25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 3 2/8/07 16:29 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 5 AĞUSTOS 2007 / SAYI 1115 3 EDİTÖR’DEN 301. maddeye inat “Basın Özgürlüğü 2007” ödülü, bu yıl 301’inci maddeden mağdur olan ve yargılanan tüm gazeteciler ve yazarlar adına, katledilen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, Ragıp Zarakolu ve avukat Gülçin Çaylıgil arasında paylaştırıldı. Kurumsal ödül ise “gazetecilerin ekonomik, sosyal ve sendikal haklarının sağlanması yolunda yaptığı çalışmalar” nedeniyle Türkiye Gazeteciler Sendikası’na verildi. Hrant Dink yerine ödülü eşi Rakel Dink alırken kısa bir konuşmayla acısını ve tepkisini dile getirdi; işte o yazıdan bir bölüm ve avukat Gülçin Çaylıgil, Ragıp Zarakolu ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç’in anlattıkları... Ali Deniz Uslu RAKEL DİNK P Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Hrant Dink’in eşi Rakel Dink Basın Özgürlüğü Ödülü’nü TGC Başkanı Orhan Erinç’in elinden aldıktan sonra şu konuşmayı yaptı: Eşim Hrant Dink, katledilmeden önce de düşünce özgürlüğü ile alakalı birçok ödüller aldı. Eşim ve onun gibi ödül alan kişilerle ilgili olarak, Adalet Bakanı Cemil Çiçek “Sevinsinler, sayemizde ödüller alıyorlar” demişti. Hatırlarsanız eşim de bunun üzerine “Bize verilecek en büyük ödül 301 ve benzeri maddelerin kaldırılmasıdır” demişti. Aynı bakanın Meclis kürsüsünden eşimin de aralarında bulunduğu konferans katılımcılarını “hain” olarak ilan ettiğini hatırlamadan edemiyorum. Eşimle tartışma programlarını izlerken “Herkes istediği gibi düşünmekte özgürdür” diye başlayıp “ama” ile devam eden konuşmaları komik bulurduk. “Ellerinde olsa düşünmemize de karışacaklar” derdik. Gerçekten de Türkiye’de bırakın özgür ifadeyi, özgürce düşünebilme konusunda bile eksiklerimiz çok fazla. Toplumun özgürce düşünme hakkı bile eğitim sistemi marifetiyle elinden alınıyor. Tek tip insan, tek tip düşünce yetiştirmekten kurtulmadıkça ülke gerçeğe doğru ilerleyemez. Tanrı’nın sözü der ki, “Kulaktan kulağa fısıldanan sözler, gün gelecek dağ başında bağırılacak, gizlide hiçbir şey kalmayacaktır.” İşte tam da bu yüzden, beğenmedikleri düşüncelerin açıklanmasına karşı olanlar boş bir çaba içindedirler. Onlara tek bir söz daha söylemek isterim: “Gerçeği bileceksiniz. Gerçek sizi özgür kılacak.” RAGIP ZARAKOLU (Yayıncı) Toplum hızla kutuplara çekiliyor, hatta zorla itiliyor. Bunda basının sorumluluğu var, ama sorumsuz tavırları devam ediyor. Hrant’ın ardından ağıt yakmak çok anlamlıydı. Bütün medya da o konuda çok dürüst bir tavır gösterdi. Belki de utanç duydukları için bunu yaptılar, ama şimdi de Taner Akçam hedefte. Bu da fazla ders alınmadığını gösteriyor. Toplum içinde öteki kabul edilenler ile diyalog ve empati sürecini başlatmak zorundayız. Türkiye’de basın ve düşünce özgürlüğünün geleceği açısından kafalardaki karakolların kaldırılması gerekiyor. Bu özellikle basın davalarını yürüten adli kurumlar açısından da gerekli. Gereksiz yere Türkiye’deki adalet sistemi basın davalarının işgali altına giriyor. Bunun nedeni kanunların kötü yazılmış ve yoruma açık olması. İkincisi de bu yorumu yapacakların ideolojileri açısından kendilerini şartlamış olmaları. Gazeteci, hukukçu, yazar olarak herkesin görevini iyi niyetli