Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 TURİZM 1 ŞUBAT 2009 / SAYI 1193 KOZMETİK Bal arılarını örnekseme... Adnan Binyazar al arıları 500 gr. bal için 3 milyon 750 bin çiçeğe konup kalkıyorlar. Bir kg. bal, 40 bin arının 6 milyon çiçeği dolaşmasını gerektiriyor. Bir peteğin balla dolumu, bir arının, 100 bin km. kanat çırparak 100 milyon çiçeğin nektarını emmesine bağlı. Normal hızdaki bir bilgisayar saniyede 16 milyar aritmetik işlemi yaparken, bal arıları aynı sürede 10 trilyonluk işlem yapıyor. Bal arılarının içgüdüsel becerileri bunlarla bitmiyor. Yaşamsal düzenlerini sağlayan ahlak değerlerine ise, sanırım yalnızca Thomas More’un Utopia, Tommaso Campanella’nın Güneş Ülkesi gibi düşsel anlatılarında rastlanabilir: Arı cumhuriyeti tarihinde, bugüne değin birkaç gram bal da kendime saklayayım diye peteği hortumlamaya kalkan bir tek arı adı geçmiyor. Başka kovanın peteğine dadananı da gören yok. Arılar gün doğanda uyanıyor, karanlık basanda uyuyorlar. * Bırakalım, arılar dünyasının toplumsal yorumunu okurlar yapsın! Ben arı örneğini apayrı bir konuyla eşleştireceğim. Anadolu’nun birçok kentinde şiir yazma heveslisi gençlerle karşılaşıyorum. Şair, arılar gibi kendini belli bir zamanla sınırlamasa da, yine de şiir yazmanın çok zaman gerektirdiği bir gerçek. Arı, nektar toplamak için nasıl binlerce çiçeğe konup kalkıyor, çiçek çiçek dolaşıyorsa; şair de bir duyguyu imgelerle, söyleyiş güzelliğiyle bezerken, üç beş dizelik şiirinde bile aynı çabayı göstermelidir. Cahit Külebi, “Şair olunmaz, şair doğulur” dese de, şiirin emek vermeden, yalnızca duyarlıkla yazılacağı, artık aşınmış, aşılmış bir düşüncedir. Oysa konuştuğum gençler arasında duyarlığa bel bağlayanlar çoğunluğu oluşturuyor. Onların, şairleri irdeleyici bir yöntemle okuyup anladıkları kanısında değilim. Öyle olmasa, Türkiye gibi bir şiir ülkesinde, belli şairlerin dışında, şiir kitaplarının ancak 300500 dolayında satması acı değil mi?.. Kimileri de, halk ve divan şairleri bir yana, ne Cahit Sıtkı’yı, ne Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı, ne Cemal Süreya’yı, ne Edip Cansever’i ne günümüz şairlerini tanıyor... Onlardan birinin yazdığı şiirlere bakıp ona Orhan Veli’yi okumasını önermiştim de, “Orhan Veli, ‘İstanbul’u dinliyorum,’ diyor, İstanbul insan mı ki konuşsun, o da dinlesin!” diye önerimi ağzıma tıkamıştı!.. Şiiri slogan oluşturmanın aracı sayanlar da başka. Bir tek şaire bağlanıp onun dışındakileri yok sayanlar da az değil. Arı arılığıyla, en iyi nektarı bulmak için çiçekten çiçeğe uçuyor; ondan ibret alsalar yeter... Çok şair okumanın, yazma özgürlüğünü kısıtladığını öne sürenler de çıkıyor. Sanırım en yeteneksizler onlar. Oysa her peteğin ayrı bir çiçeğin nektarını barındırdığı gibi, sanatlar arasında da en çok şiir, çok şair tanımayı gerektirir. Şiir yazan, her şeyden önce “şiir” olanı keşfedip beğeni dünyasını onunla besleyecek. O da yetmez, o şiirin, o güne değin yazılan şiirler arasındaki yerini bilecek; ancak ondan sonra, cesareti varsa, onun yanında kendi şiirine yer arayacak... Şair, arı gibi çiçekten çiçeğe konmalı, hangi çiçekten hangi nektarı somuracağını bilmeli; kokusunu yitirmeden taşımalı nektarı, kovanına... G binyazar@gmail.com Hayatı koklayın... sra Başıbüyük tarafından hazırlanan organik vücut yağlarıyla cildinizde gün boyu gizemli bir koku ve nem sağlayabilirsiniz. Kiupi Vücut Yağları, içeriğinde cildin gerçek dostları organik zeytinyağı ağırlıklı olmak üzere susam, kayısı ve yoğun E vitamini içeren fındık yağından oluşuyor. Her üretim 20 adet olmak üzere şişeleniyor. Bir şişede yakaladığınız kokuyu bir sonraki 20 adette bulma garantisi yok. Çünkü yakalanan her koku, doğal esansların karışımıyla o üretime özel olarak son halini buluyor. Kiupi Vücut Yağları, düzenli kullanım sonrasında ciltte olumlu değişikliklere neden oluyor; cilt besleniyor, canlanıyor ve doğal, satensi bir yumuşaklığa kavuşuyor, kısa sürede yağı emiyor ve kalıcı aroması gün boyu sizinle kalıyor. Bu özelliğinden dolayı parfüme alternatif bir kullanım da olabilir. Tercih sizin! Kiupi Vücut Yağları için önerilen kullanım şekli: Duş sonrasında cildiniz henüz nemliyken, yağı vücudunuza eşit miktarda, hafif masajla uygulayıp, 56 dakika emmesi için bekleyin. G E B Küba’ya yolculuk... G üneş, deniz, kumsallar, dans ve tabii ki dünyaya hâkim kapitalist sistemin dışında kalmak… İşte bütün bunlar Küba’yı turizm haritalarının gözde ülkeleri arasına sokuyor. Karayip denizi kıyısında ocak ayında 25 derecede kristal sularda yunuslarla yüzmek, farklı bir hayat felsefesi ile baş başa kalmak, otantik yemekler, tropik meyveler, dünyaca ünlü puro ve mojito, kahve aromaları ve özgün dansları yerel halkla paylaşmak, tütün merkezi Pinar del Rio ve Che Guevara’nın anıt mezarını ziyaret etmek, Küba’nın size sunacağı fırsatlardan bazıları… Türkiye’de hizmet veren Kübalı tur operatörü Guantanamera, Küba’ya geziler düzenliyor; kültür ya da sağlık turu, dans festivali, dalış, İspanyolca dil eğitimi turları... Guantanamera’nın en yakın turu, 22 Şubat3 Mart tarihlerinde yapılacak sağlık turu. Ülkede, sosyalizmin en önemli değerlerinden sağlık ve eğitim en üst seviyeye ulaştırıldığından, tur sonunda, iyi bir kontrolden geçeceğiniz kesin. Sağlık turunun ücreti 2100 Avro. Şirketin 1021 Mart arasında yapacağı kültür turunda ise Küba’yı keşfetmeye, etkileyici tarihinin yanında dünya savaşlarından çok az zararla çıkmış ve ilk inşa edildiği haliyle kendini korumuş, 50’li ve 60’lı yılların Amerikan arabalarının sıkça görülebildiği, İspanyol mimarisinin etkileyici örneklerine sahip Havana’dan başlayacaksınız. Devrim Müzesi’ni, tütün tarlalarını, Pinar del Rio’daki puro fabrikasını gezecek, Los Jazmines tepesinden Vinales Vadi manzarasını seyredeceksiniz. Cueva del Indio mağarasının içindeki nehri sandalla gezerek geçtikten sonra Mural de la Prehistoria’da inanılmaz güzel doğada Leovigildo Gonzalez tarafından çizilmiş bir yağlı boya tablosu sizi bekliyor. Ayrıca, rasgele seçeceğiniz bir yerli aileye misafir de olabilirsiniz. Santiago, Camaguey, Trinidad, Cienfuegos, Villa Clara (Escambray), Santa Clara ve Varadero da gezeceğiniz yerlerden birkaçı. Kültür gezisinin ücreti, 2323 Avro. Fiyata dahil olanlar ise, uçak bileti, tüm transferler, konaklama, şehir turu, Türkçe bilen Kübalı tur lideri, yerel rehber hizmetleri, Küba vizesi, Paris havaalanı vergisi ve KDV. G Tel: (212) 235 68 00 / www.guantanamera.com.tr Satış noktaları: RUJ: Eski Dolap Sok. No: 18/B Kuruçeşme. Defne Doğal Bakım Ürünleri: Asmalımescid Mah. Sofyalı Sok. No: 2C Tünel / Beyoğlu Bu böyle gitmez... Zülal Kalkandelen “Hiçbir şey değişmedi ve her şey değişti...” David Bowie, “Sunday” adlı şarkısında böyle der... Gerçekten de çoğu durumda değişimi başlatan, hiçbir şeyin değişmemesidir. Aynı Amerika’da olduğu gibi... Amerika’yı yönetenler, onca uyarıya karşın, son sekiz yıldır bildiğini okudu. Kendilerini “dünya imparatorluğu” fikrine o kadar kaptırdılar ki, ne Birleşmiş Milletler’i dinlediler ne de kendi halklarının isyanını... Amerikan tarihinin en kötü başkanı olarak görülen George W. Bush’un o karanlık döneminde bu ülkede yaşamak son derece depresif bir deneyimdi. Ben, bu deneyimi bizzat yaşadığım için toplumda giderek artan değişim beklentisinin de tanığı oldum. Bush yönetimi, demokrasiye bağlı, hukukun üstünlüğüne inanan Amerikalılar için utanç vericiydi. Toplumun ortak aklını ve vicdanını yitirmeye başladığı bu dönemde, bir ulus adeta topluca intihar ediyordu... Irak’ta yalanlara dayanarak yapılan işgal ve sonrasındaki insanlık dramı, bu durumu somut bir biçimde gözler önüne serdi. Bir milyondan fazla Iraklı sivil yaşamını kaybetti bu faciada... Dört binden fazla Amerikan askeri de öldü... Peki, uydurma bir gerekçe ile işgale kalkışan ve uluslararası hukuku ayaklar altına alan Bush yönetimi, halkı bu duruma karşı nasıl duyarsızlaştırdı? Önceleri, “Başkan neden yalan söylesin ki” diye saf saf soran Amerikalılar, artık Bush’u protesto eylemlerinde “yalancı” diye bağırıyordu. O yalancı, Beyaz Saray’dan ayrıldığı gün, Pinokyo burunlu Bush heykellerine kendi halkı tarafından ayakkabı fırlatıldığını gördü... *** Amerika’daki değişim sürecinden alınacak dersler var. Türkiye’de de Ergenekon denilen dava nedeniyle, her gün hukuka aykırı uygulamalar görülüyor. Dalgalar halinde gelen gözaltılar, yer altından çıkan silahlar, yasadışı telefon dinlemeleri derken insanlarda tam bir paranoya başladı... Toplumda belli bir saygınlığı olanların adı, suç çeteleriyle birlikte anılıp kirletilmeye çalışılıyor. İftiranın, yalan haberin bini bir para... Türkiye’de şu anda sürmekte olan dış destekli cadı avının en önemli platformu ise, ne yazık ki medya... Yaşanan hukuk skandallarının baş savunucusu da, yandaş medyadaki “gazeteci” görünümlü tetikçiler... Bu tipler, kimin gözaltına alınacağını bile önceden bilip köşelerine sızdırıyor, yargı bağımsızlığını savunurken hukuk dışı uygulamaları görmezden geliyor. Sadece soruşturmayı yürütenlerin bilmesi gereken bilgileri yalan yanlış yorumlarla halka yutturmaya çalışanlarla dolu gazete köşeleri... Fakat Goebbels’in kitlesel propagandanın “Büyük Yalan” olarak bilinen tekniğinin Amerika’da nasıl bir sonuca yol açtığını hep birlikte izledik... Yalanlarla bir yere kadar varırsınız, ama gerçekler elbet bir gün ortaya çıkar. Hiçbir şeyin değişmediği yerde gün gelir çok şey değişir... G www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com Neoconların baş yardımcısı elbette medyaydı... İzledikleri stratejiyi, gazete ve televizyonların taraflı yayımlarıyla kamuoyuna yutturdular. Medyada o dönemde yapılan savaş yanlısı yayınlar, iletişim öğrencilerine mesleki yüz karası olarak okutulacak cinsten... Irak işgalinin başladığı günlerde, Amerika’da dinci sağın yayın organlarını özellikle izleyip, bir yalanın nasıl gerçekmiş gibi gösterildiğini aşama aşama gördüm. Aynen Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in taktikleri uygulanıyordu. Halk, Irak’ta kitle imha silahları olduğuna inandırılmış, işgale karşı tepki kırılmıştı... Ama bu durum, sonunda tersine döndü... Mesleğine ihanet etmeyen gazeteciler, hiç yılmadan gerçekleri haykırıp seslerini halka duyurdular. Amerikan toplumu artık yalanları yutmuyordu. C M Y B C MY B