Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 MALMÖ ATİNA İbrahim Çenet’le İsveç’e aynı yıllarda gelmiş, aynı okula gitmiştik. O yıllardaki yarım yamalak İsveççemizle, sınıfta ateşli politik tartışmalar yapıyorduk. Çenet, 12 Mart’tan sonra, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmelerine karşı düzenlenen bir eylemde iki kolunu ve bir bacağını yitirmişti. Yaşamını protezlerle sürdürüyordu. Malmö Belediyesi, beni, Çenet’e, maaşlı bakıcı olarak atamıştı. O yıllarda ikimiz de bekârdık. Eğlence yerlerine gidiyor; günlerce, gecelerce sürdürdüğümüz sohbetlerde dünyayı yıkıp yeniden kuruyorduk... Dil okulundaki öğretmenimiz, Sol Parti’nin sempatizanıydı. Bir haftasonu, Çenet’le, beni villasında düzenlenen bir törene davet etti. Ne töreni olduğunu anlayamamıştık. Gittiğimizde, bahçeye masalar kurulmuş, ışıklandırılmış ağaçlar, İsveç bayrakları ve balonlarla süslenmişti. Bahçe kısa sürede doldu. Evin on yedion sekiz yaşlarındaki kızı, gelin gibi süslenmiş, yüksekçe bir yerde oturuyordu. Önce, bunun kep giymeden sonra düzenlenen bir tören olduğunu sandık. Başlama anonsundan sonra, öğretmenimiz söz alarak şu açıklamayı yaptı: “Kızımız, dün ilk kez bir erkek arkadaşıyla beraber oldu ve genç kızlıktan kadınlığa adım attı. Şimdi hep birlikte bunu kutluyoruz...” Coşkulu alkışlar arasında şampanyalar patlatılırken, Çenet’le göz göze geldik. İkimiz de tuhaf olmuştuk. Çenet, kısa bir duraksamadan sonra “Kalk gidiyoruz!” dedi. Öğretmenimize görünmeden ayrıldık. Öfke ve kırgınlık karışımı duygular içindeydik. Nedenini duyumsayamadığımız bir düş kırıklığını yaşıyorduk. Başka bir kültürün genlerini taşıdığımızı o anda fark ettik... G alinergis@yahoo.se 14 HAZİRAN 2009 / SAYI 1212 Kültürlerin gen haritası... ALİ HAYDAR NERGİS rkadaşım, çocuğunun doğum haberini muştularken eklemiş: “Çocuğumun, burada yaşamasını istemiyorum. Onu İsveç gibi bir ülkede büyütmek istiyorum...” Düşündüm. İsveç, gerçekten çocuk büyütülecek bir yer miydi? Kızımı, dört yaşındayken, Tommelilla’daki hayvanat bahçesine götürmüştüm. Köyde, danalarla, keçilerle, atlarla büyüdüğümden, kızımın da aynı duyguları yaşamasını istedim. “Bak yavrum” dedim, “bu inektir, süt verir. Bu eşektir, dünyanın kahrını çeker ama kimseye yaranamaz...” Küçücük kuzuların koşuşturduğu bir ağılın önüne geldiğimizde, onu, kollarından tutarak, kuzuların arasına bıraktım. Kuzular meleyerek üzerine geldiklerinde, kızımın çığlıklar atarak annesine doğru koşmasını görmeliydiniz... Biz, burada, koyunu keçiden ayıramayan, kuzudan korkan nesiller yetiştiriyorduk... Arkadaşıma yazdığım yanıta bununla başladım... Düşüncelerim bölük pörçük. Sokakta gürültü var. Haziranın ortalarına geldik. Ortalık günlük, güneşlikken, bir bakıyorsunuz ki yağmur tutturmuş. Sokaktaki gürültünün nedeni liseyi yeni bitiren gençler. Caddeler, yollar anababa günü. Gençler, kep giyme töreninden sonra, gelin gibi süsledikleri kamyon, traktör, otomobillere biniyor, ellerinde şampanya şişeleriyle şarkılar söyleyerek, şehirde tur atıyorlar... Yorbaki’nin zaferi! MURAT İLEM B Parlamentosu seçimleri tüm Avrupa’da yapıldı, bitti. Başta Hollanda olmak üzere birçok ülkede tam bir sağ rüzgâr esti denebilir. Yunanistan’da da aşırı sağcı LAOS partisinin puanlarını yüzde iki oranında arttırması bu rüzgârın etkisi altında oldu. Ancak komşuda seçimlerin sürprizi sosyalist PASOK’un tam on üç yıl sonra iktidardaki Yeni Demokrasi partisine sağladığı üstünlüktü. Aslında PASOK’un YDP’ye sağladığı yüzde 4.37 oranındaki bu atılımın sebepleri araştırıldığında karşımıza sosyalist partinin lideri Yorgo Papandreu’nun (Yunanlılar Yorgaki diye hitap eder) başarısı çıkmıyor. İktidar partisi kendi kendini ayaklarından vurduğu için AP seçimlerinde oy kaybına uğradı. Bana göre iktidar partisinin kullandığı tabancanın içinde iki mermi var. Birinci mermi, Alman elektronik devi Siemenes’in yolsuzlukları, ikinci mermi ise papazlara türlü hile ve cambazlıkla satılan devlet toprakları (Votopedi skandalı). Bu iki önemli skandal seçimlerde iktidar partisinin başını yedi. Filmi yirmi yıl öncesine geri sarıp olayları yorumlamayı tercih ediyorum. Bugün eğer PASOK’un başında Yorgo Papandreu olmayıp, babası rahmetli Andreas Papandreu olsaydı, Yunanistan’da merkez sağ partisi Yeni Demokrasi’nin (YDP) esamisi okunmayacaktı. Bu yetmediği gibi iki dönemdir ülkenin başbakanlığını yapan Kostas Karamanlis çoktan evine çekilmiş olacaktı. Siyasi arenada yıllarca takip ettiğim Andreas Papandreu ile oğlu Yorgaki’nin aralarında dağlar kadar fark olduğu açık ve net bir şekilde bu seçimlere de yansıdı. Tuhaf olan, Yorgo Papandreu’yu Yunanistan’da sağcısı solcusu herkes sevip sayar. Ona büyük saygı ve sevgi gösterirler. Ancak bilirler ki, bu adamdan başbakan olmaz. Parti lideri olmaz. Soyadının Papandreu olması onu parti başkanı yaptı. Aynı şey “Karamanlis” için de geçerli (soyadı konusunda). Seçim öncesi yapılan tüm kamuoyu yoklamaları sosyalist PASOK’un önde olduğunu gösteriyordu. Ancak seçmenlerin bu analizi iktidara olan tepkilerin sonucuydu. Seçim sırasında kullanılan oylar bu görüşü doğruladı. Söz konusu tepki oyları genel seçimlerde de kendini gösterebilir. Yani Pan Helenik Sosyalist Partisi, PASOK, ilk genel seçimlerde iktidara gelebilir. Ancak bir kere daha söylüyorum, “Böyle bir durumda dahi, sosyalistlerin bu başarısının ardında partinin genel başkanının etkisi kesinlikle olmayacaktır”. Yunan halkı “BlaBla” (çok konuşma, amaçsız konuşma, kelime kalabalığı, inandırıcı olmaktan çok kandırmaya yönelik ifadeler) ister. Yorgaki’de “BlaBla” yoktur. Kalpten konuşur ancak bir türlü meydanları coşturup, bu coşkuyu sandıklara taşıyamaz. O kendini hâlâ doğup büyüdüğü Amerika’da zannediyor. Yunanistan başbakanı Kostas Karamanlis ise kelimenin tam anlamıyla “BlaBla” cambazı. En zor anlarda bile (karasızlar, sağcısısolcusu dahil) kim ne duymak istiyorsa onu söyler. Kitleleri organize etme konusunda kusursuzdur. Partisinin AP seçimlerinde yüzde 4.37 muhalefetin arkasında olması onun için çok bir şey ifade etmeyecek. İlk genel seçimlerde meydanlarda “BlaBla” rüzgârı estirip bu farkı kapattığı gibi partisini yeniden iktidara taşıyabilir. Bekleyip göreceğiz. G A “Çocuklarımız, burada tekdüze bir yaşam sürdürüyor. Günleri televizyon ve bilgisayar karşısında geçiyor. Gelecekte anımsayabilecekleri anıları yok. Düş kurmayı bilmiyorlar” diye yazsam, hem çok genel, hem de çok mu karamsar olur? İranlı Azra, kapıdan içeri giriyor (Gerçek adı Azra değil). Bir paket sigara istiyor. Yaşı on beşon altı var, yok... “Bak, Azra” diyorum, “yaşın küçük, sana sigara veremem. Üstelik, baban da arkadaşım. Sana sigara sattığımı duyarsa, yüzüne nasıl bakarım?” Azra’nın mutsuzluğu yüzünden okunuyor. Anne ve babası birkaç yıl önce boşandılar. Yabancı gruplar içinde en çok boşananlar İranlılar... İsveç’e kapağı atan İranlı kadın, istenciyle hareket etme özgürlüğüne kavuştuğunda, çarşafı atarak özgürlüğü seçiyor. Azra’nın annesi de, boşandıktan sonra başındaki çarşafı attı. Azra da önceleri türban takıyordu. Annesiyle babası arasındaki gelgitlerde bocaladığını sezinliyordum. Sonunda annesinin safına geçti. O da türbanı çıkardı. Ancak, belki de ergenlik çağının da etkisiyle farklı bir gelişim gösterdi. Suça bulaşmış gruplarla gezmeye, sigara içmeye başladı. Sokaklarda elinde bira şişeleriyle dolaşmakla yetinmedi; boşalan şişeleri kaldırımlarda parçaladı. Babası, “İkisini de öldürüp katil olmamak için” kuzeydeki uzak bir şehre taşındı... Sevgili dostum İbrahim Çenet’le yaşadığım bir anımdan da söz etmeliyim arkadaşıma: A BİŞKEK Seçim sıcakları! OSMAN KARAKAŞ alum, seçimler demokrasinin gereği... Orta Asya’nın küçük ve güzel ülkesi Kırgızistan’da yeni bir seçim heyecanı yaşanıyor. Hava ısısının yaza doğru artmasına paralel olarak seçim sıcakları da artıyor. 23 Temmuz’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi için aday adayları komisyon önünde terlemeye başladı bile! Tabii ki komisyon önüne çıkabilmek için çalışmak ve destek almak gerekiyor. Kanuna göre aday adaylarının birçok resmi belgenin yanı sıra 50 bin seçmenin desteğini aldığını belirten imza listesini de sunması gerekiyor. Bu kolay iş değil. Başvuru yapan 23 aday adayı taliplisinden dokuzu bunu başaramadı! İş bununla da bitmiyor. Kırgızistan’ın iki resmi dili var; Kırgızca ve Rusça. Koltuk taliplilerinin hepsi resmi başvuruları kabul edildikten sonra Meclis tarafından belirlenen komisyon önünde Kırgızca dil sınavından geçiyor. Mevcut Cumhurbaşkanı Kurmanbek Bakiev de sınavı başarı ile geçti. 23 Temmuz Kırgızistan coğrafyasında en sıcak günlerden biri. Bu tarihte insanlar ya tatilde ya da yaylada. Bu nedenle seçime fazla ilginin olmayacağı tahmin ediliyor. Tabii bu tarihe tepkiler de var. Seçim iki aşamalı. En yüksek oyu alan iki aday, iki hafta sonra yeniden yarışacak. Doğaldır ki iki hafta sonra yine yaz sıcakları var! Sona kalan iki adaydan birisi Kırgızistan’ı beş yıl yönetecek. Kırgızistan’ın farklı, kendine özgü bir sistemi var. Türkiye’ye göre cumhurbaşkanının yetkileri daha arttırılmış. Muhalefet de zaten bundan rahatsız. Muhalefetin rahatsızlıklarının başında cumhurbaşkanının yetkilerinin fazlalığı geliyor. Zaman zaman tepkiler artınca bu yetkilerde “tırpanlama” oluyor. 24 Mart 2005 tarihinde yapılan devrimin ardından seçimin tarihi ile ilgili bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştı. Muhalefet mart ayında seçim olmayınca tepki göstermeye başlamış ve kısa zamanda seçim olmaz ise büyük gösteriler düzenleneceğini duyurmuştu. Bu tehdit yeni bir kargaşa ortamından rahatsız olan halkı da huzursuz etmişti. Neyse ki, yönetim rahatsızlıkları dikkate aldı ve bir seçim takvimi belirledi ve böylece huzursuzluk başlamadan bitti. Bu ülkenin huzura ve kalkınmaya ihtiyacı var. Çekişmeye ve zaman kaybetmeye değil. Rusya, Amerika, Avrupa ve Güney Asya’nın kendi adlarına yarıştığı bu ülkede dengeli bir uluslararası politika yürütmek hiç de kolay değil. Hele bir de ekonominiz, nüfusunuz ve askeri gücünüz çok küçük ise... G M C M Y B C MY B