bir şekilde yapması gerekiyor. Seçimler ile başladığımız noktaya geldik. Filmin tekrar kopmaması için herkesin sorumluluklarının farkına varması gerekli. Yoksa çok daha vahim olaylara hazırlıklı olmalıyız. Sansür de halkı korumak adına yapılıyormuş gibi meşrulaştırılıyor. Sanki halk cahil, hiçbir sağduyusu yok. Diğer yandan da halkı gerçekten tahrik eden yayınlar konusunda bazı adli mekanizmalarımız son derece duyarsız. Bunun sonucunda da linç olayları meydana gelebiliyor. Sonra da emniyet müdürleri ve valiler bunu, halkın haklı tepkisi olarak nitelendiriyor. Bu korkunç bir şey! Aşırı milliyetçiliği toplumu koruyacak bir güç unsuru olarak kullanmak da son derece tehlikeli bir politika. Büyük Seçici Kurul bu ödülün gerekçelerini belirlerken Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesinin basını tehdit eden önemli bir unsur olduğu görüşünde birleşmişti. Özellikle de 301’inci maddenin yürürlükten kaldırılan 159’uncu maddedeki yargılama için izin alma koşulunu da yadsıyan yapısı, Seçici Kurul tarafından dikkate alındı, bu haliyle 301’inci maddenin siyasal ve ideolojik inançları nedeniyle başvuranlar tarafından kolaylıkla kullanılabilir olduğu görüşüne vardık. Bu nedenle 301’den hüküm giyen ve menfur bir saldırı sonucu öldürülen gazeteci Hırant Dink’i, 301’inci madde nedeniyle hakkında sürekli soruşturma açılan, halen bu davalar yüzünden yazarlığını ve yayıncılığını nesnel ölçülerde yapma olanağı bulamayan Ragıp Zarakolu’nu ve uzun yıllar boyunca düşünce ve ifade özgürlüğünden yargılananların yanında olan, davalarını kararlılıkla yürüten, hukukçu Gülçin Çaylıgil’i, 301’inci maddeden mağdur olan tüm gazeteciler ve yazarlar adına ödüle değer bulduk. Türkiye’deki basın özgürlüğüne son dönemden ziyade biraz daha geriden bakmak gerekli. Ceza yasası tasarısı gündeme geldiğinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak 26 maddenin yanlışlığını gündeme getirdik. Bu maddeler arasında yeni suç tanımları vardı ve bu tanımlar somut değil, soyut olarak getiriliyorlardı. Biz bu bahsettiğim 26 maddeden 13’ünün değişimini, bir kısım suç tanımlarının değiştirilmesini sağladık. 301’inci madde de Türkiye’de ifade özgürlüğünün önünü kesen ceza maddeleri arasında tek değil, ama gerek yargılamaya yol açan durumlar, gerek yargılama sırasında olanlar, gerekse bu nedenle yöneltilen “vatan hainliği” suçlamaları dolayısıyla özel bir konumda ve bir simge. Yeni yasama döneminde başta 301’inci madde olmak üzere düşüncenin önünü kesen maddelerde değişiklik yapılması hepimizin dileği. Yasalar siyasetçiler tarafından yapılıyor, düzenleniyor, ama hukuk ile siyaset çoğu zaman karşı karşıya geliyor. Burada hukuk tercih edilmesi gerekirken siyaset ön plana çıkıyor. Hukuk artık siyasetten ve bireysel tercihlerden uzak olmalı. yglamion, Kıbrıs kralıydı, kadınlardan yana umutsuzdu, oturup kendine kusursuz bir kadın heykeli yaptı, tanrıça Afrodit de ona can verdi… Artık kusursuz bir kadın mümkündü. Bernard Shaw, bu mitolojik öyküden yola çıkarak “Pyglamion”u yazdı. Onun Pyglamion’u huysuz, züppe bir adamdı. İngilizcenin doğru dürüst konuşulmamasından yakınıyordu, sokaktan getirdiği genç bir kadına dili bir lady gibi kullanmayı öğretti, sadece dilini değiştirmekle kalmadı, oturuşundan kalkışına, giyimini, her şeyini değiştirdi… Shaw’ın kadını aşağılayan bu oyunu, kendisinden önceki ve sonraki zamanların erkeğinin kadına bakışını aktarıyordu. Kadının bir aklı, bilgisi, öngörüsü, bir kimliği yoktu, ille bir erkeğin eliyle şekillendirilmesi gerekiyordu. Bir tek bedeni vardı, o da sadece günaha çağırıyordu. Şehveti dindirmeye yarıyordu, varlığı orada başlıyor, orada bitiyordu… Kadın bu şekillendirmeye kimi zaman yüksek sesle, kimi zaman oyundan çekilerek isyan etti… Kendi varoluşunu hayatın içine soktuğu son iki yüzyılda hem bu şekillendirmeyi teşhir etti, hem de hayatı istedi. Hayata güzelliğiyle asılmayı reddetti… Bu reddediş bugün de sürüyor, ama yeni bir dalga kadının sesinin gücünü kırıyor. Bu dalga gençlik ve güzelliği kutsuyor, sadece kadının değil, erkeğin de karşısına yeni kalıplar, yeni modeller, normlar çıkarıyor… Bu normlara uymayanlara yaşama alanı bırakmıyor. Henüz iş ilanlarına “güzel” arayışını katmıyor, ama deneyimden çok gençliği aradığını gizlemiyor. Hangi sektörde olursa olsun, güzel olanı vitrininde, olmayanı geri planda tutuyor… Bu yeni dalga, kendi Pyglamion’larını da yaratıyor, estetik cerrahlar, kozmetik sanayisinin patronları, medya… Barbie bebeklerle büyüyen kız çocukları, Action Man’le oynayan erkek çocukları, erken yaşlarda dikiliyor aynanın karşısına. Herkes bir kusur buluyor kendinde, burnunu ya da göğüslerini beğenmiyor. Oyuncaklarla başlayan rekabet hayatın her alanına sızıyor. Sadece gençliğine ve güzelliğine güvenenler girdiği yeri darmadağın etmeyi hayatın esası görüyor, zamanını bir başkasının kendisini darmadağın etmemesi için kalıplar arasından en dayanıklısını, en uzun ömürlüsünü seçmeye adıyor. Bu haftaki kapak konumuz estetik müdahaleler hakkında konuştuğumuz Dr. Semih Gök, kadınların iş dünyasında daha uzun süre kalabilmek için genç görünmeleri gerektiğinden söz ederken bunun ne kadar aşağılayıcı olduğundan söz etmiyor, bir zorunluluk gibi konuşuyor… Oysa hayat bu kadar yorulmaya değmiyor. İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com ORHAN ERİNÇ (TGC Başkanı) Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr GÜLÇİN ÇAYLIGİL (Avukat) Tam 54 yıldır bu mesleği yapıyorum ve gerek hukukun, gerekse ülkenin bu kadar karanlık bir duruma geldiği başka bir dönem yaşamadım. İktidarların eleştiriye tahammülü yok, oysa eleştirilmeyecek hiçbir şey yoktur! Eleştiri vardır ve sert olmalıdır. Farklı, hatta marjinal düşünceler de öne sürebilirsiniz. Bu demokrasinin vazgeçilmezidir, gereğidir. Eleştiri kabul edilmedikçe, aydınlar, gazeteciler hedef haline getiriliyor, ayrılıkçı, dinci, etnik ayrımcılıklar keskinleştiriliyor. Herkes birbirini hedef gösterebiliyor, tehdit edebiliyor. Hrant Dink’in 301. maddeden yargılandığı dönemde duruşma kapılarında yaşanan tahrik ve provokasyonlar bunun bir sonucuydu. Orhan Pamuk’un tehditler nedeniyle ülkesine gelememesi ne menem bir şeydir. Bir ülkede hukuk olmadığında kendini haklı görenler, başkalarını öldürmeyi görev ve doğal sayacak bir zihniyeti içselleştirirler. Türkiye bir hukuk devletidir diyemiyorum. Zaten bunu söylemek için hukukçu olmak da gerekmiyor. 80 küsur yıllık Cumhuriyet tarihinin 40 yılı olağanüstü hal ile ve sıkıyönetim ile geçti. Böyle bir istatistik karşısında hukuktan nasıl bahsedilebilir?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear