22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

‘Yaşlı yaz rüyasız bir uykuya dalar’ Daha çok “İskenderiye Dörtlüsü” romanlarıyla tanınan Lawrence Durrell (19141990) Hindistan’da doğdu. Öğrenim için İngiltere’ye gitti. Gençlik yıllarında eğlence yerlerinde piyanistlik yaptı. Daha sonra Yunan adalarında, Mısır ve Yugoslavya’da çalıştı. Şiirlerinde Akdeniz ülkelerinin büyük etkisi vardır. LAWRENCE DURELL / ŞİİRLER / ÇEVİREN: GÖKÇENUR Ç. KASYAPA Bir gülümseyiş okşayıp geçti yüzümüzü Yaşlı bir ağacın ya da suya düşen bir taşın Sonsuzluğa doğru genişleyen Halkaları gibi büyüdü şakaKimse nefes almadı, tek sözcük etmedi kimse Ne adam ne halk ne büyücü. Bu sessizlikte anlayabilirdi insan Sağaltmak için icat edilmiş bir hastalığı. Fırçanın bir örgesi vardı ya da kalemin erdemi Ama hiçbir şey hissetmezdi diğer şeyler, Miras bırakmazlardı geride, Bir tarihçinin tozlu arşivleri vesaire vesaire… Ve gerçek dışı şeylerin bütün o retoriği. İşte bu acayip gülüş dingin aklımızın sınırlarını Kuşatmak için gizlendiği yerden çıktı Etrafımızda dolanan bir ereksizlik, Ülker takımyıldızı yeni bilinmezliklerin, Asla, asla sessiz kalamayan dinginlik. Ne olmuş unuttuysam ne zamandı, Hangi mevsimdi, saat kaçtı Unutmadım hiç Kasyapa, Ne gülüşünü ne o çiçeğin adını. ESİN PERİLERİ Zamanı taşıranlar, ağrı kesiciler, sevimli dişiler, Soyadları meniyle yarım kafiye düşürenler. Erkekliğin donmuş hamuruna katarlar kendi mayalarını Cennet bahçelerine dönüştüren cehennem bebeklerinin kokusunu. Zaman israfçıları, yemek tadıcıları, bekârlık düşmanları, Avlanırlar yırtıcı hayvanlar gibi hünerle. Biricik olmaya dair çılgın düşlerinde Anlarlar Kant’ın kendini yalnızlıktan öldürdüğünü. Önemsemez Arı Usun Eleştirmenleri Ne titreyen öpüşleri ne enseye giren mermileri. YAZ Küçük cırcır böceği İkinci Tanrısıdır yazın, âşıklar bilir bunu, Yankılanan kavruk sesi arttırır Öğle saatlerinin sarı susuzluğunu Ve ardından incirleri olduran Üzümleri tatlandıran kara güneş de batar Göğün altın arabası yavaşça ilerler Böylece günleri izler günler… Latin ateşinin vadilerin derisini gerdiği yerde Onun sesi sevgilinin kulaklarını Ovalayarak soyar Hatırlanır geçmiş güneşlerin kahinleri, O aylak ve bronz tenli müsrif mirasyediler, Öpüşlere karışır şarap ve Yaşlı yaz rüyasız bir uykuya dalar âşıkların eğlencesi bitince Cennette, Âdem cennetten kovulmadan çok önce. BİR BULUTUN EĞİTİMİ Gördün değil mi Sabina? Gördün mü bulutları? Ama bu gaflet dolu şu küçük bulutu eğitmek için Tembelce uzanmak gerek Bir Pazartesi ikindisinde Tozlu ve unutulmuş bir köşesinde Nisan göğünün Geçip giden bulutlar terk etmiş onu, Kızarmış şiş gözleri, tıraşsız yüzleriyle Uğursuz cuma günü yürüyüp giden ağıtçı köylüler gibi. Biliyorlar acımasız kış cemaatinden bir hediye değil Yorgun melekler için bırakılmış bu küçük tabure, Bahardan kalma bir şey, değerli bir eşya, Diyelim ılıyaz, bülbüllerin yetki alanı, Diyelim aşk, bir ıstırap bakanlığı, Diyelim gençlik, Sabina, hadi gençlik diyelim onaUzaktan görünür düşlerde bütün beyaz pelerinler. n 20 6 Aralık 2018 KItap
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear