29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

İLYAS TUNÇ’TAN ‘ÖRS’ ‘Nesnelerden kurtuluş yok!’ İlyas Tunç Örs - Nesnelerin Dili (Cumhuriyet Kitapları) kitabında, nesnelerin dünyasına sızmayı denediği denemeleri yaşamımızı kuşatan her şeye başka bir göz, bambaşka bir duyguyla bakma çağrısı gibi bir çığlık da koparıyor. Kitabın; örse, nesnelere ve ömrümüze ilişkin aklımıza düşürdüklerini sorduk İlyas Tunç’a. luğunu, onlarla ilişkimizi farklı bir yere Y. BEKİR YURDAKUL taşıma beklentisi olarak da okudum. Örs’te yer alan metinler, “nesnelerin “Fiziksel varoluşumuz nesnede bize yaşatacağı duygu” nedeniyle kaleme anlamını bulur. Aksi iddia edilse de alınmış. Bu, tam da “nesnelerle ilişkimizi nesneden bağımsız bir varoluş kavramını farklı bir yere taşıma beklentisinin” benimseyemiyorum. Her birimiz hâlâ cevabıdır. Nesnelerin bende yaşattığı birer nesne bağımlısıyız...” duygusal dışavurum ise, “vazonun yal- nızlığı, düğmenin unutulmuşluğu, örsün NESNELERİN KULLANIM DEĞERİ! sabrı, tabancanın kederi...” bağlamla- n “Örs”, dolayısıyla nesneler üzerine de- rında, onlara bizzat yüklediğim canlıcılık nemelerin çıkış noktasından başlayalım mı? özelliğinden başka bir şey değil. Çıkış noktamın, nesnelerin değişim de- ğerinin abartılıp kullanım değerinin göz EVRİM... ardı edilmesi olduğunu belirtmeliyim. n Doğal nesnelerden çiplere... Nereye Kullanım değeri göz ardı edilen bir varacak nesnelerle ilişkimiz? nesneyle duygusal bağ kuramayız. Duy- Olumsuz fiziksel özelliklerimizi orta- gusal bağ kuramadığımız nesnenin ömrü- dan kaldırılmak ve bilişsel yeteneklerimi- nün kısa olması ise kaçınılmazdır. zi daha da geliştirmek için teknolojiden Kısa ömürlü nesneler uğruna çocuklara yararlanmamız gerektiğini ileri süren, 20. “kirleterek öğretmeyi” bir özgürlük ya- yüzyılın sonlarında başlamış transhüma- nılsamasına dönüştüren reklam sektörü, bir biçimde devinmeye başlar. hâlâ içinden çıkamadığı bir kısırdöngüdür. nizm adlı entelektüel bir hareket var. tüketim kültürümüzde temiz kalmış ufa- Doğal ya da insan yapımı, her türlü nes- Dilimize Evrim diye çevrilmiş, Tran- cık bir yere bile “en etkili leke çıkarıcı- neye vefa borcu duymamızın nedeni budur. BABA YADİGÂRI ÖRS! sendence filmi, Transhümanizm hareketi- larla” müdahale ediyor. Bu, tüketim kül- İstifçiliğe gelince, bu, nesne bağımlılığı- n Aslında sana kapıyı açan o “baba ne sanırım biraz açıklık getiriyor. türünün dayattığı farklı bir yabancılaşma- nın yozlaşmasından başka bir şey değildir. yadigârı” olmuş bence. Filmin karakterlerinden bilim insanı dır. Yabancılaşmayı aşmak, nesnelerin Örs’teki metinler nesnelerle ilişkimizi ye- O “yadigâr örsü” ayakkabılarımı tamir Will Caster, teknoloji karşıtı biri tarafın- masumiyetine inanmakla mümkündür. niden sorgulamaya bir çağrıysa, ki öyledir, etmem için kırk yıl önce vermişti babam. dan öldürülünce eşi Evelyn, onun beynini çağrıya kulak verenlere teşekkür ederim. Ama ben ne yaptım? Birkaç tamir işinin bir bilgisayara entegre eder. NESNELERLE İLİŞKİMİZİ n Nesnelerle bunca kuşatılmışlık. Ve ardından onu, kullanım değeri çok uzun Bedenen ölmesine rağmen bir insanın SORGULAMAYA BİR ÇAĞRI! bedenin nesneleşmesi. Gelecekte ne bek- ömürlü o demir kütleyi, kaldırıp kitaplı- n Yararlanmak, vefa duymak, kimisini liyor insanı? ğımın üzerine yerleştirdim. Anlamlı bir beyniyle iletişim kurabileceğimizi anla- tan bu bilimkurgu filmi, yapay zekânın saklamak... Ve istifçilik. Nesnelerle ilişki- Nesnelerin imajlarıyla kuşatılmışlığımız, yadigâr olarak saklamakla örse vefa gös- mizi yeniden sorguluyor Örs. Ne dersin? cisimleriyle kuşatılmışlığımızdan daha bas- terdim ama babama... hangi düzeye ulaşabileceğini göstermesi bakımından ilginç. Nesneden bağımsız bir varoluş kavra- kın. Tüketim mekanizmasının sinsi çarkla- n Sonra “abajur”dan “zümrüt”e, mını benimseyemiyorum. “Kalemim ma- rını ustalıkla çeviren kapitalist sistem, do- nesnelere dair yazdıkların... Hiç ayrı- Beynimize takılan bir çip çıkarıldığın- sanın üzerindedir” derken var olan şey, kunmanın yavaşlığı yerine görmenin hı- lamamak, teslim olmak, kırıp dökmek, da onu bir yadigâr diye saklama ihtimali- önce öznedir. Varoluş ise, böyle bir yar- zını tercih ediyor. Oysa dokunmak, inan- terk etmek... Bir vazonun yalnızlığı, miz hâlâ içimizi ısıttığına göre... gıda bulunduğumuz andan itibaren öz- maktır. Hepimiz inanmadığımız nesnelerin düğmenin unutulmuşluğu, örsün sabrı, Elektronik bir çip, demirden bir örs de neyle nesne arasındaki mesafede soyut peşinden koşuyoruz. Bu, modern insanın tabancanın kederi... Nesnelerle yolcu- olsa... Nesnelerden kurtuluş yok! n MELİHA AKAY’DAN ‘DOĞU İSTANBUL’UN BATISI’ Göçmen, göçebelik, yabancılık, yabancı bir kültürde kendine yabancılaşma yazarın daha önceki romanlarında rastladığımız izleklerdi. Doğu İstanbul’un Batısı’nda da (Mavi Nefes Yayınları) aynı izleklerin peşinden gidiyor Akay. Bu kez farklı coğrafyalarda, kültürlerde ve yüzyıllardır değişmeyen gizli örgütlerin baskıladığı karakterlerin iç göç arayışlarını da katarak zenginleştiriyor göç temasını… la İstanbul’da, Anadolu yaka- ği bu yolculukta zorunlu du- olsa da aşka teslim olmaz. Arayışı ve ön- GÖKÇE TEMELLİ BURAN sında geçiyor. rakları oluyor. celiği aşk değil, yaşadığı yüzyılın ilk çey- Romanın ana karakteri Mi- Opus Dei, B’nai Bright, reğinde tüm dünyayı esir alan felaketler, eskin cümlelerle başlıyor Meliha ray, yaşadığımız yüzyılın ka- Gül Haç Kardeşliği gibi giz- afetler, kazalar ve belaların üstesinden ge- Akay’ın romanı Doğu İstanbul’un dınını simgeleyen, yanılgıla- li örgütler de Miray’ın pe- lebilmektir: K Batısı (Mavi Nefes Yayınları): rı ve acılarından sonra yaşa- şindedir. Aradıkları aslın- “Korkunun esiri olmayın. Sancılı, “Suç ve ceza. / Darası birbirine denk mındaki her şeyi değiştirmek da Miray değil, onda olduğu isyankâr, umut dolu arayışın hüküm sür- olursa adalet. / Ya olmazsa? / isteyen bir kadın. sanılan, aslı Vatikan’da olan düğü yılları anımsayın. O devrimci ruhu Kıyamet!” Arkeolog Miray olabildiğin- bir belgenin şifreleri gizlen- yaratmak ve yaşatmak insanın elindedir, Her yere uzak topraklarda yaşayan, ce kendi başına kalmak istese diği bir tablodur. unutmayın!” diye haykırır. farklı kültürlerden karakterleri, mitolojik de yaşam inadına olayların orta Roman içindeki romanda Doğu İstanbul’un Batısı, “yaşa- kahramanları da katarak kimi aynı pota- yerine götürüp bırakıyor onu. Marksist, militan, anarşist, nan koşullar ne denli zor olursa olsun, da birleştiriyor, kimi yollarını ayrıştırıyor Liverpool’dan kalkıp sonradan isminin Oğuz Ay- eğer insan isterse değişim her zaman Akay. Ve betimsel bir o kadar da arı dille Alemdağ’a atalarının izi- der olduğunu öğreneceğimiz mümkündür”ü savunan, tam da günümüz içsel arayışlarını öne çıkarıyor. ni sürmeye gelen gencin, Girit asıllı bir gencin Fransa’ya kaçışını, oradaki mis- insanının yaşadığı umut / umutsuzluk çe- Roman, tarihler boyu ev sahipliği yaptığı Sümer’in, bir masalcı gibi bütün geçmişi- yonerliğini de okuyoruz. Tüm bu kovala- lişkisine parmak basarak “insan var oldu- uygarlıkların izlerini taşıyan, kültür ve sa- ni, deneyimlerini, bilgeliklerini büyücü et- macayı sonlandıran ve Miray’ın âşık ola- ğu sürece umudu yeşertecek, eyleme dö- nat merkezi Madrid’de başlasa ve kısa bir kisiyle anlatan Sütanne’nin yollarının ke- cağı kişi de o olacaktır. nüştürecek potansiyele sahiptir,” vurgusu- süreliğine Assos’ta konaklasa da çoğunluk- siştiği yerler de “iç göç” olarak niteledi- Miray, aşk mektuplarıyla başı dönmüş nu güçlendiren çok boyutlu bir roman. n 8 20 Ocak 2022
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear