Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
KENAN MORTAN VE İBRAHİM ATALAY’DAN ‘TÜRKİYE’NİN KÜLTÜR ATLASI’ ‘Hedefimiz bilginin son noktası’ Kenan Mortan ve İbrahim Atalay’ın kaleme aldıkları, yedi bölgenin kültürel, iktisadi ve insani yanlarıyla ayrı ayrı resmedildiği Türkiye’nin Kültür Atlası’nı bu topraklardan bu topraklara yazılmış uzun bir mektup gibi okumak da mümkün. GAMZE AKDEMİR gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr n Saha raporları, seminerler, sektörel sayısız toplantılar gibi çalışmaların önemli bir yeri olmakla birlikte istatistiksel veriler ışığında kaleme alınmış bir çalışma değil Türkiye’nin Kültür Atlası. Hatta çalışmanız için “kültürel ve iktisadi antropoloji” nitelemesinde bulunuyorsunuz. Bu nitelemenin bağlamında konu ettiğiniz bölgelerde sosyopolitik, sosyoekonomik, folklorik, arkaik dil kökenleri, günlük yaşam, gelenek hatlarında nelere dikkat kesildiniz ve okura nasıl bir deneyim sunmayı hedeflediniz? İstatistik veri “hiç yok” çünkü istatistik böyle bir çalışmada sadece “saklanmaya” yarar. Sadece bildiğimiz / incelediğimiz / araştırdığımız olguları aktardık, derdimiz buydu. Yoksa çalışma bir anı kitabı / seyahatname / ansiklopedi olurdu. Oysa bizler bir “Türkiye Mektubu” yazmayı amaçladık. GENİŞ BÖLGE GERÇEKLİKLERİ İnsanların ekonomik sistemle ilişkisinden çıkan sonucu yazacaktık. “Dün” adına örneğin: “Çatalhöyük”, “Göbeklitepe”; “günümüz” adına örneğin: “Çorum”, “Erzurum”, “Siirt”, “Artvin” olmalı; “yarın” adına örneğin: “Derinleşen uçurumların ve rant şehvetinin başkenti İstanbul” kitapta yer almalıydı. Öyle de oldu. Ama onca eksiği ya da bilerek atlanan özelliğiyle... Zira bu çalışma bir “ansiklopedi” değil, “atlas” idi. Bunu yaparken mercek altına hep hücreyi / en küçük birimi yatırdım. Bir Karadeniz bölgesini düşünün: Bu bölgede onlarca halk / boy / dil / yüzyıllar içinde oluşmuş gelenek / müzik gibi öğelere yer vermeden, daha doğrusu bu konuları didiklemeden, bu bölgenin gerçekliğine ulaşmak mümkün müydü? Mercek altına alınmış hücre / biyopsi parçası yeterli bir resim ya da kanıt vermediğinde, o bölgeye yeniden gittik. Erzincan’da erozyon olgusu ya da Giresun’da Çepniler, Urfa Harran’da “toprak dokusu” ya da Iğdır’da Kazım Karabekir Çiftliği’nin son mülkiyet yapısı gibi konular buna örnektir... Diller / Kültürler / Halklar / Boylar / Kavimler konusunda gördük ki doğru bildiği miz yanlışlar çok fazla… Birebir anlatım yerine, kıyaslamalı bakışı ya da onları bir yerleşim içinde görmeyi yeğledik. Polonya asıllılarımızı Polonezköy’de yerleşik komşu Cumhuriyet köyüyle birlikte yansıttık. Bu toprakların çalışkan insanı Pomakları, Çingenelerimizi İzmir ve Edirne’de, Yahudilerimizi Antakya’da, Ermenilerimizi Vakıflı köyünde, Hıristiyanlarımızı Tokaçlı köyünde ve Bahaileri Edirne’de okurumuzla buluşturduk. Hedefimiz hep “bilginin / belgenin son noktasına” dek gitmek oldu, kendimize mazeret göstermeyecektik. Iskalanmış yine de onlarca olgu vardır, bu böylesi kitapların doğasındandır. Yansıttığımız bilgilerin ışığında okuru “Soru Soran Bir Türkiye Turuna” çıkarmak istiyoruz. Yedi coğrafi bölgeye ait olan toplam sayısı 555 olan her bir bilgi / olgu modülünün altına “Ne?”, “Nerede?”, “Nasıl?” gibi kısa notlar düştüm. Okurun bu yolculukta doğru soruları ve olguları sormasını amaçlıyoruz. ENGEL TANIMAYANLAR... n İl, il, bölge bölge sunduğunuz bu memleket manzaralarında toprağımızın ve insanımızın potansiyeli konusundaki vargılarınız nelerdir? Örnekleyeyim: Bir Karadeniz bölgesinde Bolu’da “Domino” olayını yaratan Umut Oran’ı, “Fabrikalar Yapan Fabrikalar Kenti” olarak nitelediğim Çorum’u saymakla başlayayım. Doğu Anadolu’da ilin “makus talihini ” değiştiren Aşkale Çimento olayı, Hakkâri’de, Zap Suyu üstünde 1969’da bir köprü inşa eden gençler, girişimcilik kö keni 16. yüzyıla uzanan Gaziantep sanayisi, bir “sanayi dehası” olarak nitelediğim Mennan Aksoy, sadece birkaç örnek. Vargı: Doğu ya da Güneydoğu bölgesi, nerede olursa olsun bu insanlar yazgılarını delmişlerdi. Antep’te olduğu gibi tarihi birikim onlara bazen bu değişimde kolaylaştırıcı oluyordu. Engel tanımadıkları ve “kötü komşu kişiyi mal sahibi kılar” ata deyişini düstur olarak belledikleri kesindi. Vargılarımız birden fazla: Potansiyeli kullanan örnekler salt erkek girişimcilerce yaşatılmamıştı. Amasya’da kadın çiftçi Ayten Çöl, Mardin’de ÇATOM kooperatifleri, Urfa’da Asuman Yazıcı kadın girişimciliğinin namlı örnekler ortaya çıkardığının kanıtıydı. İkinci vargım, bu olay yakın geçmişte teşvikler ve devletin cömert hibeleri ile başlamamıştı. Batum’dan 1924’te birkaç fidanı getirerek Karadeniz’de çay ekimi için yola çıkan Zihni Derin, Orta Anadolu’da kıraç toprak için 1940’larda bir tohum geliştiren “Buğdayın Mimarı” Numan Kıraç, Ege’nin Uşak ilinde 1926’da ayni katılımla bir şeker fabrikası kuran Nuri Şeker, insanımızın koşulsuz potansiyel kullanımının örnekleri. Bir başka vargı, çerçilikten bir sanayi kentine dönüşme örneğiyle Kayseri’nin Hacılar olayı, bir girişimcilik beldesi olan Eskişehir örneği ve bunu bu kentte bir “Ulusal Sanayi” bildirgesi haline getiren öncü Mümtaz Zeytinoğlu, girişimciliğin İç Anadolu’da da uç verdiğini gösterir. Eskişehir’in bende bir de hoş anısı var: Bu çalışmayı 1979’da yaptım ve ekonomi muhabiri olduğum Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlandı ve o yıl TGC’nin “İnceleme” ödülünü aldı. DEĞİŞİM LİDERLERİ Potansiyelin ötesinde bir de bu toprakların çıkardığı “değişim liderleri” var: Kayseri’de 50 yıl Kültepe toprağını kazan Prof. Özgüç çiftini anmadan, o kentin efsane gibi anlatılan belediye başkanı Osman Kavuncu’yu yazmadan, bir ÇATOM kadını olarak Urfa’da Adalet Budak’ı anlatmadan olmazdı. Tekil örneklerle de yetinmedim, Antep, Muğla, Edirne, Bursa, Mardin gibi kimi illerde bu liderleri “İz Bırakanlar” başlığı altında yazdım. Bu topraklardan yetişen insanların olağanüstü bir girişim ve yaratma becerisi var. Üstelik varsayılanın aksine, bunları ortak platformlarda da gerçekleştiriyor, sonradan bunu ortak olarak yönetmesini bilmemesi başka bir olay. ENGELLEMELER VE DİRENİŞ! n Tüm bu ‘iktisadi arkeoloji’ kazısında; ekonomi, çevre, insan ilişkisinin bütünlük gösterdiği kaynakların yanı sıra bu üçlü ilişkinin sakatlandığı sektörlerin ve/veya körlüklerin izine de nasıl ulaştınız? Bu bağlamda siyasal iktidara ve halka sunduğunuz, dikkat çektiğiniz çözüm önerileri nelerdir? Cumhuriyetimizin “insan yetiştirme” olgusunu sağlayamadığını görüyorum. “Parasız yatılı” sistemi Anadolu çocuğu için bir dikey yükselme olanağı sağladı ama bu bir toplumsal değişim / dönüşüm için yeterli MERT DİNÇER değildi. Sonra 40’lardaki Köy Enstitüsü’nün Cumhuriyet’in kırsal kesimdeki insanı değiştirmede uygulamaya aldığı en büyük projeydi. Kurulu düzenin yerlisi yabancısı sonuçlarından çok ürktü, projeyi boğdu. Kırsal kesim o gün / bugün, her türden arkaik dönem kalıntısı düşüncelerle beslenmeye devam etti. Bu bir değişimi, iktisadi düşüncede anıldığı biçimiyle “büyük sıçrama”nın ülke genelinde yaşanmasını engelledi. Dahası örgün eğitim sıradanlaştı. Su toprak yönetiminde çok yetersiz kalındığını görüyoruz. “Su yoksulu” ülkemizde su rejimi çok geç değişmeye başladı, yağmur suyunu biriktirme havzaları oluşmadı, su birlikleri demokratikleşmedi. Yetmezmiş gibi son zamanlarda hızlanan “göl kurutma” eylemleri başladı. Toprak konusundaki ihmal ve sakatlanma daha üst boyutlara ulaşıyor. ARTVİN’İN DİRENEN DOĞASI Ya çevre duyarsızlığı? Ülkenin en batısında Trakya’da akıp giden Ergene nehrinin kirliliği, suların insan eliyle nasıl yok edildiğinin kanıtı. Uşak’tan Artvin’e, Gümüşhane’den Erzincan’a ya da Kaz Dağı eteklerinde, kısacası Anadolu toprağının birçok karesinde öldürücü yöntemle 1 ton toprakta 45 gr altın bulmak için kazıyor / kazıyor, ekosistem bununla yok ediliyor. Bu da sizin deyiminizle “körlüğümüz” olsa gerek… Çalışmada ilgili bölüme “Artvin’in Direnen Doğası” adını verdik. Çünkü kadınların öncülüğünde kurulan Yeşil Artvin Derneği, “körleşmeyi” reddediyor, bu işi önlemek için “24 saat nöbete yatıyor”. n Türkiye’nin Kültür Atlası / Kenan Mortan, İbrahim Atalay / T. İş Bankası Kültür Yayınları / 784 s. / 2020. 8 2 Nisan 2020