Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
23 NİSAN 2006 / SAYI 1048 3 İsmet Doğan, 1957’de Adıyaman’da doğdu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde yükseköğrenimini tamamladı. 198889 arası Fransa Dışişleri Bakanlığı bursu ile Paris Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam etti. Birçok kişisel sergisi olan sanatçının eserleri çeşitli müzeler ve özel arşivlerde yer alıyor. diyemem. Bir de şunu söylemek lazım, artık klasik anlamda ressam diye, sanatçı diye bir şey yok bence. Hepimiz resim de yapıyoruz, kavram da üretmeye çalışıyoruz, başka şeyler de yapıyoruz. Fakat, Deleuze’ün dediği anlamda bunları yaparken biz felsefe yapıyor da olmuyoruz; sanattan düşünce ya da felsefe çıkabilir diyor, Deleuze ama onu yine de bir felsefeci çıkartabilir. Sizin resim serüveninizi takip edenler mutlaka farkındadırlar, uzun zamandır başta beden ve ayna olmak üzere ve bir de kimlik eklenebilir buna, belli kavramlar üzerine üretiyorsunuz resimlerinizi. Bunun yakın dönemin popüler akımlarından biri olan kavramsal sanatla bir ilişkisi var mı? Artık kavramsal sanat bitti, diyebiliriz; ama aynı anlamla klasik resim de bitti. Bugün kavramsal sonrası resim üretiliyor. Günümüz sanatçısı belli birkaç form, stil oluşturup bunları çeşitleyerek üretimlerini yapıyor. Bizde sanatçıların birçok kavram üzerine çalışmaları sık rastlanan bir durum ve bunun altında kaldıklarını da görüyoruz. Benim böyle bir çeşitlilik sorunum yok; temel bazı kavramlarım, kimlik, beden, ayna gibi sorunsallarım var ve onlarla uğraşmaya devam ediyorum. İsmet Doğan sergisi Mustafa Özel’in ‘Bedenin Boşlukta Meşki’ sergisi Ressam hakikatle uğraşır... Bekir Tarık esmi bir tuvale sığandan daha öte anlayan ressamlardan İsmet Doğan; bir dönemin moda tanımıyla “kavramsal” sanatçılardan. 80’lerden günümüze ürettiği yüzlerce “iş” ve açtığı onlarca sergide kâh Doğu’nun kadim ressamı Mehmet Siyahkalem gibi bilinçdışımızın şamanlarıyla, kâh bir sosyalpsikanalist gibi bir türlü büyümemize izin vermeyen baba modelleriyle hesaplaşan usta bir sanatçı. İsmet Doğan’ın Penetratum adını verdiği yeni sergisi ay sonuna kadar İstanbul Maçka’da bulunan Gmall Kültür ve Alışveriş Merkezi içindeki Gart Sanat Galerisi’nde izlenebilir. Sergide Doğan’ın sinema, fotoğraf ve resmi iç içe geçiren ilginç eserleri yer alıyor. Daha önceki sergilerinde olduğu gibi yine bazı kavramların peşinde iz süren sanatçı ile iktidar, beden, ayna gibi kavramlar etrafında dolaşarak sergi hakkında konuştuk. Tuvalin bana söylediği Özgür Erbaş R Fotoğraf: UĞUR DEMİR R Ben aynadan bakıyorum hayata. Birinci sorun da bu, aynadan bakıyor olmak, biraz mesafeden bakmak da demek. Eski resimlerimde de bu aynadan bakışın örnekleri vardı. Bir anlamda yansımaya bakmak da denilebilir. Bunun sebebi gerçeğin artık görünemez hale gelmiş olması mı? Postmodern tartşmalar bağlamında gerçek yerine gerçeğin yansımalarını ikame etmek anlamında... Ressam hakikatle uğraşır. Serginizin başlığı Penetratum. Bir de alt başlığınız var, “Ne içimdesin / Ne dışımda” Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dizelerini çağrıştıran. Önce bu başlıkları açıklar mısınız? Sergilerimi çeşitli katmanlar üzerine kuruyorum. Buradaki katmanlardan biri de Penetratum; nüfuz etmek anlamına geliyor. Bu Michel Foucault’nun kullandığı, sistemin bizi içimize girerek fethetmesi anlamına gelen bir kavram. Birtakım biçimlerin, modellerin bize nüfuz ettirilmesi kastediliyor. Ben de bu kavram aracılığıyla sinemadan resme, modadan bilgiye özellikle beden üzerinden bize nüfuz ettirilmeye çalışılan çeşitli modelleri sorgulamaya çalıştım. Hakikat aynada mı o halde? Aynanın arkasında. Daha ötesi felsefecilerin işi, ama şunu söyleyebilirim, benim için bir beden hakikati var, bir de aynadan yansıyan hakikat. Resimlerimde aynadan bakarak başka hakikatler görüyorum. Bunu yansıtıp yansıtamadığım ise sizin görebileceğiniz bir şey, ben bir şey essam Mustafa Özel, gerçeğe yaklaşmanın bugün her zamankinden zor olduğunu düşünüyor. Ona göre, kurguyla gerçeğin arasıdaki sınırların eridiği, yaratılmış bedenlerin güzellik anlayışını oluşturduğu bir dönemde, en zor ulaşılan gerçek beden. Özel, gerçeğin peşinde sürdürdüğü çalışmalarını yeni bir sergide topladı. Karşı Sanat Çalışmaları’ndaki serginin adı “Bedenin Boşlukta Meşki/body in the space”. Biz de Özel’le 29 Nisan’a kadar görülebilecek sergiyi, beden ve boşluğu konuştuk. Body in the space’teki boşluk ya da mekân tarifi ne? Figürlerin oturduğu bir zemin var, ama mekânsızlık kavramı bende son birkaç yılda ortaya çıktı. Önceki resimlerimde mekân, çok belirgin bir şekilde vardı. Mekânın yok oluşu, 1999’daki son İstanbul sergimde ortaya çıkmaya başladı. Kanada’da yaşadığım dört sene içinde de neredeyse yok olup gitti. Eski resimlerimdeki, lavabolar ya da elektrik prizleri gibi objelerin çok iyi durduğu söyleniyor, ama bu benim elimde olan bir şey değildi. Resim bunu istiyor... Hatta teknik olarak da biçim olarak da çok şey istiyor. Tuvalin ya da figürün bana söylediği, “Beni biraz daha boya, biraz daha çalış”... Teknik olarak seanslar giderek artmaya başladı; üç boyut, derinlik, hacim etkilerinin daha çok ortaya çıkmasına neden oldu. Gerçekçiliğim de başka bir boyuta geçti. Hacim zorunlu olarak kapladığımız alan. Mekânı ya da mekâna hâkimiyetini mi yitiriyor sizin resimlerinizdeki insanlar? Bu aslında kişisel ve resmin bir yönünün otobiyografik olduğunu düşünüyorum. Burada bir yere ait olup olmamakla ilgili bir his var; yersizlik, yurtsuzluk... Kanada’ya gidince boşluk denilen durum daha net biçimde ortaya çıktı. Hacim daha teknik bir konu, ama resimdeki insanların duruşları hayatla olan savaşlarıyla, hayata karşı direnişleriyle ve sonunda yenilgiyle karşı karşıya kalmakla açıklanabilir. Özeti ise acı. Aslında acı geçmişten beri bir görsellik kazandı benim resmimde, bunun yanısıra resmimde bir takım erotik im’ler de var, ama orada da mutluluk pek dolaşmıyor... Boşluk fikri zamansızlıkla birlikte mi yürüyor peki? Boşluk, zaman fikrini ortadan kaldırıyor, ama genel bir insan fikrini ortaya çıkarıyor. Bu da insanın mücadelesi ya da varoluş sorunu olarak açıklanabilir; direniyor, acı çekiyor, kısmen mutlu da oluyor. Resimlerdeki figürler o kadar çıplak ki, insan bedeninin tüm kozmetik kaygılardan uzak, sade duruşu bile insanı irkiltmeye yetiyor sanırım... İnsan vücudu benim plastik fikrimin temel amacı. Mehmet Ergüven bir yazısında “En tanıdık yabancı, beden”den bahsediyor. Ben de bunu plastik anlamda yapmaya çalışıyorum diyebilirim. Nesnel gerçekçi çalışmalar yapmak biraz da zor bir alan, çünkü gerçeğe ulaşmak sabır ve emek istiyor. Gerçek insan anatomisi, benim plastik amacıma daha uygun. Deforme olmasının da bir önemi yok. Yaratılmış bedenler bende abartı hatta kitch duy gusu yaratıyor. Gerçeğin peşindeysen bunu çizemezsin zaten. Bugün gerçekle kurgunun birbirine girdiği bir süreçten söz ediliyor. Siz resminizde buna karşı nasıl bir tavır geliştiriyorsunuz? Ürettiğim şeylerin günümüzle ne kadar çakıştığı konusunda benim de endişelerim var. Bugün hiper gerçeklik bile eskidi ve gerçek algısı giderek çarpıcılığa sürüklendi... Yeni gerçekçilik akımı sarsıcı bir yol takip ediyor. Ben gerçekle uğraşıyorum; gün ışığını kullanıyorum, kısmen bir atmosfer oluşturuyorum. Figüre bakışım da değişti sanırım. Figürü o mekânda pozlandırıyor, onları varlık problemine uygun bir mantıkla yerleştiriyorum. Bu değişim,resmimdeki o objeleri de yok etti. Şimdi ürettiğim resimdeki iz'in insan ve o insanın yaşama bir şekilde tutunmasının plastik bir sorgulaması diyebilirim. İnsanın yaşamda duruşunu boyuyorum, benim duruşum da bu. (www.karsi.com) SİNEMA VE RESİM Fakat resimlerinize baktığımız zaman eski Türk ve Hollywood filmlerinden kareleri görüyoruz öncelikle. Penetratum kavramı sinema açısından daha belirleyici olduğu için mi böyle bu? Sadece sinema değil, fotoğraf da var. Bu aralar özellikle sinema üzerine kafa patlatıyorum. Bazen reddediyorum sinemayı, bazen reddetmiyorum. Sinema çeşitli biçimler ve modeller üretiyor ve bizler de ister istemez sinema ya da fotoğraf aracılığıyla bu modellerle, daha doğrusu her türlü görüntü aracılığıyla biçimleniyoruz. Ama sinema daha fazla belirleyici bir araç, özellikle de Hollywood sineması. Bu anlamda sinemayı da katarak biçimlendirme sorununu ele aldım diyebilirim. Sergideki resimlerin film karelerinden hareketle yapılmış olmasının yanı sıra bir diğer ortak noktaları da bir dışbükey ayna içinde gözükmeleri... CUMHURİYET 03 CMYK