Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Shakespeare soneleri Soneleri üçlü bir ilişkinin günlüğü olarak görmek mümkün, dolayısıyla oyunlarında görmediğimiz otobiyografik bağlantılar sonelerde dikkatimizi çeker. Baştan çıkarma, sevgiliyi aldatma, aşkı elde edemeyince hırçınlaşma gibi temalar elbette tamamen Shakespeare’in kurgusu diye nitelenebileceği gibi o sıralarda yaşadığı karmaşık ilişkileri de dile getiriyor olabilir. O n altıncı yüzyılda İngiltere’de yaşayan halkın üst tabakası, Londra sahneleri ya da taşra turnelerinde Shakespeare’in oyunlarını izlediğinde mutlaka onun edebî dehasını görüyordu fakat o yıllarda drama, şiir mertebesinde yüksek sanat sayılmadığından asıl zevki şiir okuyarak alıyordu eğitimli zümre. Piyeslerin amacı halkı eğlendirmekti, edebî değerleri için gidilmiyordu tiyatroya. Sahnede izlenmek üzere yazıldığı için sadece oyuncular tarafından okunuyordu. Korsan baskılar da özensiz ve hatalarla dolu olduğu için gerçek edebiyat severleri tatmin etmiyordu. Neyse ki Christopher Marlowe ve William Shakespeare tiyatro dışında da eser yazdı. Özellikle Shakespeare’in Soneleri (Soneler, Çeviren: Talât Sait Halman, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) o dönemin (ve sanırım her dönemin ve her dilin) edebiyat severleri için vazgeçilmez bir başyapıt oldu. Shakespeare’in 1592’de yazmaya başladığı sanılan 154 soneyi, 1600’lerin başında bitirdiği tahmin edilir. BİR AŞK GÜNLÜĞÜ Soneleri üçlü bir ilişkinin günlüğü olarak görmek mümkün, dolayısıyla oyunlarında görmediğimiz otobiyografik bağlantılar sonelerde dikkatimizi çeker. Baştan çıkarma, sevgiliyi aldatma, aşkı elde edemeyince hırçınlaşma gibi temalar elbette tamamen Shakespeare’in kurgusu diye nitelenebileceği gibi o sıralarda yaşadığı karmaşık ilişkileri de dile getiriyor olabilir. Bir roman, öykü ya da tiyatro eserinin konusu arkasında kolayca gizlenebilen yazar, kendini şiirleriyle ele veren şairden daha şanslıdır. Şiir, sanatçı ile izleyicinin en derin bağ kurduğu sanat formudur kuşkusuz. Bu yüzden de Shakespeare’in sonelerini birçok eleştirmen şairin aşk günlüğü olarak değerlendirip şiirlerde bahsedilen kişileri de gerçek yaşamda tanıdığı kişiler olarak görmüştür. Sonelerde belirgin olarak dört karakter vardır: Şairin kendisi, sarışın genç, rakip ozan ve esmer kadın. İlk 126 sone, ilahi güzellikteki genç sarışına yazılmıştır; örneğin ilk on yedi sone genç adamı evliliğin nimetlerine inandırmaya çalışır. Genç adamla şair tanımlanması zor bir ilişki yaşar, baba öğütlerinden kösnül aşk sözcüklerine, hayranlıktan küçümsemeye, evlenmesini istemekten aşırı sahip olma duygusu ve kıskançlığa kadar giden uçlarda dolaşır şairin duyguları. Daha sonra gelen 26. Sone “Esmer Kadın” olarak adlandırılan kişiye yazılmış Sonelerin ilk baskısının kapağı. Shakespeare’in Sonelerini birçok eleştirmen şairin aşk günlüğü olarak değerlendirip şiirlerde bahsedilen kişileri de gerçek yaşamda tanıdığı kişiler olarak görmüştür. tır. Genç sarışın, esmer kadın ve şair arasında duygusal bir aşk üçgeni başlar, şair (örneğin sone 144) ikisi arasında kalır: “Biri huzur, biri dert, iki sevgim var benim, İki görüntü gibi hep gönlümü çelerler. Sarışın bir erkektir benim iyi meleğim, Kötü ruh bir kadındır, kapkaranlık bir esmer.” Aynı zamanda şair ikisinin çekiciliği arasında bocalar. Kendi istemi dışında baştan çıkarılır esmer kadın tarafından. Bunun ardından gelen şiirlerde telaş ve zihinsel karışıklık hissedilir, bu da sone lerin kronolojik olarak değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatır okura. Esmer kadına yazılan sonelerde her ne kadar bir bütünlük varsa da tepkilerin sürekli değişimi söz konusudur. Genç sarışına yazılan dizelerde cinsiyet karmaşası hissedilir, “mastermistress” (Sone 20) hem efendi (erkek), hem de dilber (kadın) rolündedir ve bu yetmezmiş gibi “Yaradan, kadın yüzü çizmiş sana eliyle” diyerek her iki cinsin tüm güzelliklerini varlığında buluşturan kişi, “erkekleri büyüler, kadınları çıldırtır” tanımlamasıyla insanüstü bir varlık olarak betimlenir. Oysa 126 sone boyunca anlatılan kişinin ne adını ne de kesin olarak fiziksel özelliklerini biliriz. Bu da şairin kişiyi kutsallaştırma amacına çok uygundur. YAŞLANAN SEVGİLİ Soneler arasında benim en sevdiklerim ise Shakespeare’in aşktan biraz uzaklaştığı, yaşlanma, zamanın acımasızca geçişi gibi konuları bir filozof gibi ele aldığı şiirleridir. Zaman ve zamanın geçişi karşısında insanın çaresizliği konularını sonelerinde çok sık ele alır Shakespeare ama özellikle bunu ana tema olarak işlediği birkaç şiir vardır: Sone 55, 60, 63 ve 65. 60. Sone’de şöyle anlatır zamanın acımasızca geçişini şair: “Dinen dalgalar gibi kayalık kıyılarda Sonlarına koşuşur ömrümüzün anları, Hızla yuvarlanırlar çırpınarak ardarda Tutmak istercesine öne atılanları. Doğan varlık aydınlık günlere erer ermez Olgunluğa ilerler, tam kıvamını bulur, Ama şom karaltılar şanına aman vermez, Zaman, armağanını yok etmeye koyulur. Gençliğe vergi olan süsü zaman didikler, Derin çizgiler kazar güzelliğin alnına, En gözde varlıkları canavarlar gibi yer, Kimse karşı duramaz amansız tırpanına. Ama o gaddar ele rağmen, seni över de Dimdik durur şiirim umut dolu günlerde.” Bu sonesinde Shakespeare, üç tane dörtlük ve bir ikilik kullanır. Her bir dörtlük bir benzetme çevresinde gelişir. İlk dörtlüğün simgesi dalgalardır; sabırsızca bir öncekinin üzerinden ileri atılan dalgaların sahilde kayalara çarpmasını anlatarak başlar. İkinci dörtlükte dalgalardan güneş metaforuna geçer. Doğan güneşin karanlığa geçişini ve bir armağan olarak verdiği ışığı yok edişini anlatır. Yine bu dörtlükte zamanın geçişini, bir önceki varlığı yok edişi gibi imgeler kullanır. Üçüncü dörtlükte doğada akan zaman insanın içine girer âdeta. İlk iki dörtlükte geçen zaman, üçüncü dörtlükte insanı kemiren yanıyla ele alınır, zamanın verdiği tahribatı anlatır şair. Son iki mısra ise sanki her şeyi tırpanıyla yok eden zamana karşı bir direnç gösterisidir. Zamanın yok edişine karşı şiirle sonsuzluğa taşıyacaktır sevdiğinin güzelliğini. 55. Sone de benzer şekilde sonlanır: “Dirilip kalkıncaya kadar mahşer gününde/ Yaşarsın şiirimle sevenlerin gönlünde.” 63. Sone’nin son iki mısrasında da “Kara satırlarımda gözler yüzünü görsün/ Şiirim yaşadıkça taptaze ömür sürsün.” Bu satılardan da anlıyoruz; Shakespeare, güzelliği sonsuz kılmak amacıyla yazıyor. Şiirinin zamana karşı dirençli olduğunun bilinciyle sanki sevgilisinin resmini yapıyor, onun gençliğini sonsuzluğa taşıyor. n 6 22 Mart 2018 KITAP