26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 5 20/9/07 15:02 Page 1 PAZAR EKİ 5 CMYK 23 EYLÜL 2007 / SAYI 1122 5 Albümün genel havası hüzünlü, ama “Cevriye Cabbar” gibi mizahi yönü ağır ve farklı sözel anlatımı olan parçalarınız da var. Beni genelde duygusal şarkılarını gitarıyla söyleyen yalnız bir adam olarak görüyorlar. Aslında ben çok eğlenceli biriyim. Mizahı müzikte kullanmayı seviyorum. Hüznümün içinde uysal bir tebessüm var. Bu şarkıda da erkek ve kadın arasındaki iletişimsizliği, içimizdeki boşlukları muhatapları ile konuşmayıp başkalarının doldurmasına izin verdiğimiz zaman vardığımız anlamsızlığı ve bu yolculuğun yoruculuğunu anlatmayı denedim. Derdim kelimelerle... NEV Ali Deniz Uslu ev, doğru iş için yanlış zamanın olmadığını söylüyor ve yeni albümünde de içsel hikâyelerini anlatmayı sürdürüyor. “Aşk Meydanı” parçasında ilk defa rap vokal yapan Nev bunu “hızlı şekilde vıdı vıdı etmek” olarak tanımlıyor. Müziğinde hüzün kadar mizahı da kullanmayı seviyor, hüznünün içinde uysal bir tebessüm olduğunu söylüyor. Müzisyen kendisini gitarıyla duygusal şarkılar söyleyen, yalnız bir adam olarak görenlerin yanıldığını anlatıyor. İkinci albümünüz ile yeni albümünüz arasında üç yıl gibi uzun bir ara oldu. Neler yaptınız bu dönemde? Doğru iş için yanlış zamanın olmadığına inanıyorum. Bu albümde tüm şarkı sözleri ve müzikler bana ait. Pek çok enstrümanı ben çalıyorum, albümü de kendi stüdyomda kaydettim. Prodüktörlüğü de kendim yaptım. Bunlar kolay süreçler olmadığı için biraz zaman aldı. Ben, bu albümün bir deniz gibi olmasını istedim. Yani sığ ve derin tarafları var. Sığ sularda eğlenirsiniz, derin sularda yüzersiniz. Elbette bu sığlık, içi boşaltılmışlık anlamına gelmiyor. Bir de ben müziğimde Batı’nın gözünden kendimi tarif etmek istemiyorum. Gitar aynı gitar, mevzular da aynı, ama anlatılma yolu başka. Bu albümü gölgesine sahip çıkan ve gölgesi kendinden büyük olmayan bir çalışma olarak görüyorum. İlk albümünüzden bu yana müziğinizdeki sözler dikkat çekiyor. Kelimelere farklı anlamlar yüklemeyi seviyorsunuz. Nedir sözcüklerle alıp veremediğiniz? Müziğin kaynağı onlar, hepsinin bir sesi ve tınısı var. Benim peşinde olduğum şey üslup, derinlik, empati, samimiyet. Batı’dan Doğu’ya, Doğu’dan Batı’ya bakıyorum ve her ikisi bir arada olduğunda ortaya çıkan tadı göstermek istiyorum. Ben buna çok takıyorum ve ciddi kelime araştırmaları yapıyorum. Derdim kelimelerle, kelam erbaplığım da bundan. Mesela hayal kırıklığı ile sükutu hayal arasında melodik ve anlatımsal bir farkı önemsiyorum. Sükutu hayal çok daha güçlü bir anlatıma sahip. İçinde suskunluk, kavga, çatışma var. “Sukutu hayal”deki alaturka nağmenin enerjisi büyük. Ben de sana sorayım. Efkârlanmak mı, hüzünlenmek mi? Hangisi seni başka bir yere götürüyor? ASIL OLAN ÖZGÜRCE SEVEBİLMEK Albümdeki “Kelebek” de bir aşk şarkısı. İncitmeden sevebilmek mümkün mü? Böyle ironik bir paradoks var. Kadın aşkında kendini var etmek, hak edildiğinin ispatı için didişir. Kadının aşkında çatışma şiddetlidir. Biz erkekler kadınların içlerindeki uçurumun derinliğinin farkında değiliz. Onlar da erkeklerin dünyasında yarattıkları duygusal şiddetin. Aşk da bu ikisinin arasında doğuyor zaten. Aşk dediğinde her şey büyür ve risk artar. Romantizmle gerçeklik arasındaki kaygılarla zenginleşir, bencilleşir. Oyunlar, tutku, ihtiras, öfke, korku ve endişe büyür. “Kelebek” parçasında asi bir rüzgâr da kelebeğin kanatlarına bile dokunmadan, ona dokunamayacağını bilerek seviyor ve onu gereken yere yolcu ediyor. “Sevmek için buradayım”da ise ben, karşımdakinin kafamdaki hali, karşımdaki ve karşımdakinin kafasındaki ben varım. Cevapları bu kişiliklerle bulamadığımız zaman bu dört kişi başka insanlarla katlanarak farklı kişiliklere bölünüyor. Asıl olan birini özgürce sevebilmek. Çünkü hiç kimseyi değiştiremezsin. Gölge şarkınızda “yalnızlık da bir yerdir, gidilmeli ara sıra…” diyorsunuz. Oradan ne zaman dönülmeli? Mecburen dönülmeli. İnsan kendine rağmen yaşayamaz orada. “Kör Kuyular” parçanızdan da bahseder misiniz? Geçen yüzyılda resmi rakamlara göre 100 milyondan fazla insan bu dünyada açılan kör kuyularda öldürülmüş, işkenceye maruz kalmış, aşağılanmış. Kapalı kapılar ve kör kuyularda olanları kimse bilmiyor. Biraz oraya dokunabilmek istedim. Albümde “Aşk Meydanı” parçasında rap vokali yapıyorsunuz. Ben rap vokale hızlı şekilde “vıdı vıdı” etmek diyorum. Bu yaptığım rap müziğin söylemi ya da felsefesi ile ilgili değildi. Bunu daha çok mizahımı müziğin içine yerinde serpiştirmek için yaptım. N Elbette efkâr. Albümde bir de gölge ve ışık üzerine bir felsefe kurgulamışsınız. Nedir bunun hikâyesi? Çoğu zaman yaptıklarımızın tek şahidi gölgemizdir. Gölge zaten ışığın eksikliğidir, karanlık değil. Psikolojide gölge eksik yanlarımız, su yüzüne çıkmayan yoksunluklarımızdır. Sinemada ise korku. Halk edebiyatında da kötülerin gölgesi olmaz diye bir söz vardır mesela. Gölgemiz içimizdeki boşluğun üstüne vurursa bizi aydınlıktan uzaklaştırır, ama ben gölgenin insanı zenginleştirdiği ve ışığa ittiği bir durumdan bahsediyorum. Küçük adamların gölgelerinin büyüdüğü yerde güneş batıyor denir ya o yüzden ışığın hep tepemizde olması gerektiğine inanıyorum. Nev, üçüncü stüdyo albümü “Işığım ve Gölgem”i yayımladı. Albümdeki tüm şarkıların söz ve besteleri Nev’e ait. Nev, albümünün klip şarkısı “Sükutu Hayal”de elektro gitarla hayat bulan alaturka nağmelerle blues müziği selamlıyor. Müzisyen bu albümde de dinleyicisini karşısına alıp, müzikal bir sohbete ortak ediyor... PAZARIN PENCERESİNDEN İspanya’dan gelmiş Yahudiler... Onları ülkesine kabul eden II. Bayezid’in, “Derler ki Ferdinand akıllı bir kral, lakin Musevileri sürmesiyle kendi ülkesini fakirleştirip, benimkini zenginleştirdi” dediğine inanılır. pinoza kimdir? Baruh Spinoza, 17. yüzyıl Bu anlayış iyi idi, güzeldi ama o tarihte Osmanlı felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden topraklarında henüz Hollanda’dakine benzer, hak biridir. Aslen Portekizli olan Spinoza’nın ve hukukun herkes için kesintisiz geçerli olduğu bir ailesi, o ülkede Yahudilerin uğradıkları engizisyon düzen oluşamamıştı. işkenceleri nedeniyle kaçmış, eninde sonunda Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Mehmet Amsterdam’da yerleşmişlerdi. Yardımcı, 16 ve 17. yüzyılda Osmanlı 1492’de İspanya’da, Kastil ve Aragon kralı topraklarında hüküm süren baskı ve Ferdinand, Yahudilerin ya Hıristiyanlığı düzensizliklerinin, şairlerce nasıl kabul etmeleri ya da ülkeyi terk yansıtıldıklarını anlatmıştır: 16. yüzyılın etmelerini emretmiş, Yahudilerin güçlü âşıklarından Nizamoğlu, “Zulm önemli bir bölümü, mecburen ile doldu dünya yoktur huzura Hıristiyan olmuşlardı. Ancak bu imkân/Ma’mur olan yerleri tutum, “dönme” olarak zalimler etti viran” demiştir. adlandırılan yeni Hıristiyanların Aynı yüzyılda Pir Sultan Abdal’ın yakılmalarını, işkence şiirlerinde yöneticilerin zulmünü, görmelerini engelleyememiş, kadıların bağnazlığını, uydurma Portekiz’de de buna benzer fetvalar vermelerini, “Fetva verir eziyetler başlayınca yalan yulan/Domuz gibi dağı Yahudiler, Afrika’ya, dolan/Sırtına vururum Ortadoğu’ya ve Avrupa za ino p palan/Senin gibi hayvan var S ülkelerine kaçmışlardı. mı?” diyerek dile getirilmiştir. Bu ara, Hollanda’ya göç Sonuçta ne oldu? eden Yahudiler nelerle Dinler, mezhepler arasında karşılaşmışlardı? fark gütmeyen, baskıcı olmayan Matthew Stewart’a* göre o bir ortama yani Hollanda’ya göç tarihlerde bu ülkeyi gezmiş olan bir Alman etmiş olan Yahudiler arasından dünya çapında bir şaşırmış, “Hollandalılar, hiçbir şeyi hürriyetleri felsefeci çıktı... Buna karşılık Osmanlı topraklarına kadar sevmiyorlar!” demiş ve eklemişti: “Burada gelen Yahudiler, baskıcı, hukuku örselenmiş, halkı evin hanımı ile hizmetçisi aynı şekilde giyinmekte arasında eşitlik sağlayamamış bir düzen içinde ve aynı şekilde davranmaktadırlar...” 1670’lerde varlıklarını, kimliklerini sürdürebildiler ama İngiltere’nin büyükelçisi olan Sir William Temple uluslararası çapta ne bir filozof ne de bir bilim de şunları söylemiş: “Başka ülkelerde çatışmalara adamı yetiştirebildiler. yol açan din farklılıkları burada, herkesin Tarih bize ne öğretiyor? Bu ülkede yaşayan yararlandığı bir serbestlik ortamında Yahudi, Ermeni ve Rum vatandaşlarımız arasından yumuşamaktadır. İnsanlar bu ülkede, dünya ve de Müslümanlardan hatta Yezidilerden, vatandaşları gibi yaşamakta, birbirlerine insanlığın Süryanilerden ve ateistlerden hiç olmazsa bundan ortak niteklikleri ile bağlanmaktadırlar... Yasalar sonra bir Spinoza’nın yetişebilmesi için nasıl bir tarafsızlık sağlamaktadır ve görüş açıklama, ortam sağlamamız gerektiğini öğretiyor! araştırma herkes için serbesttir. *The courtier and the heretic. Osmanlı topraklarına göç eden Yahudiler Norton and co. N.York 2006. nelerle karşılaştılar? Selçuk Erez S
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear