Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ŞİİR ERKÖK YILMAZ’DAN “AİLE İÇİ MUHABBET” ‘Kalemden çok makas kullanırım’ 1978’den bu yana yazdıklarını yayımlayan ve daha çok öykü verimleriyle tanınan Şiir Erkök Yılmaz, ikinci romanı “Aile İçi Muhabbet” ile okur karşısında. Kırk yıllık bir edebiyat emekçisinin romanı elimizdeki. 1960’ların Ankarası’na doğru yapılan bir yolculuğun ürünü ve dönemin tüm renklerini, sınıf atlamak için çabalayan bir aile üzerinden veriyor. Aile içine doğru yol aldıkça ise keskin ilişkiler yumağı içinde buluyor kendini okur. ‘Aile ile birlikte dibi boylamak, dipten su yüzüne çıkmak da mümkün’ diyor Erkök Yılmaz. Yazarla kitabını ve kırk yıllık edebiyat yolculuğundan yansıyanları konuştuk. ERAY AK erayak@cumhuriyet.com.tr 1978’den bu yana yazdıklarınızı yayımlıyorsunuz. Dolayısıyla kırk yıllık bir edebiyat yolculuğu söz konusu dünden bugüne... Bu yolculuktan konuşarak başlayalım söyleşiye. Nasıl geçti bu kırk yıl sizin için? Yazı yolculuğunuzda ne gibi kırılmalar, ne türden dönemeçler aştınız? Yazıyla ilişkinizi de işin içine katarak dinlemeyi çok isterim... n Yolculuğum düz bir çizgide ilerlemedi. Somut ile soyut anlatımlar arasında dalgalı bir seyir izledi diyebilirim. Ancak biri bitip diğeri başlamadı, iki anlatım biçimi, bir arada, eş zamanlı olarak yürüdü. Öykülerimi kitaplaştırırken somutsoyut ayrımına dikkat etmeye çalıştım. Sıradan insanların gündelik yaşamlarından kesitler anlatırken somut; daha evrensel, sosyopolitik diyebileceğim öykülerimde soyut anlatıma sığındım. Keskin dönemeçler, yol ayrımları olmadı. Başlangıçta biçim denemelerine daha sıklıkla yer veriyordum: İki sütun üzerinde ilerleyen öyküler, iç seslere karışan konuşmalar, sırf diyaloga dayalı metinler, hem yatay hem dikey okunabilen öyküler gibi... Giderek yazılarımda teknik yeniliklere daha az yer vermeye başladım. Son yıllarda yazdıklarım iyiden iyiye kısaldı, hap kadar küçüldü. Bunu iyiye mi kötüye mi yormalı, bilemiyorum. n Daha çok öyküler okuduk kaleminizden. Kırık yıla sığmış beş öykü kitabı... Ancak henüz okur karşısına çıkan Aile İçi Muhabbet’le beraber iki de roman var. Bu iki türle ilişkinizi de öğrenmek isterim. Farklı disiplinler gerektiriyor sonuçta. Yazacaklarınızın hangi yolda ilerleyeceği kararını metinler mi belirliyor? Yoksa daha farklı bir ilerleme yönteminiz var mı? n Ben roman yazmaktan çekinmişimdir. Altından kalkamayacağım kaygısı sürekli hep içimde. Yazdıklarımı hep öykü olarak kafamda kurguladım. Abdullah’ın Ablası da bence uzun öykü. Aile İçi Muhabbet’i de uzun öykü olarak düşünmüştüm. Derine inince roman oldu. Her yazı kendi kalıbını ve uzunluğunu yazarına dikte ettiriyor gerçekte. Yazmadan önce kafanızda kurguladıklarınızla yazdıktan sonrakiler arasında ister istemez farklılık yaşanıyor. Bu söylediklerimin, dizginleri tamamen kalemime kaptırdığım anlamına gelmesini istemem. Kalem kadar, belki kalemden çok makas kullanırım. “ÖYKÜ YAZMAK TİTİZ BİR ÇALIŞMA İSTİYOR” n Peki, öykü dili ve şeklini iyi bilmenizin, öyküyle aranızın iyi olmasının romanlarınıza nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz ya da bir katkısı olduğunu düşünüyor musunuz? n Öykü yazmak titiz bir çalışma istiyor, sözcükleri tam yerinde ve zamanında kullanmayı gerektiriyor yani öykü yazarken savurganlık yapma hakkınız yok. Sürekli az ama öz söylemeniz gerekli. Romanda yayılabildiğiniz kadar yayılabilirsiniz. Hatta yayılmalısınız belki... Öykü yazarı olarak ben ne kadar yayılabildim, yayılmalı mıydım? Derinlik nereye kadar, nasıl olmalı? Roman yazmak farklı bir teknik gerektiriyor. Öykücülükten getirdiğim alışkanlıkla kurgu ve sözcük kullanımında sıkıntı yaşamadım ama öyküdeki titizliği sürdürerek roman kaleme almayı hiç kimseye öğütlemem... Tam bir işkence! n Buna paralel bir soru daha; öykülerden sonra roman yazmaya başlamış yazarların kaleme aldıklarında da öykünün etkisini duyumsayabiliyor musunuz? Bu etkinin olumlu ve olumsuz alınabilecek yanları neler sizce? n Öykü etkisi kendini sıkı bir anla NECATI SAVAŞ tımla duyuruyor bence. Buna olumsuz luk denemez. Ancak ben öykücülerin çok uzun roman yazabileceklerini düşünemiyorum, doğrusu. Gene de bu konuda iddialı konuşmak istemem. Be nim bilmediğim çok iyi örnekler vardır kuşkusuz. n Peki, Aile İçi Muhabbet’i, bir öy kücünün romanı olarak adlandırabilir miyiz? n Olabilir, neden olmasın? Bu roma nı kurgularken şöyle düşündüm aslın da; ya olay eksenli yazacaktım ya da kişi... Ancak ikisinin de dışına çıkmak istedim. Okurlarımın tek bir olaya, ya da tek bir kişiye kapılmasını isteme dim. O zaman da bir ailenin on küsur senelik bir dönem içinde karşılaştığı olaylar çıktı ortaya. Aile olarak toplumsal bir geçiş yaşandı. Bu >> 14 7 Haziran 2018 KITAP