Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
NİHAT ZİYALAN’DAN ŞİİRLER: “EVE GÖTÜR BENİ NEHİR” Hüzün yumakları Nihat Ziyalan’ın yeni şiir kitabı “Eve Götür Beni Nehir”, uzun ayrılıkları, birikmiş anıları, dindirilemeyen özlemleri, unutulmayan dostlukları ve mekânları yansıtan içli, yalın dizeleriyle buluşturuyor okuru. GÜLTEKİN EMRE “Özlem gençleştiriyor”; bunu saçları dökülmüş, kamburu çıkmış, kurduğu düşlerle yaşayan, uzakları mesken tutmuş, anılarını dizelerine, imgelerine katık eden ve ilkokul aşkı Ayçelen’i hiç unutamayan bir şair söylüyor! Anılarıyla arasına “mavisi köpüren dalgalar” giriyor hep. Sesinin “yankı avlusuna” oturup çıkarır koynundan “mektuplarını” ve gurbetin alfabesine düşürür sevdiğinin yüzünü: Sonra ömrünün “akmayan suyun/ sesini dinlemekle geçtiğini” düşünür. Oysa içsesinde ne fırtınalar eser ama o suskundur. İçinde “kıprışıp” duran şiirlerine döker içini uykusuz gecelerinde. “fırtına gibi bakarken/ rüzgâr” çarpar, sevdiklerinden çok uzakta olmanın rüzgârı çarpar. Nihat Ziyalan’ın yeni şiir kitabı Eve Götür Beni Nehir, uzun ayrılıkları, birikmiş anıları, dindirilemeyen özlemleri, unutulmayan dostlukları ve mekânları yansıtan içli, yalın dizeleriyle buluşturuyor okuru. Kendinden yola çıkıp yine kendine varan, sevdiklerini, özlemlerini, anılarını yanından ve şiirinden hiç ayırmayan Ziyalan’ın bu şiirleri, sanki “göndermediği” “mektuplar”dır. “Çatısını ördüğü tümceler/ harcı kurumamış yürek vuruşları”dır. Anılarında yılların biriktirdiği tozları temizler ve “alttakiler bir bir ortaya çıkarken/ gülümsediği” ve “yaş geldiği” de olur gözünden. Eski mektuplarını okur, anılarına Yaşlılığın verdiği hüzün daha fazla seziliyor ya da hüznü daha fazla sezdiriyor şair şiirlerinde. dalıp giderken “Yıllar önceki bir his anımsanır mı?” diye de sormadan edemiyor. Sonra “evet, anımsanır” diye yanıtlıyor soruyu. “Kalın bir toz tabakası örste de/ kalıcıdır/ hissedilen” çünkü. Beynindeki “kara tren hatıralara doğru” hareket eder hep. Bir soru daha soruyor kendine: “Yaşanmış bir daha yaşanır mı?” Bunu hiçbir zaman öğrenemeyecektir, kimse de öğrenemez ama bildiği başka bir şey vardır: “Okyanus var arada/ elbette yorulacak postada mektuplar”. İşte böyle; Ziyalan, zaman zaman belleğinin “tavan arasına merdiven” dayar ve “paketlenmiş tozlu yıllar”ı aşıp çözer kurdeleyi “demetlenmiş anılar”, daha doğrusu iyice demlenmiş anılar çıkagelir hüzün perdesini aralayıp. GURBETTEKİ ŞAİR Bu kitaptaki şiirlerde, yaşlılığın verdiği hüzün daha fazla seziliyor ya da hüznü daha fazla sezdiriyor şair: “Ben de kaybolup gittiğimde/ hatırlanıyor olur mu bilemem/ ‘geçip gittiğin yollar hatırlar!’ / demeyin sakın/ şiirlerde olur o/ unutmayın şair olduğumu”. Yani bunlar gerçek değil demeye getirse de gerçeğin öte yakası olduğu besbelli! “Yıllardır Sidney’de” tutunup gider babasının “hayalet eline”. Sık sık babasının “hayali” dikilir karşısına. Yalnız babasının mı, annesinin ve tüm sevdiklerinin de: O yüzden “bunca yıl sonra” öğrenir “umudu/ tutkal yapmayı”. Gurbette durmadan “yelken bezi biçtim ruhuma yıllarca” der. Özlemleri “ufuk arar/ denize açılmak ister/ püfür püfür açgözlüdür yarına”. Sonra zaman kayması başlar yeniden sıçramalarla; Sidney’den Adana’ya ışınlanır: “Daha şimdiden Seyhan Nehri/ sokmuş bir leğene ayaklarını/ yıka babam yıka yıkıyor akışını”. Zamanın girdabı vurur şairin oltasına. Başka bir ülkeyi mesken tutmuş kişiler ülkelerinden hiç kopamaz. Anıları peşini hiç bırakmaz çünkü özlemleri ve düşleri de. Mektuplar okunur durmadan, fotoğraflara bakılır sık sık. Yaşananlar bir daha yaşanmayacaktır oysa; olsun varsın, geçmişi anımsamak da yaşatır: “Kısıklı yokuşunda omuz verdiğim tramvay/ aman Üsküdar’a geri kaçmasın/ beli açılmış bir gökyüzüyle/ çıktı karşıma/ raylarında yağmurla kayan şaşkınlığım/ çın çınıyla Melbourne’de.” Sidney, Melbourne, Amsterdam, Paris... Nerede olursa olsun bir Akdeniz kokusu gelir burnuna. Her gittiği yerde ülkesinden bir parça arar köşe bucak. “Okyanus bel verir” gözyaşla rından: “Daldım ülkemin denizlerine/ Karadeniz’e açıldım/ ürperten suyuna İstanbul Boğazı’nın/ kulaç kulaç Akdeniz/ Taşucu”... Görüntüler ve mekânlar da iç içe geçer: “Akıntısına kapıldığım Seyhan Nehri’ne/ şimdi ‘okyanus’ diyerek/ sürdürüyorum bu dalgınlığımı”. Düşte ve sayıklar gibi dalgınlığına şaşar sanki: “Köprüden Parramatta Nehri’ni seyrediyorum/ Sidney’in ortasında/ hayatım su gibi berrak/ akıp gidiyor”. Sevdiklerinin cenazelerinde, düğünlerinde bulunamaz, üzülür. Ha deyince ülkeye gidemez, üzülür. Anılarına dalıp gidince üzülür. Mektup, kitap ve dergi gelmeyince üzülür. Evet, gurbet böyledir işte, üzer insanı ve bakıp durduğu Paramatta Nehri’ne şöyle seslenir: “Bırakma Nihat’ı burada/ beni de eve götür nehir”. Bu onun içten bir dileğidir. MAYALANAN GEÇMİŞ Ev, şairin ülkesidir, sevdiklerinin, özlediklerinin, anılarının anayurdudur. O yüzden “bir ben değilim yes’den no’dan sonra bocalayan” diyor. “Yüz kırk dilden gurbet/ yemeği, baharatı/ havada göz yaşartan tuzuyla/ Büyükada/ Avusturalya”. Yolunu engelleyen, “zapt eden bir şey var”dır, zorlanıyordur yürümekte. “Bir mimoza kokusu çöreklenmiş”tir “İstanbulBüyükada’dan/ zorlanıyor”dur “geçmekte/ BüyükadaAvusturalya”. Yaşar Kemal’le karşılaşmasını yeniden anımsar içi titreyerek Kozan yaylasında dolaşır, bir efsaneyi yeniden yaşar gibi. Can dostları Özdemir İnce ve Yılmaz Güney’li günleri anımsayınca boğazı düğümlenir, gözlerine yaş dolar. Elbette şiiri yetmez “o güzel günleri dillendirmeye”. Behçet Necatigil, Orhan Peker, Abidin Dino, Cihat Burak, Red Kit (Asım Bezirci), Can Yücel ve babası, hiç unutamadığı ilkokul aşkı Ayçelen, kardeşleri, annesi, Adana, Seyhan Nehri kokularıyla, anılarıyla, görüntüleriyle, mektuplarıyla ve anılarıyla hep yanındadır, hayalinde gezdirir onları ve daha başkalarını. Kürt anneler “yaşam öykülerini eğirerek aynı kirmanda” nasıl “ağıt” örüyorsa Ziyalan da mayalanan geçmişini seriyor şiirlerine, dizelerine. Eve Götür Beni Nehir şu dizelerle bitiyor, yüreğime çentikler ata ata: “Yazdıklarımı gözyaşımla zarfladım/ kıyamam/ damlası düşsün istemem okyanusa/ üstümdeki gökyüzü parçasını/ pul diye yapıştırdım zarfa”. Bedeni Sidney’de, ruhu ülkesinde Adana’da yıllardır gurbeti şiirlerine dokuyan Ziyalan’ın bu kitabı hepimize postalanan hüzün yumakları. n Eve Götür Beni Nehir / Nihat Ziyalan / Ve Yayınevi / 80 s. 4 22 Mart 2018 KITAP