25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

>> ekonomisi”ne dayalı toplumda birey olunur ama bu, özgürlük demek olduğu kadar yalnızlık, yalnızlaşma, yabancılaşma ve kaybolma da demektir. Küresel köy kavramı da, endüstriyelkapitalist toplumun enformasyonelkapitalist topluma ilerleyişini anlatan Castells’in ağ toplumu kavramı da altyapısı “gemeinscahft”a değil, “gesselschaft”a dayanan kavramlar ve sözünü ettiğiniz çelişki de bundan... Sibernetik teknoloji, sanki herkesi herkese bağlamış, hepimizi buluşturmuş, bir elektronik cemaat var etmiş gibi görünse de böyle bir şey söz konusu değil. Kırsalpastoral köyde yalnız hissetmezsin, edemezsin. Küreselsibernetik köyde ise çevren kalabalıklaştıkça sen aksine daha yalnız, kimsesiz hissedersin. n Kitle kültürünün şahikası dediğiniz televizyonun yanında sosyal medya mecraları sizce nasıl konumlanıyor peki? Televizyon yeni radyo, mobil ise yeni televizyondur, söylemine ilişkin neler söylersiniz? n Doğrudur, mobil, artık görsel kitle kültürünün “yeni normal”i... Televizyondan artık “geleneksel” medya diye söz eder olduk ama “mobil”in televizyonu da kapsamında barındırdığını unutmamak lazım. Aslında televizyondan kastettiğim ekrandır kitle kültürünün şahikası derken... Senin benzetmene de şu karşılığı vereyim: Malum, televizyon ilk çıktığında ondan “resimli radyo” diye söz edilmiştir. Mobil’e de “hareketli televizyon” dense yeridir. Uçankaçan televizyon” hatta!.. “KUTSAL, ‘EKRANDA BİR YERDE’ SOMUTLUĞA BÜRÜNDÜ” n Şunu da sormak isterim; bu iki kitle iletişim aracı da bir anlamda toplumsal çürümeye neden olsa da birtakım farkındalıklar da yaratmıyor mu? Örneğin, bugün bir kamu diplomasisinden söz edebiliyoruz ya da bu araçların bir sosyolojik laboratuvar yaratıp topluma ayna tutması bize çözülme olarak mı geliyor? n Farkındalık öyle durduk yerde kazanılmıyor, eğitim şart!.. Yarışaka, yarıciddi böyle düşünüyorum. Zaten sorunuzda kullandığınız “soyolojik laboratuvar” sözü de buna işaret ediyor. Tabii ki bu araçların insan toplumsallığında, kültürde nelere yol açtığını eleştirel çözümlemeye tabi tutuyoruz. Sözünü ettiğiniz farkındalıkların kitlesel hâle gelmesi, bu çözümlemelerin insanlara ulaşıp onlar tarafından özümlenmesiyle olur. İnsanların televizyon ve mobil karşısında durumları ne, siz ondan haber verin! Çoğumuz özne olarak mı, nesne olarak mı bu araçların karşısındayız?! “Derya içre olup deryayı bilmeyen balıklar gibi”ysek nasıl farkındalık yaratacaksınız?.. Ders, sınıf, okul hâlâ çok önemli böyle bir farkındalığın önünü açmak için... n Kitabınızda asıl çalışma alanınız olan dini de TV yapımları ve figürleri üzerinden ele alıyorsunuz. Görsel/ televizüel kültürün geldiği noktadan bakınca kutsal nasıl görünüyor? n O noktadan baktığında kutsal, artık bir şov yıldızıdır. Daha doğrusu ekranda onun temsiline soyunanda tecelli ediyor. Bu süreçte kutsal, insana içsel ve ruhsal bir soyutluk olmaktan çıkar, dışsal, maddi, “orada (ekranda) bir yerde” somutluğa bürünür. Televizyon ayrıca paganik motivasyonu kışkırtır. Hıristiyanlık, Roma paganizmini soğurmuş bir tektanrıcılıktı. Televizyon, tektanrıcılığı soğuran bir paganizme yol açtı. Onun bir “mabet” olması noktasında da Marx’ın “Pazar”a bakışının ileri bir istasyonundayız denilebilir. Marx, piyasa sistemini dinsel bir sistem olarak görür. Buradan hareketle, mabedin “Pazar” olduğu bir sistemin bugün televizyonuyla, mobiliyle elektrodijital mahiyette hükmünü icra etmeyi sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Bildiğiniz anlamda din de orada bir meta. “ŞİDDETSİZ EKRAN SEYRE MAZHAR OLMAZ” n Görsel kitle kültürü giderek sanalın gerçeği belirleyip biçimlendirdiği bir dünyaya sürüklüyor bizi. Kitapta kurt ile kurt köpeği arasındaki fark tasma takarak özgürleşmek minvalinde bir ifade geçiyor. Rıza üretimi ve meta fetişizmi kıskacındaki toplumları bu ifade düzleminde ele alabilir miyiz? n Sorunuz uzun ve kendi içinde cevap da bilgi de barındırıyor. O yüzden ben uzatmayayım, “evet” diyeyim ama soruda geçen, Fransız antropolog/arkeolog Andre LeroiGourhan’ın sözünü tam ve doğru aktarırsak evet diyeyim: “Kurt ve kurt köpeği arasındaki fark, doğal ortamdan ‘özgürleşme’nin simgesi olan tasmadır”. O hâlde denilebilir ki doğal ortamdan kapitalist uygarlığımızın tasmasıyla “özgürleşmiş” hepimize bugün rıza üreten ve hepimizi mala tapındıran medyanın hakkı ödenmez!.. n Medya/içerik tüketicisi olarak bir şekilde önümüze düşen şiddet görüntülerine maruz kalıyoruz. Şiddetin pornografisi toplumda nasıl karşılık buluyor sizce? Tüketici, habere ya da içeriğe konu olan şiddetin görüntüsünü izlemekten haz duyuyor sanki... Sektör bu bağlamda suça teşvik etmemeyi başarabiliyor mu sizce? n Bu sorunuz da kendi içinde cevabı barındırıyor. Evet, şiddeti izlemek görünürde onu kınasak da derinden derine haz veriyor. Dolayısıyla sektör nasıl suça teşvik etmemeyi başarsın?! Futbol seyrini düşünün! Kavgasız derbi, satar mı?.. O, nasıl satmazsa şiddetsiz ekran, şiddetin pornografisine yeltenmeyen ekran da seyre çok mazhar olmaz. Herkes alkışlar ama aynı herkesin çok azı seyreder. n Çalışmada irdeledikleriniz ışığında bu ‘Meşhuriyet Çağı’ kültür endüstrisinin bir parçası olan insanı nereye götürecek? n Mars’a... Onu da Marslılar düşünsün!.. n Görünüyorum O Halde Varım / Tayfun Atay / Can Yayınları / 304 s. KITAP 1714 Aralık 2017
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear