25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

>> yapacağım okumlar, araştırmalar, yolcuklar ve görüşmelerdir. Üçüncü aşama ise oturup o fikri yazmaktır. En zoru da bu aşamadır. Çünkü o zamanlarda hayatla bağımı kesip sadece yazmaya odaklanırım. Aslında bir anlamda o hikâyenin kendisi olurum. Hikâyeyi olabildiğince uzun yazarım. Ana fikrin etrafında şekillendirdiğim, şekillendirebileceğim her şeyi yazarım. Deyim yerindeyse bir kaba yığın durur önümde. Daha sonra metni beklemeye bırakırım. Dördüncü aşama ise beklemeye bıraktığım metinin üzerinde ince ince çalışmaktır. Bu aşamayı bir heykeltıraşın mermer blokuyla çalışmasına benzetirim. Ben de bir heykeltıraş gibi metindeki fazlalıkları atıp geriye pürüzsüz bir metin bırakmaya çalışırım. O şekilsiz yığının büyük kısmını yontarım. Kurgu, dil bu aşamada gelişir, asıl şeklini bulur. Zaman zaman ilk yola çıktığım hâlden farklı bir şekle bile gelmiş olabilir, önemli değil. Olması gerekendir çünkü bu. Daha sonra tekrar metni bekletmeye bırakırım. Bir iki kez daha okuduktan sonra da metni yayınevine teslim edip editörle çalışırım. Bu roman fikri 2011’de zihnime düştü. Zihnime düşen, kalabalıklar arasında çaresizce çırpınan bir peygamberdi. Kutsal kitapları, peygamberler tarihini, sahabelerin hayatlarını, hadisleri, azizlerin çileli tarihini, din üzerine yazılan kitapları okudum. Çünkü çok karmaşık, zor ve hassas bir konu anlattığımın farkındaydım. Bu okumaları yaparken vahiy, ilham, yaratma sancısı arasındaki benzerliği fark ettim. Örneğin “Fetretu’lVahy” veya “İnkıtaı Vahy” dedikleri; yani vahyin bir ara kesilmesini sanatçının tıkanmasına çok benzettim. n Bu noktada bir misafir soru alalım... Romanın girişinde katkılarından dolayı teşekkür ettiğin Çağlayan Çevik; “Peygamberin Endişesi, Mehdi’ye bir türlü gelmeyen vahiy ve onu bekleme sancısı, yazarın yazma, yaratma sürecini de karşılıyor âdeta. Ne söylemek istersin?” diye soruyor. n Romanın alt metni sanatçının/yazarın yaratma sancısıdır. Peygamberin vahiy arayışı, yazarın veya sanatçının yaratma arayışıyla aynıdır. Mehdi’ye ilk vahiyden sonra Cebrail bir daha görünmüyor. Dinî literatürde bu olaya, yani vahyinin kesilmesine “Fetretu’lVahy”, “İnkıtaı Vahy” denir. Kanımca vahyinin kesilmesi ile sanatçının tıkanması ve arasındaki büyük bir benzerlik var. “Yazmasaydım çıldıracaktım” sözü boşuna mı söylendi yoksa... “BÜTÜN GÖZLERİNLE BAK!” nPeygamberin Endişesi’ni evvelki yazdıklarından, özellikle de mekânsal olarak farklı bir yere koymak mümkün gibi gözüküyor. Katılır mısın? Büyük şehrin caddelerinde iniyorsun bu romanında. Bunu, yazdıkların içinde farklı bir eşik olarak okumak mümkün mü? n Bu roman mekânsal olarak diğer romanlarımdan farklı, evet. Bu çağa gelen peygamberin yolu büyük bir şehre düşmeliydi çünkü artık nüfusun büyük çoğunluğu şehirde yaşıyor. Kaldı ki Musa, İsa, Muhammed de yaşadıkları çağın ve toplumun en büyük şehirlerinde tebliğde bulunmuştur veya 1960’larda, 1970’lerde Amerika’da karşımıza çıkan “yeni” din anlayışındaki insanlar büyük şehirlerde toplamıştır müritlerini... nZenginle fakirin, ölüyle dirinin, suçluyla suçsuzun yan yana dolaştığı ama birbirini görmediği bir dünya yaratıyorsun Peygamberin Endişesi’nde. Nasıldı büyük şehirde dolaşmak yazınsal anlamda senin için? Dahası, Mehdi’yi büyük şehirde anlatmak istemenin sebebi neydi? “Eskiden her şey çok kolaydı. Peygamber olmak bu kadar zor değildi,” diyor Mehdi romanın bir yerinde. Bu zorluğu en iyi anlatacağın mekânın büyük şehir olacağını mı düşündün? n Kent güvenlik demek. Bu güvenlik içinde, peygamber büyük bir endişe içindedir. Mehdi’nin çaresizliğini ve endişesini en iyi işleyebileceğim yer büyük şehirdir. nCebrail, Mehdi’ye vahiy ederken “Bak!” diyor, “Bütün gözlerinle bak!” Kör yaşadığımız dünyada “bakmak” ve “görmek” arasındaki farkı bize ne anlatır mısın? Dahası, Mehdi’nin baktığında gördüklerinden de bahseder misin? n Yuhanna İncil’inin ilk cümlesi “Başlangıçta söz vardı.” Cebrail Hz. Muhammed’e ilk getirdiği vahy “Oku!” Mevlana Kur’an’daki “Oku,” ayetine karşılık olarak mesneviye “Dinle!” diye başlar. Düşündüğümüz zaman günümüzün ve çağımızın sözü “Bak”tır. Bakmak ile görmek arasında ise büyük fark var. Görmek idrak etmektir, anlamaktır, fark etmektir. Çünkü biz bakıyoruz ama görmüyoruz. O yüzden Cebrail Mehdi’ye “Bak! Bütün gözlerinle bak!” deyince Mehdi ona cevaben kuyuda, “Gördüm,” diyor. Mehdi’nin baktığı ve gördüğü Felaket Çağı’nın korkunç sahneleridir. Kimsenin görmek istemediği, görmezden geldiği, mış gibi yaptığı, üzerini kapatmaya çalıştığı olayları görüyor. O anlara tanık oluyor. nAcılar coğrafyasının masalını yazanlardansın sen de. Sonuç olarak baktığımızda Peygamberin Endişesi için de bir “modern masal” diyebiliriz rahatlıkla. Acılar coğrafyasını, akıllara naif çağrışımlar bırakan bir türle yansıtmak nasıl bir ironi? n Her şeyin aktığı ve yok olduğu yer; tarihten çok imler! O yüzden Peygamberin Endişesi’nde sırtımı dağ gibi sağlam ironiye verdim. n Rotandan da bahseder misin biraz? Yeni romanın dumanı üstünde henüz ama kafanda neler dönüyor ilerisi için? Neler yapmak istiyorsun? n Şu an ilk kitabım çıkmış gibi heyecanlıyım. İçim içime sığmıyor. Şimdi bütün umudum ve heyecanım Peygamberin Endişesi’dir. Artık Mehdi ile yollarımız ayrıldı. Şimdi masamda okumak istediğim harika kitaplar var. Bunun yanında gezip görmek istediğim yerler... n Peygamberin Endişesi / Yavuz Ekinci / Doğan Kitap / 182 s. KITAP 134 Ekim 2018
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear