Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11 ARALIK 2005 / SAYI 1029 m o acak aşk kalmadı... Uzak diyarları birbirine bağlayan bir aşkın meyvesi o. Bu, filmlerine de yansıdı. Hayatı tesadüflerle yürüdü. Kendini kameranın arkasında buldu, 200'e yakın film çekti. Ulkü Erakalın, bugün biriktirdiklerini, anılarını tek kişilik bir gösteriyle anlatıyor. Hayalleri var, yeni tesadüfleri bekliyor... Özgür; Erbaş stanbul Ingiliz işgali altında. Ama Direklerarası'nda eğlence sürüyor. îşte bu yıllarda, Selanik'ten gelen Niko, eşi Sofia ve kızı Vasiliki gösterileriyle katılıyorlar eğlencelere. Bu geliş gidişlerin birinde, Vasiliki âşık olduğu Malatyalı müzisyen Abdurrahnıan'a kaçıyor. Annesi şikâyetçi olunca, Abdurrahman, îngiliz karakolunda işkence görüyor, ama Vasiliki vazgeçmiyor. Vasiliki ailesini bir daha görmemeyi göze alıyor ve evleniyorlar. îşte "aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni" unvanım kazanan Ülkü Erakalın'ın yaşamı böyle ortamda başhyor. Aşkı önce ailesinden öğreniyor. Erakalın'm hayatı hep tesadüflerle ilerlemiş. Istanbul Belediye Konservatuvan'nda flüt, keman ve piyano eğitimi alırken Yıldız dergisinden gelen röportaj teklifini kabul etmiş. Muhterem Nur'la yaptığı röportajı çok beğenilmiş, Memduh Ün'le tanışmış. Ün'ün asistanlık teklifini kabul ettikten sonra 1961 'de kameranın arkasına geçmiş ve 200'e .y^kın filnıe imza atmış. Cahide Sonku'dan Türkan Şoray'a, Hülya Koçyiğit'ten Hülya Avşar'a kadar pek çok yıldızla çalışmış. Şimdi geride bıraktığı 60 yılı "Yıldızlar Gökte Yaşar" adlı tek kişilik gösterisinde anlatıyor. Devlet Tiyatroları'nın turne programına da aknan oyun yarın Izmir'de sahnelenecek. Biz Fotogıaf: UGUR DEMİR ma senet ödenmiyor. Bu kez ikinci bir ödeme oluyor. Para kazananlar büyük patronlar, sinemacılardı. Benim hayatımda arabam bile olmadı. Belki de istemedim. Biz bir avuç insan, aşkla film yaptık. Bölge sinemacılarının bu baskısı, yaratıcılığa köstek olmuyor mu? Bezdiğiniz, isyan ettiğiniz zamanlar olmadı mı? O zamanın şartları öyleydi. Ya bunu kabul edecektiniz ya da bu işi yapmayacaktınız. Sinema yapıyor olmak yetiyordu bir yerde. Ama biz de bir şeyleri değiştirmeye çalışıyorduk. Bugünkü dizilere bakarsanız onlar da bizim yıllar önce yaptıklarımızı, 40 yıl sonra tekrar yapıyorlar. Üstelik "Eski Türk filmleri tadında yeni bir diziye başlıyoruz" diye anons ediyorlar. MEDYATİK FİLMLER ZAMANI Bugünkü oyuncuları nasıl buluyorsunuz? Birkaçı dışında ben oyuncu olarak kabul etmiyorum. Isim vermek de istemem. Bugünün starlığıyla o giinün yıldızlığı farklı mıydı? Medyanın etkisini göz ardı etmemek gerek. Bugün bir grubun oyuncusu olmak, onun televizyonunda çalışmak, bir anda ünlü olmanızı sağlıyor. Medyanın diğer her şeyle bu kadar iç içe olmasının zararları bence bunlar. Arabalar, paralar, sevgıliler, playboylar... Nasıl biz bölge sinemacılarına mahkumsak, bugün de sektör medyaya mahkum. Sinema ve devamında televizyonda kültürel bir birikim olmadı mı? Neden hep aynı öyküleri izliyoruz? Bu halkımızdan kaynaklanıyor. Istanbul, Ankara, lzmir'i ölçü almayın. Anadolu'daki insan buralardakinden çok farklı. Ben son yıllarda tekrarlarımı yapmıyorum, zaten tilm de yapmıyorum... Yeni aşk filmlerini nasıl buluyorsunuz? Aşk yok ki nasıl filmini çeksinler. Ama olmalı. Bugün daha çok cinselliğe kayan öyküler var. Belki modern şartlar bunlar. Peki ya genel olarak yeni filmler... Bunlar medyatik filmler. Belden aşağı esprilerle meşhur olanlara film çckiliyor şimdi. Biz başka türlü bir şey seviyorduk, onlar da bunu seviyor demek ki. Siz nasıl bir film çekmek isterdiniz? Kadınların rarkında bile olmadan yaşadıkları sorunlara değinen bir hikâyem var. Hayallerinde yaşayan bir kadının cinayete uzanan öyküsü... Bir de annemle babamın öyküsünü çekmek isterdim. Böyle bir aşkın çocuğu olmak, filmlerinize de yansıdı sanırım... Tabii. Büyük bir sevgi. Ben de filmlerimde bunu anlatmak istedim. Sonra bana "aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni" dediler. • I de Erakalın'la 60'ların sinemasıru, bugünü ve hayallerini konuştuk. Geride bıraktığınız 60 yılı bir gösteriyle kutluyorsunuz. Sahneye çıkmayı lıayal etmiş miydiniz? Tesadüflerle gelişti hayatım ve neyi yapmak istediysem hep yaptım. Sahnede olmak da geleneğimin bir parçası. Direklerarası'na uzanan, yani geleneği 100 yıla giden bir aileden geliyorum. Sanatta 60. yılımı kutluyorum, ama o gelenekle birlikte... Bir tesadüfle başladı ve bir dönemin en çok film çeken yönetmenlerinden oldunuz... Geçmişte küçümsenen, ama bugün gençlerin çok beğendiğıni söylediği o siyah beyaz filmler... Bedia Muvahhit'ten Cahide Sonku'ya, Türkan Şoray'dan Hülya Avşar'a kadar 4 dönem oyuncu kameramın önünden geçti. Onları hem gazetecilikten tanıyordum hem de yönetmenleri oldum. Bu da kolay kolay herkese nasip olacak bir şey değil sanırım. 60'ların çalışma koşulları, iç içe çekilen filmler... Siz de bu yoğunluğun içindeydiniz. Yorucu değil miydi? Iç içe film çekmedim, ama kısa sürede pek çok film çekiyorduk. Bugünkü sinemacı gençler gibi şanslı değildik. Sinemaya âşıktık, ama paramız yoktu. Bölge sinemacıları vardı o dönem, onlardan para alırdık. Onlar da film sipariş eder, "Acı Hayat gibi film istiyoruz" ya da "Mualla romanı çok tutmuş, ona benzer fQm istiyoruz" derlerdi. Tekrarları getiren bu muydu? Evet, Anadolu sinemacılarına mahkumduk. Bunca film çekiliyordu, para kazanılmıyor muydu? O dönem piyasa senetle dönüyordu. Mesela sen o senedi kameramana veriyorsun, a Cahide Sonku'yu akıl hastanesinden sete götürdüm Konservatuvar yıllarımda, yani 50lerde ona hayrandım. Onu ilk kez özel bir galada gördüm. Mücevherlerin arasında ışıltıdan yüzünü seçemiyorduk. Bir ışık huzmesi gibiydi. Yıldız budur, dedim kendime. 1963 yılında Ayşecik Sokak Kızı'nı çekerken Cahide Sonku alkolik oldıı diye söylentiler dolaşmaya başladı. Bir gün setime gelip filmimde oynamak istediğini söyledi. Düşünebiliyor musunuz? Yıllar sonra onu ilk kez filmde ben oynattım. Müjdat Gezen'in ilk başrolü olan "Mıstık" filmi çekilirken başhekimden özel izinle, Cahide Hanım'ı Bakırköy Akıl Hastanesi'nden alıp sete götürüyordum, sonra da akşam 5'te geri götürüyordum. Yıllar sonra Cahide Hanım'ın meyhanede yattığmı duydum ve onu bulup röportaj gibi son filmini çektim. ,«VwıtWîF İlki 1929 krizinin hemen arkasmdan çekilen filmin yeni versiyonu sinemalarda ÂŞIKGORİLKINGKONG Aslı Selçuk 1933'te Amerika'nın ekonomik bunalım yıllarında Ernest B. Schoedsack'la Merian C. Cooper, ünlü yazar Edgar Wallace'ın öyküsünü perdeye aktarmaya karar verdiler. Öykü, yabanıl ortamından insanların zorııyla koparılıp New York'a getirilen, büyük bir demir kafese tutsak edilerek panayır canavarı gibi teşhir edilen 8 metrelik dev goril King 19332005. King Kong filmlerinde kim kimdir? Kong'un dramıydı. Gösterime girdiği anda gişe rekorları kıran film, iki yönetmeninin, senaryoya da katkıda bulunan Wallace'la serüvenci Ruth Rose'un ve özel efekt sihirbazı Willis O'Brien'ın ortak başarısıydı. Bir sinema klasiğinc dönüşen King Kong, içinde gerilim, aşk, bilimkurgu gibi birçok türü de barındırıyordu. Bunalım yıllarırun halkı boğduğu dönemde, insanları egzotik mekânlara götürerek bir an için de olsa, yeni deneyimler yaşatıp sıkıntılarından uzaklaştırdı. Çünkü King Kong duyguları yüzeye çıkaran etkili bir kaçış filmiydi. 1930'lar ayrıca yeni keşiflerin, araştırmaların yoğun zamanlarıydı. Amerikan Film Enstitüsü'nün en iyi 100 filmi arasında bulunan, tüm zamanların en iyi canavar filmindeki bu dev maymun gerçekten bir canavar mıydı? Hayır, o sadece âşık bir gorildi... Filmin konusu kısaca şöyledir: N.ıonıi VVntis Üç arkeolog yeni uygarlıklar bulmak için Hint Okyanusu'ndaki gizemli Kafatası Adası'na giderler. Adanın yerli halkı kendilerini dinozorlardan koruması için Tanrı saydıkları güçlü dev maymuna adak adarlar. Bu kez King Kong'a sunulan ı.u k m.» k güzel sanşın Ann Darrow'dur (Fay Wray) ilk kez kurbanına dokunmayan King Kong, onun için dinozorlarla, insanlarla savaşır. Dev gorilin sırtından para kazanmayı amaçlayan arkeologlar onu bir kafese kapatıp gemiyle New York'a getirirler. A d r i i ' i ı UtiKİy Doğal ortamından kopartılan duygulu dev maymun bu ağır esarete, âşık olduğu kadından uzakta kalmaya dayanamaz, kafesini parçalayıp Ann Darrow'u da kucaklayarak ünlü Empire State binasının tepesine tırmanır. Yabanıl yağmur ormanlarmdan almıp sözde uygar dünyaya getirilen King Kong; burada trajik yazgısıyla başbaşa kalır. Modern dünya onun en büyük düşmanıdır. New York kenti ise onun için devasa bir cangıldır. King Kong New York'a saldırmaz, New York ona saldırır. Kurtuluş olmadığım görünce de sevdiği kadını güvenli bir yere bırakıp kendini gökdelenin tepesinden aşağıya bırakır. Amerikalılann Hint Okyanusu'nda yaptıkları atom bombası denemelerinden ötürü Kafatası Adası'ndaki hayvanların devleştiği anlaşılır. Böylece her zamanki gibi Amerika kendi yarattığı canavarı, kendisi yok eder... kunç ve gerçekçiydi ki, îngiliz sansür kurulu îngiltere'deki bazı bölgelerde sadece yetişkinlerin izlemesine izni verdi. Filmin dünyadaki başarısı da yapım şirketi RKO'yu batmaktan kurtardı. "King Kong'un âşık olduğu sanşın" olarak ünlenen Fay Wray Empire State binasının görkemli güzelliğine hayran kaldığını söylemişti. Bu görkemli klasiğin ardından 1934'ten 88'e dek tam 10 kez King Kong çeşitlemesi yapıldı: King Kong'un Oğlu (1934), Bay Joe (1949), Konga (1961), King Kong Godzilla'ya Karşı (1962), King Kong Kaçtı (1967), King Kong Dönüyor (1976), Queen Kong (1976), King Kong Yaşıyor (1986) gibi. Dev maymunun başına neler neler gelmedi. Âşık oldu, baba oldu, Afrika'ya döndü, Fuji dağının eteğinde Godzilja'yla dövüştü, denizaltmda köpekbalığıyla savaştı... Bu duygu dolu klasiği, unutulmazları arasına alanlardan biri de "Yüzüklerin Efendisi" üçlemesinin yaratıcısı Peter Jackson'dı. Jackson, 1970'lerde, daha on iki yaşındayken izlediği King Kong'dan (1933) çok etkilenerek kendi versiyonunu gerçekleştirme düşleri kurmuş. Hatta eski bir çarşafı yayarak üstüne Manhattan adasını çizmiş. Kauçuk bir çerçeveden oluşturduğu dev maymunu da kürkle kaplamış. Jackson'ın bu çocukluk düşü sonunda gerçekleşti, "Benim için King Kong'u yapmak 'Yüzüklerin Efendisi'ni yapmaktan daha önemlidir" diyerek işe girişti..Jackson, kendisi gibi birçok fanatiği olduğunu bildiği ilk King Kong'a sadık kalacağını, iyi bir versiyon yapacağını açıkladı. 21. yüzyıl teknolojisiyle 20. yüzyıl öykü anlatım tekniğlni aynı potada erittiği King Kong (2005), özgün yapımdaki gibi 1930'larda geçiyor. Filmde, dev maymunun dinozorlarla dövüşü ve Empire State binasına tırmanışı yine var. Filmin yıldızıysa bu kez 8 metrelik King Kong. Dev maymunun derin duygu dünyasını, Ann Darrow'la etkileşimlerinin psikolojik boyutunu öne çıkaran yönetmen, aşkı anlatan bir film yaptığını da vurguluyor. Orson Welles'in gençliğini anımsatan serüvenci yönetmen Carl Denham (Jack Black), işsiz vodvil oyuncusu Ann Darrovv (Naomi Watts)i,isteksiz oyun yazarı Jack Driscoll'la (Adriera Brody) birlikte yeni filminin egzotik mekânı Kafatası Adası'nda unutulmaz maceraya başlar... 150 milyon dolar bütçeli King Kong, cuma günü gösterime giriyor. "Günümüz teknolojisiyle 30ların King Kong'unun özünü yakaladık" diyen Jackson'ın "Milenyum Kong "u, 72 yaşına girmiş ilk King Kong gi bi sinema klasiğine dönüşecek mi acaba? • OAk'KOVV O KADAR KORKUNÇTU Kİ... Stop motion animasyon tekniği, arka plan projeksiyon gibi roman anlatımına uygun teknikler kullanılan döneminin en ileri yapımının bütçesi 680 bin dolardı. Müziği, özel efektleri çok başarılı olan film, o kadar kor I ay VVı.ıy DKISCOI.I Hrııcc ( .ılıol