Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 14 HAZİRAN 2009 / SAYI 1212 1920’lerin Berlin’i... Stefanie Siebert bir “kumaş artisti.” Onlarca kumaş çeşidinden, yıllarca çalışarak insanlar yaratmış, üstelik sadece insanlara da değil bir döneme vücut vermiş. 1920’lerin Berlini’ni evinin salonuna taşımış. Şimdi bu insanların kalıcı olması için onları sürekli sergileyeceği bir mekân arıyor. AHMET ARPAD mokinli erkekler, şık tuvaletli kadınlar. Hepsi yaşını başını almış. Suratlar kırışmış, yanaklar sarkmış, gerdanlar çifte, burunlar düşmüş, bakışlar tepeden, cakalı ve donuk, küstah ve şımarık. Yiyip içmekten, eğlenmekten başka bir şey yok kafalarında. Suratlarından belli, bolluk içindeki bir toplumun bu üst sınıf insanlarının dünya umurunda değil. Ziyafet masasının çevresinde garsonlar koşuşturuyor. Üzeri tepsi tepsi havyar, somon, karides, ıstakoz, füme etler, haşlanmış domuz başı, salamlar, sosislerle dolu masa neredeyse çökecek. Suratları kat kat boyalı kadınlar incecik sigaralarını altın ve gümüş uzun ağızlıklarla içerken, erkekler purolarını tüttürüyor. Tuvaletleri pahalı terzilerin elinden çıkmış kadınların giyimleri rüküş. Takıları gösterişli, ağır mı ağır. Bir zamanki güzelliklerinden pek bir şey kalmamış olsa da kırıtmayı, göz süzmeyi hâlâ çok iyi beceriyorlar. Yanlarındaki adamların parasını yedikleri belli. Kocaman salonun bir başka köşesinde küçük bir orkestra, en popüler dans melodilerini döktürüyor. Yeşil ipek tuvaletli şarkıcı kadın, dudakları kıpkırmızı boyalı kocaman ağzını açmış sonuna kadar, avazı çıktığı kadar bağırıyor. Ak saçlı bir adam dans ettiği genç kızın omzuna başını dayamış. Az ötede, üzeri pastalar, kekler dolu bir başka masanın çevresinde toplanmış üçbeş kadın pahalı porselen fincanlardan kahve içip, kahkahalar atıyor. Masanın altına uzanmış süslü püslü köpekleri uyukluyor. 1920’li yılların Berlin’indeyiz. Otto Dix’in insanları karşımızda. Sanki yaşıyorlar! Hepsinin arasında, kızıl saçları beline kadar uzanan bir kadın gülümseyerek dolaşıp duruyor. Masadan masaya gidiyor. Tüm salondaki tek canlı o. Stefanie Siebert, Tübingenli bir “kumaş artisti”. Salonu dolduran, insan büyüklüğündeki altmış figürün yaratıcısı. Yıllarını vermiş gerçek bir el emeği olan bu insanlara. “Burası benim dünyam, bu dünyada ben insanlarımla neredeyse gecegündüz yaşıyorum” diyor ve gülümseyerek devam ediyor, “Onlarla ben akrabayız.” Sanırım bir yerde de gerçeği söylüyor. Böylesine bir çalışma başka türlü mümkün olmazdı. İnsanlarının yüzleri ve elleri ten renginde incecik triko kumaştan. Yüzlerinin içi pamuk dolu. Gözler her renk boncuktan. Işıldayan parlak kumaştan ringa balığı salamurası. Koyu kahverengi ipekten yuvarlak simitler, üzerlerindeki beyaz tuz taneleri suni inciden. Kuşkonmazlar ipek kumaşla beyaz rujdan. Kâseleri dolduran siyah ve kırmızı havyar minnacık styropor taneleri. Stefanie Siebert insanlarını şisesi bekliyor. Bakışlarından yorgun olduğu belli. “Canlandırdığım erkekler çoğunlukla yaşını başını almış, yaşamlarının son döneminde, kellifelli kimseler” diye anlatıyor bayan Siebert. Dudaklarında hep bir gülümseme var. Devam ediyor: “Kadınlar ise orta yaşın üzerinde, geçmişin güzel günlerinin anı ve özlemiyle yaşamayı sürdüren şıngır şıngır kişiler.” Tübingen’in yeşil yamaçlarındaki şirin evinin odaları duvarlarına kadar kumaş, masaların çekmeceleri makara makara iplik dolu, her renkte, her kalınlıkta. “Gördüğünüz insanlarda en küçük ayrıntıya kadar her şey hemen hemen el dikişi. Makinemi pek kullanmam. Özellikle yüzlerdeki ayrıntılar el dikişsiz olmuyor.” Gerçekten de Bernina 1230 dikiş makinesi bir köşede öyle duruyor. “Kullandığım her şey yumuşak olmalı. Satenden ipeğe, kadifeden triko kumaşına...” Soruyorum, dikiş dikmeye ne zaman başladığını. “Gençliğimde” diyor. “Size çok şaşırtıcı gelebilir, fakat okul yıllarımda el işi dersinden hep düşük not alırdım. Dikişe merak sonradan gelivermişti. Birdenbire.” Bayan Siebert, insanlarının kalıcı olması için onları sürekli sergileyeceği bir mekân arıyor. Burası bir galeri ya da bir müze salonu olabilir. Şimdilik geziyorlar, kentten kente gidiyorlar, büyük mağazaların vitrinlerinde, galerilerde, salonlarda, saraylarda görenleri hayrete düşürüp, kendilerine hayran bıraktırıyorlar. Bu yaz tatilini Kuzey Almanya’nın Barth kentinde, deniz kıyısında geçireceklermiş. G www.ahmetarpad.de MURAT SAYIN S muratsayin2005@gmail.com yaratırken ipeğin yanı sıra saten, deri, ince kadife, sırma şeritler de kullanıyor. Az ötede, elinde uzun namlulu bir tüfek, Mrs. Marple oturuyor. Yanında duruyoruz. Öfkeli gözlerle bize bakıyor. Birkaç adım sonra aşçılar çıkıyor karşımıza. Büyük masanın çevresine toplanmış davetlilere leziz yemekler yetiştirmeye çalışıyorlar. Bayan Siebert’e, bütün bunları başarmak için sadece sanatçı olmanın yetmeyeceğini söylüyorum. İdealist olmak da gerekli. “Evet” diyor biraz düşünceli. “El emeği, göz nuru ve sonsuz bir sabır insanlarımla ortak yaşamımda bana hep eşlik etti.” Ziyafet masasına sokuluyoruz. Gülüp konuşanlar, siyah havyara kaşık daldıranlar, kuşkonmazı elle yiyenler, karşısındaki hovarda suratlı zengin ihtiyara göz kırpanlar... Yanında durduğum posbıyıklı garson, elinde şampanya BİRİLERİ / RİFAT MUTLU (rifatmutlu@gmail.com) MEKÂN DEKORASYON Banyolara akıllı havuz sistemleri... FURKAN BORAN u sıcak yaz günlerinde kim evinde bir havuz olsun istemez ki! Bahçesi olmayanlar için bu bir hayalin ötesine geçemiyor, ama hayallerinizi biraz küçültüp, gerçeğe dönüştürebilirsiniz. Bazı markalar buna imkân kılıyor. Örneğin Duravit; marka ilk havuz sistemleri Sundeck Havuz ve B Harvard Cafe: Çölde bir vaha... Şehrin içinde, ancak şehirden uzak bir ortamda yer alan Harvard Cafe, bu sıcak günlerde size “çölde bir vaha” vaat ediyor, bahçesiyle size keyif ve huzur sunuyor. Mönüsü de çok zengin. Bir Fransız klasiği olan Cafe de Paris soslu bonfile, Meksika’dan Nacho’lar, Kaliforniya’dan Buffalo tavuk kanatları, İtalyan tarzı ince hamurlu pizzalar, bizden tatlar Harvard Kebap ve Harvard Köfte ile muhteşem cheese cake ve çikolatalı sufleler, Harvard Cafe’nin mönüsünde yer alan lezzetler arasında. Harvard Cafe haftanın yedi günü 09.0001.00 saatleri arasında hizmet veriyor. G Tel: (212) 287 10 51 / 52 Bluemoon Havuz’u satışa sundu. Sundeck Havuz ve Blue Moon Havuz sadece banyoda değil, evin uygun diğer özel bölümlerinde de kullanılabiliyor. Venge veya kiraz panelli dış mekân modelleri ise, bahsettiğimiz konu için daha da uygun; terasa, bahçeye ya da kış bahçesine monte edilebiliyorlar. Havuz, bir bahçe hortumuyla da doldurulabileceği için kalıcı bir su bağlantısı yapılması da gerekmiyor. Özel kılıfları sayesinde yapraklardan ve tozdan da koruyorlar. Beyaz ve paslanmaz çelik jet ucu alternatifleri bulunan havuzların sade tasarımının ardında banyoyu birinci sınıf bir spa merkezine çeviriyor. Sundeck Havuz ve Bluemoon Havuz, güç masajından köpük banyosuna kadar uzanan seçenekler sunuyor. Küvetlerin tabanına yerleştirilmiş olan 24 adet “Durapearl” jet sistemi bulunuyor. Bu sistem yumuşak bir su masajı yapıyor. Aynı zamanda suyu ve havayı karıştırarak köpük üretiyor. Sistem, köpük banyosundan su masajına su geçirmez kontrol paneli yardımıyla geçiriliyor. Renkli LED ışıkları ile de estetik bir görünüm sağlıyor. “Güç” sistemi yorgun boyun ve omuz kaslarının gevşemesine yardımcı oluyor; dört geniş jet ucu gergin kaslar için güçlü bir jet masajı sunuyor. Küvetin kenarlarına yerleştirilmiş olan jet uçları, dört farklı kas grubuna yönelik çalışıyor ve masajın yoğunluğu da ayarlanabiliyor. Sırt ve ayak için daha yumuşak masaj yapan on adet ekstra döner jet de mevcut. Bu “gevşeme” sistemi ise özellikle rahatlatıcı ve farklı etkisi ile “güç” grubu için ideal bir tamamlayıcı. Ayrıca havuz, günün stresini birlikte atmak ve dinlenmenin keyfini birlikte çıkarmak için yeterli iki kişilik alana sahip. Daha küçük sistemlerin aksine, bu havuzdaki su istendiğinde kullanımdan sonra boşaltılmayabilir. Duravit küvet doldurulduğunda ve su ısındığında, suyun sıcaklığı 38°C’de sabit kalır ve günün istenen saatinde kullanılabilir. Bunu, küvetin özel yalıtımı ve suyun etrafından geçtiği entegre ısıtma sistemi sağlıyor. Küvet bir süre kullanılmadığında güç koruma moduna, daha uzun süre içinse standby moduna alınabilir. Küvette duran su, kum veya toz gibi büyük parçaları temizleyen filtre ve dezenfekte işlemi için kullanılan ozon jeneratöründen oluşan iki parçalı sistem tarafından temizleniyor. Ozon kullanımı spa teknisyenleri tarafından da onaylanan, en etkili dezenfekte etme yollarından biri. Duravit’in havuz sistemlerinde dezenfeksiyon devresi küvetin dışında olduğundan, ozon küvet suyuna geldiğinde oksijene dönüşmüş oluyor. Bu entegre dezenfeksiyon sayesinde kullanıcının küveti temiz tutmak için normal bakım talimatlarını uygulaması yeterli. Yine de en iyi seçenek küvete girmeden önce duş yapmak ve banyo tuzları kullanmamak... G Duravit’in akıllı havuzlarında köpük banyosu yapabilir, ardından da su masajıyla rahatlayabilirsiniz. Havuzlar suyun sıcaklığını da 24 saat koruyor. C M Y B C MY B