23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 10 22/2/07 15:28 Page 1 PAZAR EKİ 10 CMYK 10 ALIŞVERİŞ La Senza yazdan da sıcak Yüksek teknoloji mikrofiber dokuma özelliği, dikişsiz hatlar, yumuşak ve feminen renkler ve giysi üstünden görülmeyen şık dantel dokumalarla La Senza’nın farkını hissedeceksiniz. La Senza Spirit koleksiyonu ile spor yaparken hem şık hem de rahat hissedeceksiniz. Özel ekstra ter emici kumaşlardan üretilen koleksiyon, 3 ayrı temaya sahip. Parlak renkleri sevenler için enerji, doğal renkleri sevenler için Well Being, mat renklerden hoşlananlar için ise Life koleksiyonu ile La Senza herkesi spora davet ediyor. 25 ŞUBAT 2007 / SAYI 1092 Timex’ten göz alıcı Ironmen... Timex, yeni modeli “Ironmen” ile yepyeni bir özellik sunuyor. Dijital ve analog saat düzenini bir arada bulunduran Ironmen’in kadranındaki dijital görüntüyü tek bir dokunuşla yok edebiliyorsunuz. 100 metreye kadar su geçirmezlik özelliği 42 tur hafıza, çift alarm, 24 saat kronograf, geri sayım, tekrarlamalı 3 fasılalı zamanlayıcı, çift zaman kuşağı özellikleriyle de tam bir teknoloji harikası olan ürün 206 YTL. Merkez Saatçilik: 212 249 00 06 1 dakikada çizgisiz görünüm Magic Touch, bir dakika içinde adeta mucize yaratıyor. Bütün yüze uygulanan ürün, kuruduktan sonra mimik kırışıklıklarını ortadan kaldırıyor, derin kırışıklıkları ise hafifletiyor. Magic Touch, en hassas ciltlere dahi uygun, sürekli kullanım durumunda ise cilde zarar vermiyor. Magic Touch’ın beraberinde kullanılması önerilen “Active Serum” ve “Power Cream”in içeriğindeki peptidler ve Hyalüronik Asid uzun dönemde kırışıklıkların kalıcı olarak açılmasını sağlıyor, Eye Serum ise, göz çevresindeki çizgileri ve morlukları azaltıyor. Etkisi 810 saat süren Magic Touch’ı süre sonunda ya da istediğinizde sadece suyla temizleyebilir veya üzerine tekrar uygulama yapılabilirsiniz. Ürünü eczanelerden bulabilirsiniz. Lotis Kozmetik ve İlaç Paz. Ltd. Şti.Tel: 0216 545 68 80 Zamanın ötesinde şıklık Park Bravo’da yazın ilk esintileri “Summer Breeze” koleksiyonuyla, mart ayından itibaren hissedilecek. Kırmızı, bej, beyaz, siyah ve uçuk mavinin yer aldığı; çizgili grafik ve retro desenlerin yoğun olarak kullanıldığı bu koleksiyonda; tekrar moda olmaya başlayan 60’lı ve 80’li yılların karma stili hâkim. Hiç eskimeyen ve her zaman yazı çağrıştıran satensi ve ipeksi dokularla feminen siluetler; şehirli ve modern kadınlara zamanın ötesinde kalabilen bir şıklık vaat ediyor. Hangisi sizin yazınız olsun? 9 West, yazı dokuz zarif yüzle karşılıyor. Aynaya yaklaşın ve en sevdiğiniz yazı seçin. Taş Bebek’te fırfırlı ve dantelli detaylar, ultrafeminen modellerle birleşiyor. Ebedi tango, tutku dolu hatlar, capcanlı renkler, açık/küçük burun platformlar, tbantlar gibi ayrıntılara yer verirken, modern zen içinizdeki ışığın sadeliği ile Uzakdoğu kültürünün ince detaylarını birleştiriyor. Rock’n Roll, sıradışı olmayı isteyenler için, koyu ve keskin renkleri, metal detaylarıyla, aynı zamanda punklara da uygun. Cennet Bahçesi ile de kendinizi çicek ve yeşillik desenleri, hasır ve bambu detayları ile süsleyebilirsiniz. Plastik zarafette rugan ve ıslak görünümlü deriler, şeffaf plastikler ve zincirli süs detayları yer alıyor. Çay partisinde 1940’ların şık ve zarif feminenliğini temsilen topuk boyları daha minik, deriler daha yumuşak ve daha buruşuk. Örgü’de naturel renk ve materyaller ön planda. Düz Düz Düz’de de makosenler, düz babetler, terlikler, parmak araları ve sandaletler yer alıyor. Bakım yapan fondöten Dünyanın en ünlü güzellik markalarından biri olan i.d. bare minerals; Türkiye’yi yüzde 100 doğal minerallerden elde edilen bareMinerals fondöten ile tanıştırıyor. Her cilt tipine uyumlu olan bareMinerals, akne izi, yara, güneş lekesi ve renk tonu farklılıklarının neden olduğu cilt kusurlarını “neredeyse yokmuş” gibi kapatıyor ve bakım yaparak cildin nem düzeyini dengeliyor. Sadece yetkili eczanelerde satışa sunulan bareMinerals, güzellik uzmanları ve doktorlar tarafından tedavi amaçlı tavsiye ediliyor. Uygulandığı andan itibaren uzun süre ciltte kalan bareMinerals; likit veya krem fondötenlerin aksine yumuşak ve kremsi yapısıyla gözenekleri tıkamıyor, kırışıklıklarda birikmiyor; güneşin zararlı ışınlarına karşı da kimyasal içermeyen güvenilir bir koruma sağlıyor. i.d bareMinerals fondötenler 78 YTL. Kırışıklıklara çözüm... Üzüm çekirdeğinin sayısız faydalarını içeren M. Asam göz bakım serisi vücudun en hassas bölgesi olan göz çevresi için mükemmel bir bakım sunuyor. M. Asam göz kremi, hassas göz çevresini gerginleştiriyor ve kayganlaştırıyor. Dokuyu yoğun bir şekilde nemlendirip destekliyor. Bu şekilde ince çizgilerin kırışıklıklara dönüşmesini engelliyor. Sadece 4 haftalık kullanımdan sonra dermatoloji enstitüsü “Dermatest” kırışıklık derinliğinin yüzde 50 azaldığını tespit etti. M. Asam göz maskesi ise hassas göz çevresine canlılık ve nem kazandırıyor. Göz altı torbalarının ve morluklarının giderilmesinde yardımcı oluyor. M. Asam Göz Kremi, 82 YTL, Göz Maskesi ise 36 YTL. Hayatınızı “denge”leyin Denge kaslarını çalıştıran sporlardan en yaygın ve popüler olanı bosu önce sporcu sakatlanmalarında kullanıldı, sporcuların vücutlarını tekrar forma sokmak için fizik tedavi uzmanlarının elindeki bir ekipman olarak tanındı. Zaman içinde gündelik hayatta ve diğer spor çalışmalarında kullanmadığımız kasları çalıştırmak, güçlendirmek, yağ yakımını hızlandırmak, karın yağlarını eritmek, bel ve bacakları sıkılaştırmak için de ideal olduğu anlaşıldı. Bosu tabanı düz, yarım top şeklinde, çapı 40 ile 50 cm arasında değişen bir denge ekipmanı. İçi hava dolu olan bu yarım topun üzerinde, çeşitli denge egzersizleri, özellikle kalça, ön bacak, arka bacak, iç bacak ve arka bacağa yönelik egzersizler yapılıyor. Her egzersizde denge çok önemli olduğu için karın kasları sürekli çalışıyor. Bosu hem salonda hem de bireysel olarak yapılabilen bir ders. Ancak bir eğitmen eşliğinde yapılması tavsiye ediliyor. Dengeye yönelik egzersizlerin çokluğu, bir uzman gözetimi olmaksızın ya da bilinçsizce yapılırsa sakatlanma riski doğuyor. SOFRA Aylin Öney Tan Keşiflerde bulunmak için İlim ve fenlerde asrileşmek ancak diğer medeni memleketlerdeki cari (geçerli) usulleri kabul etmekle olur. Medeni memleketlerde ilmin yayılması için iki türlü müessese vardır; biri ilmi tedris ve telkin edecek (öğretecek) mektepler ve fakülteler, diğeri de terakkisini (ilerlemesini) temin eyleyecek müesseseler, yani keşif darülmesaileri (atölye ve laboratuvarları). Son zikrolunan müesseselerde ilim muhibleri (dostları) yeni yeni keşifler ile meşguldürler. Elde edilen neticeleri tenkid etmek (eleştirmek) ve bu babda tartışmalarda bulunmak için de ilim ve fen cemiyetleri ve akademiler tesis olunmuştur. Bu cemiyetlere ancak eserleriyle tanınmış ve seçimle tayin edilmiş zevat aza (üye) olabilir. Azalıklar, pek büyük bir şeref sayılmaktadır... Her darülmesaide, o fen şubesine ait ne kadar eser neşrolunmuşsa bulundurmak icap eder. Aksi takdirde bazen birçok sene önce diğer bir âlimin bulduğunu tekrar keşfetmek gibi durumlar karşısında kalınacağı şüphesizdir. Bugün olduğu gibi, darülfünunumuzun kütüphanelerini birleştirmek taraftarı değilim. Genel kütüphaneye giren bir kişi orada her bahiste kendisini aydınlatacak eserler bulmalıdır. Fakat bunun için de darülmesailerde bulunan kitapları almak ve bir yeri doldurmak için diğerini boşaltmak doğru değildir. İlmi kadrolara gelince; ilmin genişliğine ve önemine göre bazen çeşitli kürsüler kurup o fende mütehassıs (uzman) zevat bulundurulmalıdır. Müderrisler müterakki (ilerlemiş) memleketlerde cari olan usullere vâkıf olmalıdırlar. Eğer hiç Avrupa’ya gitmemişlerse onlara lüzumu kadar tahsisat verip kendilerini araştırmaya göndermek en münasip bir usuldür. Zira yeniden müderris bulmak bizim için çok zordur. Hülasa; bizim burada keşiflerle uğraşabilmemiz, muallim ve muallim muavini kadrolarının tamamlanmasına ve müderrisleri hariçte başka meşgalelerden kurtaracak derecede maişetlerinin güzelce teminine bağlıdır. Fakültelerden başka keşif darülmesaileri açılmalıdır. Orada darülfünuna devam eden talebeler ve darülfünun mezunları arzu ettikleri konularda müderrislerinin izniyle çalışabilmelidirler. Layık olanları, her sene gerek seyahat bursları ve gerek nakdi mükafat tertip ederek ilme teşvik etmek de ayrıca bir iştir. 5 Mart 1927 Hayvanat müderrisi Ali Vehbi (Türküstün) Turuncu tutku avuç, turuncu rengiyle diğer kış sebzeleri arasında sivriliverir, ama havuç dünyası sanıldığından da renklidir. Hele de tartışmalı tarihi... Havucun Orta Asya kökenli olup ilk kez bugünkü Afganistan topraklarında yetiştirildiğine ve oradan dünyaya yayıldığına inanılır. Bu kabule göre havuç güneyde ve doğuda Hint ve Çin mutfaklarına, batıda ise İran, Ortadoğu ülkeleri ve Anadolu mutfağına girmiş. Avrupa ise havucu ilk kez 12. yüzyılda, Araplar aracılığıyla tanımış, Hollandalılar ise havucu en çok benimseyen ve yaygınlaştıran ulus olmuş. Bu kısa havuç tarihçesi genel hatlarıyla kabul görse de arada kafa karıştıran bazı bilgiler var. Örneğin İsviçre’de yapılan prehistorik göl yerleşimleri kazısında havuç tohumları bulunmuş. Babil’in efsanevi Asma Bahçeleri’nde yetiştirilen sebzeler arasında havuç kaydı da var. Elbette, Endülüsler taşımadan önce de Avrupa topraklarında havuç yetiştirilmiş olabilir. Ancak besbelli ilk yerli Avrupalı havuçlar lezzetli bir sebzeden ziyade bir tür ot olarak kullanılmış. Yapraklarından yemek H lere lezzet katan aromatik bir ot, tohumlarından ise bir nevi baharat olarak yararlanılmış. Kaynaklara göre ilk havuçlar bugünkü canlı renginden de yoksunmuş. 12. yüzyıl Arap kayıtlarında koyu kırmızı ve mor, lezzetli ve sulu bir tür ile sarımsı, yeşilimsi beyaz ve pek de lezzetli olmayan beyaz bir türden bahsediliyor. Anlaşılan bizim güney ve güneydoğu illerimizde yaygın olan mosmor kara havuç bu dönemlerden kalma. Havuca bugünkü kimliğini veren ne prehistorik çağdan beri onu tanıyan İsviçreliler, ne de Arapların elinden tadan İspanyollar. Havucu bağrına basan ulus Hollandalılar. Havuç onların elinde bugünkü tadını, şeklini ve en önemlisi alameti farikası olan rengini almış. Hollandali üreticiler 16. yüzyılda İspanyollara karşı kazandıkları zafere atfen adını portakaldan alan Oranje Prensi 1. William adına portakal rengi havuç üretmişler. Turuncu, bu sayede Hollanda kimliğinin rengi haline gelmiş. Hollandalı havuç ile ilgili ilk görsel belgeyi gene Hollandalı bir ressamdan alıyoruz. Günlük hayatın detaylarını özellikle mutfak araç ve gereçlerini, yemek ha Gerrit Dou’nun çalışması... zırlama sahnelerini ve pazaryerlerini büyük bir sadakat ile resmetmesiyle bilinen Pieter Aertsen 1559 tarihli bir resminde ilk kez havuca yer vermiş. Zamanın mutfak dünyası hakkında verdiği inanılmaz detaylarla “Mutfak ressamı” olarak anılan ve verdiği bilgiler tarihi belge niteliği taşıyan Aertsen’i diğer ressamlar takip etmiş, hatta 17. yüzyılda bir başka Hollandalı ressam Gerrit Dou, bir resminin konusunu tümüyle havuç soyan bir kadına ayırmış. Hollandalılar havuç kökenli turuncu tutkularını bugün futbol sahalarına taşıyor, dünya kupasında yeri göğü turuncuya buluyorlar. Siz de mutfağınızda bu turuncu tutkuya yer verin, çay saatinizi havuçlu bir kek ile şenlendirin. aylinoneytan@yahoo.com Havuçlu kek Bu tarif klasik bir Hollanda tarifinin benim elimde yıllar içinde epey değişmiş bir hali. Siz de kendinizce değişiklikler yapabilirsiniz, Arapkızı gibi ekşi elma türlerini kullanırsanız daha mayhoş bir sonuç elde edersiniz. Portakal kabuğu rendesi yerine portakal kabuğu şekerlemesi hatta birkaç kaşık reçelini de koyabilir ya da portakal tadı istemiyorsanız bunları hiç kullanmayabilirsiniz. Tarçının yanı sıra zencefil, havlıcan, cevzi bevva (muskat, küçük Hindistan cevizi) gibi baharatlar da kullanılabilirsiniz. 4 yumurta, 1 bardak şeker, bir fiske tuz, 1 bardak sıvı yağ (kanola veya fındık yağı da olabilir), 2 bardak ince rendelenmiş havuç, 1 iri elma, küp küp doğranmış, 1 avuç iri kıyılmış ceviz, 1 portakalın rendesi, 56 adet karanfil, dövülmüş, 23 tatlı kaşığı tarçın, 1 paket vanilya , 2 bardak un, 1 paket kabartma tozu Yumurta ve şekeri bir fiske tuzla iyice çırpın ve yağı ekleyin. Havuçları soyun, ne kalın, ne çok ince salata için olduğu gibi rendeleyin. Elmayı soyun zar büyüklüğünde doğrayın, ceviz içini bıçakla kabaca kıyın. Hepsini karışıma çırpmaya devam ederek katın. Baharatlar ve portakal rendesini veya şekerlemesini ekleyin. En son un ve kabartma tozunu eleyerek, karışımı çırpmadan, bir spatula veya tahta kaşıkla azar azar yedirin. Dikdörtgen uzun veya ortası delik yuvarlak kek kalıbını yağlayıp unlayın. Karışımı döküp üstünü düzleyin. Önceden 180 dereceye ısıtılmış fırında yaklaşık 50 dakika kadar pişirin. Keke batırdığınız bir kürdan veya bıçak temiz çıkınca fırından alın.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear