Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SOPHIE MACKINTOSH ‘DAN SU KÜRÜ’ MAYIS 2019 Bilmemek bir armağandır! Mackintosh, ilk romanında ilginç bir öyküyü iyi betimlemeler ve ayrıntıları kaçırmayarak anlatıyor. MKORKUT AKIN uhafazakârlık dünyanın hemen her ülkesinde geçerli bir yaşam felsefesi… Onlar da biliyorlar aslında değişimin kaçınılmaz olduğunu ama inat ve ısrarla sürdürüyorlar. Bir süre sonra değiştiklerini artık yeni bir tutum ve düşünceler içinde olduklarını görüyoruz. Ama onlar hâlâ muhafazakâr. Sophie Mackintosh’un ilk romanı, Su Kürü, 2018 Booker Ödülüne aday gösterilince dikkatleri üzerine çekti. Korunmuş bir ada… Girmek de yasak, çıkmak da… Adada yaşayan üç kız ve bir anne… baba gitmiş. Üç kızın muhafaza edilmesi gerekir. Nereye kadar? Biz, okur olarak, adaya da, yaşayan ve yaşananlara da dışarıdan bakıyoruz. Yazar bizi sadece izleyici olarak tutuyor, uzakta. Bu da bir başka muhafazakârlık belki de… Romanın başından sonuna taşıdığı gizem, onun doğurduğu merak, “ben olsam ne yapardım” duygusunu körüklüyor. “Sözcükleri konuşarak içinizden atmaya ihtiyacınız kalmasın diye… erkeklerin size yaptığı şeylerin resmini çizin” diyor anne, “hasarlı kadınlara”. Demek ki bir travma yaşanmış, insanın içine işleyen ve asla unutamadığı… O zaman koru(n)mak, muhafaza edilmek gerekir, onun için de muhafazakâr olunmalıdır… Peki, çözüm mü? TUZ ILE RITÜEL Bilmemek bir armağandır. Bir başka deyişle, tanımadığınızı istemezsiniz, duyduğunuz arzuyu dile getiremezsiniz… Öyleyse okyanusun ortasında, yapayalnız bir adada yaşayan anne, üç kızından her şeyi gizler. Bir gün üç erkek gelir adaya... Erkekler geldiğinde, eğer gelirlerse, evlerinin yerle bir olacağı, kanlarının sahildeki kumlara akacağı, suya karışacağı tehdidiyle büyütülen kızların içgüdülerini, içlerinde boğmaya çalıştıkları cinselliklerini, giderek şiddete ulaşan arzularını kim ve ne engelleyebilir ki! Silahlar çekilmelidir. Yasaklar daha da artırılır: Temas yasak! Kızlar, adaya geçici olduklarını iddia ederek gelen erkeklerle (ama öncesinde kendi aralarında da) konuştukça insanları ayırarak, kısıtlayarak, sınırlayarak korunamayacağını, korunmak istemediklerini dile getirir… Merak daha da artar ve tutmak artık mümkün değildir... Yaşamın anlam kazanması için sevginin gerekliliğini keşfederler… Bir yabancıyla buluşmanın aptallık olduğuna ve insanların özünde iyi olduğuna inanan kızlar kuşkusuz masumdurlar çünkü dünyayla pek yüz yüze gelmemişlerdir... Aslını sorarsanız yaşamamışlardır demek gerekir. İlk karşılaşma, ilk göz göze geliş bambaşka izler bırakır içlerinde, bedenlerinde… Ne kadar doğru bir izdir bu, ne kadar güçlüdür, bilinmez. Tanımadığınız bir şeyin etkisini bilemezsiniz. Sahi, insan tanımadığından korkar, değil mi? Mackintosh, ilk romanında ilginç bir öyküyü iyi betimlemeler ve ayrıntıları kaçırmayarak anlatıyor. Farklı bir dili var yazarın, hep dışarıdan izliyoruz, gözlüyoruz. Karakterler, “ben” olmuyor ama bu okurun öykünün, olayların içine girmesine engel değil, aksine daha bir düşündürüyor, merak ettiriyor. Heyecanı arttırıyor. AH KI! İlginç bir roman, sürükleyici ve bir o kadar da merak ettiriyor neler olacak diye… Ancak Türkçe dil hataları öykünün akışına ciddi engel… Çevirmen öyküye kendini kaptırıp hatalar yapmış olabilir… Sonradan dönüp okumaz mı, bir daha? Peki, editör ne iş yapar? Düzeltmen var bir de… Onun görevi, sorumluluğu yok mu? Daha ilk cümle… En zor şeydir o ilk cümle… O cümle bozuksa, daha baştan bir şeyler kopar içinizden, giremezsiniz öyküye, zorlanırsınız. Okurken aldığım notlara bakıyorum, akışı engelleyen cümlelerin sayısı neredeyse on sayfada bir. “Adım”ı, TDK, 1. isim Yürümek için yapılan ayak atışlarının her biri, 2. Bir ayak atışıyla alınan ve uzunluğu yaklaşık 75 santimetre olan mesafe olarak tanımlıyor. Peki, “Adım sesleri sakince koridor boyunca uzaklaşıyor” (s. 198) ne demek? n Su Kürü / Sophie Mackintosh / Çeviren: Begüm Kovulmaz / Can Yayınları / 286 s. / Nisan 2019 1716 Mayıs 2019 Araştırma İnceleme, 351 sayfa Kentler, mekânlar, diller, erkeklikler, cinsellikler... Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi tara ndan 2010 yılından beri verilen Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü’nü kazanan eserlerin arasından seçilerek derlenen bu kitap, Koğacıoğlu’nun çalışmalarında ön plana çıkan hukuk sosyolojisi, cinsiyet çalışmaları, eşitsizlik ve ayrımcılık gibi kavramların altını çiziyor. Kentler ve mekânlar; diller ve öznellikler; erkeklikler ve cinsellikler olmak üzere üç bölüme ayrılan kitap, şehir dışında yer alan toplu konutlarda bir kadın olarak tek başına yaşamak, Kürt kadınlarının sözlü şiir ve ağlama pratikleri, Karadeniz’de bir kız kaçırma “geleneği” olan çekme anlatıları, eşcinsel ve biseksüel erkeklerin mekânsal sosyalleşmesi gibi konuları inceliyor, Koğacıoğlu’nun izinden giderek sosyal bilim çalışmalarına yeni bir soluk getiriyor, bu çalışmalara zenginlik katmayı hedeşiyor. www.iletisim.com.tr iletisim@iletisim.com.tr vimeo.com/iletisim facebook.com/iletisimyayin twi er.com/iletisimyayin instagram.com/iletisimyayin