23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Haldun Taner 90 yaşında Yonca Hanbay H em edebiyatm hem de tiyatronun başköşesinde o var: Haldun Taner. Öyküleri ve oyunlanyla birçok kuşağı birbirine bağladı, birbirlerini anlamalarını sağladı. Şimdi de doğumunun 90. yılı. Kimisi öğrencısi olan edebiyatçılar ve oyuncular Haldun Taner'e dair biriktirdiklerini aktaracaklar. Onu en iyi anlatabileceklerden bin de elbette eşi Demet Taner... Biz de onunla konuştuk; arkadaşlarının, dostlarının ve öğrencilerinin anlattıklarını dinledik... Haldun Taner'le evlenmeden önce uzun bir arkadaşlık, dostluk süreciniz olduğunu biliyoruz. Nasıl tanıştınız? Tanıştığımız yıllarda ve oncesınde de hiçbir kültürel etkinliği kaçırmazdım. Ben Moda'da yetiştim, Haldun Taner de Modalıydı. Bu ortamlarda zaten bir göz aşinalığımız vardı. Bir gün, bir yerdekarşılaştık, bana ilk sorduğu "En son hangi kitabıokudunuz?" oldu, uzun bir konuşma geçti aramızda. Ertesi gün elinde kitaplarla çalıştığım yere geldi. Böylece aramızda benı çok onurlandıran bir dosduk başladı. 1969'da tanıştık, evlilikse 1976'da oldu. Bu dostluk özel bir ilişkiye nasıl dönüştü? Ben kadınla erkeği ayrı kompartımanlarda düşünmem, insanlarla zenginleşileceğine, erkeklerle de iyi dostluklar kurulabileceğine inanırım. Bu yüzden ilişkimize de başka açıdan bakmadım. Fakat ne olduysa oldu, ilişkimiz farkına varmadan özel bir alana doğru kaymaya başladı. O zaman anladım ki, özel bir birlıktelik yaşayacaksak, bu benim için kolay olmayacaktı. Bunun bir bedeli vardı ve gereğini yerine getirmek lazımdı. Öyle deoldu... Buhafta İstanbul Haldun Taner'i yaşatacak. Öyküleri, oyunları bir kez daha dile gelecek. Çünkü Taner'in doğumunun 90. yılı. Kimisi için bir çelebiydi o, kimisi için zarif, ölçülü bir edebiyat adamı. BİR SANATÇIYLA YAŞAMAK Neler düşündünüz o süreçte? Saygı ve hayranhk duygusunun insanı özel bir hayata götürmeyeceğini biliyordum. Sadece duygularının peşinden sürüklenecek bir insan da değilim. Ben, Haldun Taner'den insan olarak da çok etkilendim. Pek çok • ortak yanımız vardı, ruhen de iyi anlaşıyorduk. Bir sanatçıyla yaşamak risk gibi geldi mi size? Evet, ama bu bana uygun bir riskti. Insanın kendisini çok iyi tanıması gerekiyor. Bu ilişki biçimi bana uygundu, olmasaydı götüremezdim, çünkü gerçekten zordu. Nasıl zorlukları vardı Haldun Taner'le yaşamanın? Sanatçıyı 24 saat çalışan bir insan farz etmek lazım. Eğer onu anlamıyor, sadece üretimini görüp onun getırdiği başarıdan haz duyuyorsanız, o insanla beraber olamazsınız. O üretime giden yol, çok çetrefil. îniş çıkışlarını göriiyor, anlıyor ve bütün bunlarda kaybolmuyordum. Siz Haldun Taner'le olgunluk döneminde birlikteydiniz. 50'lerde tanınma Haldun Taner kendi tanımıyla i'lerin noktalarını doğru yere koymaya çalışan bir insandı... ya başlamış, ödiiller almış, eserleri yurtdışında da sahnelenmiş, yabancı dillere çevrilmişti. Geçmişine nasıl bakardı? Kendisiyle barışıktı, ama çok uğraşırdı. Kendi tabiriyle i'lerin noktalarını doğru yere koymaya çalışırdı. Her şeyi eleştirir, hiçbir şeyi adamazdı. Siz onun teşvikiyle Almanca da öğrenmişsiniz. Ayrıca ölümünden sonra da Haldun Taner belgeseli çektiniz ve bir kitap yazdınız... Evet. Yakın bir dostum; "O bir kuyrukluyıldızdı, geldi gitti. Siz ne yapacaksınız şimdi? " demişti. Güzel bir so ruydu. Düşündüm ve universiteye girmeye karar verdim. SinemaTelevizyon bölümünde master ve doktora yaptım. 5 yıldır da Galatasaray Ünıversitesrnde tiyatro tarihi okutuyorıım. Master tezim Haldun Taner uzerine bir belgeseldi. Bu sayede Haldun Taner'i tekrar yaşadım, kendi hayatımı sorguladım. En çok hangi Haldun Taner eserlerini seversiniz? En çok, Haldun Taner öykülerini severim. Özellikle de Allegro Ma Non Troppo öyküsüne bayılırım. Günün birinde imkânım olursa, o öyküyü mutlaka sinema diliyle vermek isterim. ZELİHA BERKSOY SELİM İLERİ Haldun Taner'i Kemal Tahir'in evinde tanıdım. Arada sırada gelirdi. Başında beresi, sırtında yağmurluğu, nedense onu öyle sonbahar günlerinde hatırlıyorum. Daima güleryüzlü, gerçek bir edebiyat adamı. Haldun Taner'i edebiyat, sanat eserinin dışına taşarak kişiler, kişilikler hakkında konuşurken hiç dinlemedim. Düşünceyi öne çıkarır, kişisel dedikodulara kulak asmaz, kulak vermezdi. Ağırbaşlıydı, ölçülüydü, zarifti. Onu şimdi en çok tiyatro eserlenyle anmak istiyorum. Sersem Kocanın Kurnaz Karısı'ndaki tiyatro sanatına ilişkin son tirat, bence tiyatro için yazılmış bir başyapıttır. Defalarca okuyun, etkisi sıhnmez, gözleriniz yine yaşarır... GÜLRİZ SURURİ Haldun Bey, siz gideli garip şeyler oldu bana. Sizli, sizsiz Beyoğlu, Haldun Beyli, Haldun Beysiz Kadıköy var artık benim için. Sizsiz tstanbul'un tiyatro âlemi ne kadar farklı, ne kadar eksik. Her gün görür müydüm sizi? Hayır. Ama var olduğunuzu bilirdim ya... Telefonu açınca "Nasılsınız Gülriz?" diyen sesinizi istediğim an duyabilirdim ya. Sizinle çok değişik durumlarda birlikte olduk. Birlikte çok çalıştık; yolculuklar yaptık; iyi, kötü olaylan paylaştık. Siz hiçbir durumda istifinizi bozmadınız. Çelebiydiniz, halk adamıydınız. Batılı diye örnek gösterdiğimiz insanların başında gelirdiniz. Medeniyetçiydiniz. Bir dönem Kültür Bakanhğı'nı reddettinız. Daha önce Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'ni reddettiğiniz gibi. Çünkü ülkemizde birileri tarafından atanmak, başka birileri tarafından işine son verilmesi demektir genelHkle. Bunu iyi bilirdiniz... ...Sizi çok özlüyorum Haldun Bey. Çünkü siz benzersizsiniz. Bugün size benim için yazmış olduğunuz bir cümleyle seslenmek istiyorum: "Sizinle aynı çağı yaşamak ne güzelmiş." "BirAnGelir"den.. Ve anmalar PPR'nin koordinasyonu üstlendiği, Şehir Tiyatroları, Uluslararası PEN Turkıye Merkezı, Turkiye Yazarlar Sendıkası, Bılgı Yayınevı ve Beşıktaş Beledıyesı'nın ortaklaşa duzenledıklerı etkınlıklerın ılkı yarın 20.00'de, "Haldun Taner 90 Yaşında" başlığı altında Harbiye Muhsın Ertuğrul Sahnesı'nde duzenlenıyor. Geceye Ferhan Şensoy, Rasım Öztekın, Alı Poyrazoğlu, Hıkmet Körmükçu, Naşıt özcan, Zelıha Berksoy, Genco Erkal, Suna Pekuysal, Gulrız Sururı, Savaş Dınçel, Metın Akpınar, Zekı Alasya, Ahmet Gulhan, Bılge Şen katılacak Cuneyt Turel'ın sunacağı gecenın kurgusu Vecdı Sayar, sahne tasarımı Metın Denız, muzık tasarımı Selım Atakan'ın ımzasını taşıyor. 15 Nisan 15.00'te Marmara Ünıversıtesı'nın Acıbadem kampusundakı Guzel Sanatlar Fakultesı Konferans Salonu'nda, Cengız Bektaş'ın yöneteceğı "Haldun Taner'in Edebıyatçı Kımlığı" panelıne Fusun Altıok, Zekı Coşkun, Konur Ertop, Mustafa Mıyasoğlu ve Mehmet Zaman Saçlıoğlu katılıyor. Taner'in doğum gunu olan 16 Nısan'da, saat 17.00'de Ortaköy'dekı Afıfe Jale Sahnesı'nde "Tıyatrocu Dostları Haldun Taner'le Buluşuyor" başlıklı etkınlıkte ıse Demet Taner, Zelıha Berksoy, Ayşın Candan, Emre Eldem, Zehra Ipşıroğlu, Zeynep Oral ve Ayşegul Yuksel konuşacaklar. Ayrıca, Devlet Tiyatroları yazarın "Gözlerımı Kaparım Vazıfemı Yaparım" ve "Ay Işığında Şamata" oyunlarını sergılıyor Bılgı Yayınevı de tüm yapıtlarını yenıden yayımlıyor. TAHSİN YÜCEL Haldun Taner yazın dünyamıza 1950'lerin başlarında, biraz gecikmiş bir biçimde, ama gökten düşer gibi katılmış, çok kısa bir sürede, bu dünyanın çok sevilen, çok okunan ustalarından bıri oluvermişti. Bu ilk yıllarda, oldukça sık uğradığı yerlerden biri de kendisinın 1935 yılında bitirdiği, benim daha okumakta olduğum Galatasaray Lisesi'ydi. Onun ve Adnan Benk'in girişimiyle ilk "Edebiyat Matinesi" bizim lisede düzenlenmişti. O döneme ilişkin iki anımı hiç unutmam. Birincisi Atatürk'ün lisemize gelişini anlatan yazısını dergimizde yayımlamama müdürümüz engel olduğu için ben hıçkıra hıçkıra ağlarken, onun hep gülümseyerek, bu olayın üzerinde durmaya değmeyecek bir şey olduğunu söyleyerek uzun süre beni yatıştırmaya çalışmasıydı. tkincisiyse, uzun bir teneffüs sırasında, dirseğini bir pencereye dayayarak bana birkaç saat önce bitirdiği bir öyküyü, o çok sevdiğim "Fasarya" öyküsünü okumasıydı. Fasarya'nın, yaratıcısının sesiyle, "Paslarıbiz verdik, golleri başkaları attı" deyişi hep kulaklarımdadır. Başka birçok öyküsünü de yayımlanmadan önce ya da yayımlandıktan sonra, sık sık dinledim kendi sesınden. Lisede mi, Varlık Yayınevi'nde mi, bir "edebiyat matınesi"nde mı, yoksa başka bir yerde mi, şimdi unuttum, ama o benzersiz, o unutulmaz, o tüyler ürpertici, o dönüp dönüp yeniden okuduğum "Ayak" öyküsünün de bana önce onun sesiyle ulaştığından kuşkum yok... Yıl 1964... Ilkbahar... Muammer Karaca Tiyatrosu'nda "Keşanlı Ali Destanı"nın matinesi henüz bitmiş ve Haldun Taner'le ben sahnede, perdenin arkasında, karşılıklı duruyoruz. Ben henüz 18 yaşındayım ve Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü, Yüksek Devre öğrencisiyim. Umutlarım ve sonsuz hayallerımle, yüreğim kabarmış, konuşuyoruz. Haldun Bey, büyük bir ilgiyle, mezuniyetimden sonra ne yapacağımı soruyor. Ben de bir süre yurtdışında uzmanlık için tiyatrolarda çalışmak ıstediğimi söylüyorum. Beni, randevu alarak Istanbul'daki Avusturya Başkonsolosluğu'na göndereceğinı söylüyor, bir hafta sonra da Teşvikiye Belveder Apartmanı'nda Başkonsolos'la görüşüyorum. Genç tiyatroculara bu denli yürekten destek veren, onlara çare arayan, bir büyük yazar... Haldun Bey, aslında annemin kendi deyimiyle "başdostum" dediği birgrubun içinde yer ahyordu. Özellikle, Keşanlı Ali Destanı'ndakı ünlü Şerif Abla rolü, annem için yazılmıştı ve sahnede gerçek bir efsaneye dönüştü. Berlin'den döndükten sonra, Divan Pastanesi'nde her görüşmemızde, tiyatro meselelerinin yanı sıra benim oynayabileceğim rolleri de tartışırdık. Keşanlı Ali'nin Zilha'sını oynamamı çok isterdi. Bir gün, o yvllar ge\dı, ama ne yazık ki Haldun Bey beni ızleyemedi. . 198788 sezonunda Zılha'yı her oynayışımda, onu anarak sahneye çıktım ve onun dediği gibi oynadım. Ve o sene, Nokta dergisinin "Doruktakiler" ödülünü aldım. Annemle benim ayrı ayrı da olsa, Haldun Bey'le birlikte, sanat hayatımızda paylaştığımız eşsiz ve unutulamayacak bir beraberlikti...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear