22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

OKTAY AKBAL (20 NİSAN 1923-28 AĞUSTOS 2015) Türkçenin, Türk edebiyatının büyük ustasının anısına saygıyla... Özellikle 1967’deki cuntalı yıllardan sonra Batı Trakya’da Türkiye’den gelen bir gazete, kitap bulmak ne mümkün? Gümrükte Türkiye’den alınan takvimler bile çöpe atılıyor ya da yakılıyor. Türkiye’ye geldiğimde mutlaka bir de Cumhuriyet gazetesi alırdım. İlhan Selçuk’un “Pencere”sine bakardım ilkin, ardından Oktay Akbal’ın “Evet-Hayır” köşesine. Türkiye’nin çeşitli sorunlarını dile getiren bir köşe yazısı mı okurdum, lirik bir hikâye mi, şiir mi, ayrımına varamazdım. O güzelim Türkçe daha da güzelleşirdi. “Günce” türünü de onunla tanıdık, sevdik. 1960’lı yıllardan sonra Yunanistan’daki “Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği” çatısı altında yayımlanan amatör “Birlik” ve “Öğretmen” dergilerinde yer alan bazı “günceler” görülüyorsa bunda Oktay Akbal’ın görünmez bir öncülüğü vardır. Türkçenin, Türk edebiyatının bu büyük ustasını saygıyla selamlıyorum. “Hepimizi kötü düşünceler, çirkin canlandı gözlerimde. Her cümle değil İLHAN SELÇUK VE OKTAY duygular kapladı. Barış günlerinin de neredeyse her kelime ayrı bir man- AKBAL’DAN LİRİK HİKÂYE insanları artık yok. Nice tanıdığım zara. Yazar, orada gördüğü her mekâna, VE ŞİİR TADINDA YAZILAR insanların şimdi hepsi bana yabancı her nesneye her canlıya kendi duygu- Özellikle 1967’deki cuntalı yıllar- geliyor. İyileri kötü, cömertleri hasis, larını, estetiğini, özlemlerini, sevgisini dan sonra burada (Batı Trakya’da) duyguları katı yürekli oldular. Ah, o de katmış. Öyle bir tatlı anlatım ki, san- Türkiye’den gelen bir gazete, bir ekmeğin bozulması, insanların mayası ki Deniz Kızı Eftalya’yı dinledim, içim- kitap bulmak ne mümkün? Güm- muhakkak ki ekmektir.” de Orhan Veli’nin “İstanbul’u Dinliyo- rükte Türkiye’den alınan takvim- Önce Ekmekler Bozuldu ler bile çöpe atılıyor ya da yakılı- rum” şiiri okundu uzun süre. yor. Türkiye’ye geldiğimde diğer RAHMİ ALİ SUÇUMUZ İNSAN OLMAK gazetelerin yanı sıra mutlaka bir de “Aşk”, içi dolduruldukça hacmi de Cumhuriyet gazetesi alırdım. Batı Trakya-Yunanistan büyüyen bir kavram. Bir sır, bir bilin- İlhan Selçuk’un “Pencere”sine ba- kardım ilkin, ardından Oktay Akbal’ın mezlik. Önü karanlık. Oysa herkesçe YAPITLARIYLA BÜYÜLENDİK! bilinen şeydir: Geçmiş, bilinen; gele- “Evet-Hayır” köşesine. Türkiye’nin Önce Ekmekler Bozuldu... 1950’li yıl- cek ise bir “bilinmezdir.” lar... Ta o yıllardan bilirim Oktay Akbal çeşitli sorunlarını dile getiren bir köşe yazısı mı okurdum yoksa li- Oktay Akbal’ın Suçumuz İnsan Olmak adını. İkinci Dünya Savaşı yılları içinde ya- romanını okurken bunlar geçti aklımdan. şanmış o sıkıntılı, “karneli” günlerden söz rik bir hikâye mi, şiir mi, ayrımına varamazdım. Anımsadıklarım ve hâlâ aklımdan çık- ettiğini anımsıyorum. mayan, evli ve iki çocuk babası küçük Biz zaten o savaş yıllarının sıkıntılı gün- O güzelim Türkçe daha da güzel- leşir, her kelime bir ressamın bilinç- bir memurla, o yakınlarda oturan evli, leri içinden çıkıp gelmişiz anavatana. li bir fırça vuruşu gibi yerli yerine çocuğu olmayan, mutsuz fakat güzel bir Yunanistan’da yokluk, sefalet; üstüne üst- kadın arasındaki yasak aşk. Akbal’ın o lük bir de iç savaş: Kralcılar ile Cumhuri- oturur, sonuçta ortaya mükemmel bir tablo çıkardı. Her şeyi anlardı- tatlı ve ustaca anlatımı neredeyse olay- yetçiler. Ortalık biraz sakinleşince iki ülke ları gölgede bırakacak. Olaylar ilerle- arasında varılan bir “Kültür Anlaşmasıyla” nız, anlatılan her şeyi de severdiniz, bütün bunları beyninizle birlikte yü- dikçe her ikisinin de bu aldatıcı mutlu- Türkiye’ye okumaya geliyoruz. Ve doğal olarak kitaplarla da tanışıyoruz. reğinizde saklardınız. luk sarhoşluğundan uyanmalarını istiyo- rum bir okuyucu olarak. Bizans Definesi’ni hangi arkadaştan ödünç Daha sonraki yıllarda yine Oktay almıştık da okumuştuk! Enikonu, İstanbul’un Akbal’ın o köşesinde benim burada- bilmediğimiz semtlerindeki o insanlar, olay- ki yerel bir gazetede yayımlanmış YAŞAMI YENİDEN KURMAK bir hikâyemden söz ediliyor. Oktay Yaşamı Yeniden Kurmak, başucu ki- lar, oyuncular, gişelerde çalışan kızlar, ace- mi sevdalar bizi büyülemişti. Akbal, Türkiye’nin onca sorunu ara- İSTİNYE SULARI taplarımdan biri… Büyük zenginlik. Victor Hugo’nun düşünceleri, bu düşünce- Oraları, o insanları seviyoruz. Unutulmaz sında burasıyla da ilgileniyor. Sonra o İstinye Suları… İstanbul’un insanlar ama bu İstanbul, sıkıntılar içinde Alışılmış bir şey değil Türk basınında. Ben Sirkecisi’nden, Cağaloğlu yokuşundan, ler üzerine üretilen güncel düşünceler, ta- Sirkeci caddelerinde ağır bavullar taşıdığı- pek öyle “sağ-sol” yakıştırmalarına itibar et- Beyoğlu caddesinden, Mısır ve Kapa- rih, birinci ve ikinci dünya savaşları... mız, kirli otellerinde yattığımız İstanbul de- mem de Oktay Akbal’ın bu ilgisi beni hem lı Çarşısı’ndan başka yerlerini pek bilmem. Bütün bunları o güzel anlatım içinde ğil. Sonra “Ester ile Roza” kalmış aklımda, şaşırttı hem de duygulandırdı. O gazete ke- Bir de bazı müzeleri… Ama o İstinye Sula- birer hikâye tadında okuyorsunuz. Alın, bu iki Musevi kız... İsrail’e gitme hayalleri… siğini hâlâ kitaplığımda saklarım. rı’ndaki “mini öyküler” bir masal âlemi gibi okuyun kitabın 10. sayfasındaki >> 8 21 Nisan 2022
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear