücut halinde hareket eden bir Müslüman dünyası olduğu izlenimi doğuyor. Müslüman bir ülkeye gidip, oradan dünyadaki bütün Müslümanlara seslenmesi de bunu destekliyor. Bu noktada insanın aklına şu soru geliyor: Gerçekten bu “din kardeşliği” kavramı İslam coğrafyasında ne kadar geçerli? Çünkü Obama’nın sözünü ettiği “E pluribus unum” (çoktan tek)” ilkesinin Müslümanlar arasında kurulabilmesi, sorunlar sarmalına dönmüş Ortadoğu açısından hiç kolay gözükmüyor. Bırakın farklı kültür, din ve etnik kökenden gelenler arasında birlik kurmayı, bu coğrafyada aynı dinden olanlar arasında bile kavga, şiddet hiçbir dönemde eksik olmadı... Aynı ülkenin vatandaşları olan Müslümanlar arasında dahi tarikat, aşiret çekişmelerinin hiç bitmediği bir ortamda, “ortak din paydası” gerçekçi mi? Değil elbette... Ama Obama’nın söylemi, ulus devletlerin bittiği tezini savunan küreselleşme savunucularını memnun edecektir. “Ey İslam âlemi!” diye başlayan bir hitabet, herhalde Türkiye’de de en çok halifelik dönemine özlem duyanları sevindirir. Onlar olmayan birliktelik için sevinedursun, milyonlarca Müslüman Irak’ta katledilirken İslam âlemi olanlara gözünü kapamıştır. Çünkü 21. yüzyılın dış politikasına yön veren din değil, menfaatlerdir, sermayedir. Aksi halde, petrol şeyhlerinin yönettiği Suudi Arabistan, Amerika ile sıkı dostluğunu değil, “din kardeşlerini” düşünür ve bu katliama sessiz kalmazdı... *** Obama’nın retoriklerle bezenmiş konuşması, dinlerken ilk anda insana hoş gelebilir; ama anlattıklarının önemli bir kısmı ne yazık ki masaldır... Bu masalın bir yerinde, Amerika’nın herkesin eşit olduğu şeklindeki idealin üzerine kurulduğunu söyledi Obama. Oysa benim gördüğüm ve bildiğim Amerika, hiç de öyle değil... Amerika’da temel hak ve özgürlükler bakımından ileri bir düzey yakalanmıştır ve bu küçümsenecek bir şey değildir. Fakat yine de, asıl sorunun kaynağı başkadır... Kapitalizmin anavatanı Amerika, sınıf farklılıklarının üzerinin örtülmeye çalışıldığı, zenginle yoksul arasındaki uçurumun inanılmaz boyutlarda olduğu bir ülkedir. “21. yüzyılın parası, yenilikçilik ve eğitim olacak,” diyor Obama... İyi ama o eğitim için yeterli olanaklara sahip olmayanlar, prestijli okullardan mezun olanlarla aynı fırsat eşitliğine sahip olacaklar mı? FED’in verilerine göre, ülkedeki toplam değerin yüzde 83’ü, en üst yüzde 20’lik gelir kesimindeki varlıklı Amerikalıların elinde. Ya ırka dayalı gelir eşitsizliği? Yine FED’e göre, Amerika’da beyaz bir ailenin sahip olduğu her bir dolara karşı, siyahi bir aile sadece 12 sente sahip... Bir siyahın başkan seçilmesi önemlidir ama bu, ekonomik uçuruma dair çarpıklığı değiştirmez... Eşitliğe dayalı bir demokrasi, böylesine açık bir eşitsizlik üzerine temellenmiş bir ekonomi ile bir arada yürür mü? Yürümez ve o tür bir yönetimin adı da demokrasi değil, plütokrasidir... G www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com