25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

AYFER TUNÇ’TAN ‘OSMAN’ Ayfer Tunç’un yeni romanı Osman, Kapak Kızı ve Yeşil Peri Gecesi’yle bütünlenen üçlemenin son halkası. Her şey olmak isterken hiçbir şey olamayan, gün gün, adım adım hem servetini hem kendini tüketen bir adamın hikâyesi. Pahalı markaların, lüks yaşamın gösterişine dalıp kendileri de dahil bir kültürün, bir sınıfın yok oluşunu fark edemeyen bir kuşağın çarpıcı hayatı. ‘Belki acımasız bir yazarım ama hayat da öyle!’ MUHSIN AKGÜN GAMZE AKDEMİR gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr n Hareketli, kişileri kalabalık bir roman. İç içe “pek çok” yaşama tanık ediyor okuru. Metnin bu yapısını anlatır mısınız? Osman otuz yıllık bir sürecin sonunda yazıldı, Kapak Kızı ve Yeşil Peri Gecesi’yle bir üçlemenin son parçası oldu. Kapak Kızı’nı doksanlarda yazmıştım, ilk ve acemi romanımdı. Şebnem anlatıcıların kendilerini sorgulamalarına yol açan, erotik bir dergide fotoğrafları yayınlanmış bir nesneydi. Arka planında tüketim toplumu olmaya yeni geçmiş doksanlar Türkiye’si vardı. Şebnem’in söz aldığı Yeşil Peri Gecesi 2010’da yayımlandı. Geçen yirmi yılda Türkiye’de yeni kültür kodlarıyla toplumda çatışmalı bir değişim yaratan yeni bir sınıf söz konusuydu. Şebnem ailesini, kocası Osman’ı ve tüm toplumu üst perdeden, göstermeci bir anlayışla haykırarak suçluyordu. Söz sırası Osman’a geldi. Hayatı sürdürmenin yolunu yaşadıklarıyla yüzleşmemek olarak gören, devekuşu olmayı seçen Osman’ın bu dramdaki payını kendi ağzından anlatmam önce beni inandırmazdı. Dolayısıyla bize Osman’ı, başkalarının anlatması gerekiyordu. n Sizi yazarken en etkileyen öteki kişileriniz? Osman’ın son yıllarını birlikte geçirdiği Pakize ve gençlik arkadaşı Gazi. İkisi de gizli ajandaları olmadan konuşan, hayatlarının muhasebesini dürüstçe yapmış, Osman’ı kötücül bir şekilde yargılamayan kişiler. Gazi’nin kişiliğinde ayrıca alt mışların sonunda doğmuş, büyük umutlarla hayata başlamış, kültürel değerlerle donatılmış ama gençliğini çatışmalı bir değişim sürecinde geçirmiş bir kuşağın hüzünlü sonunu görmek mümkün olsun istedim. Bizim gençlik yıllarımız sözünü ettiğim çatışmalı kültürel değişim dönemine denk geldi. Küçük bir azınlık kendi doğrularını kaybetmeden ayakta kalmayı başardı. Yerleştirme sanatçısı Yonca Domaniç ve fotoğrafçı Kubilay Artam da ilgiye değer kişilerdir. İkisi de sanatçı. Yonca, romanda kendince tanımladığı doğru yoldan sapmadan hayat amacına ulaşmış tek karakter. Kubilay’da ise, bir sanatçının dibe vuruşundaki psikolojik kayıpların yanı sıra, ağır kültürel darbelerin etkisini de görebiliriz. ETKİTEPKİ VE KİTLELER! n Üzerine toprak atılmış idealler, yetenekler… Her alanda hüküm süren kaosun yansımaları sonucu savrulmalar… Ve romanda çarpan o kamyon! Romandaki bir kişiye değil herkese hatta hepimize çarpıyor! Türkiye kendi başına bir gezegen değil. Yaşadıklarımız bize özel sanılsa da aslında genel görünümün bir yansıması. Osman’ın arka planında da dünyanın geldiği bu noktayı ülkemizde hazırlayan, sizin saydığınız koşullar var. Hepimiz dünyanın bir süredir iniş dönemini yaşadığının farkındayız. En beyaz Avrupa’nın parçası, özgürce söz söylemenin ve yaşamanın temsilcisi ülkelerde bile baskıcı anlayışların güçlendiğini, finans ekonomisinin gücünü acımasızca kullandığını, gerçeğin sayısız yalan ve saptırılmışlık içinde kaybedildiğini görüyoruz. Teknolojik yenilikler dev bir çelik ağın içine hapseden canavarlara dönüşüyor, insanlık değerleri hızla yok oluyor. Bu bir süreç ve henüz sonuna geldiğimizi de sanmıyorum. Günümüzde, büyük ölçüde pazarlama ve tüketim anlayışının oyuncağı haline gelmiş olsa da roman sanatı dünü anlamamızı ve değerlendirmemizi sağlar. Şu anda bir anaforun içindeyiz ve bugünün sosyopolitik dokusunun yaratacağı gelişmelerin romanlarını yarın yazacağız. Öte yandan bu korkutucu gelişmelerin umutsuzluğa sevk etmesini istemem. Unutmayalım ki diyalektik yasası olarak nicelik niteliktir. Bugünkü dünya düzeninin değersiz kitleler gördüğü nicelik, kitle oluşu nedeniyle nitelik haline gelecek elbette. Çünkü evren etkitepki yasasıyla çalışıyor. AİLE VE YÜZLEŞME KÜLTÜRÜ! n Ukdeler var romanda. İş, aşk, aile boğazlarda yumru gibi... Yaşamı git gide bahardan kara kışa dönmüş, ıssızlaşmış Osman özelinde ise yaşamın bomboş, amaçsız olduğunu duyumsaması var bildi bileli. İçine yayılan o değersizlik duygusu da cabası… Osman’ınki bir gençlik arkadaşının söylediği gibi “hayalleri vardı ama çabası yoktu” olmak. Bence Osman’ı tanımlayan en iyi nitelik ergen kalmış olması. Sorunlarımızdan kaçarak değil, cesaretle yüzleşerek büyürüz. Yüzleşme kültürünü de bize önce ailemiz sonra toplumumuz verir. Osman ayakta kalmanın yolunu sorunlarından kaçınmakta bulmuş bir adam, talihini suçluyor. Sevme gücünü anlamak için annesine, kibrini ve gösteriş tutkusunu anlamak için babasına, müzisyenliğine inancını anlamak için mensubu olduğu sınıfa bakmak gerek. Bütün yazdıklarımda olduğu gibi Osman’da da aile ana aktör. Çünkü ailemiz kaderimizi ve hayatımızı belirleyen en önemli unsur. Osman baskıcı ve narsistik babasından dayak yiyerek büyüyen, kocasının baskısı altında, ezilmiş, sonunda genç yaşta kanserden ölmüş bir annenin oğlu. Gençlik çağının eğlenceli olması babasının mensubu olduğu sınıftan ve maddi varlığından kaynaklanıyor. Bu şartlarda Osman’ın kendini değerli hissetmesi ancak maddi koşulları elverdiği sürece mümkün olur. KADIN BAKIŞLAR! n Emniyet Müdürü’ne kurulan kaset kumpası... Mafyatik bir çete, seks skandalı, kaset, kumpas, cinayet... Ve her şeyin ortasında bir kadın! Harcanıyor her cephede bir Şebnem, evet! Gerçek herkese göre değişiyor… Romanda konuşan kişilerin kadına bakışından söz eder misiniz? Şebnem özelinde kadına ilişkin yorumlar “o yolun yolcusuymuş” ile “bizde kadını mahvetmek ödüllendirilir” şeklindeki iki uç arasında. Herkes ait oldukları sosyal yapıya, toplumsal şartlanmalara ve kendi anlayışlarına göre yorumluyor. Biraz da kadına bakıştaki bu çeşitliliği, tutarsızlığı ortaya koymak için bu tür bir çoklu bakış açısını tercih ettim. n Sanat, müzik, trajedi, aşk, aile, para, güç, hırs, skandal, yalnızlık, dibe vuruş, hüzün, arayış... Yok yok! Katı gerçekçi ve dahi karanlık yönü hayli güçlü bir roman. Okurlarım acımasız bir yazar olduğumu söylerler. Belki haklıdırlar. Ama hayat da acımasızdır. Romanlarımda hissedilen bu katı gerçekçilik toplumu ve bireyi şekillendiren acımasız hayat darbelerinin izdüşümü. Trajik olanın katı gerçeklik içinde bir karşılığı olmasa bu kadar acı çekmeli, inlemeli, feryatlı bir hayat yaşamıyor olurduk. n Osman / Ayfer Tunç / Can Yayınları / 504 s. / Ağustos 2020. 10 17 Eylül 2020
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear