Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
R PAZAR 12 20/9/07 15:19 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK 12 Sulukule şimdi bienalde... Esra Açıkgöz stanbul Modern Sanatlar Müzesi’nin bahçesindeki Bienal’i gezenleri bir çadır karşılıyor. Halılar üzerine konulmuş alçak iskemleler, minderler ve bir video gösterisi… Ekranda Sulukule var. Hem de orada yaşayan çocukların gözünden karelerle. Kimi zaman hamurdan yapılmış birkaç kahramanın hikâyesi sıkışıyor araya, kimi zaman çocukların evlerini, Sulukule’deki yaşamlarını anlatışları, kimi zaman sokakta break dansı yapışları... Arada bir de yaptıkları iskambilden evlerin yıkılışı… Antrepo 3’te anlatılan Sulukule’nin hikâyesi değil sadece, Sulukuleli çocukların hayalleri, geleceğe dair umutları da. Bu çalışmanın sahibi Malezyalı Wong Hoy Cheong. Onu Sulukule’ye çeken ise, Çingenelere duyduğu ilgi. Bir de Sulukule’nin yıkımıyla ilgili duydukları. İşte Cheong’un “Aman Sulukule Canım Sulukule” çalışmasına dair anlattıkları… Sulukule ile ilgili bir proje yapma fikri nereden çıktı? Küçükken de Çingelerle kaçmak ve onlarla yaşamak gibi bir fantezim vardı. İstanbul Bienali’ne davet edilince internette bir araştırma yaptım ve İstanbul’da Sulukule’de yaşayan yoğun bir Çingene nüfusu olduğunu öğrenince, bu projeyi oluşturdum. Sanatçı Wong Hoy Cheong, bienal için hazırladığı “Aman Sulukule Canım Sulukule” ile çocukların gözünden Sulukule’yi anlatıyor. Uçan kahramanlar, âşıklar, break dansı yapan çocuklar, kâğıttan evler, ailelerini tanıtanlar... Bütün bunlar Antrepo’da bir çadırda, sizi bekliyor... İ AMAN SULUKULE CANIM SULUKULE... Evden kaçıp onlarla yaşamayı hayal ettirecek kadar Çingene yaşamında ilginizi çeken neydi? Sinemanın, edebiyatın tüm klasiklerindeki Çingene tarifleri... Çingeneler iyi vakit geçirirler, eğlencelidirler, iyi müzisyendirler, seyahat ederler hep, özgürdürler... Sulukule’deki yaşamı gördükten sonra, bunların ne kadarının gerçek olduğunu söyleyebilirsiniz? Birbirlerine çok bağlı topluluk olmaları ile müzik ve dans yetenekleri dışında hiçbirinin… Çingenelerin üzerine yapıştırılmış önyargılar var. Arabasına bindiğimiz her taksi şoförü Sulukule’ye giderken bizi uyarıyordu, dikkatli olun eşyalarınızı çalarlar, size zarar verirler, sizi öldürürler... “Aman Sulukule Canım Sulukule” ile amacınız neydi? Biri, biraz bencilce, ama onlarla zaman geçirmekti. İkincisi, zor olan bir şey yapmak istememdi. En zor şey, hayvanlarla, çocuklarla ve havayla iyi geçinmektir, derler. Daha önce bir ata kamera bağlayıp çekim yaptırdım. Sıra çocuklara gelmişti. Ayrıca bu çalışmayla kamera kontrolünü yönetmenden alıp, kameradan hiç anlamayan birine, çocuklara vererek deneysel bir şey yaptım. Bu film, tamamen çocukların bakış açısını anlatıyor. Sulukule’yi çocuklara anlattırmanızın tek nedeni, deneysel çekim yapma isteği miydi? Buraya dört ay önce bir araştırma gezisi için geldim. Sulukule ile ilgilenen insanlar, Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme Wong Hoy Cheong... Fotoğraf: Uğur Demir ve Dayanışma Derneği’nin yardımıyla Sulukuleli çocuklarla tanıştım. Onlara kamera vererek, çekim yaptırma fikri çok içgüdüsel ve spontane gelişti. Projeyi çocuklarla yapmamın en büyük nedeni, onların birlikte olmayı başarabilmeleriydi. Onlarla kaç gün geçirdiniz? Beş hafta… Çocuklarla ne yapacağımızın ana hatlarını belirleyen bir program yaptım. Nerede yaşıyorlar, nerede oynuyorlar, nasıl oyunlar oynuyorlar gibi... Gerçi sonrasında bu program, gelen çocuklara, çocukların yorgun olup olmamasına, ne çekmek istediklerine göre değişti. Sulukule, İstanbul’un girilmesi zor semtlerindendir. Sulukuleliler kendilerini korumak için, haklı bir kapalılık içindedirler. Siz onların yaşamlarına girmeyi nasıl başardınız? Bu kolay olmadı. İlk hafta çok sorun yaşadık. Aileler çocuklarını yollamıyorlar, yollayanlar kafaları estikçe geri almak istiyorlardı. Zamanla her şey yerine oturdu. İlginç olan, işlerin yoluna girmesinde, NTV’nin çalışmalarımızı haber yapmasının etkisinin büyük olması. İnsanların ekranda göründükten sonra bi ze yaklaşımları değişti, daha çok destek verdiler. Ancak hiçbir zaman bizden hoşlandılar mı, hoşlanmadılar mı, anlayamadık. Sizden bir Sulukule tarifi yapmanızı istesem... Bu çok zor, çünkü çok karmaşık bir toplum. Genel toplumdan çok ayrı kalmışlar. Yoksullar, genellikle toplumdan ayrık yaşam yerleri kurmuşlar. Orada o kadar zaman geçirmeme rağmen hâlâ giremeyeceğim yerler, konuşamayacağım insanlar var. Ancak çocuklardan çok farklı enerji aldım. Özellikle uçmakla ilgili şeyler üzerine yoğunlaşmışlardı. Filmde de yer alan süper kahramanın, süper köpeğin uçup birini kurtarması, kuşların, uçurtmanın uçması, çocuğun uçurtmaya bağlanıp uçması... Bunlar bana çocukların başka yelerde yaşama isteği olduğunu anlattı. Çocuklardan aldığım enerji sayesinde olayın politik kısmını bir kenara bırakmaya karar verdik, çünkü orada bulunduğumuz süre boyunca evlerinin yıkılacağından hiç bahsetmediler. Onların bahsetmediği bir şeyi de filme koymak istemedim. Ancak çalışmanızın tanıtım kartında Sulukule’deki yıkımı ve oraya Osmanlı Evleri yapılmasıyla ilgili planları anlatıyorsunuz. Üstelik videoda yıkılan iskambilden evler yine yıkımı çağrıştırıyor… Bu bir istisna ve çocuklardan gelen bir öneriydi. Kâğıt oynamayı, karttan evler yapmayı çok seviyorlar. Bir kahveden ödünç kart aldık ve çocuklar ev yapmaya başladılar. Bir masada beşaltı kişi oynadığı için, evleri yıkılınca da kavgaya tutuştular. Bunlar yıkımı çağrıştıran bir sembol oldu. Çocuklar, çektiklerini izlediler mi? Evet, açılış gününde birlikte izledik. Herkes film bitince alkışladı, beğenilmesine çok sevindiler. Sulukuleliler de çocukların neler yapabileceğini görünce çok mutlu oldular. Psikolojik olarak yaptığım en yorucu projeydi. Çünkü dili bilmiyordum, tüm iletişimi bana asistanlık yapan Damla Tamer sağladı. Ayrıca her gün bir kriz çıkıyordu, büyüklerle çocuklar, çocuklarla çocuklar, büyüklerle büyükler arasında çıkan problemlerle baş etmeyi öğrendim. Yani iyi bir kriz yöneticisi oldum. Bienalin konusu küresel savaş çağında iyimserliğin gerekliliği üzerineydi, siz nasıl bağlıyorsunuz bu çalışmayı iyimserliğe… Bence çok bağlantılı. Küresel savaş çok şeyi ifade edebilir; topluluklar arasında ya da Sulukule ile belediye arasındaki savaş gibi... Hem iyimserliği, çocukların güvenlerinden ve hayallerinden daha iyi ifade edecek bir şey düşünemiyorum. Neden çalışmayı bir çadırda sunuyorsunuz? Sulukule’de Bostan denen yerde çadırda yaşayan aileler gördüm. Büyük olasılıkla evleri yıkılmıştı. Çadır fikri buradan geldi. Hem geçici, hem de temelli bir yerleşim yeri. Ayrıca, hedef kitlem çocuklar olduğundan yerleştirmeyi de ona göre kurdum. Antrepo’nun tavanı çok yüksek ve korkutucu bir yer. Alanı küçülterek, daha samimi bir ortam yarattım, çocukların filmdeki heyecanlarını daha iyi yansıtacak bir yer olsun istedim. Son olarak da belki çok kişisel olacak ancak Malezya’da, Amerika ve Avrupa ülkelerinde aileler çocuklarını yazın çadırla kamp kurmaya götürürler. Bu bana hep mutluluk kaynağı olur, özgürlük verir. Bu çalışma bana bunları da çağrıştırdı. Malezya’da da bir Sulukule var mı? Bence pek çok ülkede var, Avrupa’da bile. Pek çok ülkede yoksul gruplar, ana topluluğun dışında yaşamaya başlıyorlar. Belediyeler de evlerini ellerinden almaya çalışıyor. Malezya’da da böyle gruplar var, ancak bunlar Çingeneler gibi birbirine bağlı değil.