Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    
                
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                KEMAL VAROL’DAN “SAHİDEN HİKÂYE”  Zaman ve oyun arasındaki hikâyeler  Romanlarıyla tanınan Kemal Varol’un, yeni kitabıyla bu kez bir başka yönü ortaya çıkıyor. Okuru ‘hikâyeci’ Kemal Varol ile tanıştıran “Sahiden Hikâye”, hem zamanı ters yüz ediyor hem de okura kıvrak, neşeli ve merak uyandıran oyunlar oynuyor.  ahmet ÖztÜrk S on dönem Türkçe edebiyatın önemli romancılarından Kemal Varol Jar, Haw ve Ucunda Ölüm Var ile önce kendi okurlarını yarattı, sonra da her yeni kitabında bu kitleyi genişletti. Okurların yanı sıra eleştirmenler de olumlu yönde görüş verdi Varol ve yazdıkları adına. Öyle ki Haw hem ulusal hem de uluslararası ödüllere değer görüldü. Romanlarında göze çarpan ilk özellik, Varol’un dil ile kurduğu ilişkiydi; üç romanında da dili bir “roman kahramanı” gibi okuduk. Çünkü bu dil sadece bir anlatı aracı olmaktan uzaktı, başlı başına metni dönüştürüyordu. Kurgunun içindeydi, bilmecesindeydi. Varol’un geçen günlerde Sahiden Hikâye adını taşıyan bir öykü kitabı çıktı. Genellikle öykü yazanların sonradan romana meyletmeleri sıklıkla görülür ve bu durum kimilerince öykünün bir “ara tür” olarak nitelendirilmesine yol açar. Kemal Varol’un Sahiden Hikâye’si, iki türün de formel yapılarının gözle görülür, türe has özelliklere kavuştuğu bugün, bu algıyı da biraz zayıflatmış olur umarım. Romandan hikâyeye yöneliş... SLOGAN ATMAYAN EDEBİYAT Varol, kendine has dünyaları olan insanların hikâyelerini anlatmayı seven bir yazar. Onların mahalleleri, sokakları, evleri, kıyafetleri, harfleri, aşkları, kavgaları, umutları ve dertleri ön planda onun romanlarında, şiirlerinde, yazılarında... Özellikle, anlatılması ince bir çizgide gidip gelmek demek olan “dertleri” yazarken kalemi hep edebiyatın içinde kalıyor, slogan atmıyor; fırçayla duvara değil, kalemle kâğıda yazdığının hep farkında. Bu nedenle metinleri parlayıp sönen, sa  hici olmayan bir anlatı ritminin hayli uzağında. Onda her şey dil ile beraber işliyor. Çünkü Varol, edebiyatı kendi evinde, dilde arayan yazarlardan; anlatılanın salt anlatılan olarak eskiyeceğini biliyor. Bu ilişkinin en büyük kanıtı ise Arkanya. Arkanya, Varol’un yarattığı hayali bir yer: Arkanya peynirleri var, Arkanya Devlet Hastanesi var, Arkanya Çarşısı var ve hepsi kurmaca... Doğal olarak imgesi sürekli canlı, gerçek mekânlara, kişilere rol çaldırmıyor. Sahicilik kaygısını yok ediyor ve dilin arka planda kalmasına engel oluyor. Arkanya’yı önce Varol’un romanlarında görmüştük, şimdi öykülerinde de karşımıza çıkıyor. Dil üzerine söylediğimiz her şey yazarın “öykü” dili için de geçerli; aynı rolü alıyor, aynı titizlikle okura ses veriyor. Ve yine aynı umut dolu ses: “Hayat denen meşgale devam etmeliymiş. Kötü günler tıpkı iyi günler gibi bitmeye yazgılıymış.” Kemal Varol, Sahiden Hikâye’de yine kendi edebiyatının insanlarını anlatıyor. Kitap beş bölüme ayrılmış: Manşet, Çocukluk Bu, Bu Gece Eczanemiz Nöbetçidir, Şeçere, Hamdolsun Diyalektik. Bölümler kendi içlerinde bir bütünlük oluşturuyor ama bölümler arası bağlar da mevcut. Mesela Gabo’yu sürekli görüyoruz ya da Arkanya’yı... Yine her öyküye Rewhat Arslan’ın o öyküdeki bir imgeyi yansıtan çizimleri eklenmiş ki bu çizimler öykülerden aldığımız tadı katlıyor. MODERN BİR OYUN Sahiden Hikâye keyifli bir okuma vaat ediyor, peki metnin verdiği bu keyfin altını dolduran unsurlar ne? Öncelikle Kemal Varol zaman ile sık sık oynuyor. Geçmiş ile bugün, bugün ile geçmiş, çoğu zaman aynı “an”da  Kemal Varol, “Sahiden Hikâye”de yine kendi edebiyatının insanlarını anlatıyor.  Zafer İzci  görünüyor.  Geçmiş ile  bugünü aynı  düzlemde  gösteren  teknik, met  ni kuru bir  Çizim: Rewhat Arslan  nostaljiden de koruyor.  Daha doğrusu  “nostaljinin”  kalıplaşan, duygusal yön göstericiliği  ni kırıyor, metnin kendi anlam yolunu  açıyor. Geçmiş de burada, gelecek de;  onlar üzerine ne düşüneceğimiz bize  kalmış; hüzünlenmek, sevinmek, ağla  mak, gülmek tamamen bizim tercihi  miz; metin bize hiçbir şekilde telkinde  bulunmuyor.  Sahiden Hikâye’de zamandan sonra  öne çıkan ikinci kavram, oyun. Biraz  evvel de belirttiğim gibi anlatı zaten  dil ile zenginleşiyordu. “Oyun” ile  kastettiğim biraz daha soyut bir zen  ginlik... Bu, daha çok anlam düzeyinde  bir zenginlik katıyor öykülere. Akta  rım değeri olan bir zenginlik; okurun  kolaylıkla bütünleşebileceği... Varol’un  romanları söz konusu olduğunda sık  lıkla masal ya da Doğu toplumlarının  anlatı gelenekleri üzerinden bir bağ  kurulduğu görülür; hikâyelerinde de  halk edebiyatının kadim anlatı gelene  ğinin soru soran, şaşırtan, merakı diri  tutan, kendini dinlettiren bu öz mev  cut. Ancak bu öz Sahiden Hikâye’de  modern bir oyuna dönüşüyor: “Sutyen  ne işe yarıyor amca?” diye sorduk ada  ma. “Daha önce hiç sutyen görmediniz  mi?” diye sordu çerçi. “Görmedik,” dedik. “Anneniz, ablanız kullanmıyor mu?” Kaşlarımızı yukarı kaldırdık. Bizim sahiden de sutyenin ne işe yaradığını bilmediğimizi anlayınca “Soğuktan korunmak için,” dedi adam. Ardından sutyeni alıp kafasına geçirdi. Kopçasını çenesinde sıkıp “Kadınlar soğuk havalarda kulaklarına takıyor,” dedi. (s. 26) Bu oyunbazlık, dil ile anlatı arasındaki ritmi de dengeliyor. Bazen dura dura okuyoruz, bazense o kadar sayfayı nasıl bir çırpıda okuduğumuza kendimiz de şaşırıyoruz. Tabii aşk da bu oyundan nasibini alıyor. ‘Aynı’ adlı öykünün kahramanı Kolo Polo bir kıza âşık oluyor, peşinde divane dolaşıyor. Baktığı her yerde o yeşil gözlü kızı arıyor, gördüğü herkese onu soruyor. Bu sefer, öyküdeki oyunbazlığı üstlenen Kolo Polo’nun yeşil gözlü kızı nerede bulabileceğini sorduğu yaşlı bir adam oluyor: “Allah’ın kudretinden sual olunmaz,’ dedi ayağa kalkan yaşlı adam. Altın kaplama çakmağı tekrar iç cebine indirip ‘Allah, elin pintisini böyle ayağa düşürüp bir ördeğe âşık eder de haberi bile olmaz!” Bizi “hikâyeci” Kemal Varol ile tanıştıran Sahiden Hikâye, hem zamanı ters yüz ediyor hem de okura kıvrak, neşeli ve merak uyandıran oyunlar oynuyor. Bu sebeple tekrar tekrar okunmayı da, geleceğe kalmayı da hak ediyor. Anlaşılan Varol’un okur kitlesi hızla genişlemeye devam edecek... n Sahiden Hikâye / Kemal Varol / İletişm Yayınları / 170 s.  8 27 Nisan 2017  KItap   
            
    
