25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

VEDAT ARIK ‘Bana göre değil bu rezillikler’ Bu haftaki Şiir Atlası’nı, Nisan başında yitirdiğimiz şiirimizin unutulmaz ustalarından Ülkü Tamer’in çok sayıdaki başarılı çevirilerinden birkaç örneğe ayırıyoruz. Bize bu çevirileriyle dünya şiirinin kapılarını açan arkadaşımızı sevgiyle, saygıyla anıyoruz. WALKING AROUND Yoruldum işte insan olmaktan. Terzilere, sinemalara gidiyorum işte, şaşkınım, kapalıyım, çuhadan bir kuğu gibi sorular, küller denizinde salınıyorum. Ağlıyorum berberlerin kokusunu duyunca. Tek isteğim dinlenmek, kurtulmak taşlardan, bahçelerden kurtulmak, yünden, köşklerden, mallardan, gözlüklerden, asansörlerden. Yoruldum ayaklarımdan işte, tırnaklarımdan, gölgemden, saçlarımdan, yoruldum işte insan olmaktan. Nefis bir şey olurdu ama bir noteri kesik bir zambakla korkutmak ya da kulak tozuna vurup öldürmek bir rahibeyi. Ne güzel olurdu yeşil bir bıçakla koşmak sokaklarda soğuktan ölünceye kadar bağırarak. Yaşamak istemiyorum karanlıkta ot gibi, uykuda titreyerek, kararsız, şaşkın, her dakika düşünmek, her gün bir şeyler yemek ıslak dehlizlerine inip dünyanın. Bana göre değil bu rezillikler. Bana göre değil ot olmak, mezar olmak, ıssız bir tünel olmak, bir cesetler mahzeni, acı içinde ölmek, kaskatı kesilmek soğuktan. Bu yüzden ışıldıyor Pazartesi günleri o zindansı yüzümle beni görünce, kırık bir tekerlek gibi geçip giderken ılık kan yolları uzatıyor geceye. Köşelere itiyor beni, köhne evlere bir şey, camlarından kemik savrulan hastanelere, kundura tamircilerine, sirke kokan, uçuruma benzeyen korkunç sokaklara. Kükürt rengi kuşlar, iğrenç barsaklar asılmış tiksindiğim evlerin kapılarına, çaydanlıkta unutulmuş takma dişler var, utançla, korkuyla ağlayan aynalar, şemsiyeler, zehirler, göbek bağları her yanda. Sessizce yürüyorum gözlerle, kunduralarla, öfkeyle, unutuşla, geçiyorum büroların, dükkânların önünden, iplerine çamaşır asılı avlulardan, donlardan, havlulardan, gömleklerden, kirli göz yaşları akıtılıyor usulca. (Pablo Neruda, Çeviren: Ülkü Tamer) DERİN UYKU Uyandırmasın kimse uyuyan bu çocuğu. Bir zamanlar karnımda böyle derin uyurdu. O duru dinlenişten açtırdım gözlerini, yaslanıp göğsüme yine uyuyakaldı şimdi. Alnındaki damarlar sanki atmıyor artık. Minik yengeçler gibi ayakları, gövdesi pembe bir balık. Çiğ düşmüş olmalı ıslak kirpiklerine. Müzikle sallanıyor kolları uykusunda. Dere gibi usulca akıyor nefesi. Titriyor gözkapakları defne yaprağı gibi. Hiçbir şey söylemeyin uyanıncaya kadar, bırakın uyusun böyle, çevresinde sığınaklar. Bir sığınaktır çatı, kapı bir başka sığınak, kadın olan annesi, annemiz olan toprak. Bu sessizlik içinde belki de öğrenirim o uykuyu yeniden nicedir yitirdiğim. Her yanı duru sevgi, derin uyku her yanı, bırakın da kullansın bu güzel armağanı. (Gabriela Mistral, Çeviren: Ülkü Tamer) İNSANLARI ÇOCUKLARA BÖLEN ÖFKE İnsanı çocuklara bölen öfke, çocuğu eşit kuşlara bölen, kuşu, küçük yumurtalara; yoksulun öfkesi bir zeytin taşır iki üzüme karşı. Ağacı yapraklara bölen öfke, yaprağı, eşit olmayan tomurcuklara bölen, tomurcuğu, görünmez gözeneklere; yoksulun öfkesi iki ırmak taşır bir çok denize karşı. İyiyi kuşkulara bölen öfke, kuşkuyu, benzer kavislere bölen, kavisi, umulmayan mezarlara; yoksulun öfkesi bir çelik taşır iki hançere karşı. Canı bedenlere bölen öfke, bedeni, benzersiz organlara bölen, organı, sekiz düşünceye; yoksulun öfkesi bir yanardağ ateşi taşır iki kratere karşı. (César Vallejo, Çeviren: Ülkü Tamer) 18 26 Nisan 2018 KITAP
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear