Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SELİM NÜZHET GERÇEK’TEN ‘CANVERMEZLER TEKKESİ’ Edebiyatımızın kayıp gotik romanı! İlk Türk gotik romanı kabul edilen, Selim Nüzhet Gerçek’in, gerek mekân kullanımı gerek konunun işlenişiyle korku türünde bir öncü sayılan Canvermezler Tekkesi (Kara Karga Yayınları), edebiyatımızda ismi neredeyse hiç anılmayan kayıp bir yapıt. Gerçek’in, 1922’de Fransız yazar Claude Farrere’den uyarladığı, Merve Köken’in günümüz Türkçesine çevirdiği resimli roman ilk kez Latin harfleriyle yayımlanıyor. Z. DOĞAN KORELİ NET İMGELERLE KALEME ALINMIŞ Selim Nüzhet Gerçek’in, 1922’de Fransız yazar Claude Farrere’den uyarladığı, metafizik unsurlarla bezeli Canvermezler Tekkesi, ilk Türk gotik romanı kabul ediliyor. Halk anlatılarımızın ürpertici birçok öğeyi içermesine, Anadolu’daki cin peri hikâyelerinin halk kültüründe hep var olmasına karşın, Canvermezler Tekkesi’nin farkı, bu kadar net imgelerle kaleme alınmış ilk korku romanımız olması. KORKU TÜRÜNDE BİR ÖNCÜ Yapıt, gerek mekân kullanımı gerek konunun işlenişiyle korku türünde bir öncü olarak karşımıza çıkıyor. Romanın adındaki tekke sözcüğüyle yapıta tasavvufi anlamlar yüklendiği düşünülebilir ancak okumaya başladığınızda sözcüğün fantastik bir yüklemeyle ölümsüzlük anlamında kullanıldığını görüyorsunuz. Yıl 1913... Kasım ayının bir perşembe günü Kilyos dolaylarında, Belgrad Ormanları kenarında, Ayazma tepeleri civarındaki mezarlığa yakın bir yerde yolunu kaybeden ve zorda kalan başkarakter Ali Nail Bey, gece yarısı kayalık sarp ormanda karşılaştığı seksen yaşlarındaki Mehmet Şerif Efendi adlı bir adamın yardım teklifini kabul ediyor. Ev sahibi adamın, asırlık babası Ali Nail Efendi ve büyük babası Hasan Baki adlı üç yaşlı “canvermez”in sırlarına ortak oluşuyla gelişen olaylar ilgi çekici bir serüven sunuyor. Şeyhleri Hasan Baki olan “canvermezler”, hipnotize ederek evlerine getirdikleri insanların genç vücutlarından yaptıkları hücre takviyesi ve manyetizmayla ölümsüzlüklerini ölümsüzlük katıyorlar. ÜÇ CANLI CANVERMEZİN DÜNYASI! Karanlık, gizemli, korkutucu, soru işaretleriyle dolu bir ortamda geçen büyülü atmosfer yanı sıra Ali Nail’in hipnotize olmuş sevgilisi Meliha ve eski köhne mekân her satırda merak unsurunu kamçılıyor. Mekân, dışarıya kesinlikle kapalı ve korku dolu. Adeta içerideki tüm eşyaya ruh üflenmiş! Karanlık ve alçak tavanlı odalar, sadece birkaç mum ile aydınlatılmış koridorlar, okuru üç yaşlı canvermezin dünyasına çekiyor. Sayfalar geçtikçe gerilim dolu dakikaların sizi beklediğini, ürpertici bir havada sürükleneceğinizi fark ediyorsunuz. Büyük bir sırrı taşımanın diyetiyle romanı tamamlıyorsunuz. n 12 6 Mayıs 2021 ADİL İZCİ’DEN ‘CANIM ADA’ Yazarın Heybeliadası’ndan! Heybeliada’yı 20132016 yılları arasında yurt belleyen Adil İzci, ilk olarak öykü kitabı Ada Sularında (2016) ile bir “ada” yazarı olarak göründü; yakınlarda da, ada insanlarıyla kurduğu dostluklardan, insanları iyiliklere, sevgilere çağıran on altı öyküden oluşan, Oktay Akbal Edebiyat Ödülü’nü kazandığı Canım Ada ile okurlarını selamladı. RÜSTEM KURTOĞLU B ir zamanlar Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olarak görev yaptığım Deniz Lisesi’nde, öğrencilerimi “edebiyat” ve “deniz” sevgisini iç içe yaşamaları dileğiyle deniz konulu edebiyat metinleriyle buluşturmaya çalışırdım. Sait Faik’in, Zeyyat Selimoğlu’nun, Halikarnas Balıkçısı’nın öyküleriyle; Orhan Veli’nin, Cahit Sıtkı’nın şiirleriyle çıktığımız deniz yolculuklarını nasıl unuturum!.. Türk deniz edebiyatı kapsamında yaşadığım coşkulu arayışlarımı, 2016’da Denizlerin Türkiyem! ismini verdiğim bir derlemeinceleme kitabında toplamıştım. Türk deniz edebiyatı kapsamında yakından izlediğim yazarlarımızdan birisi de öykücü Adil İzci’dir. İzci, büyük kent yaşamından soluk alamaz olunca kendisini Heybeliada’ya atıyor. Ama ada öykülerinde bile yer yer İstanbul’un çarpık yanlarına dokunmadan da duramıyor. Ada öyle mi? Ada, ağaçlarıyla, kuşlarıyla, insanlarıyla, deniziyle, koylarıyla özeldir, özgündür; duygu, duyarlık ve düşüncenin bilendiği albenili bir yerdir. ADA İNSANLARI Canım Ada’da, ada insanlarıyla kurduğu dostluklardan, insanları iyiliklere, sevgilere çağıran öyküler damıtmış Adil İzci’nin “İdris”te, çalışkan insanları sevgiyle selamlayışını, “Bir Veda Öyküsü”nde, ev sahibesi eski İstanbul hanımefendisiyle kurduğu sağlam komşuluk ilişkilerini büyülenerek okuyorsunuz. “Adada Sıkılmıyor musun?”, “Nisanın İlk Günleri”, “Öylesine Bir Gezi” öykülerinde, uzun yıllardır adada yaşayan bir sınıf arkadaşıyla çıktıkları ada gezilerine eşlik ediyor, kendinizi şiirin ve dinginliğin kollarında buluyorsunuz… Ağaçlar Kitabı yazarı Adil İzci’yi, bu öyküler toplamında yine ağaçlarla kurduğu dostluklar üzerinden izliyoruz. “Erken Bahar”da, yolunan, yağmalanan, sakat bırakılan mimozalara yaktığı içli ağıdı dinliyor, mimoza yağmacılarına kargışlar yağdırıyorsunuz. “Bu Bahar da…”da, kokular adası Heybeliada’yı keşfediyorsunuz; mimoza, leylak, morsalkım, narenciye, akasya, hanımeli, iğde, ıhlamur kokuları arasında geziniyor; ağaç çiçekleri koku şölenine katılmanın erincini yaşıyorsunuz. Ve leylakların da tıpkı mimozalar gibi kapış kapış yağmalanmasıyla bir daha yıkılıyorsunuz!.. BALIKLARI, İSKELELERİ, KOYLARIYLA DENİZ! Deniz mi?.. Deniz, öykülerde boy boy, renk renk hep kendini gösteriyor; balıklarıyla, iskeleleriyle, fenerleriyle, rüzgârlarıyla, koylarıyla, tekne ve vapurlarıyla… Canım Ada’yı, okuyup bitirdiğimde belleğimde kalmış şu güzel sözleri yineleyip durdum: dinginlikle, mutlulukla, hüzünle… “Nedir ki hayattan istediğim? Bir lokma bir hırkadan az biraz fazlası. Türlü türlü kitaplar. Doğa. Doğanın ezgileri.” (s. 115) “Adanın en sevdiğim yollarında, sessiz sokak aralarında yürüyoruz.” (s. 59) “Piknik yapanlar (!) her türlü atıklarını, pisliklerini elbet ortalarda bırakarak evlerine dönecekler; kucaklarında daha biraz önce iskeleden satın aldıkları mimoza öbekleriyle bazı süslü püslü kadınlar, faytonlarda elbet kurumlanacaktı.” (s. 20) n Canım Ada / Adil İzci / Oğlak Yay. / 144 s. / 2020.